HAŞEMALI SALDIRI BABAHAN'A GÖRE GÜNLÜK YAŞAM GERİLİMİYMİŞ!! İRTİCA NEDİR SAYIN BABAHAN??
Gazetece Gülden Aydın ve kızına başörtülü kadınlar ve haşemalı erkeklerin giriştikleri saldırılara Ergun Babahan'dan ilginç yorum!!!
İrtica mı yoksa kültür çatışması mı?
Son dönemde basında çıkan haberlere bakacak olursak Türkiye'de irticanın çok ciddi bir tırmanışta olduğunu söyleyebiliriz.
Oysa kimi zaman "irtica" olarak nitelediğimiz olayların günlük yaşam gerilimleri sonucu ortaya çıkan atışmalar olduğunu söyleyebiliriz.
Örneğin Karaburun'da bir kadın gazeteci ile kızının başörtülü kadınlar ve haşemalı erkeklerle giriştikleri tartışma sonucu uğradıkları saldırıya ilişkin haberler.
Sadece bir yönünü dinleme şansına sahip olduğumuz bu olayı Menemen benzetmesiyle yorumlayıp "gericiler, bikinili kadınlara saldırıyor" diyebiliriz.
Veya başka bir bakış açısı getirip farklı kültürlere sahip kentli ile taşralının arasında bir gerilim yaşanmış yaklaşımı da gösterebiliriz.
Çünkü gazete haberlerinden anlaşıldığı kadarıyla kent kültürüyle yetişmiş ve çevre temizliğine önem veren genç kız (bikinili), kendi ifadelerine göre, taşra kültürüyle büyümüş, yaşadığı çevreyi temiz tutmanın önemini henüz öğrenememiş bir grup muhafazakar insanla tartışmaya girişmiş. (Haşemalı ve başörtülü)
Tartışmanın bir süre sonra çığrından çıktığı ve karşılıklı atışmaya döndüğü ve sonunda kılık kıyafetine yönelik sözlerin sarf edildiği anlaşılıyor.
Günlerce birarada deniz kenarının paylaşılmış olması ve bu sırada bir saldırının sözkonusu olmaması bunu gösteriyor. Tartışmanın sebebi, çevre kirliliğine yönelik müdahale.
Burada farklı kültürleri temsil eden giysilere sahip insanlarla birarada olmanın rahatsızlığına bir de farklı iki yaşam biçiminin çatışması eklenmiş.
Hepimiz biliriz ki, Almanlar yıllardır kent merkezinde mangal yakıp pisliğini ortada bırakıp evine giden Türk vatandaşlarından rahatsızdır.
Zaman zaman bizim gazetelerde de İstanbul'un parklarında mangal sefası süren, siyah iç çamaşırıyla denize giren ve çevre temizliğine ve sessizliğine çok önem vermeyen yurttaşlarımıza yönelik hakarete varan eleştirileri de okuruz.
Giysi seçimiyle dışa vuran yaşam farklılıkları zaman zaman gerilimlere yol açıyor.
Bir adım ileri gidip kentlileşmiş muhafazakarların da, bu yaşam biçimine ayak uyduramamış diğer muhafazakarlardan rahatsızlık duyduğunu söyleyebiliriz.
Tarihinin en büyük iç göçünü yaşayan Türkiye'de, kent kültürü ile köy kültürü de geçmişte benzeri görülmemiş şekilde iç içe geçti.
Kentin varoşlarında köy yaşamı kurallarının egemen olduğu bir yaşam biçimi gelişti.
Oysa kent yaşamı sadece binadan ibaret değildir.
Ortak bir yaşamın kurallar çerçevesinde paylaşılmasıdır.
Bunun için cumhuriyet biçiminde örgütlenmiş devletin, insanları yaşadıkları çevrenin yönetimine katılacak biçimde eğitmek görevi vardır.
Buna karşılık yurttaşların da kendi oylarıyla belirledikleri yönetimler tarafından konulmuş kurallara uyma zorunluluğu vardır.
Ancak kabul etmemiz gerekir ki, genç Cumhuriyet bu temel eğitim meselesinde başarılı olamamış, medrese eğitimine benzer bir ezberci yöntem geliştirmiştir.
Bunun sonucunda da modern olarak kabul ettiğimiz, lüks apartmanlarda oturan, iyi arabalara binen, lüks marka giysiler giyen insanlar da köyden göç edenlerden çok farklı olmayan davranış biçimleri göstermeye başlamıştır. Lüks arabasının sigara küllüğünü yola döken, park kurallara uymayan, kafasına göre sollayan insanları buna örnek gösterebiliriz.
Demek istediğim, şu anda ülkemizde birbirinden çok farklı yaşam biçimine sahip insanlar a