06 Eki 2010 09:35
Son Güncelleme: 23 Kas 2018 11:41
"HAYDİ VRE, SEN KİM OLUYORSUN DA BİZİM TÜRKLÜĞÜMÜZÜ TARTIŞIYORSUN!"
Mehmet Y. Yılmaz Ali Bulaç'ı adını taşıdığı dedesinin sözleriyle vurdu.
Evladı fatihan nedir bilmez onlar!
ADINI taşıdığım Yakup dedem bir göçmendi. Bugün Skopje olarak bilinen Üsküp ile Bilota diye bilinen Manastır arasındaki bir köyden, Anadolu’ya göç etmek zorunda kaldığında 13 yaşlarındaydı.
Yol boyunca Sırp ve Bulgar çetecilerinin saldırılarında neredeyse tüm yakınlarını kaybetmişti.
Ben ortaokul ve lise çağındayken, dedem ölene kadar onunla birlikte “uzak akrabaları” aradık.
Yatılı okuldayken yaklaşık iki haftada bir, dedemden bir mektup alırdım. Dayısının torunu, teyzesinin kızı, komşu köydeki Hamza Dayı’nın gelini, şu ilin bu ilçesinde yaşıyormuş, fırsat bulursam gidip göreyim isterdi.
Yıllar sonra bir cuma namazından sonra Üsküp’te camiden çıkan uzun boylu, sarışın, mavi gözlü, bastonlarına dayanarak yürüyen yaşlı insanları görünce dedemin Salihli’deki mezarından çıkıp namaza geldiğini düşünmüştüm. Belki akrabalarımızın bir bölümü hâlâ ata topraklarımızda yaşıyorlar, bilemiyorum.
Bulduğu adresleri yazdığı küçük bir defteri vardı, ne yazık ki nerede olduğunu hiçbirimiz bilmiyoruz. Vasiyetini bu yüzden tutamıyorum, kimseyi arayamıyorum!W
Zaman Gazetesi yazarı Ali Bulaç, geçenlerde şöyle yazdı:
“Bugüne kadar çeşitli avantajlar ve kamusal ayrıcalıklar sayesinde sahip oldukları ‘resmi Türk kimliği’nin sarsıntı geçireceğinden kaygı duyan kesimlerin tepkisine yol açıyor. ‘Ne mutlu Türk’üm diyene’ formülünü kabul edip kolayca ‘resmi Türk kimliği’ni resmi anayasal Atatürk milliyetçiliğini benimseyenlerin önemli bir bölümünün etnik köken olarak Türk olmayıp Balkan göçmeni, mübadili veya Kafkas muhaciri olması anlamlıdır.”
Dedem bu sözleri okumuş olsaydı şöyle derdi: “Haydi vre, sen kim oluyorsun da bizim Türklüğümüzü tartışıyorsun!”
Bana “Bu adama bir mektup yaz” derdi, “evladı fatihan diye bir şeyi duymuş mu?”
“Boşver dede” derdim, “yazsam da anlamaz büyük olasılıkla!”
Mehmet Y . YILMAZ / HÜRRİYET
ADINI taşıdığım Yakup dedem bir göçmendi. Bugün Skopje olarak bilinen Üsküp ile Bilota diye bilinen Manastır arasındaki bir köyden, Anadolu’ya göç etmek zorunda kaldığında 13 yaşlarındaydı.
Yol boyunca Sırp ve Bulgar çetecilerinin saldırılarında neredeyse tüm yakınlarını kaybetmişti.
Ben ortaokul ve lise çağındayken, dedem ölene kadar onunla birlikte “uzak akrabaları” aradık.
Yatılı okuldayken yaklaşık iki haftada bir, dedemden bir mektup alırdım. Dayısının torunu, teyzesinin kızı, komşu köydeki Hamza Dayı’nın gelini, şu ilin bu ilçesinde yaşıyormuş, fırsat bulursam gidip göreyim isterdi.
Yıllar sonra bir cuma namazından sonra Üsküp’te camiden çıkan uzun boylu, sarışın, mavi gözlü, bastonlarına dayanarak yürüyen yaşlı insanları görünce dedemin Salihli’deki mezarından çıkıp namaza geldiğini düşünmüştüm. Belki akrabalarımızın bir bölümü hâlâ ata topraklarımızda yaşıyorlar, bilemiyorum.
Bulduğu adresleri yazdığı küçük bir defteri vardı, ne yazık ki nerede olduğunu hiçbirimiz bilmiyoruz. Vasiyetini bu yüzden tutamıyorum, kimseyi arayamıyorum!W
Zaman Gazetesi yazarı Ali Bulaç, geçenlerde şöyle yazdı:
“Bugüne kadar çeşitli avantajlar ve kamusal ayrıcalıklar sayesinde sahip oldukları ‘resmi Türk kimliği’nin sarsıntı geçireceğinden kaygı duyan kesimlerin tepkisine yol açıyor. ‘Ne mutlu Türk’üm diyene’ formülünü kabul edip kolayca ‘resmi Türk kimliği’ni resmi anayasal Atatürk milliyetçiliğini benimseyenlerin önemli bir bölümünün etnik köken olarak Türk olmayıp Balkan göçmeni, mübadili veya Kafkas muhaciri olması anlamlıdır.”
Dedem bu sözleri okumuş olsaydı şöyle derdi: “Haydi vre, sen kim oluyorsun da bizim Türklüğümüzü tartışıyorsun!”
Bana “Bu adama bir mektup yaz” derdi, “evladı fatihan diye bir şeyi duymuş mu?”
“Boşver dede” derdim, “yazsam da anlamaz büyük olasılıkla!”
Mehmet Y . YILMAZ / HÜRRİYET