"HAYAL GÖRÜYORSUN RUŞEN ÇAKIR!"
Bugün Gazetesi yazarı Gültekin Avcı Oda Tv davası sanıkları Ahmet Şık ve Nedim Şener'in serbest bırakılmasını yorumladı
Tahliyeler ve ilginç tepkiler
Kimsenin haksız yere tutuklu kalmasını istemem.
Mümkün olduğunca tutuksuz yargılama yapılmasına ben de taraftarım.
Tüm demokratik dünya ülkeleri gibi biz de, tutuksuz yargılanma inisiyatifini, anayasa ve kanunlarla yargıya bırakmışız.
Toplumların kendi içinde uzlaşması mümkün görülmediği içindir bu anayasal yetki devri.
Nedim Şener ve Ahmet Şık'a 375 gün sonra tahliye kararı, ilginç tepkileri de beraberinde getirdi.
Nedim Şener ve Ahmet Şık, "Ergenekon silahlı terör örgütü"nün amaç ve faaliyetleri doğrultusunda örgütsel doküman hazırlayarak örgüte yardım etmekle suçlanıyordu.
Dolayısıyla terör örgütü üyesi olmak suçundan 5 yıldan 10 yıla kadar hapis istemiyle yargılanıyorlar.
Milliyet gazetesi, Şener ve Şık'ın tahliyesini "sizleri çok özlemiştik" sürmanşetiyle verdi.
Sözcü sürmanşetten sanki yargılama bitip de sanık gazeteciler beraat etmiş gibi "özlenen adalet tecelli etti, sırf yazdıklarından dolayı hapse atılan 4 gazeteci 1 yıl boşu boşuna yatmış oldu" diyordu.
Nereden biliyorsunuz boşuna yattıklarını?
Mahkemenin beraat kararı vereceği yolunda garanti mi aldınız?
Yargılama sonunda Şık ve Şener 5-10 yıl hapis cezası alırsa yattığınız ters köşeden gazel mi okuyacaksınız?
Devam edelim...
Yeni Şafak, "şık tahliye" sürmanşetiyle tahliye kararının yanında yer aldı.
CHP lideri Kılıçdaroğlu "geç kalmış bir karar" yorumunu yaparken, Bülent Arınç ise daha net bir tavırla tahliyelere sevinilmesi gerektiğini, asıl bu tahliye kararının bugüne kadar neden verilmediğinin sorgulanması gerektiğini
ifade etti.
Yakınları adına ben de sevinirim ama kendi adıma ne sevinirim ne de üzülürüm.
Zira Şener ve Şık'ın suç işlediğine veya işlemediğine ben, medya, yakınları veya dostları değil mahkeme karar verecek.
Şener ve Şık'ın mahkûm olması gerektiğini elbette ki söylemiyorum.
Ama hukuk zannedilen duygusallıklar yerine ceza yargılaması gerçeğinin görülmesi için yazıyorum.
Ruşen Çakır gibi tahliyeyi zafer addedip her şeyin bittiği rüyasına yatanlar için yazıyorum.
Zafer, senin slogan attığın mahkemenin sana lütfettiği bir ara kararıyla kazanılmaz.
Önce eline kesinleşmiş beraat kararını al.
Mahkeme iki gerekçeyle tahliye kararı verdi. Suç vasfının değişme ihtimali ve tutuklulukta geçen süre.
Şunu herkes öğrenmeli.
"Suç vasfının değişmesi ihtimali", sanık hakkındaki iddianın genellikle daha az cezayı gerektiren bir suça dönüşme ihtimalinin güç kazanması demektir.
Mahkemede bu kanaatin oluşabilmesi ise genellikle yargılamanın ileri aşamalarında gerçekleşir.
Yoksa mahkeme yargılamaya başlar başlamaz bu görüntüyü bilemez. Duruşmalar yapılıp yargılama ilerledikçe
mahkemenin suç hakkındaki kanaati belirmeye başlar.
Dolayısıyla "neden daha önce değil" sorusunun hukuki bir bakış olmadığı bilinmelidir.
Demek ki mahkemece "suç vasfının değişme ihtimali" 375 gün sonra ortaya çıkmış.
Ve "tutuklulukta geçen süre" kavramıyla da, mahkemenin Şener ve Şık'a vermesi ihtimal dâhilinde olan cezanın alt sınırı ve üst sınırı ile hapiste yattıkları süre mukayese edildi.
Yani mahkeme, "ne kadar ceza verme ihtimalim var, buna karşın ne kadar hapiste yattılar" terazisine baktı.
Yani birilerinin özlemlerine ve temennilerine göre değil, yine ceza muhakemesine göre karar verdi ki doğru olan da budur.
Bu arada Şener Eruygur ve Hurşit Tolon gibi tahliye edilen pek çok Ergenekon sanığının yapmadığı hatayı Ahmet Şık yaptı.
Savcı ve hâkimlere "komplocu" diyerek hakaret ve tehdit yöneltti.
Bu da, bu sefer kamu görevlisine hakaret ve tehdit suçu için savcıların tekrar Ahmet Şık'ın peşine takılması demek.
Üzüntü ve utancımın kaynağı şudur.
Sokaklardaki milyonlarca sade vatandaşı düşündüm.
Bu kadar vahim soruşturmalarda ve suçlamalarda boy gösteren ve yargılanan kişiler, "vesayetin şöhretli elitleri, acar bürokratlar" olmasaydı da gariban yurdum insanı olsaydı, kimse Vatan gibi "özel savcılara ders" manşeti atmayacak, yaygara yapmayacak, soruşturmalar devam ederken CMK'yı ameliyat etme derdine düşmeyecekti.
Ne tutuklama süreleri tartışılacak ne de özel savcıların lafı edilecekti.
Teröre, ifade özgürlüğü değil terör muamelesi yapılacaktı.
Brütüs'ün arkadan vurduğu kişi Sezar gibi bir şöhret olmasaydı, tarih Brütüs'un ihanetini yazmayacaktı.
Gazali ne kadar haklı...
Şöhret gerçekten her şeyi olduğundan büyük gösteren bir büyüteç.
Ümidimi kaybettim.
Biz bu işi İtalya gibi yapamayacağız.
Karanlık koridorların sonuna kadar gidemeyeceğiz.
Yaptırmayacaklar.
Şöhretin, siyasetin ve medyanın kaprislerine kurban edilen adaletle hiçbir yere varılmaz.
Gültekin AVCI / BUGÜN