Hayrettin Karaman'dan Ali Bulaç'a imalı cevap! İslamcılar başkaları gibi...
Yeni Şafak yazarı Hayrettin Karaman Zaman yazarı Ali Bulaç’ın ortaya attığı “Devletin İslamcıları” iddiasına cevap verdi.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'a yakınlığıyla bilinen ve AKP çevrelerinde görüşleri dikkatle takip edilen ilahiyatçı Prof. Hayrettin Karaman, Zaman yazarı Ali Bulaç'ın başlattığı "Devletin İslamcıları" tartışmasına katıldı.
Karaman, "İslamcılar peygamber olmadıklarına göre düşüncelerinde yanılmaları, ahlak ve davranışlarında bazı hatalara düşmeleri her zaman mümkündür ve vakidir" diyen Karaman, Yeni Şafak'taki yazısında "İslamcılar, hataya düşen kardeşlerini, dava arkadaşlarını uyarırlar, ıslah için ellerinden geleni yaparlar, ama asla onlara karşı “İslam davasına karşı olanlar” ile iş birliği yapmazlar, oylarını ve desteklerini dava karşıtlarından yana kullanmazlar" diyerek isim vermeden Ali Bulaç'a gönderme yaptı.
İşte Karaman'ın Yeni Şafak'ta "İslamcılık ölmez" başlığıyla yazısı:
İslamcılığı ve İslamcıları belli bir dönemde yaşamış İslam alim ve münevverlerinin düşünce ve hareketlerine veya belli bir siyasi harekete tahsis edip öncesi ve sonrasını da bu çerçevede tanımlamaya itirazım var.
Osmanlı'ya batılılaşma mikrobu bulaşmaya başlayınca bazı gayretli Müslümanlar buna karşı çıkmış, kendi dinimizi ve medeniyetimizi korumamız gerektiği tezini savunmuşlardır. Bunlar İslamcıdır.
Daha sonra bilhassa İttihatçıların hataları Osmanlı'da kavmiyetçilik mikrobunu yaymaya başlamış, bazı gayretli Müslümanlar buna da karşı çıkmışlar ve birliğimizin, kardeşliğimizin, sosyal yapımızın temel dayanağı ve rabıtası olarak İslam'ın altını çizmiş, “İslam birliği” ve “ümmet yapısını” savunmuşlardır. Bunlar da İslamcıdır.
Tarih boyunca İslamın ve Müslümanların maruz kaldıkları meydan okumalara karşı Müslümanca tavır alan ve tehlikeleri savmak için fikir ve fiil cihadı yapan Müslümanlar İslamcıdır.
Eğer dindar kavramı içinde “dini, hayatımızın bütün alanlarında koruma ve yaşatma vazifesi” yoksa bu dindarlık “eksik bir Müslümanlıktır”. Bu vazife varsa dindar aynı zamanda İslamcıdır.
Fikri ve fiili ile samimi İslamcı olanlar hiçbir zaman iktidarlara yamanmaz, elde ettiği/edeceği -aslında değersiz ve fânî olan- dünya menfaati yüzünden davasından vazgeçmez, kısmen desteklediği iktidarın bütün yapıp ettiklerini onaylamaz, doğruya doğru eğriye eğri derler, iktidarlar İslam'dan yana veya karşı olduklarında onların (İslamcıların) misyonları sona ermez, davalarını amacına ulaştırmak, eksikleri gidermek için devamlı faaliyet (bir çeşit cihad) içinde olurlar.
İktidarların İslam davası ile ilişkileri tabii olarak farklıdır; laik demokrasilerde İslam'a karşı savaşan siyasi kadrolar ve oluşumlar yanında İslamlaşmaya yardımcı olmayı hedefleyen siyasi kadrolar da vardır. İslamcılar, ulusalcı-laik-demokratik sistemi kabul etmemekle beraber verili şartlar içinde bu sistemi resmen kabullenerek siyaset yapan ama İslamlaşmaya yardımcı olan siyasi kadrolara destek verebilirler. Bu destek şartlıdır ve geçicidir. Şartlı olduğu için yolundan sapan iktidarlarla aralarını açarlar, geçici olduğu için orada karargâh kurmazlar, nihai amaçlarına doğru yürümeye devam ederler.
Şartların bir İslamî düzeni ilk adımda gerçekleştirmeye müsait olmadığı zaman ve zeminlerde bazı İslamcı kadrolar, geçici olarak seküler-liberal-demokratik sistemlerden yararlanmak isteyebilirler. Buna karşı olan İslamcılar da elbette vardır. Yararlanmak isteyenler mevcut sisteme uygun parti kurarak iktidara da gelebilirler. İşte bu kadrolar asıl davalarını unutmadıkları, ondan asla vazgeçmedikleri, mevcut şartların elverdiği ölçüde davalarına hizmet ettikleri sürece “İslamcılık davasından döndükleri, davaya hiyanet ettikleri, bu manada İslamcılığın öldüğü” söylenemez; söylenirse de isabetli olmaz.
İslamcılar peygamber olmadıklarına göre düşüncelerinde yanılmaları, ahlak ve davranışlarında bazı hatalara düşmeleri her zaman mümkündür ve vakidir. Ama aynı zaman ve zeminde bütün İslamcıların bu manada kirlendiklerini iddia etmek gerçekle ve insafla bağdaşmaz. İşte bu temiz kalan İslamcılar, hataya düşen kardeşlerini, dava arkadaşlarını uyarırlar, ıslah için ellerinden geleni yaparlar, ama asla onlara karşı “İslam davasına karşı olanlar” ile işbirliği yapmazlar, oylarını ve desteklerini dava karşıtlarından yana kullanmazlar.
İkaz, tenkit, ıslah samimi, hasbi ve hikmete uygun olmalıdır. Bu sebeple kötüye kullanılma ihtimali bulunduğunda bu faaliyetin örtülü olması da gerekebilir, hatta zaruri olabilir.
Dünya yüzünde Müslümanlar var oldukça, adına İslamcılık deyin demeyin, “İslam davası ve bu davanın sahipleri” var olacaklardır. Dava ise “İslam'ın hayatın bütün alanlarında var olması, İslam din ve medeniyetinin en uygun üslup içinde dünya insanlığına sunulması, Müslümanların bir şekilde birleşmeleri ve bütün dünyada adil bir düzenin hakim olmasıdır”.