03 Eki 2014 12:15 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 16:47

Hasan Cemal: Yeni Türkiye, fena halde eski Türkiye’ye benziyor!

Hasan Cemal T24'deki köşesinde karsigazete. com ile grihat.com yapılan baskını ve TİB'in Radikal yazarı Ezgi Başaran'nın yazısına yaptığı engellemeyi yazdı.

İşte Hasan Cemal'in o yazısı...

Yeni Türkiye, fena halde eski Türkiye’ye benziyor!

Gazete, internet gazetesi:
karsigazete. com. tr
Polis basıyor.
Bazı haberler çıkarılsın diye bastırıyor.
Gazete direnince, karartılıyor, siteye erişim zorlaştırılıyor, ulaşım engelleniyor.
Gazete, Ankara’da işsiz kalan habercilerin kurduğu internet gazetesi:
grihat.com
Ofisi olmadığından editörün evine çilingirle girilip arama yapılıyor, “siteye erişimin engellenmesi” kararı veriliyor.
Bir meslektaşım, Ezgi Başaran.
radikal. com. tr’nin yöneticisi, yazarı.
Bir yazı yazıyor, İstanbul Teknik Üniversitesi Rektörü’nü eleştiriyor.
Rektör Bey sansürletiyor yazıyı.
Yeni internet yasasından yararlanarak, kısa adı TİB olan Telekomünikasyon İleşim Başkanlığı’na başvuruyor, yazı sitede karartılıyor, yani erişime kapatılıyor.
Neden mi?

‘Dingoların bilim dünyasından acıklı haberler’

İnternet gazeteleri karsigazete.com ile grihat.com’a polis baskınları yapılıyor, erişim engelleme kararları alınıyor. radikal.com.tr yöneticisi Ezgi Başaran’ın İTÜ Rektörü’nü eleştiren yazısı karartılıyor

Ezgi Başaran’ın “Dingo’ların bilim dünyasından acıklı haberler” başlığını taşıyan yazısı, aşağıdaki noktaları hatırlattığı için sansürün hedefi oluyor:
İTÜ Rektörü Mehmet Karaca’nın “Soma faciasından 1 hafta önce, Soma Holding’in patronuna plaket vermiş olması…”
Gezi pankartlarından çekindiği için İTÜ’de mezuniyet törenlerini iptal etmesi…
Ve Gezi’de hayatını kaybeden gençlerin anısına dikilen 30 fidanı bir bayram günü söktürmesi…
Bu noktalarda eleştirilmiş olmak, anlaşılan, Rektör Bey’i kızdırmış ki, TİB’e başvurup yazıyı sansürletmiş, bir anda buharlaştırmış…
Ezgi Başaran Radikal’deki yazısında şöyle diyordu:
“İnternet yasasının ne menem bir şey olduğu gözler önüne serildi. İyi de oldu. Herkes anladı ki, devleti rahatsız eden her kelam internet dünyasından uçurulabilir. Hem de en hızlı ‘hukuki’ yollarla…”

Bir zamanlar Yeni Şafak’ta…

Bir gazetenin kapatılması...
Haberlerin sansürlenmesi...
Elbette ifade özgürlüğüne darbedir.
Demokrasiyi demokrasi yapan bir temel hakkın çiğnenmesidir.
Ama aynı zamanda ‘gazeteci milleti’nin içini acıtan bir saldırıdır.
Bu konuda Ahmet Turan Alkan’ın yazısı ilginçti.
Vakti zamanında polis baskını yemiş olan Yeni Şafak ve Yeni Akit gazetelerinin karşigazete.com.tr olayını haber olarak görmemiş olmalarını eleştiriyordu.
Ve zurnanın zırt dediği yere dokunuyordu:
“Yeni Türkiye, fena halde eski Türkiye’yi andırıyor.”
Ahmet Turan Alkan’ın 1 Ekim 2014 tarihli Zaman’daki yazısında şu bölümler vardı.

DEMOKRASİ AYIBI

Örümcek ve Torpilbank haberleri üzerine Organize Suçlar’a bağlı 20 polis, zırhlı araçlarla gazeteyi basıyor, giriş-çıkışları kapatıyorlar.
Gazeteci arkadaşlar arama izni sorunca kısa bir telaş yaşanıyor, sonra nöbetçi savcılıktan izin çıkıyor. Polisler aradıklarını bulamayınca çıkıp gidiyorlar.
Gazete sonra yaşananları şöyle anlatıyor:
“İnternet siteleri haberi flaş olarak izleyicilerine duyururken, basın ve televizyon kuruluşları muhabir ve kameramanlarını gazetemize göndererek baskını bizzat tesbit ettiler.”

REZALETE SON!

Böyle zor günlerde meslektaş dayanışması güzel şey tabii...
Gazetenin Ankara temsilcisi aynı saatlerde devrin İçişleri Bakanı’nı arayıp ‘rezalete son’ vermesini istiyor.
Bakan, haberim yok, duruma el koyacağım, diyor ama daha sonra ‘mahkeme izni varmış’ diye topu Adalet Bakanlığı’na atıyor.
Gazetenin Genel Yayın Yönetmeni yakınıyor:
“Yaptığımız yayınların bazı kesimleri rahatsız ettiği, bu baskınla ortaya çıktı. Basın hürdür, sansür edilemez ve gazetelere baskın kabul edilemez. Çok acıdır ki bugün basın sansür edilmiştir.”
Genel Müdüre gelince diyor ki:
“Bu bir demokrasi ayıbıdır.”
Aranan gazetenin Ankara temsilcisi, ertesi günkü yazısında devrin hükümetine veryansın ediyor:
“Bizi susturamayacaklar!”
Devam ediyor:
“Polisin gazete basması alışıldık bir olay değil, ama biz, ... çalışanları, bugünkü hükümet sayesinde bunu da yaşadık. Ellerinde arama izni bile bulunmayan polisler kapımıza dayandılar. İstim, yani ‘arama izni’ arkadan geldi. Gazetemizin basıldığı gün, yani 5 Ocak 2002 günü, Türk basın tarihine kara bir gün olarak geçecek.
Başka ülkelerde basın özgürlüğünü ayaklar altına almaktan çekinmeyenler, sonradan, bağımsız yargıçlar karşısında hesap verdiler.
Basın özgürlüğünü kısıtlamak evrensel bir suçtur ve bizdeki kirli eller de bu gerçeği öğrenecekler.
Tarih, hür basını susturmaya çalışanların sonlarının iyi olmadığının tanığıdır.”

Yıllar önce baskına uğrayanlar
bugünkü baskınları haber vermiyor

Aradan 12 yıl geçse de aktüalitesini hâlâ koruyan bu satırların altını imzalıyorum.
Merak bu ya, 12 yıl evvel aynen Karşı Gazete gibi baskına uğrayan bu güzide gazetemizin, 12 yıl sonra vuku bulan bu baskını nasıl gördüğünü merak edip internet sitesine baktım, öğle 14 suları itibariyle bir şey yoktu.
Görmemişler yani.
Manşetler içinde en tipik olanı, “Paralel savcı evini cephaneliğe çevirmiş” başlığıydı.
Şimdi fark ettim.
99 senesinde bir güzide gazete daha (Yeni Akit, HC) baskına uğramış. Aynı hikâye; Taner Kışlalı cinayetiyle ilgilendirilen baskında polis iki yazarı gözaltına aldıktan sonra serbest bırakıvermiş.
Az önce o gazetenin web sitesine de göz attım.
Onlar da “ABD polisinden alçaklık” haberini manşete taşımışlardı.
Tık yoktu yani.

‘Fena halde eski Türkiye’

Yeni Türkiye, fena halde eski Türkiye’yi andırıyor.
Polisimiz, tekerrüre düşmemek için her defasında farklı gazete basarak formunu koruyor!
Ne diyordu o gazetenin (Yeni Şafak, HC) yazarı:
“Tarih, hür basını susturmaya çalışanların sonlarının iyi olmadığının tanığı.”
Göreceğiz!

‘Baskı, alkışlayan ve
sessiz kalanlardan destek alıyor

Şu satırlar da, Orhan Kemal Cengiz’in Bugün gazetesinde “Sıra dayağındakilerin sessizliği” başlığıyla dün yayımlanan yazısından:

Hangi gerekçeyle yapılmış olursa olsun, bir gazetenin polis tarafından basılması büyük bir haberdir.
Dünyanın herhangi bir demokratik ülkesinde, böyle bir olay olduğunda, bu haber gazetelerin internet sitelerinin en tepesine tırmanır; televizyonlar yayınlarını kesip, bu olayı flaş haber olarak duyururlar.
Salı günü, polisin gazete basıp açıkça sansür uygulamasından daha acı olan, pek çok gazete ve televizyon kanalının bu olanları uzunca bir süre görmezlikten gelmeleriydi.
Tıpkı Gezi Parkı olayları ilk başladığında olduğu gibi, medyamız, iktidarı kızdırması muhtemel bu haberi verme konusunda uzunca bir süre felce uğradı.
Zaten dünyanın hiçbir yerinde, medyanın bir kısmının desteğini veya sükutunu arkanıza almadan basın hürriyetini paspas haline getiremezsiniz...
Türkiye’de medyanın bir kısmı gadre uğrarken, diğerleri sessiz bir şekilde başlarını hep öte tarafa çevirdiler...
Devasa vergi cezalarıyla medyanın bir kısmı cezalandırılırken, diğerleri sessiz kaldı...
Sırf iktidar öyle istiyor diye, Hasan Cemal’den Mehmet Altan’a, Nuray Mert’ten Can Dündar’a köşe yazarlığının duayenlerine kalemleri bıraktırılırken; sayısız muhabir ve editör işlerinden atılırken, meslektaşları hep kafalarını başka tarafa döndüler...
Ahmet Altan, Perihan Mağden ve diğerleri iktidarın en tepesinden kendilerine karşı açılan tazminat ve ceza davalarıyla boğuşurken yalnızdılar...
Kadın gazeteciler, Amberin Zaman, Ceyda Karan ve Ceylan Yeginsu, iktidar muhipleri tarafından hedef gösterilip manevi lince uğrarken, yapayalnız kaldılar...
Daha geçen gün gazeteciler Adem Yavuz Arslan ve Ali Halit Aslan, bütün meslektaşlarının gözü önünde ite kaka, havada uçuşan küfürler eşliğinde Cumhurbaşkanı’nı izledikleri otelden atıldılar...
Türkiye’de medya özgürlüğü serbest düşüşte; “daha kötüsü olmaz herhalde” denilen her noktadan daha da aşağılara iniyor...
Evet bütün bunları her geçen gün daha da otoriterleşen bir iktidar yapıyor...
Ama bunları yaparken hem kendi kulvarında onu alkışlayan gazetecilerden hem de sıra dayağında bekleyen diğerlerinin sessizliğinden destek alıyor...

Demokrasinin olmazsa olmazları ifade ve basın özgürlüğünün, yargı bağımsızlığının, kuvvetler ayrılığının yerlerde dolaştığı ‘Erdoğan Türkiyesi’nde gazeteci milletini daha da zor günler bekliyor.
Ama, genlerinde demokrasi kültürü bulunmayanlar unutmasın:
Gazeteci milleti var oldukça gazetecilik batmayacak.
Bu satırları yazdıktan sonra, akşama doğru Anayasa Mahkemesi'nden iki önemli iptal kararı geldi. Son torba yasada TİB'e tanınan doğrudan erişim engelleme yetkisiyle internet kullanıcılarının trafik bilgilerinin yargı kararı olmadan idarenin elinde toplanması hükmü iptal edildi. Karar, yargı kararına ihtiyaç duymadan internet sitelerine erişim engelleme yetkilerinin daraltılması ve trafik bilgileriyle internet kullanıcılarının izlenmesinin önlenmesi açısından önem taşıyor. Alkışlıyorum.