Hayrettin Karaman'dan 'kadına şiddet' yazısı: Kocanın bu durumda karısını dövmesi caizdir!
Görüşleri Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan tarafından da dikkate alınan Yeni Şafak yazarı Prof. Dr. Hayrettin Karaman tartışma yaratacak bir yazıya imza attı.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve çevresi tarafından da dikkatle
izlenen ilahiyatçı - yazar Hayrettin Karaman, "Kadına şiddet"
başlığıyla yayımlanan yazısında "Eğer karı veya kocadan biri karşı
tarafa zulmeder, kuralları çiğner ve baş kaldırırsa önce taraflar,
sonra da yetkili merciler durumu düzeltmek için gerekeni yapar,
aile bağının çözülmemesi, ailenin dağılmaması için gayret ederler"
dedi. Karaman, sözlerinin devamında "İşte bu çerçevede, problem
harice taşmadan kocanın karısını yola getirmek için ne yapacağı
konusunda Kur’an’ın tavsiyesi öğüt, yatağında yalnız bırakmak ve
yalnızca bu durumda dövmektir, bunun dışında herhangi bir sebeple
kocanın karısını dövmesi caiz kılınmamıştır" görüşünü dile
getirdi.
Karaman'ın Yeni Şafak'ta yayımlanan ve tepkilere neden olan
"Kadına şiddet" başlıklı yazısı şöyle:
Evet İslam tevhîd, barış, müsamaha, rahmet adalet… dinidir ama
gerektiğinde şiddeti de devreye sokmakta, hatta emretmektedir.
İşte bir örnek:
“O, Allah’ın elçisi Muhammed’dir. Onunla beraber olanlar da
kâfirlere karşı sert, kendi aralarında merhametlidirler. Onları,
Allah’ın lütuf ve rızasına talip olarak hep rükûda ve secdede
görürsün. Secdenin tesiriyle yüzlerine sîmaları oturmuştur;
Tevrat’ta onlar için yapılan benzetme budur. İncil’deki misalleri
ise bir ekindir: Çiftçileri sevindirmek üzere filiz verir, onu
güçlendirir, kalınlaşır ve kendi sapları üzerinde durur. Onlar
(müminler) yüzünden kâfirler öfkeden kahrolsunlar diye (böyle
olmuştur). Onlar arasından iman edip dünya ve âhirete yararlı işler
yapanlara Allah bir bağışlama ve büyük bir ödül vaad etmektedir.”
(el-Feth: 48/29).
Müslümanlar her kâfire karşı sert (şiddet uygulayan), her Müslümana
karşı da merhametli (yumuşak) değildirler; kâfir saldırgan düşman
olursa onu etkisiz kılmak için şiddet kullanırlar, kâfir barış
içinde yaşamak isterse barışırlar. Müslümanlardan biri ceza
gerektiren bir suç işlerse içinde (sopa dahil) şiddet de bulunan
cezalar uygulanır, masum insanlara ise asla dokunulmaz ve hakları
çiğnenmez.
Evlilik hukukuna riayet eden, şeriata, örf ve âdete göre üzerine
düşeni yapan karı ve koca ne birbirine, ne de başkaları onlara
şiddet uygulayamazlar. Eğer karı veya kocadan biri karşı tarafa
zulmeder, vazifesini yerine getirmez, kuralları çiğner ve baş
kaldırırsa (nüşûz) önce taraflar, sonra da yetkili merciler durumu
düzeltmek için gerekeni yapar, aile bağının çözülmemesi, ailenin
dağılmaması için gayret ederler.
İşte bu çerçevede, problem harice taşmadan kocanın karısını yola
getirmek için ne yapacağı konusunda Kur’an’ın tavsiyesi öğüt,
yatağında yalnız bırakmak ve yalnızca bu durumda dövmektir, bunun
dışında herhangi bir sebeple kocanın karısını dövmesi caiz
kılınmamıştır. Cahiliye devrinde sudan sebeplerle ve baş göz
demeden uygulanan sopa, yüze ve hayati organlara vurmak, iz
bırakacak, yaralayacak şiddette dövmek yasaklanmış, Sevgili
Peygamberimiz de muhterem eşlerine hayatı boyunca bir fiske
vurmamıştır.
Kocaya farz veya sünnet kılınmayan, yalnızca izin verilen, caiz
görülen bu dövme tedbiri uzun yıllardan beri tartışma konusu
yapılmış ve İslam’ın yumuşak karnı kılınarak istismar
edilmiştir.
İslam alimleri izin verilen dövme eylemini devamlı telakki
etmişler, hafifletmek için çeşitli yorumlara gitmişlerdir.
Biz “Kur’an Yolu” isimli tefsirimizde konuyu şöyle bağlamıştık:
“…kadının aile hukukunu çiğnemesi halinde bir ıslah tedbiri olarak
ve içinde yaşanılan topluluğun örf ve âdetine uyularak serbest
bırakılan “kocanın karısını dövmesi” eylemi, Hz. Peygamber (s.a.)
tarafından toplum ıslah edilerek, insanın ve özellikle zevcenin
dövülemeyeceği ifade ve telkin edilerek ortadan kaldırılmış, “iyi
bir kocanın karısını dövemeyeceği” kaidesi bu yakışıksız davranışın
önüne bir set olarak konmuştur. Burada sünnet (Resûlullah’ın
sözleri ve uygulaması) âyeti neshetmemiş, tarihîliğini, yerelliğini
ve kültürel mahiyetini ortaya koymuştur.”
Bana gönderilen bir yazıda, kendinden ummadığım bir sivri dil ile
alimlere hakaret eden kişiyi uyarmak için bu yazıyı kaleme aldım.
Bu kişi, yukarıda mealini verdiğim âyette geçen “darb” ı, “dövmek”
olarak çeviren mealcilere ve tefsircilere hitaben “Allah’tan
utanmadınız mı, O, dövün der mi” diyor.
Ben de “Allah Resulü, sahabe, ilk üç nesil alimlerinin tamamı ve
günümüze kadar gelip geçmiş nice alim ittifakla bu kelimeyi
“dövmek” olarak anlamışlar, uygulama konusunda farklı yorumlar
yapmışlardır. Sen bunlara hakaret ederken Allah’tan ve kullarından
utanmadın mı?” diyorum.
Diyanet'e çatmak moda oldu, o yazar da Diyanet'in mealinde böyle
geçtiği için atıp tutuyor. Peki Elmalılı Hamdi ve Ömer Nasuhi
Efendilere ne diyecek! Mehmet Akif’e ne diyecek?
İşte Akif’in meali:
“Erkekler kadınlar üzerinde hâkimdirler. Çünkü bir kere Allah
ötekilerini berikilerden üstün yaratmış, sonra onlar bunların
yolunda mallarını saçıp duruyorlar. Onun için işleri salâh olan
kadınlar, kocalarının kendi üzerlerindeki haklarına boyun eğerler.
Allah’ın kendilerini korumasına mukabil kendileri de murakabe
imkânı olmayan vazife-i emanetleri korurlar. Kocalarına isyan
edeceklerini sezerek endişeye düştüğünüz kadınlara gelince, evvelâ
kendilerini irşad edin, sonra yattıkları yerde yalnız başlarına
bırakın, yine dinlemezlerse dövün. Dinledikleri halde incitmeğe
vesile aramayın. Allah’ın yüksek olduğunu, büyük olduğunu
bilin”.