22 Kas 2010 09:54
Son Güncelleme: 23 Kas 2018 11:48
HANGİ ÜNLÜ YAZAR BULGARİSTAN'DA BİLGİSAYARINI VE PASAPORTUNU ÇALDIRDI?
Bulgaristan'da sevgilisini ziyarete giden ünlü yazar, çantasını ve bilgisayarını çaldırınca sürgün kalma korkusu yaşadı
Aşk olsun Sofya!
Sofya işi gücü bıraktı bana yardıma çalışıyor. Yani pasaportu çaldırdığımdan beri.
Sevgilimin oğlunu buz patenine götürdük. Dönüşte bagajı bir açtık ki, bilgisayarın yerinde yeller!
Çantanın gözündeki pasaport da sizlere ömür. Üstelik hırsız kadar suçluyum; ne işi var kardeşim pasaportun bilgisayar çantasında?
Haliyle, karakol-yabancılar dairesi-konsolosluk üçgeninde bir macera başladı. Böyle durumlarda adetim olduğu üzere kendimi trajediye hazırlamıştım ki, şehrin yardım için seferber olduğunu görüp şaşırdım.
Türkiye elçiliği, seyahat belgelerimin en geç hafta başında düzenleneceğini söyledi. Karakoldaki Bulgar komiser de mesaisini benim için uzattı.
Yabancılar dairesindeki memurlar, belgeleri verebilmek için iyi niyetle uğraştılar. Bu insaniyet çemberi içinde şikayet şansı bulamadım gitti.
¡ ¡ ¡
Yine de pes etmedim ve aradım sızlanacak bir şeyler: Hepsi iyiydi hoştu ama beş günlüğüne bile olsa memlekete giriş yapamayacak olmama ne buyrulurdu...
Aradığım trajedi fırsatını bulmuş gibiydim: Ya yarın bir hayat memat meselesi olursa ve ben sınırı geçemezsem?
İşi sağlama almak için siyasi sürgünlerin anılarını düşündüm. Deniz Kavukçuoğlu’nun, Cem Karaca’nın, Ahmet Kaya’nın ve adlarını hatırlamadıklarımızın...
Hatta nasıl kaptırdıysam artık, Nazım Hikmet’in Varna’dan “Karşı yaka memleket, duyuyor musun Memet!” diye seslenişini...
Aklım sıra niyetim burada “Yılları sürgünde geçenleri anlar gibiyim” gibi havalı laflar etmekti ama sonunda tek anladığım, o gerçek trajedilerin kahramanlarının çektiklerini hayal bile edemeyeceğim oldu.
Başta sevgilim olmak üzere teşekkür etmek zorundaydım sadece: Sofya polisine, yabancılar dairesine, bizim konsolosluğa...
Anladım ki şu hayatta bazen trajedi buluyoruz, bazen de ne mutlu ki insanlık.
Tuna KİREMİTÇİ / HÜRRİYET
Sofya işi gücü bıraktı bana yardıma çalışıyor. Yani pasaportu çaldırdığımdan beri.
Sevgilimin oğlunu buz patenine götürdük. Dönüşte bagajı bir açtık ki, bilgisayarın yerinde yeller!
Çantanın gözündeki pasaport da sizlere ömür. Üstelik hırsız kadar suçluyum; ne işi var kardeşim pasaportun bilgisayar çantasında?
Haliyle, karakol-yabancılar dairesi-konsolosluk üçgeninde bir macera başladı. Böyle durumlarda adetim olduğu üzere kendimi trajediye hazırlamıştım ki, şehrin yardım için seferber olduğunu görüp şaşırdım.
Türkiye elçiliği, seyahat belgelerimin en geç hafta başında düzenleneceğini söyledi. Karakoldaki Bulgar komiser de mesaisini benim için uzattı.
Yabancılar dairesindeki memurlar, belgeleri verebilmek için iyi niyetle uğraştılar. Bu insaniyet çemberi içinde şikayet şansı bulamadım gitti.
¡ ¡ ¡
Yine de pes etmedim ve aradım sızlanacak bir şeyler: Hepsi iyiydi hoştu ama beş günlüğüne bile olsa memlekete giriş yapamayacak olmama ne buyrulurdu...
Aradığım trajedi fırsatını bulmuş gibiydim: Ya yarın bir hayat memat meselesi olursa ve ben sınırı geçemezsem?
İşi sağlama almak için siyasi sürgünlerin anılarını düşündüm. Deniz Kavukçuoğlu’nun, Cem Karaca’nın, Ahmet Kaya’nın ve adlarını hatırlamadıklarımızın...
Hatta nasıl kaptırdıysam artık, Nazım Hikmet’in Varna’dan “Karşı yaka memleket, duyuyor musun Memet!” diye seslenişini...
Aklım sıra niyetim burada “Yılları sürgünde geçenleri anlar gibiyim” gibi havalı laflar etmekti ama sonunda tek anladığım, o gerçek trajedilerin kahramanlarının çektiklerini hayal bile edemeyeceğim oldu.
Başta sevgilim olmak üzere teşekkür etmek zorundaydım sadece: Sofya polisine, yabancılar dairesine, bizim konsolosluğa...
Anladım ki şu hayatta bazen trajedi buluyoruz, bazen de ne mutlu ki insanlık.
Tuna KİREMİTÇİ / HÜRRİYET