31 Ara 2010 08:04
Son Güncelleme: 23 Kas 2018 11:55
HANGİ ÜNLÜ YAZAR 2010'DA YAPAMADIKLARI İÇİN PİŞMAN!
Tam bir sene önce bu köşeden 'Kararlar pişmanlıklar ve hayallerimi' paylaşmışım yeni bir yılın eşiğinde.
2010 hesaplaşması
Tam bir sene önce bu köşeden ’Kararlar pişmanlıklar ve hayallerimi’ paylaşmışım yeni bir yılın eşiğinde. Dün, oturdum bir sene önce verdiğim kararlara, hayallere baktım yeniden. Neyi gerçekleştirebilmişim, neleri ıskalamışım diye... Gördüm ki, bazıları ’büyük konuşma’ olarak kalmış
***
- 2009’da bitirmeye karar verdiğim ’The Wire’ dizisini 2010 yılında da bitiremedim. Bir türlü oturup devamını getirememekten. Ama onun yerine ’Glee’den hiçbir bölüm kaçırmadım. ’Raising Hope’ diye bir başka komedi dizisi izledim...
- Bahar aylarında İsrail’i yeniden ziyaret etmek istiyordum, sadece yeniden gezmek, yeniden o ruhu solumak için... Bu sene bahardan yaza geçerken bu seyahati gerçekleştiremedim, ama bol bol İsrail yazdım ve konuştum: ’Mavi Marmara’ vesilesiyle... Bu arada bir dinci gazete tarafından hedef gösterilme şerefine de bu sayede ulaştım.
- Birbirinden farklı iki ülke hakkında birer hafta süren yazı dizileri yaptım: Bosna Hersek ve Japonya... Birbirinden farklı coğrafyalarda dolandım durdum. Los Angeles’a gitmek istiyordum, vakit kalmadı. Evet, koca bir yılda vakit kalmadı. Yılın bir bölümünü ’Up in the air’ şeklinde ’havayolu dünyasında’ yaşayan bir karakter olarak geçirdim, aylarca İstanbul’daki evime uğramadım... Ve sonunda ’her horoz-kendi çöplüğü’ misali yine soluğu burada aldım...
- Özel not: Kavafis haklıymış. Yeni bir ülke yok.
- New York’ta Columbus Circle’ın bir ’medya laneti’ olduğuna inandım. Geçmişteki pek çok medya gelişmesi gibi 2010’a damga vuran ’Oktay Ekşi krizini’ de orada öğrendim.
- Sadece California ve Las Vegas’ta bulunan ’In and Out Burger’a yeniden gitmeye karar vermiştim... San Francisco’da bir akşam gidebildim, beklentimin çok altında kaldığını, o kadar zamandır özlememe değmediğini anladım. Ama bu yıl Berlin’de Bird diye bir hamburgerci keşfettim; işte ’böylesini görmedim’ denebilecek yer...
- Geçen yıl biterken köşe yazarlarının daha fazla sahaya inmesine dair bir ahkam kesmişim... Bu yıla bakıyorum da sokakta olmak, sahadan yazmak konusunda hiç de fena bir sınav vermemişim... Paris’te Fazıl Say konserinden Hacıbektaş’ta İlhan Selçuk cenazesine...
- AKŞAM gazetesiyle aramdaki en temel meseleyi çözmek konusunda çok başarılı olmasam da bir parça yol katettim; geçen seneki taahhüdümü belli bir oranda yerine getirebildim: Yazılarımı biraz daha erken göndermeyi, jet-lag günlerinde öğle saatlerinde bile yollayabilmeyi başardım.
- Romanımı bitiremedim, ama büyük ölçüde yeniden başladım yazmaya... Hıncal Uluç’la ’nehir söyleşi’ kitabı için hiç yol alamadım, alamadık. İhmalkarlık, yeteri kadar asılmamak benim suçum.
- Sabah gazetesi almayı bırakacaktım, bıraktım. Ve hiç eksikliğini duymadım. Benzer şekilde ’yandaş basın’ okumayı da kestim; merak etmemeyi de öğrendim.
- Geçen sene sonunda ’Harcadığım en iyi 500 TL Cohen konseri’ demiştim, bu sene biletleri 300 TL’den satılan Bob Dylan konseri için aynısını söyleyemeyeceğim. Ama Berkeley’de 37 dolarlık bilete izlediğim Vampire Weekend konserinin tadı hala damağımda.
- Geçen sene okuduğum en güzel kitap: Birkaç senelik ama Rolling Stone dergisi müzik eleştirmeni Rob Sheffield’in ölen eşinin ardından yazdığı anıları ’Love is a Mix Tape’.
- Her yıl olduğu gibi bu yıl da Berlinale’ye gitmeye karar verdim, gidebildim. Klasik filmleri izleyeceğimi söyledim, eksi beş derecede buz kesmiş Berlin sokaklarında düşüp kalkmak pahasına ’Repulsion’ı yeniden seyredebildim.
- Burnumuzun dibindeki Atina’ya gitmek istedim hep, bir türlü gidemedim. Ama bunun sorumlusu ben değildim, Atina’da ha bire yaşanan grevler, gerginliklerdi. Onun yerine hep merak ettiğim birkaç yerde bulunup ’hacı’ oldum: Allen Ginsberg’in takıldığı ve ilk yayınevi ’City Lights Bookstore’, Napa Valley’de ’Opus One’ tesisleri, Golden Gate köprüsünde fazlaca ’Vertigo’ filmini çağrıştıran anlar...
- 2011 için verdiğim tek karar: Karar vermemek. Beklentilere kapılmamak. Umutlara teslim olmamak. Belki bu sayede insan hayal kırıklıklarından da kurtulur.
Oray EĞİN / AKŞAM
Tam bir sene önce bu köşeden ’Kararlar pişmanlıklar ve hayallerimi’ paylaşmışım yeni bir yılın eşiğinde. Dün, oturdum bir sene önce verdiğim kararlara, hayallere baktım yeniden. Neyi gerçekleştirebilmişim, neleri ıskalamışım diye... Gördüm ki, bazıları ’büyük konuşma’ olarak kalmış
***
- 2009’da bitirmeye karar verdiğim ’The Wire’ dizisini 2010 yılında da bitiremedim. Bir türlü oturup devamını getirememekten. Ama onun yerine ’Glee’den hiçbir bölüm kaçırmadım. ’Raising Hope’ diye bir başka komedi dizisi izledim...
- Bahar aylarında İsrail’i yeniden ziyaret etmek istiyordum, sadece yeniden gezmek, yeniden o ruhu solumak için... Bu sene bahardan yaza geçerken bu seyahati gerçekleştiremedim, ama bol bol İsrail yazdım ve konuştum: ’Mavi Marmara’ vesilesiyle... Bu arada bir dinci gazete tarafından hedef gösterilme şerefine de bu sayede ulaştım.
- Birbirinden farklı iki ülke hakkında birer hafta süren yazı dizileri yaptım: Bosna Hersek ve Japonya... Birbirinden farklı coğrafyalarda dolandım durdum. Los Angeles’a gitmek istiyordum, vakit kalmadı. Evet, koca bir yılda vakit kalmadı. Yılın bir bölümünü ’Up in the air’ şeklinde ’havayolu dünyasında’ yaşayan bir karakter olarak geçirdim, aylarca İstanbul’daki evime uğramadım... Ve sonunda ’her horoz-kendi çöplüğü’ misali yine soluğu burada aldım...
- Özel not: Kavafis haklıymış. Yeni bir ülke yok.
- New York’ta Columbus Circle’ın bir ’medya laneti’ olduğuna inandım. Geçmişteki pek çok medya gelişmesi gibi 2010’a damga vuran ’Oktay Ekşi krizini’ de orada öğrendim.
- Sadece California ve Las Vegas’ta bulunan ’In and Out Burger’a yeniden gitmeye karar vermiştim... San Francisco’da bir akşam gidebildim, beklentimin çok altında kaldığını, o kadar zamandır özlememe değmediğini anladım. Ama bu yıl Berlin’de Bird diye bir hamburgerci keşfettim; işte ’böylesini görmedim’ denebilecek yer...
- Geçen yıl biterken köşe yazarlarının daha fazla sahaya inmesine dair bir ahkam kesmişim... Bu yıla bakıyorum da sokakta olmak, sahadan yazmak konusunda hiç de fena bir sınav vermemişim... Paris’te Fazıl Say konserinden Hacıbektaş’ta İlhan Selçuk cenazesine...
- AKŞAM gazetesiyle aramdaki en temel meseleyi çözmek konusunda çok başarılı olmasam da bir parça yol katettim; geçen seneki taahhüdümü belli bir oranda yerine getirebildim: Yazılarımı biraz daha erken göndermeyi, jet-lag günlerinde öğle saatlerinde bile yollayabilmeyi başardım.
- Romanımı bitiremedim, ama büyük ölçüde yeniden başladım yazmaya... Hıncal Uluç’la ’nehir söyleşi’ kitabı için hiç yol alamadım, alamadık. İhmalkarlık, yeteri kadar asılmamak benim suçum.
- Sabah gazetesi almayı bırakacaktım, bıraktım. Ve hiç eksikliğini duymadım. Benzer şekilde ’yandaş basın’ okumayı da kestim; merak etmemeyi de öğrendim.
- Geçen sene sonunda ’Harcadığım en iyi 500 TL Cohen konseri’ demiştim, bu sene biletleri 300 TL’den satılan Bob Dylan konseri için aynısını söyleyemeyeceğim. Ama Berkeley’de 37 dolarlık bilete izlediğim Vampire Weekend konserinin tadı hala damağımda.
- Geçen sene okuduğum en güzel kitap: Birkaç senelik ama Rolling Stone dergisi müzik eleştirmeni Rob Sheffield’in ölen eşinin ardından yazdığı anıları ’Love is a Mix Tape’.
- Her yıl olduğu gibi bu yıl da Berlinale’ye gitmeye karar verdim, gidebildim. Klasik filmleri izleyeceğimi söyledim, eksi beş derecede buz kesmiş Berlin sokaklarında düşüp kalkmak pahasına ’Repulsion’ı yeniden seyredebildim.
- Burnumuzun dibindeki Atina’ya gitmek istedim hep, bir türlü gidemedim. Ama bunun sorumlusu ben değildim, Atina’da ha bire yaşanan grevler, gerginliklerdi. Onun yerine hep merak ettiğim birkaç yerde bulunup ’hacı’ oldum: Allen Ginsberg’in takıldığı ve ilk yayınevi ’City Lights Bookstore’, Napa Valley’de ’Opus One’ tesisleri, Golden Gate köprüsünde fazlaca ’Vertigo’ filmini çağrıştıran anlar...
- 2011 için verdiğim tek karar: Karar vermemek. Beklentilere kapılmamak. Umutlara teslim olmamak. Belki bu sayede insan hayal kırıklıklarından da kurtulur.
Oray EĞİN / AKŞAM