HANGİ POPÜLER OYUNCU STAR GAZETESİ'NE KÖŞE YAZARI OLDU?
TV ve sinema dünyasının popüler oyuncusu, Star gazetesi köşe yazarı oldu. İşte o yazar ve ilk yazısı
Bugüne kadar pek çok sinema ve dizi projesiyle ekrana gelen ipek Tuzcuoğlu, Star gazetesinin Star İstanbul adlı yeni ekinde köşe yazarlığı yapmaya başladı. Tuzcuoğ'lunun bundan böyle gazetede yazacağı bugün ilk sayfadan duyruldu. Ünlü oyuncu, ‘İpekçe Bir Bakış’ adlı köşesindeki ilk yazısında ise üçüncü köprünün geçtiği Garipçe Köyü’nü yazdı.
İŞTE TUZCUOĞLU’NUN STAR’DAKİ İLK YAZISI!..
Veeee karşınızda Garipçe’den Hamiyet Yüceses… Ve de Atatürk
İpek Tuzcuoğlu, 3’üncü köprünün geçtiği Garipçe’yi gezdi “İpekçe bir bakış” ile Star İstanbul okuyucuları için yazdı
Garipçe’yi bilmeyen duymayan kalmamıştır sanıyorum.Ama bilmeyenler için bir kez daha hatırlatalım: Yeni yapılacak 3.Boğaz köprüsünün iki güzergahından biri kendileri…İstanbul Boğazı’nın kuzeyinde bir köy Garipçe.Uzun süreden bu yana çevremdeki bir çok kişiden duyduğum, zaman zamanda aylık dergilerin sayfalarında sıkça gördüğüm; yemekleri ve atmosferiyle bayağı merak ettiğim bir yerdi Garipçe…
Burayı seçmemdeki en önemli etkenlerden biri çokça tartışılan ve hala kimilerinin yapılmasına karşı olduğu 3.köprünün buradan geçecek olması. Yapılacak köprü ise köye 1.5 km uzaklıkta olacakmış.Yani Hamsi Limanı burnu denilen yerden geçecekmiş. Zaten özellikle hafta sonları köy kahvaltıları ile meşhur (her şey dahil açık büfe 20 lira) tıklım tıklım dolu olan bu köy, meraklılarınca çoktan keşfedilmiş. Ki bunların başında Türk sinemasının en önemli oyuncularından, TV dizilerinin vazgeçilmez oyuncusu burayı 1989 yılında keşfetmiş. Yani Denizbank reklamında canlandırdığı gibi, Robinson Cruose’liğini Garipçeyi keşfederek çoktan yapmış Erdal Özyağcılar.
Madem ünlülerden konu akıyor, gelin şimdi de yazımızın başlığı da olan ,Hamiyet Yüceses’ten de bahsedelim biraz. Hamiyet Yüceses (1915-1996) Türk Sanat Müziğinin en önemli seslerinden biridir. Müzik yaşamına Safiye Ayla’nın kadrosunda (1932) başladı. Türkiye ses kraliçesi seçildi. Soyadı kanunu çıktığında, Sadettin Kaynak ve Selahattin Pınar’ın ısrarı ile ‘Yüceses’soyadını aldı.Sadece onun sesine özel besteler yapıldı. Ve gün geldi, aşık oldu…1940 yılında Deniz Astsubayı Fethi Bey’le evlendi. Denizcilik tarihinin en acı olaylarından olan Atılay denizaltısının batması ile eşini kaybetti. Makber şarkısını öyle bir okudu ki- Her yer karanlık,pür nur o mevki, mağrip mi yoksa, makber mi yarab?…Hala onun üzerine bu şarkıyı okuyan olmadı, olamadı…
Eeeee tamam Erdal Özyağcıları anladık da, Hamiyet Yüceses’in ne alakası var şimdi Garipçeyle, onunda mi evi var orada demeyin. Acele etmeyin bekleyin. Anlatıyorum. Onun restoranı var.Yok yok çocukları işletmiyor.Yok canım torunları da değil. Bizzat kendisinin orası, adını da Asmaaltı koymuş.Üstelik bize, kendi yapmış olduğu karalahana sarması, mısır ununa bulanmış özel bakır tavada getirdiği kalkan ve tekir yedirdi. Ev baklavası da cabası. Fakat tek kusuru var Türk kahvesi yapmayı bilmezmiş onu yapmakta bizim Elif’e düştü…Laf aramızda bence biliyor da fazla sıkıntıya gelemediği için bize yaptırdı.
Gelelim Hamiyet Yüceses ile tanışma anımıza:Garipçe’ye gitme kararımı yakın arkadaşım Elif’e (Çakır) söylediğimde o da gelmek istedi. Oraya vardığımızda ilk dikkatimizi çeken küçücük bir meydan ve meydanda satılan peynirler, ev yapımı reçeller, ekmeklerle dolu tezgahta satış yapan iki kadın çekti. Biri sürekli cep telefonuyla konuşuyordu. Konuştuğu her kimse köye gelip giden TV kanallarını orada yapılan röportajları anlatıp durdu.Yani anlayacağınız bizimle hiç ilgilenmedi, valla umuru da değildi satış matış yapmak. Şu ara Garipçe’ye gelip gidenlerin dedikodularını anlatmak daha önemliydi anlaşılan. Diğer kadınla, sattığı şeylere yönelik yaptığımız hoş beş sohbetin ardından restoranlara yöneldik. Bu arada tezgah altından Olgun Şimşek’in meşhur ettiği, hani internette tıklanma rekorları kıran türküsü var ya o çalıyordu hafiften hafiften. Doğrusu oranın atmosferine de çok uyumuştu.Orayı bırakıp sahile doğru yöneldik topu topu üç işletme var 85 haneli 400 bin nüfuzlu köyde.. Kıvırcık Ali’nin Yeri, Aydın Balık, Asmaaltı…Önce Kıvırcık Ali’nin yerine girdik ama onu sona bıraktım.Gelin şimdi hep beraber, Hamiyet Yüceses’e dönüp, onunla tanışmaya gidelim.
Asmaaltına girdik bahçe içinde şirin, sıcak, keyifli bir atmosfer. Saat bayağı geç olduğu için bahçede kimsede yok. Ben başladım seslenmeye -’Kimse yok mu?Huuu huuuu…Kimse yok mu?Allah Allah baktık ses seda yok oturduk bir köşeye.Maksat oradakilerle sohbet olsun birer kahve içip gideceğiz. Aç değildik çünkü yemeği Atatürk’le yedik…Sabredin bekleyin O da Garipçe’deydi. Aaaaa bir baktık biri geliyor. Güler yüzlü, rahat,samimi bir kadın bizi karşıladı.Gelip hemen karşımıza oturdu.Nasılsınız, iyi misiniz, hoş beş benim sorular makinalı tüfek gibi başladı.
‘Sizin isim ne?’ dedim.
‘Hamiyet Yüceses’ dedi.
‘Anlamadım ‘dedim
‘Canım o bildiğin kişi değilim tabiî ki, kimse adımı unutmasın diye böyle diyorum’ demez mi… Valla ne yalan söyleyeyim bu taktik çok akıllıca doğrusu, hakikaten unutulacak gibi değil. Baksanıza yazımızın başlığı bile o oldu. Hamiyet ismi aynı ama soyatlar farklı. Hamiyet Yılmaz’ı gidip bir görmeniz lazım alem bir kadın, lafını esirgemeyen, açık sözlü, az birazda farklı, sıra dışı bir tip yani. Kendisi burada doğup büyümüş. Aslen Trabzonlu. Zaten buralarda herkes Karadenuzlu daa. Köyün yüzde 90’i Trabzonlu, yüzde 10’i Rizeludur daa…Benim oralardandur, yani hepisu hemşerum.Ama aksanları gayet düzgün.Bu arada bana nereli olduğumu sorduğunda‘ İzmirli yim ama baba tarafım Rizeli’ dediğimde kıyameti kopardı.
‘Olur mu ne İzmiri, orayı ne karıştırıyorsun, sen Rizelisin’ dedi,
Bu bölümü özellikle onun için yazdım.Bir de beni ilk gördüğünde:
‘Keşke başka bir şey daha dileseymişim olurmuş bak, seni görmeği çok istemiştim Asmalı Konak’tan beri’ dedi. Vay be dilek deyip geçmeyin bakın yıllar sonra bile oluyor. Herkes dileklerinin takipçisi olsun.!!! Biraz hayatını sordum, gelen giden herkes ona ne kadar güzel bir yerde yaşıyorsunuz,ne kadar şanslısınız diyorlarmış.Ama o hiçte o görüşte değil.Hani biraz deşip , vaktimiz olsa konuşsak (ki bazı konuşmaları bizzat sansürledim.) bir filmde ondan çıkar.
‘Bütün Türkiye yi dolaştım, eeee ne yapalım hayat bizi yine Garipçeye getirdi ‘ diyor.Ve babasının bir lafıyla uğurluyor bizi ‘Domuz kurşun yediği yere gidermiş’.
Son olarak, bu 3.köprü, bu hareketlilik nasıl iyi mi olacak diyorum.
‘Yok köylü de rahatsız bu hareketlenmeden diyor.
Aaaa Atatürk’ün gençliği!
Şimdide kıvırcık Ali nin oradayız. Neşeli, konuşkan, işi bilen biri kıvırcık Ali .Hoş kıvırcıklık eskiden kalan bir lakap diyip hemen cüzdanındaki eski resmindeki kıvırcık saçlarını gösteriyor. Ne yemeli falan filan derken mıhlamayı duyar duymaz balık yemekten vazgeçiyoruz. Ayrıca gelen mısır ekmeğini öyle bir yiyoruz ki sanırsınız ekmek değil börek mübarek.
Buralardaki herkes röportaj yapmaya alışkın, hele kıvırcık Ali felaket bir adam. 3.Köprü yapımı boyunca her hafta canlı yayın program yaptırsanız ona parsayı da reytingide toplar valla .Sizin hiç bir şey sormanıza gerek yok o herşeyi anlatıyor zaten.Hafta sonu kahvaltılarını, menüsündeki yiyecekleri, internet sitesini, buraya çok yakın olan Koç üniversitesindeki öğrencileri, müşterilerini, Trabzon dan özel getirttiği kürek helvasını…
Derken cüzdanında taşıdığı bir köşe yazısını çıkarıp son bölümünü okuttu bana. Işıl Özgentürk ün bir köşe yazısı Garipçe, Kıvırcık Ali ve birde Atatürk’ten bahseden bir yazı: Kıvırcık Ali nin nasıl Atatürk’ün gençlik hallerine benzediğini yazmış. Aaaaa dur bakayım ben nasıl fark etmedim.Çıkar bakayım şu güneş gözlüklerini dedim. Bir de baktım ki gerçekten Atatürk ün orta yaş dönemlerine acayip benziyor. Kaşların gelişi, gözlerinin rengi, yüz hatları aynı. Hatta birkaç kişi ile Atatürk filmi için bile konuşmuş. Gerçekten şaşırtıcı…Eeee dedim ya Atatürk’ le yemek, Hamiyet Yüceses’le sohbet oldu mu size bir garip, GARİPÇE…
Haydiii benden bu kadar, keyifle kalın…