27 Mar 2013 20:35 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 15:06

HASAN CEMAL VE TÜRKİYE MEDYASININ AÇMAZI HUFFINGTON POST'TA!

Sabah Gazetesi okur temsilcisi Yavuz Baydar'ın dünyaca ünlü Huffington Post'ta Türkiye medyası ve Hasan Cemal olayına ilişkin bir yazısı yayınlandı.

Yavuz Baydar: Kamu ihalelerini kazanmaya odaklı patronlar, siyasi iktidarlara diz çöktükçe ana akımda editoryal bağımsızlık, dolayısıyla özgürlük olmayacak

Gazeteci Yavuz Baydar, Huffington Post’taki blogunda kaleme aldığı yazıda “Patronların medya dışında ekonomik çıkarları oldukça ve gözleri kamu ihalelerini kazanmaya odaklanmış bir şekilde siyasi iktidarlara diz çöktükçe ana akımda editoryal bağımsızlık, dolayısıyla özgürlük olmayacak” dedi. Medya patronları ve hükümet arasındaki ilişkiyi sorgulayan Baydar, Türkiye’deki medyayı “açık hava editoryal hapishanesi”ne benzetti.

Yazısında, Milliyet gazetesinde kıdemli gazeteci Hasan Cemal’in yazılarına son verilmesiyle sonuçlanan krizi değerlendiren Baydar, “gazetenin patronu Erdoğan Demirören’in süreçte Cemal’in kovulmasını Genel Yayın Yönetmeni Derya Sazak’tan talep ettiğini” söyledi.

Baydar’ın www.huffingtonpost.com’da yayımlanan yazısının bazı bölümleri şöyle:

"Medyanın kendine zarar veren rolü, Doğu Avrupa ve Balkanlardaki birkaç yarı demokrasi haricinde, hiçbir yerde Türkiye’de olduğu kadar akıldışı, agresif ve görünür değil.

Açgözlü medya patronlarının, - bazıları iktidardaki AKP'ye ideolojik olarak yakın, bazıları değil - medya sektörü dışındaki iş kollarında da büyük ekonomik çıkarları var. Ve bu patronlar, çıkarları için bağlı oldukları hükümete ve bürokrasiye sundukları “hizmet”lerin yanı sıra siyasi yöneticiler için, medya yayınlarını, etkilerini artırmak adına istismar ediyorlar.

Medya patronları ve hükümet arasındaki bu “kutsal olmayan işbirliği” ile birlikte basın özgürlüğüne yöneltilen yasal kısıtlamalar, Türkiye’deki gibi çeşitlilik arz eden bir medya ikliminin nasıl “açık hava editoryal hapishanesi”ne dönüşebileceğini dünyaya bir örnek olarak gösteriyor.

Medya sahipleri, çoğu zaman dışarıdan bir baskı olmadığı halde hükümet politikaları ile ilgili konularda otosansür uygulayarak, araştırmacı gazeteciliğin önünü kesiliyor. Başbakan’la ilişkilerinin kötüye gitmemesi ya da ekonomik çıkarlarının yara almaması adına, yolsuzluk haberleri yapılmıyor ve hükümete eleştiri içeren haber ve yorumlar karartılıyor.

Bundan ötürü Türkiye medyasının durumu, karmaşıklıklarıyla eşsiz.

Küresel olarak basın sağlığı ile ilgili kullanılan üç kriter var: Özgürlük, bağımsızlık, çoğulluk/çeşitlilik.

Sonuncusu ile ilgili bir sorun yok: 40 ulusal günlük, 2500 yerel gazete ile 250 özel televizyon kanalı, 1300 radyo istasyonu ve 150 haber sitesi ve portalla Türkiye büyük ve rekabetçi bir sektöre sahip.

İlk iki kriterde sorun var.

Kürt muhalefeti yasal cezalandırmaya maruz bırakılır, küçük Türk partizan basını ve birkaç bağımsız gazete yasa tarafından rahat bırakılırken, büyük medyanın nüfuzlu isimleri basın özgürlüğünü boğarak, büyük grupların editoryal bağımsızlığını kısıtlıyor."

‘Demirören, Hasan Cemal’in kovulmasını talep etti’

Baydar, yazısının devamında Milliyet gazetesinde kıdemli gazeteci Hasan Cemal’in ayrılmasıyla sonuçlanan krizi anlattı. “İmralı Zabıtları” başlıklı haberin gazetede yayımlanması ardından Cemal’in konuya ilişkin bir yazısının yayımı ardından köşesinin boş bırakıldığını hatırlatan Baydar, köşenin Milliyet’in sahibi “Demirören ailesinin direkt talimatlarıyla sansürlendiğini” yazdı.

“Baba (Erdoğan) Demirören’in genel yayın yönetmeninden ‘benzer haberleri’ durdurmasını istediğini” belirten Baydar, “Demirören’in Cemal’in kovulmasını istediğini” ileri sürdü. Baydar, “Hasan Cemal’e verilen iki haftalık ‘yasağın’ ardından Cemal’in gazeteciliği savunduğu, medya patronlarını ve Erdoğan’ı eleştirdiği yazısının yayımlanması reddedilince Milliyet’ten istifa ettiğini” belirtti.

“Burada gerçek suçlu kim?” diye soran Baydar, “tüm suçu Erdoğan’da bulanlar”ın bakışını sorguladı.

Baydar, “Demirören’in Erdoğan’a yayın yönetmeni olarak kimi işe alması gerektiğini sorduğunu” ve “Erdoğan’ın iki sene önce ‘medya patronlarının sürekli kapısını çalmasından şikâyet ettiğini ve ‘Onlara, bana gelmeyin, bu sizin işiniz, dedim’ dediğini” hatırlattı. “Madalyonun öteki yüzünün Erdoğan’ın duygusal patlamalarıyla çok ağır bir şekilde yüklenmesi” olduğunu söyleyen Baydar, yazısına şöyle devam etti:

“Erdoğan, kararlarını medyaya dayatmıyor olabilir, ama her sözünün sonuçları oluyor.

Yine de, günün sonunda ayağa kalmak ve medya özgürlüğünü savunmak gazeteciler kadar patronlara kalıyor. Editoryal bağımsızlığı çalışanlarına garantilemek de öyle.

Problem, sistematik. Avrupa Parlamentosu’nun taze Türkiye Raporu’nda, patron baskılarının yasalarla engellenmesi tavsiye ediliyor. Raporda, Avrupa Parlamentosu, "basının, sanayi gruplarının bir parçasının olmasını endişe ile izlediklerini ve çağrılarını tekrarlayarak, bağımsızlık, mülkiyet ve idari kontrol konularında yasal düzenleme yapılması gerektiğini belirtti."