26 Mar 2009 14:16
Son Güncelleme: 19 Kas 2018 13:36
'HABERLERİ NEDEN BIRAKTIM?..' REHA MUHTAR İLK KEZ AÇIKLADI!..
Ergenekon soruşturmasını yürüten savcıların iddianamesinde 2002-2003 ve sonraki yıllara yönelik, bir sürü belge, diyalog yer alıyor...
HABERLERİ NEDEN BIRAKTIM ACABA DERSİNİZ?..
Ergenekon soruşturmasını yürüten savcıların iddianamesinde 2002-2003 ve sonraki yıllara yönelik, bir sürü belge, diyalog yer alıyor...
Ne kadarı doğru bilmem...
Okurken o günlere o yıllara gittim...
Herkes ana haberi bıraktığım günü Show TV´den ayrıldığım gün zanneder...
Show TV´den bankalarından birisi elinden alınmış grubun, ikinci bankasına el konmasına ramak kala, "ikinci bankayı kurtaracak olan siyasi parti bir başkasının haberleri yapmasını istiyor" gerekçesiyle ayrılmıştım...
Bana önerilen üç ayrı program yapma ve dijital platformda bir kanal sahibi olma teklifini reddederek...
Ana Haberi esas bıraktığım gün Show TV´den ayrıldığım 30 Haziran 2002´dir...
Şimdi Ergenekon savcısının iddianamelerinde o yıllara ait bir sürü konuşmaya, siyaseti dizayn etme çalışmalarına, manipülasyon kokan repliklere rastlayacaksınız...
Sonra Star TV´nin teklifini kabul ettim ve oraya geçtim...
Haberi 7 yıldır yönetiyordum...
Üç aşağı beş yukarı neler yapılmaya çalışıldığını bilmesem bile seziyordum...
Star´a gelirken oranın Genel Müdürü Faruk Bayhan´dan tek bir sözlü şartım vardı:
"Ben ana haber yapmayım... Programlar yapayım... İstemiyorum ve içimden gelmiyor ana haber yapmak..."
Ne ki, ratinglerim çok yüksekti...
Kısa bir süreliğine seçime kadar ana haberi yapmamı istediler, sonra bırakacaktım...
3 Kasım 2002´ye günün gecesine kadar haber yaptım, seçim gecesini canlı yayında sundum ve noktayı koydum...
En yakınımdaki meslektaşlarım, ailem "Niye bırakıyorsun haberi diye?.." bana kızdılar o gün...
Ekip arkadaşlarımla ters düşmek pahasına "İstemiyorum" dedim, "İçimden gelmiyor..."
Yaşamını 22 yıl gazeteciliğe ve haberciliğe adayan ailesinin tek çocuğun, yaşadıklarına, çevredeki dizayn faaliyetlerine, gazeteciliğin dışındaki saiklerin hayatın bütününe egemen olduğuna kızıp küsmesi miydi bilmiyorum, ama içimden gelmiyordu artık haber yapmak...
Kim bilir belki de artık özgürce haber yapamayacağıma inanıyordum...
Şimdi savcının iddianamesini okurken, acı acı gülümsediğim sayfaların arasında kayboldum ben...
O gün, o ortamda, o şartlarda arkadaşlarımla ve ailemle ters düşme pahasına ana haberi bırakmam, ne kadar isabetliymiş demedim de değil içimden...
Ben yapamaycağım şeyleri, giremeyeceğim ilişkiler türünü, hayatın özgürlüğünü yok edecek dizaynları yaşamadığım için mutluyum...
Her insan güçlü olmak ister...
Bazı insanlar, o gücün daha fazlasını elde etmek ya da elinde tutmak için,
egolarının sınırlarını aşarlar...
Başka hayatlara ve egolara müdahale ederler...
Ellerindeki o sanal güç olmadan yaşayamayacaklarını zannederler...
Oysa güç insanın içindedir...
Hayatla barışıksanız, insanları seviyorsanız, çatışmadan ziyade sinerji yaratmaya çalışıyorsanız ve elbette ki esasen kendi içinizdeki yaratıclığa inanıyorsanız, huzurlu bir demokrat olarak hayatın doğal akışında gitmesini beklersiniz...
Bunlar felsefenin konuları elbet...
Nedense Ergenekon iddianamesinin ikincisi beni felsefenin girdaplarında gezdirdi...
İddianame ne yazık ki bir felsefe değil sadece...
Bir sürü suçlama, belge, konuşma var içinde...
Hayatın adil olması tek dileğim...
YAZICIOĞLU´NUN BİR ÖNCEKİ HELİKOPTERDE YAŞADIKLARI...
Bu yazının yazıldığı dün akşam geç saatlere kadar Muhsin Yazıcıoğlu´ndan haber alamadım...
Bütün dualarım onunla...
Daha bir iki ay önce son yediğimi yemekte bana Yugoslavya içinde bir helikopter macerasını anlatmıştı...
Yugoslavya bölünüyor, çatışmalar bütün şiddetiyle sürüyor...
Bir yerden havalanıyorlar helikopterle...
Bir süre gidiyorlar...
Kaptan bir süre sonra Muhsin Yazıcıoğlu´nu uyarıyor...
"Bu noktadan daha ötesine gidemeyiz, aşağıda çatışma var... Helikopteri ateş açıp indirirler..."
Muhsin Yazıcıoğlu 80 öncesinin Ülkü Ocakları Başkanlığı yapmış, yüzlerce silahlı çatışmanın içinden geçmiş gözüpek bir ülkücüsüdür...
"Devam edersek helikopterin ateş alma ve düşme ihtimali kaç" diye kaptana sorar...
Kaptan cevap verir:
"Yüzde 90..."
Ergenekon soruşturmasını yürüten savcıların iddianamesinde 2002-2003 ve sonraki yıllara yönelik, bir sürü belge, diyalog yer alıyor...
Ne kadarı doğru bilmem...
Okurken o günlere o yıllara gittim...
Herkes ana haberi bıraktığım günü Show TV´den ayrıldığım gün zanneder...
Show TV´den bankalarından birisi elinden alınmış grubun, ikinci bankasına el konmasına ramak kala, "ikinci bankayı kurtaracak olan siyasi parti bir başkasının haberleri yapmasını istiyor" gerekçesiyle ayrılmıştım...
Bana önerilen üç ayrı program yapma ve dijital platformda bir kanal sahibi olma teklifini reddederek...
***
Ana Haberi esas bıraktığım gün Show TV´den ayrıldığım 30 Haziran 2002´dir...
Şimdi Ergenekon savcısının iddianamelerinde o yıllara ait bir sürü konuşmaya, siyaseti dizayn etme çalışmalarına, manipülasyon kokan repliklere rastlayacaksınız...
Sonra Star TV´nin teklifini kabul ettim ve oraya geçtim...
Haberi 7 yıldır yönetiyordum...
Üç aşağı beş yukarı neler yapılmaya çalışıldığını bilmesem bile seziyordum...
Star´a gelirken oranın Genel Müdürü Faruk Bayhan´dan tek bir sözlü şartım vardı:
"Ben ana haber yapmayım... Programlar yapayım... İstemiyorum ve içimden gelmiyor ana haber yapmak..."
***
Ne ki, ratinglerim çok yüksekti...
Kısa bir süreliğine seçime kadar ana haberi yapmamı istediler, sonra bırakacaktım...
3 Kasım 2002´ye günün gecesine kadar haber yaptım, seçim gecesini canlı yayında sundum ve noktayı koydum...
En yakınımdaki meslektaşlarım, ailem "Niye bırakıyorsun haberi diye?.." bana kızdılar o gün...
Ekip arkadaşlarımla ters düşmek pahasına "İstemiyorum" dedim, "İçimden gelmiyor..."
***
Yaşamını 22 yıl gazeteciliğe ve haberciliğe adayan ailesinin tek çocuğun, yaşadıklarına, çevredeki dizayn faaliyetlerine, gazeteciliğin dışındaki saiklerin hayatın bütününe egemen olduğuna kızıp küsmesi miydi bilmiyorum, ama içimden gelmiyordu artık haber yapmak...
Kim bilir belki de artık özgürce haber yapamayacağıma inanıyordum...
Şimdi savcının iddianamesini okurken, acı acı gülümsediğim sayfaların arasında kayboldum ben...
O gün, o ortamda, o şartlarda arkadaşlarımla ve ailemle ters düşme pahasına ana haberi bırakmam, ne kadar isabetliymiş demedim de değil içimden...
Ben yapamaycağım şeyleri, giremeyeceğim ilişkiler türünü, hayatın özgürlüğünü yok edecek dizaynları yaşamadığım için mutluyum...
***
Her insan güçlü olmak ister...
Bazı insanlar, o gücün daha fazlasını elde etmek ya da elinde tutmak için,
egolarının sınırlarını aşarlar...
Başka hayatlara ve egolara müdahale ederler...
Ellerindeki o sanal güç olmadan yaşayamayacaklarını zannederler...
Oysa güç insanın içindedir...
Hayatla barışıksanız, insanları seviyorsanız, çatışmadan ziyade sinerji yaratmaya çalışıyorsanız ve elbette ki esasen kendi içinizdeki yaratıclığa inanıyorsanız, huzurlu bir demokrat olarak hayatın doğal akışında gitmesini beklersiniz...
Bunlar felsefenin konuları elbet...
Nedense Ergenekon iddianamesinin ikincisi beni felsefenin girdaplarında gezdirdi...
İddianame ne yazık ki bir felsefe değil sadece...
Bir sürü suçlama, belge, konuşma var içinde...
Hayatın adil olması tek dileğim...
*****
YAZICIOĞLU´NUN BİR ÖNCEKİ HELİKOPTERDE YAŞADIKLARI...
Bu yazının yazıldığı dün akşam geç saatlere kadar Muhsin Yazıcıoğlu´ndan haber alamadım...
Bütün dualarım onunla...
Daha bir iki ay önce son yediğimi yemekte bana Yugoslavya içinde bir helikopter macerasını anlatmıştı...
Yugoslavya bölünüyor, çatışmalar bütün şiddetiyle sürüyor...
Bir yerden havalanıyorlar helikopterle...
Bir süre gidiyorlar...
***
Kaptan bir süre sonra Muhsin Yazıcıoğlu´nu uyarıyor...
"Bu noktadan daha ötesine gidemeyiz, aşağıda çatışma var... Helikopteri ateş açıp indirirler..."
Muhsin Yazıcıoğlu 80 öncesinin Ülkü Ocakları Başkanlığı yapmış, yüzlerce silahlı çatışmanın içinden geçmiş gözüpek bir ülkücüsüdür...
"Devam edersek helikopterin ateş alma ve düşme ihtimali kaç" diye kaptana sorar...
Kaptan cevap verir:
"Yüzde 90..."
***
O anda silahını çıkartır ve kaptanın kafasına dayar Muhsin Yazıcoğlu...
"Helikopteri varacağımız yere kadar götürmeye devam etmezsen, benim seni vurma ihtimalim yüzde 100 olacak... Karar senin..."
"Kaptan baktı şaka yapmıyorum, götürdü helikopteri" demişti bana içi gülen gözleriyle...
Bu helikopter düşüşünü de başına ciddi bir şey gelmeden bertaraf edebilecek mi?..
Sesi hâlâ kulağımda, içi gülen gözleri gözümün önünde...
Allah büyük...
REHA MUHTAR/VATAN