"HİÇBİR FOTO MUHABİRİ 'ŞEFLERİM ÖYLE İSTİYOR' DEMEZ,BU SÖZÜN ASLI YOKTUR!" FOTO MUHABİRLERİ DERNEĞİ'NDEN HINCAL ULUÇ'A CEVAP VAR!..
Sabah gazetesi yazarı Hıncal Uluç'un bugünkü köşe yazısı Türkiye Foto Muhabirleri Derneği'ni ayağa kaldırdı.TFMD "Testere 4-Türk Medyasında..." başlıklı köşe yazısı için zehir zemberek bir açıklama yaptı.İşte o açıklama...
Sayın Hıncal Uluç,
Bugün yayınlanan köşe yazınızın bir bölümü, tüm foto muhabirlerini derinden üzmüştür. Türkiye´nin önde gelen ve saygı duyulan bir isminin köşesinden "Hakaret" işitmeyi hiçbir foto muhabirinin hak etmediği inancındayız.
Nitekim Türkiye Foto Muhabirleri Derneği´ni arayan birçok üyemiz bu yazıdan duydukları rahatsızlığı iletmiştir.
Yazınızda yarı baygın bir genç kızın üzerindeki örtüyü fotoğrafı çeken foto muhabirinin "sedyeyi taşıyanların eline birkaç kuruş sıkıştırıp, örtüyü hafiften sıyırtmış" olduğunu iddia ediyor, üstelik bu tür olayların geçmişten beri geldiğini belirtiyorsunuz. Yine aynı yazıda " (Utanmıyor musun?) dediğim kaç foto muhabiri de (Öyle istiyor, şeflerim Hıncal Ağbi, ne yapalım ekmek parası) diye itiraf etti" diyorsunuz.
Sayın Uluç, Türkiye´de hak ettikleri saygıyı görmeseler de foto muhabirleri bu mesleğin en onurlu temsilcileridir. Türkiye´nin hatta dünyanın görsel tarihini fotoğraf makineleri ile not düşen foto muhabirlerini sizin gibi saygın bir yazarın kaleminden dökülen bu yazı üzmüş, incitmiş, kırmış, derinden yaralamıştır.
Sayın Hıncal Uluç, geçtiğimiz hafta kurye aracılığı ile size "Türkiye Foto Muhabirleri Derneği Yılın Basın Fotoğrafları 2008 Ödül Töreni" davetiyesi gönderildi. Umarız elinize ulaşmıştır. 22 Haziran saat 19.00´da Rixos Grand Ankara Oteli´nde gerçekleştireceğimiz törende özellikle sizi görmeyi umuyoruz. Bu törende karşılaştığınız tüm Foto Muhabirleri ile sohbet edip bizleri dinlemenizi isteriz. Şuna yürekten inanıyorum hiç biri yazınızda iddia ettiğiniz bu kaba davranışı hayatlarının hiçbir döneminde yapmamıştır. Ve hiçbir foto muhabiri size "Öyle istiyor, şeflerim" demeyecektir, çünkü bu sözünde aslı yoktur.
Sizin de yakından tanıdığınız foto muhabirlerinin sırtlarındaki yük çok ağırdır. Çünkü görsel tarihin tanığı olmak ağır bir sorumluluk yükler foto muhabirine...
Aldıkları maaşın kat kat fazlasını boyunlarına taktıkları makineye yatırırlar. Yeni bir objektif alabilmek için eşine düğününde takılan altınları satar, flaşını yenilemek için çocuğunun süt parasından kısar.
Başlarında miğfer, üzerlerinde çelik yelek, mermilerin uçuştuğu savaş bölgesinde yakınlarına düşen bombaları, "Bu kez de vuramadınız!" diyerek selamlar. Savaşın ortasında yatacak yer bulamayınca sivrisineklerle dolu sahilde yarım yamalak uyur, uyanır uyanmaz da elektriğin olmadığı bu yerde jeneratörü olan birine ekipmanlarını kısa süre şarj edebilmek türlü numaralar yaparlar. Uydu telefonu ile konuştukları yakınlarına ise rahatlarının çok yerinde hatta güvende oldukları yalanını söylerler...
Yerle bir deprem bölgelerinde yatacak yer yine "Açık hava oteli"dir, biraz şans varsa araç. Yiyecek ekmek bir kenara içecek temiz su bulmak bile dertken, onların daha büyük dertleri vardır, "Çektikleri fotoğrafı çalıştıkları kuruma nasıl gönderecekleri." Yıkıma devam eden artçılardan kaçar herkes. Onlarsa tam ters yöne koşar, "Orada ne oluyor?" diye. Yıkılan bir binanın çöküntüleri arasına sürünerek girer hiç düşünmeden iyi bir kare fotoğraf için.
Etraflarında yaşanan acıları soğukkanlı halleri ile başka bir dünyadan gelmişçesine fotoğraflar. Çalıştıkları ajans, gazete veya dergiye göndermeye uğraşırken bakarlar O fotoğraflara. Soğukkanlı duygusuz insandan eser kalmaz O an. Kendi çektikleri fotoğrafa bakarken akıtırlar içlerine gözyaşlarını. Zaman zaman da dışarı taşar gözyaşları, hıçkırıklarla.
Dışarıdan çok zevkli gelir herkese bir futbol maçında saha çizgisine birkaç metre yakın olmak. Ama eksi 15 - 20 derece soğukta nefeslerin buz kestiği anlarda da onlar oradadır. Sel gibi yağan yağmurda üzerlerindeki yağmurluğu makinelerini örtmek için kullanırlar, sırılsıklam hallerine bakmadan. Bu çilenin sonunda çekilen fotoğraf bazen tüm ülkeyi sevince boğan bir sevinci, bazense mağlubiyetin hüznünü anlatır.
Toplumsal bir olayın tam ortasında dururlar. En ateşli olaylarda bir tarafta gösterici vardır, diğer tarafta da emniyet güçleri. Ortasında ise onlar. Göstericinin sopası sırtında parçalanırken polisin attığı gaz bombası nefeslerini keser. Tüm bunlar olurken "ONLAR" fotoğraf çekmeye devam eder.
"Tarihin tanıkları" diye tanımlanırlar. Ağır bir sorumluluktur, "Tanık" olmak. Bedeli de tarihi yaşamaktır, içinde olmak, hem de en yakınında.
Bu yazıyı okurken içinizde "Ne çileli iş" diye geçiriyor olabilirsiz alaycı bir şekilde ama şurası gerçektir, "Bir daha gitsem. Keşke gitsem. Orada olsam" diye hayal eder foto muhabiri.
Çünkü onlar için başka türlü bir aşktır bu. Başka türlü bir sevda. O kadar çileyi derdi zevke dönüştüren. Bir kare fotoğraftır. O fotoğraf bazen metres, bazen çocuklarına kardeştir foto Muhabirleri için.
Onlar, FOTO MUHABİRLERİ...
Sizce köşenizden hakaret işitmeyi hak ediyor mu bu insanlar?
Sayın Hıncal Uluç.
Son bir not; bir foto muhabiri, sizin gibi usta kalemin de çok iyi bildiği, tüm ülkeyi üzüntüye boğan böylesine acı bir olayın haberi için "Dekolte" bir fotoğrafa ihtiyaç duyulmayacağını çok çok iyi bilir.
TFMD Yönetim Kurulu adına
Rıza ÖZEL
BAŞKAN
HINCAL ULUÇ BUGÜNKÜ KÖŞE YAZISINDA NE DEMİŞTİ? FOTO MUHABİRLERİNİ ÜZEN O YAZIYI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ...