Her Yılbaşı Mp Çekilişi Öncesi Bu Haberleri Kim Yapar Bilmiyorum!..
Sizi bilmem ama benim “Milli Piyango”ya karşı özel bir “hassasiyetim” hatta oluşmuş “fobim” bile vardır. 1992 yılında büyük ikramiyeyi bir rakamla kaçırdığımdan yana bu durumdayım. Gerçi “Teselli ikramiyesi” aldım ama bu teselli “Teselli” etmiyordu. (Bu çok güzel bir kadını arzulayıp kuru bir öpücükle yetinmek zorunda kalmak gibi bir şeydi!) Yaşadığım şoku ve ardından gelen moral bozukluğunu tarif edemem. Birkaç gün sersem gibi dolaştım. Üstelik işsizdim ve meteliğe kurşun atıyordum. O günden bu güne ne zaman Milli Piyango çeksem bu olayı hatırlarım ve “Eyvah! Gene kaçırırsam” korkusu kaplar içimi. Hele de bazı rakamlara karşı neredeyse “Nümerolojik saplantı” diyebileceğim önyargılarım doğdu. Hoş, bir daha hiç o kadar yaklaşamadım ama belli mi olur? (Ah ulan ah!.. Ben o talih kuşunu bir gün yakalarsam tek tek yolmaz mıyım tüylerini!) Velhasıl “Kozmik Şakacı” gene yapmıştı yapacağını!..
Her neyse, bunlar benim “kişisel tarih”imin pek de hoş olmayan sayfaları. Ancak her yeni sene geldiğinde ve Milli Piyango’nun “Yılbaşı Özel Çekilişi” büyük ikramiye rakamı (Bu sene 40 milyon TL.) açıklandığında, basında yer alan klişe “kıyaslama haberleri”ne gülmeden edemiyorum. Bu haberleri kim yapar, kim üşenmeyip hazırlar bilmiyorum. Fakat ben bu tarz bir “bilgilendirici gazetecilik” anlayışına takmış vaziyetteyim. ( Ayrıca insanların kilometrelerce yol tepip, başka şehirlerden gelerek karda kışta, yağmurda çamurda Nimet Abla Gişesi’nin önünde kuyruk olmalarını da anlayamamışımdır!) Her biri kendi başına birer “matematik dehası”nın kaleminden çıkmışlar gibi adeta!
“JET SOSYETE”YE Mİ LİSTE YAPIYORSUN KARDEŞİM?
Gerçektende yılbaşı ikramiyesi üzerine “Bilgilendirici” (?) bu haberleri anlamak mümkün değil. Hemen birtakım kıyaslamalar yapılır ve şöyle hesaplar çıkar (Örneğin bu yıl için) ortaya;
• Bütün para bankaya yatırılarak ayda 253 bin 369 lira faiz elde edilebilir.
• 20 bin liradan satılan 2 bin tane araç alınarak dev bir filo kurulabilir. (Bunun birde taksi plakası versiyonlusu var.)
• 150 bin liralık 266 tane ev alınabilir ve ayda 199 bin lira kira elde edilebilir. (200 daireli site versiyonu da mevcut.)
• Boğaz’da tanesi 10 milyon TL’den 4 yalı alınabilir.
• Tanesi 650 liradan 61 bin 638 tane Cumhuriyet altını alınır.
• 24 ayar altından yapılma külçelerden 394 kilo alınabilir.
• Ortalama 900 liradan 44 bin 444 tek taş pırlanta yüzük sahibi olunabilir.
• Çırağan’da geceliği 30 bin Euroluk Grand Suiti’nde 539 gün kalınabilir.
• En lüks ve pahalı turlarla yaklaşık 133 kez dünya seyahatine çıkılabilir.
• 10 kişilik 4 uçak alınabilir.
Ayrıca bu listelerin “kadınlara yönelik” olanı neden yapılmaz anlamıyorum. Aynı kafa onlara da şöyle bir liste yapardı herhalde; Binlerce kürk, binlerce mücevher, bilezik, binlerce parfüm, binlerce makyaj malzemesi, binlerce çift ayakkabı, binlerce abiye elbise, binlerce tencere, tava, nevresim takımı, binlerce mutfak eşyası, binlerce mobilya takımı, vb…
Bilemiyorum, benim aklım da hayalim de bu hesaplara ermez. Ancak şimdi harbice söyleyin; aklı başında kim bu hesaplara iltifat edebilir? Örneğin bütün parayı bankaya yatırıp faiziyle yaşamak kimin “hayali” olabilir? Ya da kim 266 tane ev almayı ister? Yahut 2 bin tane araba? Bir, hadi iki tanesi neyine yetmez? Ayrıca 4 yalı alıp boğazı işgal mi edeceksin? 61 bin 638 tane Cumhuriyet veya 394 kilo külçe altın ile turşu mu kuracaksın? Hele 44 bin 444 tek taş pırlanta yüzüğü ne edeceksin? Kimin onları takacak kadar parmağı olabilir ki? Çırağan’da geceliği 30 bin Euroluk Grand Suiti’nde 539 gün niye kalınsın ki? İnsanın kendi evi neyine yetmiyor? Dünya turuna çıkacaksan ortalama ama kaliteli bir seyahat niçin “daha iyi” olmasın ki? Ya 10 kişilik 4 uçakla ne yapılacak ki? Uçakların lüks mevkilerinin suyu mu çıktı?
Üstelik bu kıyaslama sıradan insanlara yapılıyor. Yani ufku ve hayalleri “sınırlı” insanlara. Muhtemelen o kültüre, o “gusto”ya, o harcama mantalitesine sahip olmayan kişilere sanırım. Ancak bu listeyi gören Avrupa Jet sosyetesine veya bir borsa kompetanına yapılıyor sanır. Belki de öyle bir paraya kavuştuğunda ilk işi “karıyı boşamak” olacak, kumarda yiyecek, sazda, cazda, barda tüketecek birine. (Bunlar bile yukarıdaki listeden “daha gerçekçi” bir hayat ve hayal anlayışı bence!) Yahut eşin dostun, hısım akrabanın tavsiyeleriyle acayip “yatırımlar” yapacak, eline yüzüne bulaştıracak birine çıkacak belki de.
Denilebilir ki bunlar sadece bir kıyaslama, rakamın büyüklüğünü aktarmak için yapılan hesaplar? Evet, ama bu aynı zamanda bir “bakış”ı anlatmıyor mu? Tamam; demiyorum ki, hem 40 trilyonun olsun hem de “bir lokma, bir hırka” yaşa. Lakin “kefenin cebinin olmadığı” bir hayatta bunları kim özleyebilir? En “görmemişin oğlu olmuş çekmiş bilmem nesini koparmış” adamda bile bir “ölçü” vardır herhalde. Yoksa adama “Aklını peynir ekmekle mi yedin” demezler mi?
Öyle ya…Kim bu kadar “maddiyat” içinde boğulmak ister? Kim “özgürleşeyim” derken kendisine yeni “kölelikler” satın alabilir ki? Kapitalizmin insanın önüne koyduğu “hedef”lere bakın. Böyle biri paralı ama “bırakılan yerde otlayan” bir adamdan daha fazla nereye varabilir ki?
Ne diyeyim, “Yaşam ufku” bunlarla sınırlı ise o adama hiç çıkmasın daha iyi!
Neyse, biletlerimi aldım, çekilişi bekliyorum. Ve o “kıyaslamacı” listeler hiç umurumda değil!..
Atilla Akar / 26. 12. 2011
[email protected]