HEPİMİZİN UMUDA İHTİYACI VAR!
İkisi gerilim, biri komik ve duygusal... Haftanın yeni üç filmini Cineradar köşemizde okumadan sinemaya gitmeyin!
2012 sinemaseverler açısından muhteşem bir yıldı. O kadar çok iyi
film görme imkanı bulduk ki sinemayı sevmeye ve salonları
doldurmaya hevesle devam ediyoruz.
2013’ de mutlaka öyle olacak ancak yeni yılın ilk vizyon haftası
biraz sakin başlıyor. Bu hafta gösterime giren çok çarpıcı bir
yapım yok. Gerilim sevenlerin hoşlanacağı “meraklısına özel” bir
devam filmi olan Koleksiyoncu 2, artık izlemekten bıktığımız bir
“Amerikan ailesinin kendi evinde başına gelenler” filmi olan Yakın
Tehdit ve haftanın en eli-yüzü düzgün filmi olarak nitelendirdiğim
komedi-dram Umut Işığım… Neyse ki, geçtiğimiz hafta gösterime giren
‘iyi film’ sayısı bu haftaya da izleme bahanesi yaratacak kadar
çok. Bu arada artık iyice sıkıcı olan bir durumun altını çizmek
istiyorum. Cannes’da büyük ödülü kazanan, usta sinemacı Michael
Haneke’nin müthiş filmi Amour / Aşk İzmir sinemalarında maalesef
gösterime sokulmadı. Anadolu sinemalarına uygulanan bu ayırımcılık
ileride dağıtıcıların başını ağrıtacak, en azından illegal
paylaşımın önünü açacaktır. Seyirciyi izlemek istediği filmlerle
buluşturmak film getiricilerinin görevi… Çok salonlu sinemalarda
gerçekten seçme hakkımızın olmasını istemek de son derece
doğal…
UMUT IŞIĞIM: YAŞAMAK İÇİN UMUDA İHTİYACIMIZ
VAR!
Eski bir öğretmen olan Pat Salitano (Bradley Cooper), yaşamında
değer verdiği her şeyi yitirmiş bir adamdır. 8 ay yattığı
rehabilitasyon merkezinden çıkmasının ardından her şeye sıfırdan
başlama kararı alır ve ailesinin yanına döner. Tek hedefi
kaybettiklerini geri almaktır. Öncellikle eski karısı ile tekrar
bir araya gelmeye çalışır ve kariyerini bıraktığı yerden toparlamak
ister. Fakat durum Pat için hayli zor gözükmektedir. Tam da bu
dönemde tanıştığı Tiffany isimli gizemli komşu kadın, Pat’in
hayatını bambaşka bir yöne çevirecektir. Zira Tiffany de ciddi
zorluklar yaşamaktadır ve empati kurabildiklerini düşünerek, bir
iyilik karşılığı Pat’e yardım teklif eder. İkisinin de önünde bir
umut ışığı belirtmiştir...
Uyarlama senaryosunu ve yönetmenliğini David O. Russell’ın
üstlendiği film dram ve komedinin iç içe geçtiği bir yapım. Dünya
prömiyerini 2012 Toronto Film Festivali’nde yapan film,
gösterildiği her festivalde seyirci ve eleştirmenlerden alkış alan
bir yapım.
Sıradan ama duyarlı insan hikayeleri, sınırları belli bir hikayenin
içinde anlatıldığı/gösterildiği zaman izlemesi de keyifli oluyor.
Umut Işığım hani şu yürek ısıtan filmlerden, tam anlamıyla bir
“kendini iyi hisset” filmi değil ancak hayata, hayal kırıklıklarına
ve umuda dair güzel şeyler söylüyor. Yalnız başınıza izlemeyin.
Filmden çıktıktan sonra birilerine sarılmak isteyebilirsiniz
çünkü…
KOLEKSİYONCU 2: DEHŞET KOLEKSİYONCUSU YENİ PARÇALARIN
PEŞİNDE!
Koleksiyoncu dehşet saçmak için bir kez daha geri geliyor. İlk
filmin kahramanı Arkin kurtulmuş halde hastanede yatmaktadır ve
Maskeli seri katil şimdi yeni bir kurbanın peşindedir: genç ve çok
güzel Elena. Genç kız bir arkadaşının ısrarıyla kendisini bekleyen
tehlikelerden habersiz, bir ev partisine gider. Psikopat katil
tarafından kaçırılan Elena, katilin işkence merkezi olarak
kullandığı terk edilmiş bir otele hapsedilir. Kızının ortadan
kaybolduğu kısa sürede fark eden babası, rehin ututlduğu yerden
kızını kurtarmak için bir grup adam kiralar. Kurtarma ekibi,
kendilerine yol göstermesi içinse Koleksiyoncunun elinden
kurtulmayı başaran tek insan olan Arkin’i seçerler. Arkin’in hayatı
Elena’nınki için yeniden tehlikededir.
Marcus Dunstan’ın yönetmenliğini üstlendiği ve senaryosu Dunstan
ile Patrick Melton’un elinden çıkan korku ve gerilim dolu filmin
oyuncu kadrosunda ise Josh Stewart, Emma Fitzpatrick ve Christopher
McDonald isimleri başı çekiyor. İlk Koleksiyoncu filmini de çok
sevmemiştim, devam filmleri orijinal hikayeyi aratır sözünü
doğrularcasına bu defa gereksiz açılmış bir hikayeye sahip şiddet
gösterisini izlemeye devam ediyoruz. Senaristlerin filme iyi bir
hikaye yazmak yerine kolaycılık yapıp Conan 2: Destroyer ya da
Alien 2’nin olay örgüsünü kopyaladığını göreceksiniz. Devam
filmlerinin tüm klişeleri birarada!
Sanki Evde Tek Başına’nın Kevin McCallister’ı büyüyüp şahane bir
psikopat olmuş da McGyver onu durdurmaya çalışıyor. Film, 80′ler
slasher’larının ruhundan da epey bir besleniyor ama fazla etkileşim
yüzünden olsa gerek, bol malzemeli fakat lezzetsiz bir pizza
gibi…
Koleksiyoncu, tür meraklılarına rahatlıkla önerilecek bir film ama
kesinlikle kült potansiyeli taşımıyor. İyi vakit geçirten hoş bir
seyirlik... İnsanların kesilip, biçildiği bir korku filminin seyri
ne kadar hoş olabiliyorsa o kadar hoş tabi.
YAKIN TEHDİT: KENDİ EVİNDE GÜVENDE MİSİN?
Miller ailesi refah, zenginlik ve huzur içerisinde yaşamaktadır.
Kyle Miller büyük paralarla oynayan mücevher sektöründeki bir iş
adamıdır; güzel bir eşi Sarah ve ergenlik çağını yaşayan genç bir
kızı (Avery) vardır. Fakat bir gün evleri aniden bir grup maskeli
adam tarafından baskına uğrar. Başta evin içerisindeki yüksek
güvenlikli kasanın içindekileri isteseler de eli silahlı bu
adamların Miller ailesinden talepleri daha da fazladır... Aldanma
ve ihanet şimdi evin salonundadır...
Yönetmenliğini deneyimli sinema adamı Joel Schumacher’ın üstlendiği
filmde, senaryo Karl Gajdusek’e emanet. Başrolleri ise Oscar’lı iki
yıldız Nicolas Cage ve Nicole Kidman paylaşıyor.
Açıkçası bu ikiliyi tek tek bile izlemekten hoşlanmıyorum. Nicole
Kidman “ben başarısız bir estetik kurbanıyım” diyerek, Nicolas
Cage’ de peruk modelini bir türlü tutturamayarak oynuyor. Kötü
seçilmiş cast yüzünden de Joel Schmacher’in büyük bir
zanaatkârlıkla oluşturduğu tüm gerilimin havası kaçıyor. Hikayesine
de, sürprizlerine de alışık olduğumuz bir öykünün sıkıcı ve
gereksiz bir denemesi daha… Ayrıca tüm dünyada 2011 yılında
gösterilmiş bir filmin neden ülke vizyonunun en hareketli
zamanlarından birinde gösterime sokulduğunu da anlamış değilim.
Yakın Tehdit, haftanın en zayıf filmi…
twitter.com/murattolga