HABERTÜRK HİÇBİR EDİTORYAL YÖNÜ OLMAYAN,İÇİNDEN PIRASA GİBİ BİRÇOK EK ÇIKAN SAÇMA SAPAN BİR GAZETE!
Eski medya patronu Dinç Bilgin, 24'te Ergun Babahan'ın yorumcu olarak katıldığı ve Seda Selek'in sunumu ile ekrana gelen Günün Manşeti'ne konuk oldu.
24’te Ali Değermenci’nin hazırladığı, Ergun Babahan’ın yorumcu olarak katıldığı ve Seda Selek’in sunumu ile ekrana gelen Günün Manşeti programının bugünkü konu Türkiye’nin yakın tarihine tanıklık eden, eski medya patronu Dinç Bilgin oldu.
Aileden gazeteci ve eski medya patronu Dinç Bilgin yeni medya hakkında ki görüşlerini canlı yayında anlattı. 24 canlı yayınına konuk olan Bilgin, sorulan soruları samimiyetle cevapladı. Programda bir dönem sahibi olduğu Sabah Gazetesi’nin eski yazarı Ergun Babahan’la yan yana oturan Dinç Bilgin’le mülakat bir sohbet havasında geçti.
İşte bir döneme damgasını vuran medya patronu Dinç Bilgin’e sorulan sorular ve cevapları:
Seda Selek (S.S): Ergun Bey, Dinç Bey Sabah gazetesinden, daha önceden Yeni Asır’dan patronunuz. Eski patronunuzla, bir televizyon programında bir araya gelmek nasıl bir duygu?
Ergun Babahan (E.B): Keşke eski televizyonumuzda bir araya gelebilseydik. Ama hayatın ne getireceği bilinmiyor. Dinç Bey, her zaman ayakta kalmayı becerebilen bir insan bunu yeniden başarabileceğine eminim. Ben Dinç Bey’e bir soru sormak istiyorum. Şimdi satılan gazeteler var. Siz gazetenin her şeyini bilen bir insansınız. Türkiye koşullarında bu satılan 4 gazete bir arada ne kadar eder?
Dinç Bilgin (D.B): Bu zor bir soru. Az söylerim birilerini kızdırırım. Çok söylerim alıcıları kaçırırım. Benim param olsa alır mıyım? Ben şimdiye kadar hiç gazete satın almadım. Hep kendi gazetemi kendim sıfırdan çıkarttım. Türkiye büyüyor. Ekonomisi iyiye gidiyor ve bu durumda Türkiye’de medya cazibe haline geliyor. Belirtilen fiyatlar alıcıysam pahalı gelir, satıcıysam az gelir. (Gülüyor)
E.B: Türkiye’de medyayı nasıl görüyorsunuz? Bu işin içinde ben niye yokum diyor musunuz?
D.B: Biraz ağır olacak ama vahim. Bazen ben daha iyisini yaparım dediğim oluyor.
S.S: Peki gazeteciliği mi özlüyorsunuz? Yoksa medya patronluğunu mu?
D.B: Her ikisini de. Medya patronluğu yapmak ayrı bir zevk. Fakat tabi gazeteciliği daha çok özlüyorum.
S.S: Boş zamanlarınızda ne yapıyorsunuz? Şimdi nelerle meşgul oluyorsunuz? Gazeteleri nasıl buluyorsunuz? Beğendiğiniz gazeteler var mı? Sanırım Taraf Gazetesi’ni beğeniyorsunuz?
D.B: Taraf’ı gazete olarak beğenmiyorum ancak, gazeteyi çıkaranlar kahramanlık yaptılar. Bir misyon olarak. Ben yapar mıydım? Sanıyorum yapmazdım. Güzel işler yapan gazeteler de var, fakat genel hali kötü geri gidiş var. Şimdi zamanım var okuyorum, bol bol okuyorum. Medyadan uzak kalınca özeleştiri yapma imkânı buldum. Gazete patronuyken yaptığım hataları gözden geçirme fırsatı buldum. Eskiden yapamadıklarımı yapma imkânı buldum. Eskiden okuyucu bizi gözetlerken, şimdi ben okuyucu olarak basını gözetleme fırsatı buldum.
ALLAH’IN CEZASI BİR PATRONDUM, YÜZÜME VURMANA GEREK YOK
E.B: Dinç Bey şimdiki gazetelerin okunmamasında acaba gazete okumayan patronların gazete çıkarmasının payı var mı? Bu Dinç Bey eskiden sabah erkenden gelip bütün gazetelere bakmış bir vaziyette, bütün dünya gündemine hâkim olurdu. Sabah’ı da okurdu biz hata yaptığımız zaman korkardık Dinç Bey görür diye. Dinç Bey hata görürse uyarırdı, kızardı.
D.B: Evet Ergun, Allah’ın cezası bir patron olduğumu biliyorum, iki de bir yüzüme vurmana gerek yok. (Gülüyor) Evet şimdiki gazete çalışanlarının gazeteyi bir an önce bitirme gayreti içinde olduklarını düşünüyorum. İçini bir takım şeylerle dolduruyorlar. Bugünkü medya da bir sürü yazar var. 365 gün yorum yapıyorlar. Her gün yazan biri nasıl okumaya fırsat buluyor insan şaşıyor. Bugün bir gazete yapsam az köşe yazarı olurdu. Sahada olan, ahkâm kesmeyen yazarlar olurdu. Haber veren bir gazete olurdu. Şimdi yorum yapan çok zaten, Ergun hariç (Gülüyor).
S.S: Türkiye bir dönüşüm içinde. Sivil – asker ilişkilerinde görüyoruz. Bu değişim medya ya nasıl yansıyor.
D.B: Türkiye muhteşem bir Türkiye oluyor. Bundan heyecan duyuyorum. Biliyorsunuz bir dönem, 28 Şubat dediğimiz bir dönem vardı. Biliyorsunuz daha önce ben o dönemle ilgili olarak günah çıkarttım. Fakat yalnız ben çıkarttım sanki yalnız ben hata yaptım. O dönem de gazetelerin farklı refleksleri vardı tabi. Cumhuriyet refleksleri, siyasilerin hataları, askerin etkisi vardı. Benden başka günah çıkartması gerekenler var. Ama insaf edin yalnızca gazeteciler değil o dönemki siyasiler, bürokratlar da günah çıkartmalı.
E.B: Siz Özal döneminde milyon satışı yakaladınız. Bugün bu satış yakalanamaz mı?
D.B: Doğru yapılan bir gazete bugün milyon satar. Bunun için hayal gücü lazım, gazetecilik bilgisi lazım.
E.B: Eskiden bir de varlık mücadelesi vardı.
D.B: E tabi. Turgut Bey’in reformları ile değişim başladı. Özal Türkiyesi’nde ekonomik patlamayla, reklam gelirlerinin artmasıyla işi yönetmek zorlaştı. Bizde de profesyonel yönetici yoktu. Ben büyük bir sanayinin patronu olma gücünü elimde tutamadım. Sabah ilk elli şirket arasına girdi. Elde tutmak, yönetmek zorlaştı.
E.B: Şimdi yeni bir deneyim var Yeni Radikal çıkıyor şimdi tabloid formatında, satar mı sizce? Gazetelerdeki değişimi nasıl görüyorsunuz?
D.B: Gerçek gazetecilik yaparsa, formata uygun işler yapılırsa satar niye satmasın? Fakat Türkiye’de gazeteciler muhafazakâr, yeniliğe açık değiller. Okuyucular çok daha öncesinde.
S.S: En büyük pişmanlığınız nedir?
D.B: Etibank’ı almamdı. Bilmediğim bir sahaya girdim. Bir anda Sabah’ın cilası döküldü.
S.S: Ergun Bey, Sabah’ın Dinç Bilgin’le serüveni nasıl oldu?
E.B: Biz daha öncesinde İzmir’de Yeni Asır Gazetesi’ni çıkartıyorduk. Sonra İstanbul’a geldik. Kimseyi tanımıyorduk, kimse de bizi tanımıyordu. Atış serbestti. Patron az frene basalım derse heyecan bozulur. Patrondan da öyle bir telkin gelmeyince heyecanla çalıştık.
D.B: Okuyucu Sabah’ı çok sevdi. Diğer gazetelerden farkı oydu.
S.S: 28 Şubat sürecinde neler oldu? O sürece dahil olmama gibi bir imkanınız yok muydu?
D.B: Şimdiki aklımla vardı. Ama o zamanki aklımla yokmuş demek ki. Bakın ister buna itiraf deyin ister günah çıkartma. 28 Şubat döneminde ustaca bir harekât yapıldı. Atv’ye kasetler geldi. Ankara’ya brifinglere çağırıldık. Sivil iktidarın da etkisi var.
S.S: Patronken siyasilerle aranız nasıldı?
D.B: Siyasetçilerle aram hiç iyi olmadı. Ama en sevdiğim siyasetçi hiç şüphesiz Turgut Özal’dı. Ama o da beni pek sevemedi. Sabah Gazetesi onu çok kızdırırdı.
S.S: İstanbul’a geldiniz bir gazete çıkardınız? Nasıl oldu?
D.B: Gazetecilik tecrübeme güveniyorum. Sabah’ın birinci yılında 400 binin üzerinde sattık, ikinci yılında Hürriyet’ten daha çok satmaya başladık. Sabah’ın milyon sattığı zamanlar oldu. Gazetecilikte iyi olduğumu düşünüyorum. Şimdiye kadar çıkarttığım gazeteler tutuldu.
E.B: Kamuya borç durumunuz ne durumda?
D.B: Kamuya borcum yok. Kamudan alacaklıyım. Borcumun 5 misli kadar mülk satışı gerçekleşti. Şuan temiz kâğıdımı bekliyorum.
S.S: Şartlar oluşursa yeniden gazete çıkartmak ister misiniz? Bir beklenti oluştu bu aralar.
D.B: Şartlar oluştuğunda gazete çıkarmak isterim. Fakat insaf edin ben gazete çıkaracağım demedim. Çıkartmak isterim dedim. Beklentiler boşuna. İmkân olur mu bunu bilemiyorum.
S.S: Eski medya patronlarıyla görüşüyor musunuz? Aydın Doğan’la görüşüyor musunuz?
D.B: Eski medya patronlarıyla görüşmüyorum. Zaten çok fazla medya patronu kalmadı. Aydın Doğan’la da görüşmüyorum. Haldun Simavi ile bazen görüşüyoruz o kadar.
S.S: Haber Türk Gazetesini nasıl buluyorsunuz?
D.B: HaberTürk Gazetesi hiçbir editoryal yönü olmayan, içinden pırasa gibi birçok ek çıkan saçma sapan bir gazete. Biraz ağır oldu ama. Tabi benim yorumum gazete üzerine. Turgay Ciner iyi ve başarılı bir işadamı