20 Mayıs 2010 09:05
Son Güncelleme: 23 Kas 2018 11:18
''HERKES HADDİNİ BİLECEK!..'' ERTUĞRUL ÖZKÖK KİMLERE BÖYLE SESLENDİ?
Hürriyet Gazetesi yazarı Ertuğrul Özkök Kılıçdaroğlu'nun aday olması ile birlikte esmeye başlayan rüzgarı yazdı.
O rüzgâr var ya, bir esti mi
DÜN baktım, Ahmet Hakan CHP Kurultayı’nı izlemeye gidiyor.
Washington Post’un eski genel yayın yönetmeni Ben Bradlee yeni bir kitap yazmış. Oray, onunla yapılmış bir mülakatı anlatmak için bir mesaj atmış.
Konuşurken öğrendim ki, o da kurultayı izlemeye Ankara’ya gidiyormuş.
Kurultay veya siyasi parti kongresi izlemek, gazeteciler için artık modası geçmiş bir şeydi.
Şimdi bakıyorum, birçok yazar CHP Kurultayı’nı izlemeye gidiyor.
Demek ki, gazeteciler açısından siyasete yeni bir heyecan gelmiş.
Bütün bunlar gösteriyor ki, Kılıçdaroğlu’nun CHP Genel Başkanlığı’na aday olması ile kuvvetli bir rüzgâr esmeye başlamış.
Eminim bunun etkilerini, sadece gazetecilerin heyecanında değil, toplumun, devletin her kesiminde göreceğiz.
***
O yüzden bugün size biraz rüzgârdan söz etmek istiyorum.
Rüzgâr işte tam böyle bir şeydir.
Bir esti mi, önünde duramazsınız.
Gövdeniz dursa, eteğiniz uçuşur; eteğinizi kapatmaya çalışırken, elinizdeki çanta düşer, onu yakalayayım derken ayağınız kayar.
Yuvarlanırsınız.
(*) Rüzgâr işte tam böyle bir şeydir.
“Partinin bütün delegelerini ben tayin ettim” diye rehavete kapıldığınız an, bir bakarsınız ki, esen yel ne yoldaş bırakmış, ne yandaş.
Güvendiğiniz dağlara kar yağmış; siz “Nasıl olur” diye hayret figânı atarken, o kar çığ olup üzerinize devrilmiş.
Rüzgâr işte tam böyle bir şeydir.
Bazen adaletin vicdanı olur, bazen vicdanın adalet terazisi.
***
Gandi Kemal’in doğuşu, kendini “tek seçici”, “hâkimi mutlak” gören, partisinin sahibi sanan bütün liderlerin gözünü açmalıdır.
Onlara diyorum ki; “Ey Parti lideri unutma; bu ülkenin evlatları, Ömer Seyfettin’in ‘Diyet’ hikâyesi ile büyümüş, o duyguyla serpilmiştir.”
Siz tayin edersiniz, höt dersiniz, zöt dersiniz, “Bir daha bu koltuğu nah görürsün” diye parmağınızı sallarsınız.
Ama o rüzgâr var ya, o deli rüzgâr, o çılgın yel.
Bir esmeye başladı mı; her şey değişir.
“Seni ben seçtim” dediğiniz an, önünüze o kolu koyarlar.
Hani kesilmiş, diyet kolunu.
Dedim ya, hepimizin içinde, bir yerde bir Ömer Seyfettin yatar ve sakin sakin bamteline bakar.
Oraya bastınız mı; zemberek boşalır.
***
Göreceksiniz ilerde de böyle olacaktır.
En güvenilen dağlara zemheri kışları inecek, ne karlar yağacaktır.
“Kendi adamımı yerleştirdim artık bir şey olmaz” dediğiniz kurumlardaki o “adamlar” var ya; vicdan bir gün mutlaka onların da kapısını çalacaktır.
“YÖK’te benim adamım, RTÜK’te benim adamım, Yargı’da benim adamım...”
Sakın güvenme arkadaş.
O rüzgâr var ya, o deli rüzgâr.
Bir esmeye başladı mı, “birinin adamı” çeker gider, herkes “kendi” olur.
Asıl demokrasi budur.
Ismarlama anayasa yapmaktan daha önemli olan budur.
Birinin değil, onun bunun değil; kendinin adamı olmak.
Vicdanın adamı olmak.
Toplumda o rüzgâr esmeye başladığı zaman, yani değişim rüzgârı, yani otoriterliğe, tek adamlığa, tek seçiciliğe isyan rüzgârı, herkes kendi vicdanına döner.
***
Demokrasinin gerçek sine-i milleti işte odur.
Korkusuz, tek seçiciliğe, “Hayır” diyebilen, “Seni ben seçtim, ben yok ederim” tacirlerine “Al kolunun diyetini” diyebilen insanların isyanı ile yazılmış kişilik anayasası.
Bu kişilik anayasası, tek adamları, şişman egoları, şirazesinden çıkmış gücü ve herkesi saran korku rejimini hizaya getirecek.
Herkes haddini bilecek.
İşte o kişilik anayasası ilk referandumunu CHP Kurultayı’nda yapıyor.
Ertuğrul Özkök/Hürriyet
DÜN baktım, Ahmet Hakan CHP Kurultayı’nı izlemeye gidiyor.
Washington Post’un eski genel yayın yönetmeni Ben Bradlee yeni bir kitap yazmış. Oray, onunla yapılmış bir mülakatı anlatmak için bir mesaj atmış.
Konuşurken öğrendim ki, o da kurultayı izlemeye Ankara’ya gidiyormuş.
Kurultay veya siyasi parti kongresi izlemek, gazeteciler için artık modası geçmiş bir şeydi.
Şimdi bakıyorum, birçok yazar CHP Kurultayı’nı izlemeye gidiyor.
Demek ki, gazeteciler açısından siyasete yeni bir heyecan gelmiş.
Bütün bunlar gösteriyor ki, Kılıçdaroğlu’nun CHP Genel Başkanlığı’na aday olması ile kuvvetli bir rüzgâr esmeye başlamış.
Eminim bunun etkilerini, sadece gazetecilerin heyecanında değil, toplumun, devletin her kesiminde göreceğiz.
***
O yüzden bugün size biraz rüzgârdan söz etmek istiyorum.
Rüzgâr işte tam böyle bir şeydir.
Bir esti mi, önünde duramazsınız.
Gövdeniz dursa, eteğiniz uçuşur; eteğinizi kapatmaya çalışırken, elinizdeki çanta düşer, onu yakalayayım derken ayağınız kayar.
Yuvarlanırsınız.
(*) Rüzgâr işte tam böyle bir şeydir.
“Partinin bütün delegelerini ben tayin ettim” diye rehavete kapıldığınız an, bir bakarsınız ki, esen yel ne yoldaş bırakmış, ne yandaş.
Güvendiğiniz dağlara kar yağmış; siz “Nasıl olur” diye hayret figânı atarken, o kar çığ olup üzerinize devrilmiş.
Rüzgâr işte tam böyle bir şeydir.
Bazen adaletin vicdanı olur, bazen vicdanın adalet terazisi.
***
Gandi Kemal’in doğuşu, kendini “tek seçici”, “hâkimi mutlak” gören, partisinin sahibi sanan bütün liderlerin gözünü açmalıdır.
Onlara diyorum ki; “Ey Parti lideri unutma; bu ülkenin evlatları, Ömer Seyfettin’in ‘Diyet’ hikâyesi ile büyümüş, o duyguyla serpilmiştir.”
Siz tayin edersiniz, höt dersiniz, zöt dersiniz, “Bir daha bu koltuğu nah görürsün” diye parmağınızı sallarsınız.
Ama o rüzgâr var ya, o deli rüzgâr, o çılgın yel.
Bir esmeye başladı mı; her şey değişir.
“Seni ben seçtim” dediğiniz an, önünüze o kolu koyarlar.
Hani kesilmiş, diyet kolunu.
Dedim ya, hepimizin içinde, bir yerde bir Ömer Seyfettin yatar ve sakin sakin bamteline bakar.
Oraya bastınız mı; zemberek boşalır.
***
Göreceksiniz ilerde de böyle olacaktır.
En güvenilen dağlara zemheri kışları inecek, ne karlar yağacaktır.
“Kendi adamımı yerleştirdim artık bir şey olmaz” dediğiniz kurumlardaki o “adamlar” var ya; vicdan bir gün mutlaka onların da kapısını çalacaktır.
“YÖK’te benim adamım, RTÜK’te benim adamım, Yargı’da benim adamım...”
Sakın güvenme arkadaş.
O rüzgâr var ya, o deli rüzgâr.
Bir esmeye başladı mı, “birinin adamı” çeker gider, herkes “kendi” olur.
Asıl demokrasi budur.
Ismarlama anayasa yapmaktan daha önemli olan budur.
Birinin değil, onun bunun değil; kendinin adamı olmak.
Vicdanın adamı olmak.
Toplumda o rüzgâr esmeye başladığı zaman, yani değişim rüzgârı, yani otoriterliğe, tek adamlığa, tek seçiciliğe isyan rüzgârı, herkes kendi vicdanına döner.
***
Demokrasinin gerçek sine-i milleti işte odur.
Korkusuz, tek seçiciliğe, “Hayır” diyebilen, “Seni ben seçtim, ben yok ederim” tacirlerine “Al kolunun diyetini” diyebilen insanların isyanı ile yazılmış kişilik anayasası.
Bu kişilik anayasası, tek adamları, şişman egoları, şirazesinden çıkmış gücü ve herkesi saran korku rejimini hizaya getirecek.
Herkes haddini bilecek.
İşte o kişilik anayasası ilk referandumunu CHP Kurultayı’nda yapıyor.
Ertuğrul Özkök/Hürriyet