21 Ara 2009 12:52 Son Güncelleme: 19 Kas 2018 14:01

"HABERLERİNİ DEDİKODUYA İMAN ÜZERİNE BİNA EDENLER!.." RADİKAL'DEN KOVULDU DENİLEN ERSİN TOKGÖZ DEDİKODULARA NASIL ATEŞ PÜSKÜRDÜ?

Ahmet Hakan hakkında yazdığı yazı nedeniyle bir medya-dedikodu sitesinin Radikal'den kovulduğunu iddia ettiği Ersin Tokgöz'ün yazısı bugün Radikal'de yayınlandı.Tokgöz kovulma dedikodularıyla ilgili olarak da turktime.com'da bir yazı yazdı.

ŞU KOVULMA MESELESİ

İlginç ve bir o kadar da öğretici bir haftayı geride bıraktık.

Biliyorsunuz... Radikal Gazetesi'nde "Ahmet Hakan'ın Düğümü" başlığıyla kaleme aldığım yazı hiç öngörmediğim bir şekilde büyük bir gürültü kopardı.

Yazı, bazen sadece yazıdır. Yazan, böyle düşünür en azından.

Ama neredeyse her eylemin arkasında bin türlü plan-strateji arayan proje-(k)tör gözler "sadece yazı" olan o analiz etrafında komplolardan komplolara aktılar, yüklemedik anlam bırakmadılar.

Olabilir... Ben yazmakta özgürsem isteyen istediği anlamı yükleyebilirdi.

Ancak sonraki gelişmeler gazetecilik reflekslerinin nasıl köreldiğini, haberciliğin nasıl tek yanlı bir ezberin tekrarı olduğunu göstermesi bakımından ibretlikti.

O yazıyla birlikte hemen ilk gün Radikal ile ilişiğimin kesildiği söylentileri dolaşıma sokuldu. Ve Medyatava "kesin bir dille(!)" detaylarını da vererek bu ilişik kesme söylentisini haberleştirdi.

Ve ertesi gün...

Akşam'ın dedikodu yazarı Oray Eğin "aynı kesinlikte(!)" bu bilgiyi köşesine taşıdı ve bu "kesin bilgisi(!)" ışığında birikmiş kinini kustu.

Sonrasını biliyorsunuz...

Neredeyse her gün "Ahmet Hakan ile ilgili yazdığı yazı nedeniyle Radikal'den kovulan Ersin Tokgöz" diye başlayan haberler hız kesmeden devam etti. Radikal'in gazetecilik anlayışı sorgulandı, karar etrafında tartışmalar yapıldı, herkes kendi meşrebine göre bu "kesin bilgiyi(!)" bir tarafından tutup çekiştirdi. İnternet kızları ve oğlanları analizler döşendi, bahaneyle yarım kalmış hesaplar görüldü.

Ancak...

Fark ettiniz... Üzerine haberler, tartışmalar bina edilen "bilginin kesinliğini" hep sonunda ünlemle kullandım. Çünkü "kovuldu" haberlerini şüphe duymadan yapanlar, ne kovana ne de kovulana işin doğrusunu sorma zahmetinde bulunmadılar. Ya da gazeteciliğin olmazsa olmazı olan doğrulatma mekanizmasını işletmek kimsenin aklına gelmedi. Ne kurguya göre kovan "Radikal yönetimi" ne de "kovulan ben" bu yönde bir tek beyanda bulunmamıştık, açıklama yapmamıştık.

Çünkü açıklama yapacak bir şey yoktu, kovulma diye bir şey de. Söz konusu bile olmadı.

Ama olsun... Bilinmez bir nedenle(!) daha konforluydu galiba Ersin Tokgöz'ü "Radikal'den kovulan yazar" diye etiketlemek.

Peki, o zaman neden sustum?

Şundan; İzledim...

Etrafta gazeteci diye dolaşanların aklına gazeteciliğin asgari şartları gelecek miydi gerçekten? Bundan sonra haberlerini okuduğumda aklımda soru işareti belirmeyecek yayın organları olacak mıydı? Kimin haberinden emin olacaktım?

Bedeli olan bir testti, yaptım.

Ne mi oldu?

Haberlerini dedikoduya iman üzerine bina edenleri gördüm...

Muhataplarını yok sayan habercileri gördüm...

Serdar Turgut gibi "özgürlük sadece bana" demeyen, Kant'ın "Genel bir yasa olmasını isteyebileceğin bir ilkeye göre davran" ahlak anlayışında olan gazetecilerin de olduğunu gördüm...

Ruşen Çakır gibi meslektaşı hakkında "iyi" konuşurken dili tutulmayan gazeteciler olduğunu gördüm...

Oray Eğin gibi başkalarının kayıplarıyla kazanacaklarını düşünüp leş üzerinde tepinmek için leş yaratmaya çalışanları gördüm...

Medyadaki anlayışın, hoşgörünün, tahammül sınırının özgürlük talebinin hep belli bir kesim için dillendirildiğini, kast yapılanmasının katılığını ve o kastta üst bir yerlerde değilseniz bu asgari şartların lükse kaçtığını gördüm...

En özgürlükçülerin faşist yüzlerini takınırken yüzlerinin kızarmadığını gördüm.

Gerçi tüm bunlar malumun ilamıydı, şaşırtmadı. Sadece siz de bilin istedim.


Ersin Tokgöz/turktime