04 Haz 2016 18:18 Son Güncelleme: 20 Kas 2018 08:54

"Hâdimü'l-Haremeyn Yavuz Sultan Selim Han Sempozyumu"

- Şehir Üniversitesi Öğretim Görevlisi Genç: - "Osmanlı Devleti, Mısır ve Suriye’yi alarak muazzam bir güç kazanmış oldu, mali kapasiteyi ikiye katladı ve Batının İslam'ın kalbine olan hücumunu önleyici altyapıyı oluşturdu"- Prof. Dr. Özcan:- "Sultan Selim’in şehzadelik zamanından başlayarak...

İSTANBUL (AA) - İstanbul Şehir Üniversitesi Öğretim Görevlisi Mehmet Genç, "Osmanlı Devleti, Mısır ve Suriye’yi alarak muazzam bir güç kazanmış oldu, mali kapasiteyi ikiye katladı ve Batının İslam'ın kalbine olan hücumunu önleyici altyapıyı oluşturdu". dedi.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve Yavuz Sultan Selim Tarih Kültür Medeniyet Platformu'nun ortaklaşa düzenlediği "Hâdimü'l-Haremeyn Yavuz Sultan Selim Han Sempozyumu" Güngören Erdem Beyazıt Kültür Merkezi'nde yapıldı.

Sempozyumda konuşan Mehmet Genç, İslam'ın 11-12. yüzyılda duran dinamizminin Türklerin gelişiyle yeniden ivme kazandığını, bundan sonra başlayan ve İslami hamleyi durdurmaya yönelik Haçlı Seferlerinin başarılı olamadığını belirterek, şöyle konuştu:

"Ve 500 sene sonra çok daha büyük ölçekli bir faaliyete girdiler, denizlerden ve Avrasya'nın kuzeyinden İslam dünyasını kuşatmaya kalktı Batı dünyası. Denizlerden Amerika'ya gittiler, Afrika'yı dolaştılar ve İslam’ın kalbine doğru yöneldikleri zaman Osmanlıların ikinci büyük hadisesi diye nitelediğim İslam'ın hamlesini temsil ederek Yavuz Sultan Selim Batının bu taarruzunu önleyici faaliyeti başlatmış oldu. Yavuz Sultan Selim o bölgeyi kontrol altına alarak önledi bunu. Bunu yapmamış olsaydı kutsal kitabı dinleyemeyebilirdik. Bu kadar önemli bir adam olduğunu düşünüyorum. Osmanlı Devleti, Mısır ve Suriye’yi alarak muazzam bir güç kazanmış oldu, mali kapasiteyi ikiye katladı. Ve Batının İslam'ın kalbine olan hücumunu önleyici altyapıyı oluşturdu."

Fatih Sultan Mehmet Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Öğretim üyesi Prof. Dr. Abdülkadir Özcan ise, Yavuz Sultan Selim'in Trabzon’da 24 yıl sancak beyliği yaptığını söyleyerek, şehzadelikten tahta çıkışını şöyle anlattı:

"Trabzon'dayken orada Gürcülere karşı seferler yaptı. Anadoludaki o sıralarda Şii propagandacıların yaptığı faaliyetlerin farkına vardı. Zaman zaman onlara yönelik sefer hareketlerinde de bulundu ve merkezden de zaman zaman uyarılma ihtiyacı duyuldu. Sultan Selim’in şehzadelik zamanından başlayarak ölümüne kadar çok iyi bir haber alma teşkilatı, istihbarat teşkilatı vardı. Merkezdeki tüm gelişmelerden haberdar oluyordu. Bu haber alma teşkilatıyla merkezde ve diğer yerlerde kendi propagandasını yapıyordu. Daha şehzadeyken doğu meselesini kendisinin çözeceğini iddia ediyordu. Ağabeylerine karşı mücadele başlattı, Yeniçerilerin desteğiyle tahta çıktı."

Marmara Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Öğretim üyesi Prof. Dr. Ahmet Şimşirgil de, Sultan Selim'in doğuya yönelik seferler yapmasının, Safevi ve Şia meselesinin yanı sıra Şah İsmail'in Osmanlı’ya düşman olmasından kaynaklandığını söyledi.

Şah İsmail'in Osmanlı içerisinde görevlendirdiği adamlarıyla karışıklıklar çıkardığını hatırlatan Şimşirgil, Sultan Selim'in Memlüklülere yönelik seferleri hakkında ise şunları kaydetti:

"Selim’in Safevi’ye yönelik seferi istanbul’da büyük bir coşku ile uğurlandı. Selim Han, Çaldıran’da Safevi devletine en ağır darbeyi indirmiştir. Fakat Şah İsmail’i yakalayamadı ve tehlikeyi tümüyle ortadan kaldırmadı. Çaldıran seferinden sonra Memlüklülere yönelik yapılan seferin sebebi ise, Memlüklülerin Osmanlı’ya karşı Safevilerle anlaşma yapması ve Osmanlı’yı arkadan vuracak olmaları. Ve Mercidabık’ta Memlük ordusuna ağır bir tokat indirildi. Gazze’ye kadar olan bölgeyi Osmanlı’ya kattı. Kansu Gavri Mercidabık’ta ölünce yerine geçen yeni Memlük Hükümdarı Tomanbay’a elçi göndererek ‘Gazze’den ötesini sana bırakıyorum. Bizim şanımızı tanı ve namımızı hutbede okut. Başka bir şey istemiyorum. Mısır’da hükmetmeye devam et.' dedi. Fakat Osmanlı elçisi öldürüldü. Selim Han’ın Sina Çölünü geçip Mısır’a geleceğini düşünüyorlardı herhalde. Ancak Selim Han, o zaman zor şartlarına rağmen çok kısa denebilecek bir zaman diliminde 12-13 gün içerisinde Sina Çölünü geçerek Ridaniye’de Memlük ordusunu ikinci kez mahvederek bütün Mısır’a hükmedecektir."

Hacetepe Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Öğretim üyesi Prof. Dr. Tufan Gündüz ise Yavuz Sultan Selim'in sefer sırasında Şah İsmail’e dört mektup gönderdiğini, bu mektuplardan ilk ikisinin Farsça, son ikisinin ise Türkçe yazıldığını belirterek, şöyle konuştu:

"İlk mektupta, Şah İsmail’e direkt kafir olduğunu söylemeden dine çağırır ve tebliğde bulunur. İmana gelmesi için uzunca iki mektup yazıyor. Osmanlı ordusu, savaşın Erzincan’da olacağını düşündüğü için burada mevzilenir ve mektuplara cevap bekler. Cevap gelmeyince, Yavuz Sultan Selim 3. bir mektup yazarak sert bir üslup ve Türkçe yazarak Şah İsmail'i tahrik ederek savaşa çekmeye çalışır. Şah İsmail üçüncü mektuba cevap vererek savaşa hazır olduğunu söyler. Ve Yavuz Sultan Selim’e, üslubunun kaba olduğunu belirterek mektupla 1 kilo afyon gönderir. Yavuz Sultan Selim de dördüncü bir mektup yazarak, ‘şimdi anladım senin cesareti nereden aldığını, demek ki sen bu afyonu çekerek kendinde cesaret buluyorsun’ diyor. Ve mektubu 'savaş meydanına bir dakika bile geç kalma' diye bitiriyor."

Afyon Kocatepe Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Öğretim üyesi Prof. Dr. Mustafa Güler ise, şunları kaydetti:

"2017 yılı, Ridaniye Zaferinin 500. yılı. Ve bugün ki Arap bölgesinin diğer bölgeleri de savaştan sonra işte Irak, Basra Körfezi ve Yemen bu tarihin devamında ve Kanuni Sultan Süleyman döneminde Osmanlı’ya ilhak ediliyor. Suriye ve Mısır seferi sonucunda ele geçen topraklarda 20’nin üzerinde devlet tesis edildi, o gün bu parçalanmayı düşünen, planlayan senaristlerin bile tahmin edemeyeceği bir insani krize dönüştü, bugün bunu yaşıyoruz. Bu coğrafya sadece parçalanmayı yaşamadı aynı zamanda dünyanın en problemli coğrafyası haline geldi. İşte bütün bunlardan sonra Yavuz Sultan Selim'in Suriye ve Mısır seferi ardından Hicaz'ın Osmanlı hakimiyetini tanıması ve bundan sonraki gelişen olaylar bu seferin önemini çok açık ve çok net bir şekilde ortaya koyuyor."