22 Şub 2007 10:20 Son Güncelleme: 19 Kas 2018 12:46

HABERİN NAMUSUNU KONUŞACAKSAN BUNLARI KONUŞACAKSIN!..REHA MUHTAR'A GÖRE İŞTE GAZETECİLİĞİN ÖNCELİKLERİ!..

Gazeteciysen önce mesleğini sonsuz ve sınırsız yapabilmenin mücadelesini vereceksin...Haberciliğin ilk etiği bu...Meslektaşlarını boklama değil...

ve final...

Bakmayın bu sinameki tartışmalara...

Televizyon yayınları ve sansürü konuşmak istiyorsanız minderi esas yere kurun...

Civcivler, civciv haberi üzerine konuşurlar...

Civciv ve maymun haberi ilkokul çağındaki çocuk haberleri kontenjanındandı...

Civciv gibi civciv haberleri üzerine minder kenarında oynuyor gözükeceğinize, çıkın mindere herkes boyunuzun ölçüsünü görsün...

Maçanız sıkıyorsa çıkarsınız tabii...

DSP-ANAP-MHP koalisyonu günlerinde televizyonlarda sansüre davetiye çıkartacak en ağır maddeler, Meclis'te teker teker çıkarken, kendine `gazeteciyim' diyen kaç kişi, kendi mesleğine en ağır hançeri saplayan kanuna karşı çıktı?..

Bir elin parmaklarını geçmez...

Gazetecileri mesleklerini yaparken buram buram inletecek maddeler geçerken sesini çıkarma, sonra da gazetecilikte ve habercilikte etikten bahset...



***

Gazeteciysen önce mesleğini sonsuz ve sınırsız yapabilmenin mücadelesini vereceksin...

Haberciliğin ilk etiği bu...

Meslektaşlarını boklama değil...

Ben geçmiş olayları, psikanaliz seansı niyetine kendimi rahatlatmak için anlatmıyorum...

Birilerinden intikam almak için de yazmıyorum bunları...

Onları geçeli çok oldu...

Hâlâ bir parça namus varsa, televizyon haberleri tartışılacaksa, gerçek minderinde tartışın, onun için söylüyorum...

Milleti de kendinizi de aldatmayın...

Tartışacaksanız minder burada...

Dönelim şimdi televizyon haberini bıraktığım o günlere...

Faruk Bayhan, Star'ın genel müdürüydü...

Benimle çok çalışmak istiyordu...

Patronlarla konuşmuş, "Mutlaka istiyorlar seni" diyordu...

Faruk Bayhan mesleğin duayeniydi...

Nerede, ne zaman, nasıl davranılacağını bilir, patronajla yapımcılar arasında mükemmel bir köprü olurdu...

Teklifi kabul ettim, ama bir tek şey söyledim:

"Faruk abi, ben televizyon haberi yapmak istemiyorum... Bugüne kadar objektifliğimden, editoryal bağımsızlığımdan, taviz vermedim... Cem Uzan Genç Parti'yi kurdu, seçimlere giriyor... Kendi kanalında elbette propagandasını yapmak isteyecek... Ben o işleri yapamam... Beni ne olur o işten azad et..."

Oysa haberleri yapmamı çok istiyorlardı...

Bir aylık bir formülde anlaştık ve ben, kendi editoryal özgürlüğüme ihanet etmeden, o bir ayı tamamladım...

Sonra da kendimi televizyon haberlerinden uzaklaştırdım...

O gün bugündür gelen hiçbir teklifi kabul etmedim...

Zamanında benim haberlerime en ağır eleştirileri yapan kişilerden biri, gün geldi bana "televizyon haberlerini" teklif etti...

Buruk bir şekilde gülümsedim...

"Ben hani haber yapmıyor şov yapıyordum, şimdi haber bülteninde benden, haber değil şov mu yapmamı istiyorsun?.. Yoksa şimdi devir değişti artık onların şov olmadığına mı inanıyorsun?..." demedim artık...

Teklifi nazikçe reddettim...


***

Hani bu "haberlere ne oluyor" tartışmaları var ya...

Hani koca koca adamlar, "ama böyle de haber olur mu" gibi ahkâmlar kesiyorlar ya...

Bunlar milleti gerçeklerden uzaklaştırıp, oyalamak için yapılan tartışmalar...

Televizyon haberleri üzerine bir şeyler öğrenmek istiyorsanız, her dönem Başbakanlar'ın, ya da Başbakan Yardımcıları'nın odalarına bir göz atın...

Oralara hangi gazeteciler giderler?..

Niye giderler?..

Röportaj mı yapa