01 Nis 2010 09:03 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 11:12

''HALA KARARTACAK DELİL Mİ KALDI?'' BALBAY'DAN YENİ MEKTUP!..

Reha Muhtar'a bir mektup yazan Ergenekon tutuklusu Mustafa Balbay, adil ve hızlı bir yargılanma istedi.

Mustafa Balbay’ın mektubu...

Dün akşam internetteki haber sitelerine bakarken "Balyoz" soruşturmasından 6 tahliyenin çıktığını gördüm...

Allah artırsın...

Kimsenin, suçu kesinleşmeden "delilleri karartacak konumu yoksa" demir kapılar ardında kalmasına gönlüm razı gelmiyor...

Balyoz davasında tahliye edilenlere baktım, Tuğamiral Aziz Çakmak, Tümamiral Cem Gündüz, Albaylar Hüseyin Özçoban, Hasan Basri Aslan, Taylan Çakır ve Yarbay Yusuf Kelleli...

İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesi "delil durumunu" değerlendirip serbest bırakmış...

Yani demek istiyor ki anladığım kadarıyla mahkeme, Balyoz davasının delilleri ortada...

Bu saatten sonra delil karartma mümkün değil...

Dün gazeteye geldiğimde masamın üzerinde Mehmet Baransu isimli genç gazetecinin "Karargah" isimli kitabı duruyordu...

533 sayfalık kitabın, son kısmında yüz elli sayfa sadece "Balyoz Planı" na ayrılmış...

Ne ilginç tesadüf ki, dün sabah evde Tuncay Özkan’ın "Tuncay Güney Hakkında Herşey" isimli kitabından Adil Serdar Saçan isimli polis müdürüyle yapılan röportajı okuyordum...

***

Mehmet Baransu’yla, Tuncay Özkan farklı noktalarda birbirinin tamamen zıttı şeyler yazıyorlar, belgeler gösteriyorlar...

Birinin ak dediğine öteki kara diyor, ötekinin ak dediğine de diğeri kara...

Ama bunun önemi yok...

Ben hayatı "sloganlardan ibaret değerlendirmeyi" bırakalı çok oldu...

Size bunları yazarken amacım, "biraz ondan biraz bundan verip, aradan sıyrılmak ve orta yolu bulmak değil..."

Mesele aradan sıyrılmak olsaydı bunların hiçbirini yazmama gerek yoktu...

Öte yandan biliyorum ki, Mehmet Baransu’dan bahsettin mi bir kesimin, Tuncay Özkan’dan bahsettin mi öteki kesimin şimşeklerini üzerime çekeceğim...

***

Ama benim gibi bir köşe yazarının bu saatten sonraki meselesi "hangi aktivist grubun beni alkışlayacağı" değil...

Hakkımda bütün bir ülkenin ikiye bölündüğü günleri, milyonların alkışladığı, ya da yerin dibine batırdığı günleri, yılları gördüm ben...

Bu saatten sonra, aktivistler beni desteklemiş veya yermiş bunlar vız gelir tırıs gider hayatımda...

Geçenlerde beni okuduğum okulların birinden tanıdığını söyleyen bir okurum sitem dolu bir mail gönderdi...

Şimdi tam kelimesi kelimesine hatırlamıyorum da mealen;

"Ben seni geçmişten anlattığın bir adam olarak tanımıyorum... Şimdi benim bilmediğim olayları anlatarak özellikle mi kendini farklı göstermeye çalışıyorsun?.." diyordu...

Ona bir cevap yazdım:

"Sevgili arkadaşım" dedim, "Hangi okuldan ya da üniversiteden beni hatırladığını bilmiyorum...

Ben seni hatırlayamadım...

Ama şunu iyi bil...

Bu yazdıklarım ve söylediklerim benim kişisel hayatımın kesitleri...

Bunları anlatanların ’rant’ elde ettiği günler oldu elbette bir zamanlar Türkiye’de...

Ama şimdi bunları anlatmamın, öğrenciliğimden bu yana neyi nasıl yaptığımı söylememin bana veya başka bir kimseye getireceği hiçbir rant yok...

Bunlar benim kişisel tarihimle ilgili, çocuklarıma bırakacağım hesaplaşmalarım...

Bana bu kadar tepki duyuyorsan kişisel hesaplaşmalarımı çok da fazla ciddiye alma...

Sen sevgiyle kal... Hepsi bu kadar..."

***

Ama biliyorum ki çocuklarıma barış ve demokrasi dolu, laik ve çağdaş bir Cumhuriyet bırakma konusunda "insanlıktan nasibini almış" kendi halinde bir çaba, beni "bir şeyler olsun yapabilmiş olmanın" yarattığı duyguyla mutlu edecektir...

Onun için, Türkiye’nin geçtiği bu çok çalkantılı ve fırtınalı dönemde, Mehmet Baransu’nun Karargah isimli kitabını da okuyun, Tuncay Özkan’ın Adil Serdar Saçan’la geniş röportajını yayınladığı kitabını da...

Ben öyle yapıyorum...

Çünkü çocuklarıma kimselerin kimseleri iftirayla, suçsuz yere kirletebildikleri ortadan kaldırabildikleri bir Türkiye bırakmak istemiyorum...

O Türkiye’nin "demokrasisinin cami ile kışla arasında kesintiye uğramadığı", barışın ve özgürlüğün birbiriyle çelişerek değil bir arada yeşerebildiği, demokrasi ile laikliğin aynı anda keyifle yaşanabildiği bir ülke olmasını arzuluyorum...

Ve düşünüyorum da, madem o kadar inanılmaz iddiaların bulunduğu, Balyoz soruşturmasında, delilleri karartamayacağına kani olunan "askerler" tahliye edildiler...

Acaba benim gazeteci meslektaşlarım da delilleri karartamayacakları için yakında tahliye edilir mi?..

Mustafa Balbay yine bir mektup yazmış, cezaevinden bana...

Özetleyerek veriyorum...

"Sevgili Reha Muhtar,

Uzunca bir aradan sonra yeniden merhaba...

Sana ikinci mektubumu içeriden değil, dışarıdan yazmak isterdim ama aradan geçen bir yıla karşın tutukluluk halen devam ediyor....

Tuncay Özkan’la biz tutuksuz yargılanmak istiyoruz...

Sorgularımız tamamlandı, hakkımızdaki bütün deliller toplandı...

Ama hâlâ tutukluyuz...

Türkiye’de 60’ların 70’lerin 80’lerin ne kadar hukuka yakın olduğu tartışılıyor ama bugünkü uygulamaların kimleri ezdiği, kimleri hangi nedenle demir parmaklıkların arkasına ittiği tartışılmıyor...

Bu ülke soruları hep bir kuşak sonra mı tartışacak?..

Adil, hızlı, tutuksuz yargılanma hakkımızı birkez daha seninle paylaşıyorum...

Özgür günlerde görüşmek dileğiyle...

Sonsuz, tutuksuz selamlar....

Mustafa Balbay...

Silviri..."

***

Bütün belgeler ve yapılanlar her şeyiyle ortaya çıkartılmalı...

Ama Mustafa’nın isteği, hepsi hepsi delilleri karartamayacakları için mahkeme sürecinde tutuksuz yargılanma isteği...

Siz de beni üniversiteden tanıdığını söyleyen arkadaşım gibi eleştirecekseniz, fark etmez eleştirin...

Sonuçta bunlar benim kendimle çocuklarıma yadigâr kişisel hesaplaşmalarımdır...

Buna verin, fazla ciddiye alıp da sinirlerinizi bozmayın...

Sevgiyle kalın...

Hepsi bu kadar!..