Hande Soral “Rüzgârın azizliği”ne değil, “Medyanın azizliği”ne uğradı!..
Medyaradar medya analisti Atilla Akar, oyuncu Hande Soral’ın başına gelen “fotoğraf olayı” sonrası ortaya çıkan tartışmayı değerlendirdi…
Efendim; kendi payıma ben magazin konulara mümkün olduğunca girmeyi
pek tercih etmem. Ancak göz ucuyla da olsa arada “ne olup
bittiğini” mecburen takip ederim. Bu kez de öyle oldu. Oyuncu Hande
Soral’ın başına gelen ve “rüzgârın azizliği” şeklinde yansıyan
“talihsiz vaka” sonrası ister istemez düşündüm. Malum bu genç
hanımefendinin “eteği rüzgâr nedeniyle havalanmış ve altından
kalçası ile iç çamaşırları görünmüş.” halde fotoğrafı
yayınlanmıştı. Hande Soral’da rahatsız olmuş ve tepkisini dile
getirmişti.
Sonrasında ise durum sert bir tartışmaya yol açmış. Kimi “kadını
aşağılama”, “kadına şiddetin bir türü”, “cinsel istismar”, hatta
“taciz” olarak tanımlamış kimi olayda “kamu yararı olmadığını”
savunmuş. Hatta resmin yayınlandığı gazetenin (Hürriyet-Kelebek
eki) okur temsilcisi Faruk Bildirici bile kendi gazetesini
eleştirerek "Bu fotoğraf, kadın oyuncunun mahrem alanına apaçık
müdahaledir" diyerek “modası geçmiş, cinsiyetçi ‘frikik
gazeteciliği’nin örneklerinden biri” olarak tanımlamış. Ortaya
çıkan durumu da “Hürriyet’i bulvar gazetesi kategorisine sokmak”
olarak nitelemiş. Gene Hürriyet’ten Ayşe Arman’da “Merkel’in de bu
tür fotoğraflarını basıyorlar deyip içinden çıkamayız.” diyerek
karşı çıkmış. Tabii “yandaş medya”da Hürriyet’e (Doğan Medyasına)
“çakmak” için bu fırsatı hiç kaçırmamış. Onlar da “Frikik
savunucusu röntgenci yazarlar” diye (Star) başlık atmış.
Kelebek yazarlarından Cengiz Semercioğlu yayınlanan fotoğrafı
“Dünyanın her yerinde var” diye savunurken Ömür Gedik ise “Ünlüysen
kıyafetine dikkat edeceksin” diye uyarmış. Tartışmaya Hıncal
Uluç’da dahil olmuş “Ünlülerin özel yaşamları haberdir. Ünlü
olmanın bedelidir” şeklinde konuşmuş. Marily Monroe örneğini
vermiş. Tek itirazı haberi Hürriyet’in vermesi olmuş. Bir de
“O kadın eşiniz veya kız kardeşiniz olsaydı yayınlar mıydınız?”
diye sormuş. Anlaşılan tartışma halen sürüyor.
“CİNSELLİK HER ZAMAN SATAR” ANLAYIŞININ
UZANTISI…
Neyse; aslında bunlar benim için fazla önemli değil. Her birinin
kendisine göre haklı veya geçerli itirazları var. Beni asıl
ilgilendiren son dönemlerde medyada (Ve bilhassa internet
ortamında) bu tip haberlerin, resim ve videoların “trend”
denebilecek kadar olağanüstü artışıydı. Son olay sadece buna
talihsiz şekilde “vesile” oldu o kadar. Demek ki burada yaygın bir
eğilimin çok “ufak” bir karesini konuşuyoruz aslında.
Öteden beri medyada şu veya bu ölçüde var olan bir “anlayış” bu.
“Seks ve çıplaklık her zaman satar” deyip, bilhassa ünlülerin
çıplak enstantanelerinin, seksi bölgelerinin yansıtıldığı bir
“habercilik” anlayışından bahsediyoruz. Bunu “ifrat tefrit
noktası”na vardıranı da var, daha “makul” düzeyde yapanı da. Lakin
hep bir şekilde var. Bu alanın özel “paparazzi”leri bile türemiş
vaziyette. Bunlar pusuya yatmış ünlülerin öylesi bir “anı”nı
yakalamayı bekliyor. Sanırım ki buradaki sorun şu veya bu kişinin
neresinin göründüğü değil, bu tarz fotoğraflara, imajlara ölçüsüzce
ve fazlasıyla yüklenilmesidir. Ki, -maalesef- cari olan halen bu
görünmektedir. Otomatik ve klasik refleks harekete geçmiş!
Zaten profesyonel ortamda, alenen çekilmişleri geçtim. Ortalık
ünlülerin arabadan inerken, plajda güneşlenirken, balkonda
dururken, alışveriş yaparken, yolda yürürken, vb çekilmiş çok
sayıda “frikik” ve cinsellik içeren fotoğrafından geçilmiyor.
(Birde “Transparan” adı altında bir tür “teşhircilik” modası var ki
onu geçiyorum) Bunların bir kısmı kaza eseri bir kısmı ise –belli
ki- bilerek, hatta mizansen olarak tasarlanarak verilmiş, “piyasa
arttırmak” amaçlı fotoğraflardan oluşuyor. (Bu anlamda oyuncu Hande
Soral’ı tenzih ederim.) Hatta bayıla bayıla orasını burasını
açanlar da mevcut. Bu da dikkat çekmenin, “ünlü” olmanın başka bir
yolu.
ORTADA DAYATILAN BİR “EĞİLİM” VAR!
Cinsellik de bu kapsamdaki davranışlar da hayatın içinde var.
Dolayısıyla bunun medyada –belli ölçülerde- yer alması hem normal
hem kaçınılmaz. Ancak bugün olay o kulvardan çoktan çıkma emareleri
gösteriyor ve fren tertibatları zayıflıyor. Çaya çorbaya limon
misali bir “cinsel imaj” bombardımanı altındayız ki, bunun ne
derece “sağlıklı” olduğu tartışılır. Olur olmadık her mecrada
“cinsel imajlar” adeta zorla gözümüzün içine sokuluyor.
Benim görebildiğim kadarıyla bu konuda son zamanların öne
çıkan eğilimi bir tür “Popo Fetişizmi” oluyor. O kadar ki
gazeteler, internet medyası, video ve benzeri ortamlar popodan
geçilmiyor. Etraf adeta “popo tarlası”na dönmüş vaziyette. Yani
ortada “tesadüfi” değil, kışkırtılan hatta dayatılan bir “eğilim”
var adeta. Bir “doz aşımı” yaşanıyor!
Kim Kardashian o haşmetli poposuyla bu ekolün en öne çıkan sembol
ismi oluyor hiç şüphesiz. Artık Kim Kardashian’ın adının geçmediği
bir sayfa göremeyeceğiz neredeyse. Tabii onun öncülü Jennifer
Lopez’di haklı olarak. Ancak başka yetenekleri ve klas duruşu da
olduğundan Kardashian kadar “görgüsüz” kaçmıyordu hiç şüphesiz.
Fakat onun görgüsüzlüğü kimin umurunda ki? Basın onun bir kare popo
görüntüsü için pervane oluyor yakınında. Sanırsınız ki dünya Kim
Kardashian’ın poposu etrafında dönüyor adeta!
Ya son zamanların türedi ve şımarık zenginleri Dan Bilzerian ve
İranlı kankası Tony Toutoini’nin ya da Avustralyalı milyoner
Travers Beynon’ın Instagram üzerinden paylaştıkları fotolara ne
demeli? Bunlarda çıplak kadınlar öne çıkarken, özellikle popo
bölgeleri bilhassa zum yapılmış gibi sanki. Takipçi sayıları
yüzbinleri buluyor…
Bu “popocu akım” her yanı kaplıyor. Brezilya’da Miss Boom Boom
(Bayan Popo) yarışmaları tertipleniyor. Ya da “Twerk” diye tabir
edilen “Popo sallama dansı” diye acayip bir şey moda olabiliyor. Ya
da ne bileyim pistlerdeki “Ralli kızları”nın nedense hep popo
bölgeleri fokuslanıyor. (Ki, bu yarışların birinde Kim Kardashian
“Bayrak sallayan kız” olmuştu) Sinemada artık hayli klasik
sayılabilecek “Tinto Brass ekolünü” ise hiç hatırlatmıyorum
bile!
Yanlış anlaşılmasın; insanların fantezilerine ya da fetiş
motiflerine karışacak değilim. Kaldı ki buradaki durum biraz
farklı. Burada bahsetmeye çalıştığım bambaşka bir şey…
Kısaca ortada “trend” diyebileceğimiz yaygın bir yaklaşım var ve
kimi noktalarda kantarın topuzu biraz kaçmaya eğilimli görünüyor.
Son olayda cinsellik, çıplaklık, popo fetişizminin adeta fazla
“bağımlısı” haline gelmiş medyanın adeta “zorunlu” ve “kaçınılmaz”
bir “anlayışı”nın ürünü gibi geliyor bana. Yoksa kaba “sansürcü”
bir anlayışı elbette savunacak değilim.
BU “EĞİLİM”E KARŞI NE YAPILMALI?
Bu hatırlatmaları boşuna yapmadım. Son dönemlerin ne kadar “baskın”
bir eğilimiyle karşı karşıya olduğumuzu vurgulamak istedim belki
de. Tekrar olayımıza dönersek; bu konuda çok keskin ideolojik ya da
feminizan laflar edecek değilim. Bu gibi yaklaşımlar ne yazık ki
sorunu çözmüyor ve herkes gene bildiğini okumaya devam ediyor.
Ayrıca gereksiz şekilde konuyu “olduğundan fazla” noktalara
çekebiliyorlar. Hassasiyeti, tepkiyi anlarım ama “kalıplaşmış
tepki”yi anlamam!
Ancak bazı pratik öneriler ortaya atılıp, tartışılabilir. (Burada
haberi yapan ya da veren meslektaşlara da sanki bu tarz bir
haberciliği ilk defa kendileri keşfetmiş muamelesi yapıp, fazla
yüklenilmesini, abartılmasını yahut “kötü niyetli” imişler gibi
yansıtılmasını hatta bir nevi ipe çekilmelerini de doğru
bulmuyorum. Çünkü medyada olmayan bir eğilimi ortaya koymuş
değiller. Aslında klasik bakışa da uygun. Fakat artık bu konuda
yeni bakışlar geliştirilmeli diye de düşünüyorum) Bunlar illâ
doğrudur ya da “uygulanabilir” diye değil üzerinde düşünmemiz,
tartışmamız için söylüyorum. Bende buna katkıda bulunmanın daha
uygun olabileceğini düşünüyorum. Yoksa gerçekten işin içinden
çıkılmaz. Çünkü medyaya dair çok eski bir tartışmadır bu.
• Belki de öncelikle adı “magazin” olsa bile “haber” anlayışımızı yeniden bir gözden geçirmemiz gerekmektedir. Bir hanımefendinin erojen bölgelerinin ya da iç çamaşırının görünmesinin ne gibi bir “haber değeri” olabilir ki? Buradan ne gibi bir “kamu yararı” beklenebilir?
• Varsa bile okurunda bu tip beklentilerini haybeye kamçılamamak, zorlamamak gerekir diye düşünüyorum.
• Ya da artık belki de “klasik frikik gazeteciliği”ni sorgulamamız yahut belli köşeli kriterlere bağlamamız lâzım gelmektedir.
• Örneğin burada ününü erotik davranışlarına, erotik tavırlarına ya da erotik filmlere borçlu bir isim söz konusu değildir. O durumda dahi tartışılacak yanlar olsa bile bir ölçüde anlaşılır olurdu. Oysa burada o tarz bir isim söz konusu değil.
• Halbuki burada tam tersine içine düştüğü durumdan rahatsız olan bir oyuncu söz konusudur. Öyle anlaşılıyor ki bu onun “bilinçli” bir tercihi ya da pozu değildir.
• Belki bu gibi fotoğrafları basmadan önce editöryal açıdan iyice tartmamız gerekmektedir. Bazı “hassasiyetler” daha fazla dikkate alınabilir.
• Bu konuda ultra-tutucu bir tavrı da modernlik, özgürlük adına her şeyi sineye çeken, savunan bir bakışı da doğru bulmuyorum.
• Burada “madem ünlü o zaman her şeyini basabiliriz” yahut “madem basın özgürlüğü var, o hakkımızı kullanırız” türü kaba bir yaklaşıma kapılırız ki bu bazı sorumluluklarımızı es geçmemize yol açabilir. Hassas dengeler korunmalı ve dikkate alınmalıdır.
• Her konuda olduğu gibi basının da bu konuda ayrıca bir “öz denetim” uygulamasında fayda görüyorum.
• İlk anda ters gelse de, ünlü konumdaki insanların bazı tarz kıyafetleri giyerken olası aksi ihtimalleri daha baştan göz önüne almasında ve ona göre davranmasında yarar var.
NOT: Burada dikkatimi çeken ilave bir husus ise şudur: burada esas itirazlar olayın ya da anlayışın kendisine değil,”haberi” Hürriyet’in ekinde veriliyor olmasına yapılıyor sanki. Hande Soral’ın ilk andaki tepkisi olmasa ya da bir başka “Bulvar Gazetesi” türü gazete verse üzerinde fazla durulmayacak anlaşılan. Hatta bir şekilde “normal” karşılanacak.