20 Eki 2015 09:56 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 17:57

Hasan Cemal'den zehir zemberek Erdoğan yazısı! Hiç aklından çıkarma: Gideceksin!

Hasan Cemal, Bağımsız Gazetecilik Platformu P 24'ün düzenlediği panelde yaptığı konuşmayı bugünkü köşesine taşıdı.

Gazeteci Hasan Cemal bugünkü T 24'deki yazısında 1 Kasım seçimlerine dair görüşlerine yer verirken Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın sözleri ve almış olduğu kararları da değerlendirdi. Medyaya, hukuka, özgürlüklere darbe yapıldığını ifade eden Hasan Cemal, bugünkü köşe yazısını Bağımsız Gazetecilik Platformu P24’ün Article 19 ile birlikte Guardian Vakfı’nın desteğiyle düzenlediği ‘İfadeye Özgürlük’ konulu panelde yaptığı konuşmaya ayırdı.

İŞTE O YAZI:

Konuşmama* başlarken bir noktayı belirtmek istiyorum.
Karım yazılarımdan şikâyetçi, döne döne hep aynı şeyi yazıyorsun, diyor.
Haklı ama...
Ben de onu dinlemiyorum.
Çünkü bugün karşımızda döne döne hep aynı şeyleri tekrarlayan bir siyasal iktidar var, Saray’daki Sultan düzeni var.
Türkiye bugün artık bir darbeler ülkesi...
Özgürlüklere darbe...
Hukuka darbe...
Medya bağımsızlığına darbe...
Medya özgürlüğüne darbe...
İfade özgürlüğüne darbe...
Yargı bağımsızlığına darbe...
Güçler ayrılığına darbe...
Kısacası:
Demokrasiyi demokrasi yapan temel değerler bugün Türkiye’de saldırı altında ve darbe üstüne darbe yiyor.

Demokrasi ve hukukun üstünlüğünü hiçe sayan bu kaba darbeler, cumhurbaşkanı olarak etmiş olduğu yemini sürekli çiğneyen Tayyip Erdoğan ya da “Saray’daki Sultan düzeni”nden kaynaklanıyor.
Hatırlayın!
Türkiye’de rejimin fiilen değiştiğini kendi ağzından ilan eden o.
Mevcut anayasayı kendi deyişiyle ‘bekleme odası’na aldığını, yani rafa kaldırdığını yine kendi ağzıyla itiraf eden de o.
Bir başka deyişle:
Bir anayasa darbesi yapan da Erdoğan’dan başkası değil.
O kadar çok örnek var ki.
Telefonla haber attıran da o.
Telefonla gazeteci attıran o.
Telefonla televizyon programı sansürleyen de o.
Büyük devlet ihalelerini havuç gibi kullanarak Saray’a tabi medya düzeni kurduran da o.
Vergiyi sopa gibi kullanıp medya patronlarını hizaya getiren de o.
Rockefeller medyası oluşturmak isteyen de, başarılı olan da o.
Saray’daki Sultan yalnızca kendi sesini seviyor.
Kendi sesine meftun.
Farklı sesler, eleştirel sesler, muhalif sesler duyunca tüyleri diken diken oluyor.
Huzuruna, sorularıyla kendisini rahatsız etmeyecek gazetecileri ve ‘Saray soytarıları’nı topluyor.
Farklı ses çıkaranları işinden ediyor.
Farklı ses çıkaranları hakaret soruşturmalarıyla, ceza davalarıyla sindirmeye çalışıyor.
Onları darbeci ilan ediyor.
Hain ilan ediyor.
Satılmış ilan ediyor.
Aşağılık ilan ediyor.
Bu nedenle sosyal medyayı da baş belası ilan edebiliyor.
Facebook’u, Twitter’ı kapattırabiliyor.

Kapatmayı kolaylaştırıcı yasal düzenlemeler yaptırabiliyor.
Bu arada unutuyordum.
Sadece gazetecileri değil, kendi işine gelmeyen kararlara imza atan yüksek mahkeme yargıçlarını da, -eski Anayasa Mahkemesi Başkanı dahil- ara sıra hain ilan ettiği de olabiliyor.
Hatta, faizleri düşürmeyen Merkez Bankası Başkanı da, daha çok dış sermaye yatırımı için hukuk devleti talep eden büyük iş dünyasının liderleri de Tayyip Erdoğan tarafından satılmış, hain ilan edilebiliyor.
Memleketimizin hâlleri işte böyle.
Mevcut anayasaya göre Türkiye ‘parlamenter sistem’le yönetilir.
Cumhurbaşkanının yetkileri semboliktir.
Cumhurbaşkanı siyaseten sorumsuzdur.
Ve cumhurbaşkanlarının seçildiği andan itibaren partileriyle bağının kesildiği yazılıdır anayasada.
Cumhurbaşkanının partilerüstü olduğu yazılıdır.
Partilere eşit mesafede olması, tarafsız olması gerektiği yazılıdır.
Ama Erdoğan bunları hiç dinlemez.
Hiç dinlememiştir.
Cumhurbaşkanlığı yeminini, ettiği andan itibaren çiğnemeye başlamıştır.
Bugün de çiğnemeye devam ediyor, büyük bir fütursuzlukla...
Meydanlardan, kürsülerden partisi için oy istemekte...
Muhalefet partilerine hücum etmekte...
Bir cumhurbaşkanı değil, bir parti lideri gibi davranmakta...
Kendisinin de itiraf ettiği gibi, bugün rejim fiilen değişmiştir.
Anayasa ‘bekleme odası’ndadır.
Bunun adı ‘anayasa darbesi’dir ya da ‘anayasaya darbe’dir.
Farkındayım söz uzuyor.
Ayşe bana yine kızacak!
Ama izin verin, Türkiye’de medyanın hallerine dair bir çift laf daha edeyim.


Türkiye’nin en büyük gazetesi bu yakınlarda iki kez üstüste taşlı sopalı saldırıya uğradı.
Saldırı, iktidar partisi yandaşlarınca yapıldı.
Evet, yanlış duymadınız.
İktidar partisi militanlarının başında iktidar partisinden bir milletvekili vardı, üstelik Saray’a da, Başbakan’a da yakın olan...
Saldırıyla ilgili Cumhurbaşkanı’ndan çıt çıkmadı.
Bir kınama dahi, bir çift geçmiş olsun sözü bile gelmedi Saray’dan...
Ve o saldırının elebaşısı olan milletvekili birkaç gün sonra yapılacak iktidar partisi büyük kongresinde başkanlık divanı üyeliğine seçildi.
Dahası var.
Yine o elebaşı, gazetenin genel yayın yönetmeniyle önde gelen bir yazarı ve televizyon programcısını, isimlerini de vererek, evlerinin önünde dövmediği için hayıflandığını söyledi.
Saray’a yakın bir tetikçi köşe yazarı ise tehdit savurdu:
“İstesek sinek gibi ezeriz.”

Duydunuz değil mi, sinek gibi ezmekten söz etti.

Ve o ünlü köşe yazarı ve televizyon programcısı birkaç gün sonra, evinin önünde gece yarısı saldırıya uğradı.
Dahası var.
Türkiye’nin en büyük gazetesinin sahibi, aynı zamanda köşe yazarı olan bir iktidar milletvekilince şöyle tehdit edildi:
“Senin dişlerini sökeriz, senin tırnaklarını sökeriz.”
Böylesine iğrenç tehdidi savuran kişi de, İstanbul’da Belediye Başkanı’yken Erdoğan’ın danışmanlığında bulunmuş, sonra da Erdoğan tarafından milletvekili yapılmıştı.
Şimdi bir kez daha Saray’daki Sultan’a seslenmek istiyorum.

Barış diyorsak...
Demokrasi diyorsak...
Özgürlük diyorsak...
Hukukun üstünlüğü diyorsak...
Yargı bağımsızlığı, tarafsızlığı diyorsak...
Güçler ayrılığı diyorsak...
Kadın-erkek eşitliği diyorsak...
İnançlara saygılı laiklik diyorsak...
Tüm farklılıklara, hayat tarzlarına saygı diyorsak...

Şunu iyi bil:
Gideceksin!

1 Kasım’a az kaldı.
Ve hiç aklından çıkarma:
Bu dünya despotlara kalmaz!