HANGİ DENEYİMLİ GAZETECİ RUS KADIN KILIĞINDA İSTANBUL'U DOLAŞTI?
Deneyimli gazeteci, peruk ve lens takıp Rus kadın oldu, İstanbul'u turladı ve bakın başına neler geldi?
Her kadın bir gün için bile olsa Rus olmalı
Güzel görünmek, arzulanmak, dikkat ve ilgi çekmek her kadının
hoşuna gider. Dünyanın en güzel ve frapan kadınları olarak bilinen
Ruslar acaba bakılmaktan ne kadar hoşlanıyor? Neler duyuyor, nelere
şahit oluyor? İstanbul’da bir günü Rus gibi yaparak geçirdim...
Her şey Kıbrıs’ta başladı. Bir kafede oturmuş, çikolatalı
frappemizi içerken, girip çıkan kadınlara bakmaya başladık.
Çoklukla gençlerin ’takıldığı’ bir mekandaydık; her ülkeden insana
rastlamak mümkün Kıbrıs’ta. İlginç bir şekilde Rus kadınlar
ağırlıkta, aynı duruma Miami’de de tanık olmuştum. Sanırım tatil
yapmayı pek seviyorlar... Gittikleri yeri ’yıkıyorlar’ yeni
tabirle. Çoğunlukla sarışın, uzun, ince ve gösterişliler çünkü. O
akşam da öyleydi, çarpıcı kıyafetleriyle kafeye geliyor, bakışlara
aldırmadan süzülüyorlardı.
’Bakılmaktan hoşlanıyor olabilirler mi, onlara bakan erkeklerin
yanlarındaki kadınlar neden böyle nefretle kısıyorlar gözlerini, ne
zevk alıyorlar leopar desenden, neden modayı takip etmiyorlar ve
demode giyiniyorlar?’ diye düşündüm.
’Bu kadar frapan olmak nasıl bir şey acaba, güzellikleri ve kıyafet
seçimlerindeki cesaretleriyle bildiğimiz Rus kadınlar acaba
bakışlardan rahatsız olmuyorlar mı?’ diye bir cümle çıktı ağzımdan.
Hemen ardından da ’Acaba bir gün Rus kızları gibi iddialı ve frapan
giyinsem, saç ve makyajımı onlar gibi yapsam nasıl olur?’
dedim...
YAPTIM DA...
Rus kadınları güzel gerçekten de.
Bizim nesil onları sanat ve sportif başarılarıyla tanıdı;
atletizmde müthiştiler, buz pateninde rakipsizdiler, balede göz
kamaştırıyorlardı. Sovyetler Birliği dağıldı, 2000’lerle beraber
dünyaya açıldılar ama ne açılma! Artık var olmak için büyük
başarılara ihtiyaçları yoktu, 1-0 önde başlıyorlardı hayata,
doğuştan güzel olarak...
Birkaç yıl önce Ataköy Atrium’da bir kuaförde tanıştığım seksi
dansçı Olga, ’Annelerimiz bize güzel olmayı öğretir. Siz kendi
başınıza ayakta durabilme derdindesiniz, biz kendimizle uğraşırız’
demişti. İlginç bir yaklaşımdı ama doğruydu, Türk kadınının
’Kimseye ihtiyacım yok, kendi başıma var olabilirim’ gibi bir derdi
var. Anneler çoklukla ’Kızım ben çektim sen çekme, iyi bir iş
sahibi ol’ diye yönlendiriyorlar kızlarını.
Olga’nın annesi henüz 5 yaşlarındayken balenin yeterli olmayacağını
düşünerek oryantal dans öğrenmesini sağlamış. Erkeklere nasıl
davranılacağı konusunda da sıkı bir eğitimle büyümüş Olga. Bizim
itelediğimiz, beğenmediğimiz adamlar Olga’nın deyimiyle söylüyorum,
’Kaçırılmayacak fırsattılar’... Kıskanılan, beğenilen, yemek yapan,
ev işlerinden gayet iyi anlayan, seksi ve işveli kadınlardılar;
yetmez miydi?
Olga genelinden Rus kadınların güzelliğine dönüyor ve hemen itiraf
ediyorum, frapan kadınların arkasından konuşuruz biz. İster Rus
olsun ister İsveçli, ister Egeli olsun ister Karadenizli,
konuşuruz. Çünkü güzel oldukları yetmiyormuş gibi bir de çekici,
seksi, alımlı ve cesurlar. Cesaretleri kıyafetlerine yansıyor, asla
giymem dediğim ne varsa, frapan kadınların büyük bir gururla
üzerlerinde taşıdıklarına şahit oluyorum.
MACERA BAŞLIYOR...
Sarı saça ihtiyacım vardı,
sarı ve uzun, hatta sarı, uzun ve dalgalı. İstediğim saç Platin
Peruk’ta vardı. Gayet kibar olan satıcı indirim de yaparak verdi
peruğu, pek anlam veremedi ne yapmaya çalıştığıma. Ardından da
yeşil lenslerimi aldım, ne giyeceğimi düşünüyorum kara kara. Birkaç
seçenek belirleyip, arkadaşlarıma danışmak üzere arabaya
koyuyorum.
Gazetemizin kuaförü Yasemin makyajımı yapıyor, ’Harika oldu, harika
oldu’ diyerek. Her zaman en sade ve kahverengi tonlarda makyaj
yaptırdığım için kızıyordu bana nicedir. Yeşil lenslerimi takıp
’Hadi yeşil tonlarda far sürelim’ deyince çok mutlu oldu. Gerçekten
de sonuca bayıldık, şunu söylemem lazım, ’Çirkin kadın yoktur, az
votka vardır’ derler ya ’Çirkin kadın yoktur, üzerinde çalışılmamış
kadın vardır!’ Abartılı bir saç, alaturka bir makyaj ve leopar
desenli bir tulumla, ’çakma’ bir Rus olarak, İstanbul’a akmaya
hazırım.
Profesör Kerem Doksat’a göre frapan olmak ve dikkat çekmeye
çalışmak şöyle açıklanıyor: ’Kadın baştan çıkarmaya, erkek de
çıkmaya kodlanmıştır. Tabii ki kültürden kültüre, örf ve adetlere
göre değişir ama kentsoylu hayatta şık ve gösterişli olmak her iki
cinsiyetle de ilgili bir olgu. Her iki cinsiyet de beğenilmeyi ve
beğenmeyi istiyor. Saldırganlıkla cinsellik çok iç içe olduğu için,
saldırganlığı çağrıştıran ’leopar desen’ gibi öğelerle cinselliği
çağrıştıran ’sarı saç ve dekolte, topuklu ayakkabı’ iç içe. Kadın
ayakkabısı ve ayak fetişizmi, boşuna en sık rastlananı değildir.
’İlk bakış izlenimi’ kavramı önemli. İlk 15-30 saniyede
karşınızdakinin dikkatini çekerseniz, o devam ediyor. Eh, bunu
süslemek de işin en tab” yönü. Benzeri davranışlara hayvanlarda
dahi rastlıyoruz: Kuşların tüylerini kabartmaları, aslanın yelesini
sallaması gibi binlerce örnek var. Tabii ki insan türü bu işi en
zekice ve bilinçlice gerçekleştiriyor.’
Kerem Bey’in söylediği gibi, aynen bir tavus kuşu misali yola
çıkıyorum ben de. Şoförümüz Aslan Amca, bana ters ters bakıyor,
belli belirsiz ’Daha neler göreceğim, ne lüzum vardı’ diyerek
başını sallıyor iki yana.
ÖNCE CİHANGİR...
Burada hiç sevilmedim, hiç de
dost canlısı değiller. Meşhur kahvede yer yok zaten, hemen
dibindeki kebapçının en öndeki masasına oturuyorum. Garson tane
tane bir Türkçe ile ’Ne is-ter-sin?’ diye soruyor. Sade bir kahve
istiyorum, az sonra getiriyor ama dehşetle ve bir miktar
hoşlanmayarak bakıyor, üstelik kahve çok kötü. Gelen geçenin gözü
bende, kulaklarıma inanamıyorum. ’Şuna bak şuna’ diye beni
birbirine gösteren kızlar geçiyor yoldan. Arka masada oturan
yabancı bir grup ’Kardashian mı, Beyonce mi?’ diyor. Gün boyu
duyduğum en güzel cümle de bununla sınırlı kalıyor zaten. Kahvede
oturanlar arasında rasta saçlılar, uzun ve kıvırcık saçlı erkekler,
kafasından ayağına kadar dövme içinde olanlar, tuhaf kıyafetliler
var. Neden benden hoşlanmadıklarını anlamıyorum. Onlardan daha
anormal değilim. İki kız yanımdan geçerken net bir şekilde
duyabileceğim biçimde ’İğğğrenççç’ diyorlar, birbirlerini
dürterek.
Karşımdaki masada oturan kız, erkek arkadaşının bana baktığını
görünce ’Nappıyon hacı’ diye soruyor kibar bir şekilde! Bomba iki
dakika içinde patlıyor, ’Bu Ruslar artık her yerde’... Yine bir
kadın, orta yaşlı gibi; koluna girdiği adama söyleniyor, adam bana
bakmıyor. Nasıl yani?
KIYAMET KALABALIĞI...
İstiklal Caddesi’nde
yabancılık çekmeyeceğimi düşünüyorum. Orada da türlü insan var
neticede. ’Biraz alışveriş yapayım’ diyorum. Söylenenleri
yazamayacağım, ’Cadde de pek hoş karşılamadı beni’ diye düşünürken
ve sağa sola bakarken, aslında bu denli ilgi odağı olmanın hiç de
fena hissettirmediği kanaatine varıyorum. Bakmayan yok, tamam çoğu
laf atıyor, laf sokuşturuyor ama bakıyorlar. Bakmadan geçen birkaç
kişi var, onlar için endişeleniyorum hatta! İlginç nokta şu,
İstiklal’de laf atan, çarpmaya çalışan, koluma değerek geçmek için
iki tur atanlar oldukça genç; daha orta yaşlı ve kalburüstü görünen
gruptaki erkekler doğrudan ’Nereye, kimsin sen? gelsene konuşalım!’
diyerek şaşırtıyorlar beni. Herkes de Rusça biliyor memlekette
seviniyorum, en azıdan selamlaşmayı ve hatır sormayı biliyorlar
erkeklerimiz gurur duyuyorum.
Bir vitrine bakarken ’Kızzz gacııı’ diye bağıran kalın sesli bir
kadının sesiyle irkiliyorum. ’Kızz aynı tulumdan bende de var ama
sende şahane durmuş, tabii maşallah .... Her şey yerli yerinde’...
Teşekkür ediyorum iltifatları için, ’Burada mı çalışıyorsun?’ diye
soruyor, ’Hayır iş yerimiz Topkapı’da diyorum’ şaşkınlıkla.
’Gezmeye mi geldin?’ diyor, ’Yok, yok iş için’ diye kekeliyorum ve
korkudan saçmaladığımı fark ediyorum. Kadın gidiyor söylenerek ’Bir
siz eksiktiniz, geldiniz tamam olduk.’ Nasıl yani?
Arkamda bir hareketlilik var, bir kadın ve bir erkek fotoğraflarımı
çekiyor. İyice mayışıyorum zevkten, o sırada çıkan ani rüzgarda
peruğum kayıyor ve kaçıyorum arabaya doğru... Bu arada tele
objektifle fotoğraflarımı büyük bir ustalıkla çeken Uygar
Taylan’dan da bahsetmem gerekir, görünmemek için türlü şekillere
girdi, benden çok risk aldı...
İSTİKAMET LALELİ...
Bakalım ’çakma Rus’ olarak
çıktığım maceram Laleli’de nasıl devam edecek? ’Kendimi rahat
hissetmem için sarışın ve frapan kadınlara alışkın bir mahalleye
gitmem gerekir’ diyorum Uygar’a. Uygar, Laleli konusunda endişeli.
’Senden pek uzaklaşmayacağım bu defa’ diyor.
Gerçekten de iyi hissediyorum. Topluklu ayakkabıyla 1,85 olan
boyumla hiç de uzun değilim zira yanımdan babet giymiş aynı boyda
sarışın kadınlar geçiyor. Vitrinler ilginç, sade bir kıyafete
rastlamak mümkün değil, ayakkabılar da hep abartılı.
’Bujjalidalumski lşkjda lijaniusta pajausta’ gibi bir cümleyle
yanıma yaklaşan çocuk, sanırım dükkana davet ediyor beni. ’Rus
değilim’ diyorum, ’Russun Rus’ diyor. Devam ediyor konuşmaya,
gerçekten anlamadığımı görünce ’Nesin sen o zaman?’ diyor. Ardından
bir başka adam yine Rusça konuşarak karşıma geçiyor, gülmeye
başlıyorum çünkü adam susmuyor. Gözlüklerimi çıkarıyorum, ’Ahhh’
diyor iç çekerek, ’Valla çok güzelsin’... ’Rus değilim’ diyorum ona
da. ’Gitme’ diyor, ’Kal, bir şeyler içelim, yiyelim, gitme yeter
ki’...
Her kadının yaşaması gereken bir tecrübe bu inanın, terapi gibi.
Gülüyorum yine, ’Yok sağ ol’ diyorum ’Alışveriş yapacağım.’ ’Ben
alırım sana ne istersen’... Nasıl yani?
Bu sırada etrafımızda bir ’sürü’ erkek var, benimle konuşan kişi
’ağır bir abi’ olsa gerek, ürkerek dinliyorlar. ’İstemiyorum’ deyip
uzaklaşıyorum, sokak satıcılarının ’10 liraya sattığı çakma
çantalara ve 40 liraya satılan gece kıyafetlerine bakıyorum.
’Aplaaa apla dikkat, fotoğrafını çekiyorlar’ diye bağırıyor bir
çocuk. ’Evet yarım saattir peşinde’ diyor bir başka adam.
’Farkındayım’ diyorum ’Çekiyor, ne yapayım, herhalde beğendi beni’.
’Alalım onu o zaman’ diyerek Uygar’a doğru hamle yaptıklarında
anlıyorum ki, girişecekler fotoğrafçımıza. ’Hayırr, arkadaşım o
benim’... Bir başka sokağa doğru ilerliyoruz, her yerde leopar
desenli kıyafetler, çizmeler, paltolar var. Yine arkamda birileri
var ’Rus mu bu?’, ’Bilmem ama Ruslarda böyle vücut olmaz’... Nasıl
yani?
SOSYETEYE KARIŞAYIM...
Sosyeteden, cemiyet
hayatından tanıdıklarım var, aynen bu kadar abartılı giyiniyorlar,
aynen bu kadar abartılı makyaj yaptırıyorlar. ’En iyisi Nişantaşı,
bir şeyler yerim orada, dinlenirim, günün stresini atarım
üzerimden’... Ama ne mümkün?
Her zaman gittiğim kafeye ’Yer yok’ diyerek almıyorlar beni! Garson
’normal halimi’ tanıyor halbuki... Bozuntuya vermiyorum, kapıdan
ilk geri çevrilişim bu. Beni içeri almadıklarını fark edenler var,
herkes bahçede çünkü ve abartmıyorum herkes de bana bakıyor
çünkü.
Onlara inat, bahçenin tam önünde duruyor ve ne konuştuklarını
duymaya çalışıyorum. Çok demode olduğumu söylüyor bir hanım, yine
bir iki adam konuşuyor ’Tanıyorum bunu galiba’. Hadi canım, bir bu
eksikti! Gizem Özdilli geçiyor yanımdan, tepeden tırnağa süzerek ve
bir daha tırnaktan tepeye doğru bakarak geçiyor yanımdan, bir tek
yüzüme bakmıyor. O sırada Ertekin’le (Dinçay, namı diğer Şapka)
burun buruna geliyoruz, ’Nasılsınız Ertekin Bey?’ diye soruyorum,
kendimi unutmuş, şuursuz bir şekilde. Tanıyamıyor, anlam veremiyor
haliyle, cebinden defterini çıkarıp ’Telefonunu versene’ diyor.
’Ben, Elif’ diyorum, ’Özel bir haber hazırlıyorum da’. ’Biliyorum’
diyor, ne bildiğini pek anlamıyorum...
Natalia Vodianova, Maria Sharapova, Irına Shayk, Sofia Rudyeva;
sizsiniz başıma gelenlerin sebebi!
Erkeklerde akıl bırakmadığınız gibi kadınlarınkini de aldınız!
Boyunuzla, posunuzla, endamınızla boy ölçüşmek mümkün değil, lütfen
seksi olmaktan vazgeçin. Eşofman, boy friend jean giyin, salaş
tişörtler var öyle rahat ki bayılırsınız; koyu renk saç hepinize
çok yakışır emin olun, biraz da kilo alın. Ne öyle bir deri bir
kemiksiniz hepiniz. Olga söylemişti bir zamanlar ’Çocukken annem az
yemek yedirirdi bana, midem genişlemesin, büyüdüğüm zaman da az
yiyeyim diye’. Olga’nın annesi acımasız bir kadın çok belli,
Osmanlı mutfağı emrinize amade, kendinizi tutmayın...
SON SÖZ...
Kadınlar bakılmak, ilgi çekmek,
arzulanmak istiyorlar. Laleli’de bir adam ’Rus değilsen, Türksün
sen o halde’ demişti. ’Neden öyle söyledin?’ diye sorunca
’Buraya gelir Türk kızları, Rus gibi giyinir dolanırlar. Seni de
öyle sandım’ demişti. Çok ilginç değil mi? Kendi mahallesinde
istediği gibi giyinip dolanamayan kızlarımız için de Laleli bir
cennet, burada ’Rus olarak’ her zaman hoş karşılanıyorlar.
Kadınları, karıları, sevgilileri Rus kadınları gibi frapan
giyindiğinde de hoş karşılayacak adamlar olsun memlekette.
Hanımında göğüs dekoltesi görmeye katlanamayan bir adamın bir karış
eteğe Türküler yakması, hiçbirimizi mutlu etmiyor baksanıza...
Bir maceranın sonu...
Rus olunmaz, Rus doğulur...
Elif AKTUĞ / AKŞAM