HANGİ DİZİNİN SETİ 2 PULİTZER ÖDÜLÜ ALAN GAZETECİYİ AĞIRLADI?
2 Pulitzer ödüllü Amerikalı gazeteci David Rohde, yerli bir dizinin setini gezdi, oyuncularla röportaj yaptı..
Diziler birkaç yıldır Türkiye’nin en başarılı ihracat kalemlerinden. Ortadoğu ve Balkanlar gibi yakın coğrafyada milyonlarca izleyiciye hitap ediyorlar. Daha uzaktaki insanlar da özellikle Arap Baharı’nın ardından bu ilginin nedenini anlamaya çalışıyor.
15 yıllık New York Times deneyiminden sonra şimdi düyanın en önemli haber ajanslarından Reuters’ın dış politika yazarı olan; yıllarca Bosna, Afganistan, Pakistan ve Irak’ta görev yapmış, 2 Pulitzer ödüllü Amerikalı gazeteci David Rohde da kafasında aynı soruyla Türkiye’ye geldi. "Osmanlı coğrafyası"nın yeni fenomeni Muhteşem Yüzyıl dizisinin setlerini gezdi.
Yönetmenler Taylan Biraderler, oyuncular Halit Ergenç, Mehmet Günsür ve Selma Ergeç ile görüştü; kafasındaki soruya yanıt aradı. Zira 5 yıl kadar önce "Gümüş" ya da Orta doğu’daki adıyla "Noor" ile başlayan süreç "Binbir Gece" ile adeta Türk dizilerinin çıkartmasına dönüştü. Arap Baharı denen dönüşüm sürecinde bu diziler büyük etki yarattı. Bazen fetvalarla engellenmeye çalışılsa da dizi yıldızlarının fotoğraflarının basılı olduğu tişörtler, çocuklarına verdikleri karakter isimleriyle pek çok Arap, adeta Türkiye’yi üzerinde taşımaya başladı. Hem de bu "Türkiye model olur mu olmaz mı" tartışmalarından çok önce oldu.
’OYUNCULAR ÇOK ETKİLEYİCİ’
Özellikle Arap ülkelerinden gelen turist sayısı neredeyse ikiye katlandı, dizilerin çekildiği mekânlar ziyaretçi akınına uğradı... Bu ülkelerde en çok tutulan; dizilerdeki geniş aile yapıları, romantik aşk hikâyeleri, zenginlik ve lükstü. Muhteşem Yüzyıl, yayınlandığı ve yayınlanacağı 40’tan fazla ülkede fırtına gibi esiyor. Tarih, görkemli mekânlar, ihtişamlı kostümler, dünyanın "Muhteşem" olarak tanımladığı bir padişah ve güçlü, çok güçlü kadınlar da izleyicileri çekiyor. Kendi bu tarifi beğenmese de "Yeşil Kuşak" projesinin mimarı diye bilinen bir zamanlar CIA’nın üst düzey isimlerinden olan Graham Fuller; "Ortadoğu’da Türk dizileri Bush yönetiminden daha etkili" diyerek daha 2008’de durumu anlatmıştı. Rohde da dizilerin Beyaz Saray’ın politikalarından daha etkili olduğunu düşünüyor. Dahası, Muhteşem Yüzyıl oyuncularının bu etkiyi, hem de hiç politik laflar etmeden, siyasilere göre daha iyi tarif ettiğini; son derece de entelektüel olduklarını söylüyor.
Konuştuğu ünlülerin mükemmel İngilizce’lerine hayranlığını da ekliyor sözlerine. Aslında belki de kimse, hatta bu dizilerin yapımcıları, yönetmenleri bile böylesine büyük bir etki beklemiyordu. Muhteşem Yüzyıl’ın setinde, kardeşiyle yönetmen koltuğunu paylaşan Durul Taylan, dizinin bugüne kadar Osmanlı’yı konu alan diğer işlerden farkını şöyle açıklıyor: "Yüceltme, aşağılama gibi herhangi bir politik, ideolojik bağlam yok bu dizide. Olunabileceği kadar objektif olmak amaçlanıyor." Dizinin önemli kadın karakterlerinden Hatice Sultan’ı canlandıran, uzun yıllar İngiltere’de yaşamış Almanya doğumlu Selma Ergeç ise belirgin İngiliz aksanıyla dizinin kadınları konusunda şunlardan bahsediyor: "Bütün kadın karakterler çok güçlü. Akıllılar. Olayların içindeler..."
’İDEALİZE EDİLMİŞ TARİH ÖĞRETİLİYOR’
Evet güçlü kadın karakterler, hatta kölelikten ülke yönetiminde söz sahibi olmaya uzanan bir köle kadının, Hürrem Sultan’ın hikâyesi diziyi popüler kılan unsurlardan biri. Diğer nedenlere gelince... Durul Taylan "Çok idealize edilmiş bir tarih öğretiliyor. Oysa bizim dizide son derece ’insan’ bir padişah, Süleyman var. Herkesin anlayabileceği, zaafları olan" diyor. Muhteşem Süleyman, yani Halit Ergenç de dizinin siyasi ya da kültürel bir mesajının olmadığının altını çiziyor: "Bu bir televizyon dizisi. Konuyu değiştirmiyoruz, başka şekilde göstermiyoruz, siyasi ya da kültürel mesajlar da koymuyoruz. Olanı gösteriyoruz..."
Dizinin popüler olduğu ülkelerle ilgili Ergenç’in ilginç bir saptaması da var: "Osmanlı en geniş sınırlarına Süleyman zamanında ulaştı. O sınırlar içindeki ülkeler Türk dizilerini izliyor, dışında kalanlar izlemiyor. Hırvatistan izliyor ama Avusturya izlemiyor örneğin. Sırbistan izliyor ama İtalya izlemiyor. Aynı kültürü paylaştık. Dolayısıyla Türkiye’de olan her şeyle ilgileniyorlar. O zamanlarda neler olduğunu anlamaya çalışıyorlar." Muhteşem Süleyman’ın oğlu Mustafa’yı canlandıran Mehmet Günsür ise dizinin cazibesini "Muhteşem Yüzyıl’la herkes iyiyi ve kötüyü sarayın kalbinden, içeriden görme şansı yakaladı" diye açıklıyor. Uzun çalışma saatlerine rağmen kalitelerini günden güne arttıran Türk yapımlarının, etkisi 10 yıllarca süren Latin Amerika dizileri ya da fazla kurgu içeren Amerikan dizilerinin yerini alması bu durumda kaçınılmaz. Hedef mi? Aynı! Viyana sınırlarını aşmak...
HALİT ERGENÇ: ’Spartaküs gibi erotik olacağı sanıldı’
Kültürel ya da siyasi mesaj var mı dizide?
Siyasi, kültürel mesaj yok. Bu bir TV dizisi. Kimse haremde ne olduğunu bilmiyor ve dizi çoğunlukla orada geçiyor. Tarihi olaylara bağlıyız. Bazı şeyler tarih kitaplarında yazıyor. Ama haremde olanları yazarlarımız da yazıyor. Haftada en az 90 dakikada bir şeyleri takviye etmek zorundasınız. Kalite çok iyi. 40 dakika çekseydik daha iyisini yapabilirdik.
Cinsellik, kadınların gücü gibi konularda ne düşünüyorsunuz?
Avrupa’daki gibi, Spartaküs gibi erotik bir dizi yapacağımız düşünüldü. İbrahim ve Süleyman arasındaki çok derin ilişkilerden de rahatsız oldular. Homoseksüel ilişki gibi göstereceğimizi düşündüler. Bu hayal gücüydü, ön yargıydı. İlk bölümden sonra bunlar yarıya indi, ikinci bölümden sonra da hiçbir şey kalmadı. Bunlarla ilgisi olmadığını gördüler. İnsanlar bu diziden sonra tarih kitapları okumaya başladı. Tarihi yerleri ziyaret etmeye başladılar.
Türkiye dışındaki ilgi neden?
1001 Gece. Aile, yüksek sosyete, zenginlik, duyarlı ve dürüst insanlar, aşklarının peşinden gidenler... İnsanlar bunları sevdi.
Arap dünyasında, kasıtsız bile olsa laiklik için etkisi olabilir mi?
Konuyu değiştirmiyoruz, başka şekilde göstermiyoruz, siyasi ya da kültürel mesajlar koymuyoruz. Olanı gösteriyoruz. Osmanlı’da yüzlerce yıl aynı topraklarda kendi dinlerini yaşama hakkı olması, hoşgörü... Avrupa’da bazı yerlerin Osmanlı’nın parçası olmak istediğini düşünüyorum.
SELMA ERGEÇ: ’En zayıf benim’
Muhteşem Yüzyıl neden bu kadar popüler?
Türkiye’de ilk kez gerçekten iyi oyuncularla, yönetmenlerle, yapımcılarla, kostümlerle yapılmış bir dizi. Hikâye çok iyi, çok şey oluyor o yüzyılda. Aynı zamanda peri masalı gibi bir aşk hikâyesi var. Atmosfer, kostümler insanlara başka bir dünyada başka bir gerçekliği gösteriyor. Muhteşem Yüzyıl, Tudors gibi diziler insanların tarihe bakmasını ve daha fazla şey öğrenmelerini sağlıyor.
Kadınlar çok güçlü. Bu hep mi böyleydi, Muhteşem Yüzyıl’da mı farklı?
Son yıllarda güçlü kadınlarımız var. Buradaki bütün kadın karakterler çok güçlü. Akıllılar. Olayların içindeler; özellikle Hürrem, Valide Sultan... En zayıf benim! (Gülüyor...) Senaryo yazarımızın kadın olması da önemli. Yönetmenlerimiz de çok duyarlı bu konularda.
Kadın karakterlerin güçlü olması bir mesaj mı?
Niyetiniz olmasa da insanlar mesaj ararsa her zaman bulur. Güçlü kadınlar var dünyanın her yerinde. Bu insanları daha iyi olmaya, ilerlemeye, daha fazla sorgulamaya itiyor. Onları etkileyebiliyorsak, harika.
MEHMET GÜNSÜR: ’Herkesin burada bir tarihi var’
Dizi neden bu kadar popüler?
Türkiye için yeni bir şey. Çok büyük bir prodüksiyon. TV seyircilerinin sevebileceği çatışmalar, Harem’de olanlar, sultanların çevresinde olanlar, saraydaki kadınlar... İnsanlar ilk kez sarayın merkezinde iyi ya da kötü giden şeyleri görme fırsatını yakaladı. Bu çekici geliyor. Elbette oyuncular, müzik, her şey çok iyi.
Neden Avrupa’da, Arap ülkelerinde bu kadar popüler?
Çünkü Osmanlı her yerdeydi aslında. Arap ülkelerinde, Kuzey Afrika’da, Viyana’ya kadar... Herkesin burada bir tarihi var. Osmanlı’nın bir parçası olarak kendileriyle bu hikâye arasında bir bağ hissediyorlar.
Mesela cinsellik içeren sahneler Türk toplumunun açılımı olarak mı algılanmalı?
Aslında daha fazlasını göstermek gerekir. Her büyük imparatorlukta çok fazla şey olup bitiyordu. Yunan, Roma imparatorluklarında hayatın zevkleri çok önemli şeylerdi. Ama elbette sınırlarımız var.
Afganistan ve Pakistan’da muhafazakâr İslam’la karşılaşırsınız ama Osmanlı hoşgörülü...
Taht her şeyden önemli. Tarih inanılmaz şeylerle dolu; kardeşler kardeşleri, babalar çocuklarını öldürüyor; benim gibi! (Gülüyor...)
DURUL TAYLAN - Yönetmen: ’Olabileceği kadar objektif’
Bu set için ne kadar harcadınız?
Türkiye’de şimdiye kadar harcananın en fazlasını.
Bu sadece sanat mı sosyal mesaj da vermeye çalışıyor musunuz?
İnsan günlük politikayı ne kadar düşünmese de sıcak meselelerin içine dalıyor. Eleştiri alsak da hiçbir müdahale yapılmadı. Bugüne kadar yapılan Osmanlı’yla ilgili işlerden en büyük farkı, herhangi bir politik, ideolojik kontekstin içinde yüceltme, aşağılama; ikisini de yapmıyor olması. Olabileceği kadar objektif. Bir padişahla imparatorluğun yönetilmesinde söz sahibi olan bir kölenin hikâyesi aslında.
Kadınlar çok güçlü karakterler, bu da bir sosyal mesaj olabilir mi?
Osmanlı’da 100-150 yıllık bir dönemde kadınlar çok güçlüydü. Ve aslında kadınlar saltanatının Hürrem ile başladığı söyleniyor.
Neden bu kadar popüler?
Türkiye’de daha önce böyle bir iş yapılmamıştı. Bu ülkenin kendine özgü bir durumu var. Bütün dünya için önemli bir geçmişi var ama buna uygun çok fazla kültürel eser yaratılamamıştı; romanda da, TV’de de, sinemada da... Dizide son derece insan olan bir Süleyman var. Dramanın özü bu. Herkesin anlayabileceği, zaafları olan... Anlatılan da olağanüstü ilginç bir hikâye; bir kadının kölelikten gelip divan toplantılarını yönetebilecek kadar kudretli olması... Toplantıda olmasa da yönlendiriyor...
Eleştiriler...
Osmanlıyı belli bir tarzda gösterdiğimiz için eleştirenler var. Ama biz de nasıl gösterdiğimizi bilmiyoruz. Bu mesleği yapanlar bilir ki bu tür kasıtlarla yapılmaz bu iş. Çağın belli bir iklimi var. Dolayısıyla bu diziyi yaparken Osmanlı’ya bakışımız belli bir temele oturuyor ki kitleler dünyanın her yerinde izliyorlar. Gerçekten bence de Osmanlı İmparatorluğu yönetim biçimi ve kültürel çeşitliliğiyle çok değişik, kendine özgü bir yapı. Bunu anlatmak istedik. Örneğin Orhan Pamuk’un da Osmanlı’da geçen Beyaz Kale gibi romanları var. O da çok okundu dünyada.
Osmanlı’nın diğer dinlere hoşgörüsünü de gösteriyor mu dizi?
Anlattığımız Osmanlı, koyu Sünni falan değil.
YAĞMUR TAYLAN - Yönetmen: ’Coen’leri izliyoruz’
Bu dizi standatları yükseltir mi?
Etkileyecektir. İnsanlar karşılaştırma yapacak, şimdiden hissetmeye başladık bile. Tarihi dönemlerle ilgili birtakım denemeler yapıldı. Çok başarılı olmamalarının en büyük sebebi prodüksiyonla ilgili yetersizliklerdi.
Kimlerden ilham alıyorsunuz?
Çok var ama Coen’leri izliyoruz, Terrence Malick var... İlgilendiğimiz "sinema art house" ile "main stream" arasındaki bölge.
Dizi dışarıda neden bu kadar popüler?
Birkaç nedeni var. En önemlisi hikâyesi, özünde bir köle kadının en alttan en yukarı, kraliçeliğe uzanan macerasını anlatıyor.
Prodüksiyonu yavaşlatmak ister miydiniz?
Elbette. En büyük problem o. Dizi dışında hiçbir şey yapamıyoruz. 2, bazen 3 ekip olarak çalışıyoruz.