Hayko Bağdat Medyaradar'a konuştu: Fuat Avni Emre Uslu'ya benzemiyor!
Taraf Gazetesi yazarı Hayko Bağdat Medyaradar’dan Alev Gürsoy Cimin’e verdiği röportajda çok çarpıcı açıklamalarda bulundu. Taraf Gazetesi kimin tarafında? Hayko Bağdat cemaatin yazarı mı? Cevabı ve daha fazlası bu samimi röportajda…
İstiklal Caddesi’nde mütevazı bir ofis, cana yakın, sıcakkanlı
insanlar ve güzel bir çalışma ofisi. Hayko Bağdat’ın ofisinden
bahsediyorum, orada ağırladı ben ve fotoğrafçı arkadaşım Selçuk
Karadeniz’i. İnsan orayı görünce aklına ilk şu soru geliyor: Acaba
Gezi sürecinde burada bu insanlar yoğun gazda nasıl çalıştı? Hayko
Bey bu soruya "zaten hep meydanda olduğum için çok da zorlanmadım"
diye yanıt veriyor. Çapulculuğu kabul ediyor musun diyorum? “Gurur
duyuyorum” diye ekliyor. Gözüm ofisteki tavlaya takılıyor ama ne
ben oynamayı biliyorum ne de o, sonra başlıyoruz. “Azı karar
çoğu zarar” diyerekten röportajımıza. Malumunuz kendisi Taraf
Gazetesi yazarı, böyle olunca da akla ilk gelen soru cemaatçi
misin? Bu soru onu kızdırsa da belli etmiyor, gayet iyi yanıtlar
veriyor, medyayı sorunca da pek iç açıcı konuşmuyor, Hele ülke
durumlarına geldiğimizde ruhum iyice kararıyor, çünkü çok iyi bir
tablo çizmiyor. Ama size şunu söyleyebilirim bence şanslı çünkü
medyada daha tek gün sansür ya da herhangi bir müdahale ile
karşılaşmamış. Gidişattan endişeli, daha beter günler kapıda
olabilir diyor. Cemaatçi yazar olarak anılmasına ise tepkili,
cemaatçi olabilmesi için bazı kriterleri sayıyor ve bunların
hiçbirinin kendisinde olmadığını düşünüyor. Hidayet Karaca’nın
haksız yere cezaevinde tutulduğu görüşünde. Cemaate de eleştirileri
var ama bu operasyonlar iktidarı haklı çıkarmaz diyor, bazı
mağduriyetlere dikkat çekiyor. Ben yine kaptırdım gidiyorum, o
yüzden sözü çok uzatmadan Hayko Bağdat’a bırakayım. Sizlere güneşli
güzel günler diliyorum. Hep umutlu olun…
RÖPORTAJ: ALEV GÜRSOY CİMİN
TWİTTER: gazetecialev
Mail: [email protected]
Her zaman soruları ben sorardım ama bu kez Hayko Bey,
benden hızlı davrandı ve “Siz necisiniz?” diye sordu, yani
Medyaradar nereye yakın? dedi. Ben de soruya soruyla yanıt verdim:
Herkes “bir şeyci” olmak zorunda mı, neci ne demek, kötü bir soru
değil mi bu Hayko Bey?
Bunu ben yaratmadım…
“BÜYÜK BİR KUTUPLAŞMA
VAR”
Zaten bizlerin en çok çektiği konu bu değil mi? İlla bir
gazeteci bir yere yakın mı olmalı? Medyaradar son derece objektif,
kimseye yakın değil!
Bunun müsebbibi ben değilim. Maalesef bugün siyasi iktidarın
kutuplaştırdığı bu ortamda herkes bir şeyci. Ya iktidardan yanasın
ya değilsin. İktidardan yana değilsen de onlara göre; ya
paralelcisin ya terör örgütü üyesisin, mutlaka bir şeycisin yani.
Olmasan bile yaftalanıyorsun. İnsanlar artık birine röportaj
verirken bile karşıdakinin siyasi angajmanını görerek bunu ya kabul
ediyor ya etmiyor. Ama ben öyle değilim, bir yere yakın diye
kimseyi reddetmedim ama yüz yüze geldiğimde “Necisin?” diye
sorarım. Mesela üniversitelerden konferanslara çağırdıklarında bile
sorarım; sizin üniversite kime, nereye yakın? diye. Tabii bu bir
espri konusu. Demem o ki böyle bir kutuplaşma söz konusu.
Siz de durum inşallah böyle değildir?
Ben bu konuda biraz avantajlıyım çünkü çok değişik toplumsal
kesimlerin medya gruplarına konuşuyorum hep.
“EKRAN AMBARGOM YOK”
Hatta azınlıklar söz konusu olunca konuşacak bir Ermeni
bulamayınca sizi arıyorlar ekrana çıkarmak için değil mi? Bir
röportajınızda böyle espri yapmıştınız da oradan
esinlendim…
(Gülüyor) Artık onu aştık ne mutlu ki. Bütün kanallar tartışma
programlarına çağırıyor beni. Cnntürk’te de görüyorsunuz,
Habertürk’te de, başka bir gün ise IMC TV’de. Yani öyle bir ekran
ambargom yok, kimse tarafından konan.
“İKTİDARA YAKIN GAZETELERDE İKTİDARI KİMSE
TEK KELİME ELEŞTİREMİYOR”
Bir kutuplaşmadan söz ettiniz az önce, bu “neci”sinin
sorumlusu kim?
İktidar tabii ki. Şimdiye kadar hiç olmayan dibine kadar ilerleyen
bir kutuplaşma var. Mesela önceden Özal’ı seven insanlar da
Özal’dan nefret eden insanlar da aynı gazetede yazabilirdi. Şimdi
böyle değil. Mesela iktidara yakın bir gazeteysen iktidar hakkında
tek kelime eleştiri yazamıyorsun. 13 yıllık bir iktidarın bu zaman
sürecinde her şeyi mükemmel yapabilmesi mümkün olabilir mi? Olamaz.
Dolayısı ile yapıcı eleştiri diye bir şey vardır, onun iktidarda
kalmasını istersin ama bazı konularda da uyarır, dikkatli olmasını
istersin. Bugün öyle bir durum yok. Ya benimsin ya toprağın durumu
söz konusu.
“YENİŞAFAK’TA İKTİDARI TEK KELİME
ELEŞTİREMEZSİNİZ”
Durum bu kadar ciddi yani?
Tabii öyle. Ama bu durum sadece iktidar tarafında öyle değil.
Muhalefette de öyle. Sözcü Gazetesi’nde iktidarın doğru yaptığı
işlerle ilgili de tek kelime yazamazsınız mesela. Mesela Yenişafak
Gazetesi’nde git iktidarın Suriye politikasıyla ilgili en ufak bir
eleştiri yazısı yaz bakalım yazabilir misin? Bu sıkıntılı bir
durum.
Sağlık konusunda iyi yazılar yazıldı diye hatırlıyorum
zaman zaman Sözcü’de.
Ben büyük politikalardan bahsediyorum ama. Ayrıca Sözcü beğendiğim
bir gazete değil benim.
“MUHALİF MEDYANIN DA HATALARI
VAR”
Ama muhalif medya deyince de akla tek gelen isim sanırım
Sözcü. Kendine has o özgür
duruşunu önemsemiyor musunuz?
Hayır. Ben Türkiye’de muhalefetin kendisini milliyetçilik üzerine
kurgulamasının, bizim canımıza ot tıkamış eski kırmızı
çizgilerimize dört elle sarılmasının yeri geldi mi Kürt düşmanlığı
yapmasının, Ermeni düşmanlığı yapmasının AK Parti’ye muhalif bile
olsa hayırlı bir şeye yol açacağını düşünmüyorum.
“CEMAATİN KANALLARINDA CEMAATİ
ELEŞTİRİYORUM”
Yanlış anlamayın ama peki Taraf’ın yaptığı ne oluyor o
zaman? Onlar da Türk düşmanlığı mı yapıyor, hani bazı kesimler
gazeteyi bölücülükle suçluyor ya o açıdan soruyorum.
Taraf'ınki de Kürt milliyetçiliği değil mi, orada da çizgiler
keskin çünkü…
Kusura bakmayın ama Taraf ve milliyetçilik yan yana kullanılacak
bir argüman değil. Türk düşmanlığı yapan bir gazete Türkiye’de var
mı ben bilmiyorum. Genelde hâkim unsurlara değil ezilen unsurlara
karşı düşmanlık revaçta bu ülkede. Bu zaten yeni bir şey değil,
ezelden beri böyleydi. Ben Taraf’ın öyle bir yayıncılığına
rastlamadım. Editöryal olarak hatalar yapmış olabilirler,
gazetecilik olarak hatalar yapmış olabilirler ama milliyetçilik
yaptılar diyemezsiniz. Bu arada ben Taraf’ın 1,5 yıllık yazarıyım.
Kendimi de bir “Taraf’ın Haykosu” olarak konumlandırmıyorum. Ben
cemaattin kanallarına çıkıp cemaatle ilgili bir sürü eleştiri
yapabilen biriyim. Benim bulunduğum yerde ev sahiplerine hoş
görünme amacı yok. IMC’de ne diyorsam STV’de de aynı sözleri
söylerim. Nerede söylediğim değil, ne söylediğim önemli. Her kanal
bugün beni çağırıyorsa nedeninin siz düşünün…
“KİMSENİN HAYKO’SU
DEĞİLİM”
Ne güzel farklı seslere hala yer verilebiliyor demek
ki.
Reytingim var benim. Ben çünkü kişisel bir menfaatle konuşmuyorum.
Konuşurken bir cenaha yaranmak ya da ayıp olmasın diye kaygı
taşımak gibi bir derdim yok.
“MEDYADA ÜZERİMDE HİÇ BASKI
HİSSETMEDİM”
Medyada kendinizi özgür hissedebiliyor
musunuz?
Ben şimdiye dek üzerimde hiçbir baskı hissetmedim. Her yerde her
şeyi söyledim. Profesyonel olarak çok büyük paralar kazanan ve
medyaya göbek bağlayan biri de değilim, o nedenle sıkıntı yok
yani.
“CEMAATÇİ OLABİLMEM İÇİN ÖNCE KELİME-İ
ŞEHADET GETİRMEM LAZIM”
Taraf kimin sesi, yani cemaatin gazetesi
mi? Taraf ’ta yazıyorsunuz diye zaman zaman
size de “Cemaatçi” diyorlar… Paralel damgası yemek rahatsız edici
mi?
Benim cemaatçi olabilmem için ilk önce kelime-i Şehadet getirmem,
sonra sünnet olmam, sonra İslam anlayışını kabul etmem, sonra İslam
inancı içindeki tarikatlardan bir tanesine daha fazla hassasiyet
göstermem gereken bir süreç var. İşin doğasına aykırı benim
cemaatçi olmam.
“CEMAATÇİ YAZAR OLARAK LANSEDİLMEM
KOMİK”
Cemaatçi yazar değilsiniz yani?
Yahu ne cemaatçi yazarı dalga mı geçiyorsunuz? İlla bir cemaat
lazımsa Ermeni cemaati filan bulalım bari kendimize. Tabii bu işin
şakası. Ermeni cemaatinin temsilciliğini bile yapamam ben çünkü
işin çok içindeki insanlara haksızlık olur. Cemaatçi yazar diye
bahsetmelerini son derece komik buluyorum.
“CEMAATİ HER DAİM ELEŞTİRDİM, TARAF TEK
KELİME SANSÜRLEMEDİ”
Var mı cemaatten yakın dostlarınız?
Olmaz olur mu bir sürü. Ama benim AK Parti’de de bir yığın
dostlarım var, CHP’de de. Hatta MHP’de bile. Gazetecilik böyle bir
meslek. Her taraftan tanıdıkların oluyor. Ben cemaatin AK Parti ile
koalisyon gibi davrandığı dönem esnasında da sonrasında da çok ağır
yazılar yazdım Taraf’ta. Emre Uslu’yu da çok eleştirdim. Cemaatin
kanallarında cemaati de çok kez eleştirdim. Bu arada çok sert
yazmama rağmen daha tek bir gün Taraf Gazetesi’nden herhangi bir
uyarı olmadım. Hiçbir zaman sansüre maruz kalmadım. Bazen hukuki
sorumluluklar doğuracak yazılarda dava konusu olabilir, bu cümleyi
şöyle çevirmek ister misin gibi nazik uyarılar olmuştur. O da
mahkemelik olmamak adına. Avukatın incelemesiyle. Bu da bir
gazetecilik etiğidir, çünkü gazeteler kendileri ödüyor
tazminatları, herkes de maddi olarak çok büyük zorluklar yaşıyor
netice itibariyle. Ben kendi adıma söyleyeyim hiç bir sansüre,
baskıya maruz kalmadım. Ne TV’ler de ne gazetemde.
Taraf kimin tarafı bu soruma yanıt alamadım.
Ama bak ben Taraf’ın kurumsal kimliğinin tarifini yapabilme
yetisinde değilim. Çünkü Taraf’ta her günümü geçirmiyorum. Sadece
yazılarımı yazıp gönderiyorum. Arada bir gidiyorum. Mesela Neşe
Düzel var orada, Genel Yayın Yönetmenimiz. Hiç de cemaatçiye
benzemiyor. (Gülüyor)
“TARAF İKİ İSİM YÜZÜNDEN CEMAATÇİ
SANILIYOR OLABİLİR”
Ateş olmayan yerden neden duman çıkıyor öyleyse, yani
cemaatçi yaftalaması neden?
Emre Uslu ile Mehmet Baransu’nun bir takım devletten sızan
belgeleri yayınlaması olabilir, çünkü bu belgelerin cemaatin devlet
içindeki kaynaklarından elde edildiği iddiaları var. Sanırım bu iki
isim yüzünden öyle görünüyor olabilir.
“EMRE VE MEHMET’LE HİÇBİR KONUDA
ANLAŞAMIYORUM”
Bu iki isimle aynı gazetede yazmak sizi rahatsız etmiyor
mu?
Bakın ben Emre’yle de Mehmet’le de hiçbir konuda anlaşamıyorum. Ama
sadece benimle aynı fikirde olan insanların bulunduğu bir yayın
organında çalışmak gibi bir talebim de yok.
“BARANSU İÇİN ÜZGÜNÜM”
Hayko Bey’ Mehmet Baransu tutuklandı ne düşünüyorsunuz bu
konuda? (Röportajımız yaptıktan 2 gün sonra Baransu tutuklandı. Bu
soruyu da telefon ile sormak durumunda kaldım)
Neticede ben bütün bu uygulamalara karşıyım. Hidayet Karaca’nın
tutuklanması, Zaman Gazetesi’ne girilmesi, Birgün Gazetesi’nden
arkadaşların gözaltına alınması hepsi çok yanlış. Bütün bunları
intikam alma olarak görüyorum. Yani gazeteler ve basın üzerinde bir
baskı oluşturmanın halka halka adımları atılıyor. Üzgünüm Baransu
için…
“BARANSU’NUN GAZETECİLİK YÖNTEMLERİNE
KATILMIYORUM AMA..”
Ama Baransu Gazetecilik yaptığı için içeride değil
deniliyor…
Zaten hep böyle deniliyor. Herkes için de böyle denildi. Baransu,
çoğu fikrine katılmadığım biri, gazetecilik yöntemlerine de
katılmıyorum fakat biz şu an bunu tartışmıyoruz. Yanlış bir
uygulama var ve ona karşı çıkıyoruz.
“AHMET ALTAN HAKLI”
Ahmet Altan’ın bu tutuklamanın hemen ardından yaptığı
açıklamalarını nasıl buluyorsunuz, katılıyor musunuz?
Ben Ahmet Hakan’ı Yıldıray Oğur ile olan kavgada haklı buluyorum.
Bu dönemde bu açıklamayı yapmasaydı o dönemki meslektaşlarını
yalnız bırakmış olacaktı. Dolayısı ile keşke daha fazla yazsa Ahmet
Altan.
“GAZETECİLERİ İYİ BİR SON
BEKLEMİYOR”
Baransu’yu bundan sonra ne bekliyor, bir mağduriyet söz
konusu mu?
Sıkıntılı bir durum yaşıyoruz. Hiç kimse önünü göremiyor.
Baransu’yu ne bekliyordan ziyade asıl dışarıdaki gazetecileri ne
bekliyor ona bakmak lazım.
Tarafta yazmak daha zor hale gelir mi sizin
için?
Ben kendime adıma bir endişe taşımıyorum. Bir çekince yok şahsım
adıma.
“FUAT AVNİ EMRE USLU’YA
BENZEMİYOR”
Fuat Avni, Emre Uslu mudur? Son günlerde bu iddia hayli
dillendirildi de?
Sanmıyorum. Fuat Avni pek çok isimle DM’den yazışan birisi. Benimle
de yazıştı, birçok insanla da. Benim tanıdığım Emre Uslu’ya pek
benzemiyor.
“DELİKANLILIK O AĞIZDA ŞIK
DURMUYOR”
Kimdir bu Fuat Avni acaba, neden koca devlet bulamıyor?
Sayın Cumhurbaşkanı bile sanal ortamdaki bu kişiyle polemiğe
giriyor, “Delikanlıysan çık ortaya” diyor.
Valla Tayyip Erdoğan ve hükümeti delikanlıysa ilk önce bakanlarını
yargılamaya göndersin. Önce Roboski katliamının faillerini açığa
çıkarsın, Dink cinayetinin faillerini açığa çıkarsın, Berkin
Elvan’ın öldürülmeyi hak ettiğini anlatıp durmaktan vazgeçsin. Bu
ülkede delikanlılık raconu kesilecekse; bütün devleti ele geçirmiş
ve bütün devlet enstrümanlarını kendi siyasi partisi lehine
kullanan bir siyasi liderin bu kavramı kullanması o kadar şık
durmuyor bence.
“DAHA ÖZGÜR YAŞABİLECEĞİMİZ BİR ÜLKE
İSTİYORUZ”
Bu kadar sert konuşmaktan korkmuyor musunuz?
Neden korkayım, kötü bir şey mi istiyorum ben. Her şey kısmet. Daha
özgür, daha onurlu tüm kimliklerimizle yaşayabileceğimiz bir ülke
peşindeyiz.
Ama “Korkuyorum” diyen, “Endişeliyim” diyen de
çok…
Herkes işini yapacak. Devlet, devletliğini. İktidar iktidarlığını,
bizler de muhalifliğimizi yapacağız.
“GAZETECİ HER OTORİTEYE
MUHALİFTİR”
Gazetecilik hep muhalif olmak mıdır?
Devlet kavram olarak ister istemez zulmeder. Bu sadece Türkiye’de
değil, dünyada da böyledir. Bir zulüm mekanizmasıdır aynı zamanda
devlet. Gazete kamu yararına yapılan bir işse mümkün olduğu kadar
bu devleti terbiye etmeye çalışır, onun açıklarını bulur. Onun
vatandaşa zarar verdiği kısımlarını afişe eder. Devletin
savunuculuğunu ve tüm icraatlarını alkışlayacak bir gazetecilik
mesleğin doğasına aykırıdır. Elbette gazeteci muhalif olur. Her
zaman her otoriteye karşı muhalif olur üstelik.
“BAZI MESLEKTAŞLARIMDAN
UTANIYORUM”
Türkiye’de gazetecilik nerede?
Utanıyorum meslektaşlarımın bir kısmından. Bakın bir siyasi parti
artık devletleştiyse, bütün istihbarat kurumları o siyasi partinin
siyasi geleceğine göre çalışmaya başladıysa, bağımsız olması
gereken bütün kurumlar siyasetin emrine girdiyse, yargı, medya
siyasetin emrine girdiyse, devletin bütün kuvvetleri muhaliflerin
ensesine yapıştıysa ve hala buna rağmen siyasi iktidar asıl
mağdurdur, onun yanında durmalıyız safsatası bana şık gelmiyor.
Bunu sadece gazetelikle değil, insani özelliklerimizle de
bağdaştıramıyorum. Bu yandaşlık beni utandırıyor.
“EN ÇOK ÇOCUK ÖLDÜREN BİR ÜLKE
BURASI”
İçi güvenlik Yasa Tasarısı da epeyce tartışılıyor. Siz de
karşısınız buna yüksek ihtimalle değil mi?
Bugün Türkiye’de çok ciddi bir kutuplaşma ve sorun var,
vatandaşlarının başına iş gelen bir ülke burası. En çok çocuk
öldüren, en çok sivil vatandaşını polis tarafından öldüren bir ülke
burası. Bunun böyle olduğu bir yerde polise daha çok ateş etme
yetkisi verecek, polisin namlusunu suratımıza tutmasına izin
verecek bir düzenlemeyi kim nasıl savunur?
Muhalefetin çok zayıf kaldığı söyleniyor
ama…
Muhalefetin parlamenter düzeyde pek şansı yok ki. Roboski, Gezi
cinayetleri, cem evleri, Aleviler gibi birçok konuda muhalefet
direnç gösterdi, soru önergesi verdi ama iktidar hepsini konusuna
bile bakmadan reddediyor. Etkili siyasetçiler var, genç
siyasetçiler var. Selahattin Demirtaş’ın Cumhurbaşkanlığı
seçimlerinde gördüğü teveccüh umut verici bir şey. Keza HDP barajı
geçerse Cumhuriyet tarihinin en renkli meclisine şahit
olacağız.
HDP’nin barajı geçme ihtimali çok zor değil mi? Hatta bir
siyasi intihar olarak değerlendiriliyor.
Siyasi intihar değil. Siyaset biraz da risk almaktır.
“SİYASETE GİRMEYİ
DÜŞÜNMÜYORUM”
Siz de belki bu seçimlerde bir sürpriz yaparsınız,
düşünüyor musunuz aday olmayı?
İki parti üzerinden temaslar oldu ama düşünmüyorum. Hayatım şu an
buna müsait değil.
“ERMENİ İSİMLERİN DE ADAY OLMASI BENİ
HEYECANLANDIRMIYOR”
Markar Esayan, AK Parti'nin ilk Ermeni vekil aday adayı
oldu, sizinle aynı cenahtan biri. Ne
düşünüyorsunuz? Ermeni asıllı Türk vatandaşı
olan Esayan, genel merkez tarafından aday gösterilip seçilirse AK
Parti'nin ilk Ermeni Milletvekili olacak.
Ben Ermeni kimliğim üzerinden bir vekillik ya da siyaset yapmayı
geçmiş durumdayım. Markar Bey’in gıyabında konuşmak istemiyorum ama
onun adaylığı beni çok da heyecanlandırmadı. Umurumda değil.
Etyen Mahçupyan’ın son dönemde büyük bir yükselişi söz
konusu bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Ben Etyen Ağabey hakkındaki görüşlerimi yazdım köşemde. Başka da
bir yorumum yok onunla ilgili. Sadece bu insanlar Ermeni oldukları
için değil siyasi tasavvuflarıyla oradalar. Sonuçta Etyen Ağabey
Davutoğlu’na Ermenilik danışmanlığı yapmıyor ki. Ben bunları milli
bir hassasiyetle karşılamıyorum elbette.
“AK PARTİ’DEN TEKLİF
ALMIŞTIM”
Sizin AK Parti’ye sempati duyduğunuz konular yok mu
hiç?
Hayır duymuyorum. Hatta bir önceki seçim döneminde resmi olmasa da
AK Parti’den de teklif gelmişti bana, bu aday adaylarını belirleyen
yetkililerin temasıydı. O dönemde de “asla ”demiştim. Benim AK
Parti’ye hayatımın hiçbir döneminde sıcak baktığım
olmadı.
“SİYASİ ÇİZGİMDE BİR TUTARSIZLIK
GÖRMÜYORUM”
“Yetmez ama Evet”çiydiniz ama?
Referandumdaki evetin AK Parti’yi desteklemek olarak algılandığı
bir toplumsal algı var ama bu yanlış. Evet, tarafının gerekçeleri
vardı. Ne zamanki tankla sivil siyasetin önüne çıkarsınız, sivil
siyaseti savunursunuz. Sivil siyaset ne zamanki TOMA ile halkın
yanına çıkar bu kez halkın yanında mücadele edersiniz. AKP
referandumu getirirken bizden değildi ama hayır diyenler de bizden
değildi. Evet dedin böyle oldu diyecekseniz hayır diyen kadroları
da bir konuşalım isterseniz. Biz ne eski devleti istiyoruz ne de AK
Parti’yi. Ben siyasi çizgimde bir tutarsızlık görmüyorum. Benim
durduğum yer hep aynı.
“CHP’NİN KATİL İLAN EDİLDİĞİ BİR DÖNEMİ
YAŞIYORUZ”
Peki, ülke geleceğiyle ilgili bir öngörünüz var
mı?
Ben çok riskli buluyorum. Şimdiye kadar bu yapıda, resmi ideolojide
belli toplumsal kesimler oyun dışına itilmişti, oyun dışına itilen
bu kesimler hain ilan edilerek; bütün devlet mekanizması ile
saldırı altında kalmıştı. Bu MGK kararlarında adı konulmuş
kesimlerdi. Bu kişiler bazen muhafazakârlardı; Bazen Ermenilerdi,
bazen misyonerlerdi, bazen Kürtlerdi; sözde Kürtler’in “ülkeyi
bölecekler”i yaygaraları yapılıyordu. Mesela muhafazakârların da
ülkeyi İran’a çevirecekleri iddiaları ortaya atılıp duruyordu. Ve
bu kesimlere korkunç şeyler yaşatıldı. Bugüne dönecek olursak tablo
bu kez çok daha beter, giderek de daha kötü bir hal alıyor. İlk
defa toplumun %50’si 55’i oyun dışı olarak addediliyor. Bugün CHP,
MHP, HDP yani Meclis’teki 3 muhalefet partisi “İsrail ajanı, cemaat
işbirlikçisi, Amerika bilmem nesi, uluslararası baronlar maşası”
olarak aynı torbaya konulmuş durumda. Düşünün ki Erdoğan’ın
ailesine yapılacak olan sözde bir suikastın bir CHP’li vekil
tarafından organize edildiği iddiası ortaya atılıyor. Yani CHP’nin
katil ilan edildiği bir durumla karşı karşıyayız. Toplum
yüzbinlerce satan gazetelerden bunları okuyor. Toplum yüzbinlerce
satan gazetelerde gezi gençliğinin İslam düşmanı, Camii talancısı,
başörtüsü avcısı olduğunu okuyor.
“İKTİDARA YAKIN GAZETELERİ HAFİFE
ALMAYIN”
O gazeteler o kadar da satmıyor. Tirajların hali
ortada!
Yo öyle demeyin! Bu gazetelerin AK Parti tabanında ciddi bir
karşılığı var ve buna eğer gerçekten toplumun yarısı yani AKP
tabanı inanıyorsa tehlikeyi siz düşünün! Ve toplumun diğer
yarısının da güvenlik paketinden sonra polisin kendi hayatına
kastedeceğini dair bir kanaati oluştu; bu güvenlik paket çıktıktan
sonra ilk vurulacak gencimizin arkasından ne yaşayacağımızı
düşünüyorlar. Çok riskli bir dönem. Üstelik provokasyonlara da çok
açık bir dönem. Dolayısıyla ben biraz tehlikeli buluyorum bu
gidişatı. Yandaş gazeteleri hafife almayın.
“HERKES ENDİŞELİ”
Geçtiğimiz günlerde Koç Holding’den Ali Koç da çarpıcı bir
açıklama yaptı “Endişeliyim çocuklarımın geleceğinden” dedi.
Siz de endişeli misiniz?
Elbette. Kime sorsanız endişeli. Bugün İzmir’de ulusalcı bir
teyzeye de sorsanız, Diyarbakır’daki 15 yaşındaki Kürt gence de
sorsanız endişeli, aleviler de endişeli azınlıklar da, translar da,
feministler de, kadınlar da endişeli. Dolayısıyla bugün bu toplumda
bu kadar fazla insanın kendisini tehdit altında hissetmesi
sıkıntılı bir şey.
“HDP BARAJI GEÇEMEZSE ÇOK OTORİTER BİR
DÖNEM KAPIDA”
Seçimlerde bir sürpriz bekliyor musunuz? Karamsarlaştım da
anlattıklarınızdan.
Yani seçimlerde çok net bir matematik var artık. Ya HDP barajı
geçecek ve HDP’nin barajı geçmesiyle AK Parti meclis üstünlüğü çok
üst düzeyde tutamayacak ya da HDP baraj altında kalacak. Durum
böyle olursa HDP’nin vekillerinin tamamı nerdeyse AKP’ye geçecek. O
zaman da çok daha otoriter bir dönemin startı verilmiş olacak.
Burada diğer siyasi partilere de iş düşüyor. HDP barajı geçemezse
CHP sine-i millete dönmeyi düşünebilir. Böyle bir Meclis aritmetiği
toplumun seçimini yansıtmayacaktır zaten. Korkunç bir tablo ortaya
çıkacaktır ve insanlar sokağa çıkmaya başlayacaktır…
“BUGÜN ZAMAN’A YAPILAN YARIN AGOS’A YA DA
SÖZCÜ’YE DE YAPILABİLİR”
Gelelim cemaate. Tükendi mi gücü; yani bitti mi? Nasıl
okuyorsunuz cemaatin önceki haliyle şimdiki
halini?
Şunu söyleyeyim size MGK kararlarından bahsetmiştim az önce. Millî
Güvenlik Kurulu kararları kırmızı kitapta bir toplumsal kesimi
ihanet çetesi olarak adlandırırsa, o kararları devlet uygulamaya
geçirirse, o kesime karşı tedbir almaya başlarsa neler olur
sorusunu gidin bir Ermeni’ye sorun, gidin bir Kürt’e sorun, gidin
bir İslamcı’ya sorun, bir devrimciye bir Alevi’ye sorun size
anlatsın. Bu devlet mantığı içerisinde o toplumsal kesime saldırı
kararı verilmesinin vahim sonuçları olur. Nitekim 90’larda bunları
yaşadık. Binlerce faili meçhulle, korkunç uygulamalara tanıklık
ettik. Bugün Gülen Cemaati sayısını tam bilmiyorum ama yüzbinlerce
desem abartmış olmam sanırım. Yüzbinlerce insanın, Kamu hayatında,
pek çok alanda faaliyet gösterdiği bir cemaattir. Hiçbir fikri
bilginiz olmayabilir, hiçbir inanç bilginiz olmayabilir. Fakat
devlet belli bir toplumsal kesime saldırma kararı verdiğinde,
onların gazetesine girdiğinde, onların okullarını kapattığında,
sivil toplum örgütlerini kapattığında, gazetecilerini gözaltına
alıp tutuklattığında bu hayırlı bir şey olmaz. Çünkü ona onu yapan
devletin kime yaptığına bakmayın ne yaptığına bakın. Zaman
Gazetesi’ne giren bir devletin yarın diğer gün Alevi basınına, Kürt
basınına, Sözcü veya Agos Gazetelerine girmeyeceğini garanti
edebilir misiniz?
“SALT BİR CEMAAT OPERASYONU DEĞİL
BU”
Edemeyiz elbette ama burada devletin içine sızdığı iddia
edilen bir yapıdan bahsediliyor. İktidarın bu cemaat savaşında hiç
mi haklı olduğu yönler yok peki?
Devlet içerisinde bir suç örgütü var ise ve bu cemaate bağlı ise
tamam suçları neyse çeksinler amma velakin bugün yapılan
operasyonlarda sadece AK Parti’yi rahatsız eden kamu görevlileri
gözaltına alınıyorsa burada bir durmak gerekmiyor mu? Peki,
soruyorum: Bir yerde devletten yana şikâyeti olan; yani devlet
benim kanıma girdi diyen, binlerce Kürt’ü hapse attı diyen, 10 bine
yakın KCK mahkûmunu KCK davalarında mahkûm eden, kapının önünden
geçen Kürt’ü hapse atan, Dink cinayetinde, Roboski’de, Uğur Kaymaz
davasında, Ceylan Önkol davasında, Gezi davasında vatandaşın kanına
giren kamu görevlileri bugün herhangi bir muameleye tabii tutuluyor
mu? Polisler işledikleri suçtan gözaltına alındığında çok üzülecek
bir adam değilim ben. Elbette bu ülkede polise de operasyon
yapılmalı, askere de yargıya da yapılmalı. O kadar suçu var ki bu
devletin; fakat gördüğümüz tablo bu mu sizce? Bugün bu vatandaşa
karşı işlenmiş suçların hesabı mı soruluyor sizce? Cemaatin bu
kadroları devlette çöreklendiyse ve bizim bu anlattığımız hak
davalarında suçluysa bana ne cemaatten, cemaatin
polisinden. Ben vatandaşım ve devlet içerisinde
bir şeffaflık ararım ama bu operasyonları yaparken herkesi bir
torbaya sokarak; gazetelere girmeyi hak gören, gazeteci tutuklamayı
hak gören, okul kapatmayı hak gören bir alışkanlık çıkacaksa
karşımıza ben bunu salt bir cemaate karşı bir operasyon olarak
algılamıyorum.
Cemaat mağdur mu şu an, biliyorsunuz bizim Türk insanı
duygusaldır ve mağdurun yanında durur?
Ben adı cemaatle anılan pek çok polis şefinin, istihbaratçının
isimlerini taşıdığım dövizlerle mahkeme kapılarında sorgulansınlar
diye, yakalansınlar diye bağırmış bir adamım. Arkadaşlarımızın
dosyalarında adı geçen, cinayet dosyalarında adı geçen bazı polis
şeflerinin cemaat tarafından kahraman olarak gösterilmesine her
zaman karşıyım her gün söylüyorum. Fakat bana bu yapılanlar devlet
arınıyor, devlet temizleniyor, şeffaflaşıyor, hesap verebilir hale
geliyor hissi vermiyor ki; bu gidenler, yerine gelenler gerçekten
bağımsız ve tarafsız mı sizce? Yargıda böyle mi, polis de böyle mi?
Dolayısıyla neyi konuşuyoruz bu devlet hayırlı bir tarafa gitmiyor
ki! Sapla saman karıştırılıyor…
“KÜRTLERİ SAVUNDUĞUM İÇİN PKK’LI DEDİLER,
GEZİCİ OLDUĞUM İÇİNDE ULUSALCI”
Son yaşananlar daha doğrusu cemaatin içinde bulunduğu durum
siz de onlara karşı bir sempati oluşturdu mu bu
süreçte?
Yani bu tip yaftalamalara alışkınım ben. Gezi döneminde ulusalcı
dediler Kürt Halkının haklarını her zaman savunduğum için hep
PKK’lı dediler. Ruhban okulu açılsın diye bağıran ben, bir başka
okulun devlet eliyle kapatılmasına karşı çıktığımda cemaatçi
oluyorsam olayım, umurumda değil böyle şeyler. Ben bu meselelere
etik bakıyorum. Ben devletin kime yaptığına bakmam, ne yaptığına
bakarım. Bugün devletin bu uygulamaları, günden güne bize bir öcü
göstererek daha fazla olan üst yetkiyi elde etmesine; MİT
yasasıyla, polis yasasıyla, basın yasasıyla ceberut hale gelmesine
yol açan bir sonuçla çıkıyor karşımıza. Bugün cemaatten en çok
nefret eden kesimler dahi kalkıp bu operasyonlar sonrasında daha
demokrat ve daha özgür bir ülke olacağımıza dair bir inanç
taşıyorlar mı? Hayır. Dolayısıyla benim de cemaatin AKP ile
koalisyon yaptığı dönemde onlarca şikâyetçi olduğum konu var.
Onlarca kamu görevlisi hakkında şahsen takip ettiğim dosyalar
üzerinden kavgam var. O adamların peşindeyiz biz. Yargılanması
gerektiği için; özellikle Hrant Dink davasında. Ama burada kalkıp
bir tek o adamlarla açıklayamayacağımız bir durum söz konusu.
Dediğim gibi yaftalamak da umurumda değil. Bu ülke devlet
elemanlarıyla çok insanın kanına girdi şimdiye kadar. Devlet bu
anlamda hiçbir kurumuyla temiz değildir. Ama bugün yapılanlar da
arınma vesilesi falan da değildir.
“HİDAYET KARACA’YA HAKSIZLIK
EDİLİYOR”
Samanyolu Yayın Grubu Başkanı Hidayet Karaca aylardır
tutuklu, bununla ilgili ne düşünüyorsunuz?
Bu çok saçma mesela. Hidayet Bey bir kanalın başında; o kanalda
oynayan bir dizi üzerinden adamı hapse atıyorsunuz. Dünyada başka
bir örneği yok. Mantık bundan yürürse; bugün Türkiye’de
suçlayamayacağımız TV dizisi, haber programı kalmaz. Bu çok uydurma
gibi geliyor. Samanyolu’nun yayın politikaları benim hayat
felsefeme uygun olduğu için söylemiyorum, değil zaten; fakat bu
tutuklamanın çok haksız bir tutuklama olduğunu düşünüyorum.
Medyayı ne bekliyor sizce bundan sonra. Bir basın
özgürlüğünden bahsediyorum ama yanlış mı yapıyorum?
Yani gittikçe medya üzerindeki baskı artıyor elbette. İnsanların
korkuları da artıyor. Bir de Türkiye’deki medya patronluğu sistemi
Avrupa’daki gibi olmadığı için; patronlar aynı zamanda başka
işlerde faaliyet gösterdiği için hükümetle ister istemez bir
ilişkileri oluyor ve yayıncılıkları dışında bir göbek bağı oluyor.
Bu göbek bağı nedeniyle de özgür basın hayal oluyor.
“FOX TV TÜRKİYE’DE EN ÖZGÜR GAZETECİLİK
YAPAN MEDYA ORGANI”
Türkiye’de iktidara göbekten bağlı olmayan çok özgür bir
yayın organı hiç mi yok?
Olmaz mı ebette var. Mesela Fox TV. İlginçtir, Türkiye’de sadece
gazetecilik alanında yatırım yapmış bir uluslararası şirkettir ve
başka da bir işi yoktur bu yüzden de Fox TV garip bir şekilde
özgür, üstelik Amerika’da sağcı yayın organlarından bir tanesi
olmasına rağmen çok rahat gazetecilik yapıyorlar. Fakat diğer medya
kuruluşlarına baktığımızda, adamları dört taraftan kitlemiş
durumdalar. Maliye gidiyor, polis basıyor. Genel Yayın
Yönetmenleri, patronlar, gazeteciliğin asıl lokomotifi olan
muhabirler, editörler, yazarlar şu an oldukça baskı altındalar.
Seçimlerden sonra medya ne olur?
Gittikçe artan bir şey var, daha da artabilir.
“GEZİ HÜKÜMETİN YENİLDİĞİ TEK
ALAN”
Yeni bir Gezi bekliyor musunuz? Hani deniliyor ya yeni bir
Gezi çıkabilir, yeni bir Gezi patlayabilir. Böyle ütopyalar da
var.
Gezi direnişini sadece binlerce insanın bir araya gelerek eylem
yapması olarak algılamamak lazım. Gezi bu hükümetin yenildiği tek
alandır. Kışlayı yapamamıştır. Yenilmiştir. Hatta bugün Taksim’de
bir çivi dahi çakılmamasının sebebi o yenilgiyi bertaraf etmek için
ilk fırsatta oraya Kışlayı çakma hevesi ve arzusudur. Ben Gezi’nin
Türkiye’de etkilemediği hiçbir kesim olduğunu düşünmüyorum. Buna AK
Parti siyaseti de dâhildir, CHP de MHP de Kürt siyaseti de
dâhildir. Gezi’deki söylenen söz duyulmuştur. Gezi hayatın
içerisinde bir fenomen olarak çok uzun yıllar boyunca yan yana
yaşayacağımız bir olgu ama Türkiye’de tekrar bir Gezi benzeri veya
toplumsal-kitlesel büyük bir eylem olur mu diye sorarsanız ben bu
yeni güvenlik yasasının yaratacağı tehdit algısıyla ve yaratacağı
kötü sonuçlarla bunun olma ihtimalini yüksek görüyorum. İnsanları
öldürmekle tehdit ederek asayişi sağlayamazsınız. Bugün bu güvenlik
yasasıyla eyleme çıkacak insanlar öldürülmeyi göze alarak çıkmak
zorundadırlar. Bu çok ince bir çizgidir. Yani korkutabilirsiniz
insanları ama korku bulaşır, cesaret de bulaşır. Eğer o eşik bir
kere aşılırsa ondan sonra çok daha sıkıntılı günler yaşarız hep
beraber. Dolayısıyla evet Türkiye kitlesel gösterilere gebedir.
Toplumsal kesimlerin çok değişik toplumsal kesimlerin sokaklara
çıkarak hakkını araması ihtimali çok sürpriz olmaz Türkiye’de.
Kürt meselesi ne olacak mesele çözülecek mi?
Kürt meselesinin çözülmekten başka şansı yok. Çözüm önerisi eninde
sonunda gelmek zorunda. Kürt meselesi Recep Tayyip Erdoğan dünyanın
en barışçıl adamı olduğu için değil, Kürtleri çok sevdiği için,
Kürtlere fazladan hak vermek istediği için yaptığı bir jest
değildir ki bugünkü barış süreci. Kürtlerin 30 yıllık mücadelesinin
arkasından kazandığı ahlaki üstünlüktür. Kürt halkı diye bir halk
vardır, Kürt Halkının bir anadili vardır. Türkçe neyse Kürtçe de
benzer saygıyı hak eden bir dildir ve Kürtler bugün bir halk olarak
doğuştan getirdiği hakları, evrensel hakları yaşamayı talep
etmektedirler. Bu haklı davanın haklı sözün önüne geçemezsiniz ki.
Bu üstelik bence bir AK Parti projesi değildir; bütün devletin
beraberce verdiği bir karardır. Dolayısıyla bugün Ak Parti gider
öbür parti gelir; hangi parti gelirse gelsin Türkiye Cumhuriyeti
Devleti, Kürt halkının haklı taleplerine cevap vermek zorundadır.
Bugün bu biraz ertelenir, yarın başka bir şeye dönüşür, daha tatsız
zamanlar olur, daha tatlı zamanlar olur. Bu AK Parti hükümetinden
bağımsız bir konu, çözülmekten başka da şansı yok; bir şekilde
çözülecek bu iş.
Röportajımızın sonuna gelirken ofisinize takıldı gözüme,
buradan çok gaz giriyor muydu Gezi olaylarında? Deminden beri onu
merak ediyorum.
Gezi olaylarında zaten ben hemen hemen her gün sokaklardaydım.
Burada çalışmak herhalde çok kolay olmamıştır?
Yo bütün Beyoğlular gibi veya bütün gençlik gibi ben de çok gaz
yedim ve ofisimiz o zaman burada değildi; Beyoğlu’nda başka bir
sokaktaydı. Pek çok insanla beraber sığındığımız bir mekândı
ofisimiz. Kapımız açıktı. Herkesin girdiği, bir şekilde nefes
almaya çalıştığı, yüzünü yıkadığı bir haldeydi. Yani ben Gezi
döneminde her gün bilfiil sokaktaydım.
Çapulcuydunuz yani?
-Evet, Ne mutlu ki !
Teşekkür Ederim. Bu güzel röportaj için…