08 Eki 2013 11:20 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 15:41

''HABERİN MOZART'I'' MEDYARADAR'A KONUŞTU: ''BENİ YENEBİLMEK İÇİN OYUN ÜSTÜNE OYUN YAPIYORLAR''

4 sezon boyunca Kanal D'nin sabah haberlerini omuzlayan başarılı haberci İrfan Değirmenci, Medyaradar'dan Alev Gürsoy Cimin'e konuştu. “Rakibim yok” diyen Değirmenci iddialı açıklamalarıyla bir hayli konuşulacak gibi&...

Birand’ın eksikliğini hissediyor… Ana Haber bültenlerini heyecansız buluyor. “Rakibim yok, bizim malımız daha kaliteli” diyor… Dobra mı dobra bir isim… Dilinin ayarı yok, neyi düşünüyorsa onu söylüyor… Her sabah o güzel ses tonu ve kendine has üslubuyla "Günaydın" diyor ve günümüzü aydın ediyor.

Bu haftaki konuğum Kanal D haberin en sevilen yüzlerinden biri olan başarılı televizyon habercisi İrfan Değirmenci. Sabah haberleriyle neredeyse sekiz yıldır hayatımızda… Bazıları ona “Haberin Mozartı” da diyor. Eee haksız da değiller hani; 19 yıl televizyon haberciliğinin içinde olan deneyimli bir isim. Dile kolay haber uğruna kat edilen onca yol ve sene... Aslında röportajı o gün yapacağımızı hiç düşünmedim, bir hayli hastaydım ama başka da müsait günü yoktu. Ballı ıhlamur sözünü de alınca hasta hasta düştük Kanal D yollarına…

İstanbul trafiği malumunuz. İlk kez bir röportajıma epeyce geciktim. Buna rağmen son derece nazik karşılandım İrfan Değirmenci ve başarılı ekibi tarafından... Bu röportaj alışkın olduğum röportajlardan değildi. Büyük spot ışıklarının altında, sabah haberlerinin sunulduğu o stüdyodaydık. Sanki İrfan Bey değil de ben onun konuğuydum... Tabii seyircilerimiz de vardı. İrfan Değirmenci’nin başarılı ekibinden editörü Ertuğrul Albayrak ve muhabiri Arzu İyilikyapan Poyrazoğlu....



Uzunca söyleşide FOX TV ile ilgili epeyce çarpıcı açıklamaları vardı, biraz kırgın, nedenlerini anlatıyor. Eski kurumunda yani FOX’ta Ana Haber koltuğuna oturabilirmiş bu sezon ama olmamış; nedenini ise röportajın içinde okuyacaksınız. Sabah kuşağında rakip tanımıyor ama Ana Haber bültenleri için de çok olumlu düşünmüyor.

"Bizim mal daha kaliteli" diyor ve ekliyor "Ben artık Ana Habere hazırım."

Birand’ı çok özlüyor... Peki Kanal D Haberi çok istediği yönündeki söylentilere ne diyor? Onun yanıtını açık yüreklilikle veriyor.

Çok iddialı konuştu, sözleri çarpıcıydı. Tüm bu söylediklerim ve daha fazlası röportajın içinde... Ben yine çok uzattım, en iyisi sözü İrfan Değirmenci’ye bırakıp aradan çekileyim.

Keyifli okumalar... Sevgiler...

RÖPORTAJ: ALEV GÜRSOY CİMİN

TWİTTER: gazetecialev

MAİL: [email protected]

İrfan Bey, maşallah ne kadar enerjiksiniz. Her sabah bunu nasıl başarıyorsunuz? Bu çok zor olmalı?

Alev Hanım, şimdi ben 1995 yılında Türkiye’de özel radyolar ilk açıldığı dönem radyolarda çalışmaya başladım. 18 yaşındaydım o zaman, bugün 37 yaşındayım ve o günden bugüne bu işin içindeyim. Yerel kanallardan tutun en büyük televizyon kanallarına kadar birçok yerde çalıştım. 1999’da Siyaset Meydanı’nın ardından ATV haber merkezinde staj yaptım. 6 ay boyunca gittim geldim para almadan, sigortasız çalıştım. Sadece daha önceden yapılan haberlerin görüntülerini izleyip bilgisayara not ettim. Şimdi bir yerde spikerlik dersi veriyorum. İletişim fakültesinden mezun olmuşlar soruyorlar, "Biz yarın nasıl spiker oluruz?" diye. Tüm bu süreci hepsine anlatıyorum ki bir yerlere kolay gelinemeyeceğini öğrensinler, akıllarında biraz daha şekillensin bu iş diye. Bir tanıdığım yoktu medyada, bir desteğim, torpilim yoktu, tamamen kendi emeklerimle geldim bulunduğum bu yere. ATV, CNN, Kanal D, Fox gibi kanallarda uzun süre çalıştım. En büyük avantajlarımdan biri sahayı iyi bilmemdi, muhabirlik çok şey kattı bana. Ve ben enerjimi hep sağlam tutmak zorundaydım. Bu işin en zor yanının muhabirlik olduğunu düşünüyorum, bir muhabirin eğer sahada haberden habere koşmaya enerjisi varsa şu koltukta oturan spikerin de sabahları sanki oraya zorla oturtulmuş gibi programı açmaması gerek. Bu her şeyden çok emeğe saygısızlık, o nedenle güne hep iyi başlıyor ve başlatıyorum.



"O KADAR ÇOK SPİKER (MİŞ) GİBİ DAVRANANLAR VAR Kİ..."

Başarınız birazda muhabirlikten gelmenizden kaynaklanıyor sanırım?

Ben haber anlatıcısıyım, spiker değilim. Hoş spikerlik dersi veriyorum dedim ama ekranda haber nasıl anlatılır onu anlatmaya çalışıyorum. Haberi anlatmak için haberi anlamak lazım. Haberi anlamak içinde evet muhabirlik yapmanız gerek. "Mış" gibi olmayacaksınız ama... O kadar çok spikermiş gibi haber anlatıcıymış gibi davranan insan var ki, ben çok gülüyorum, çok da keyif alıyorum onları izlerken.

"ANA HABERLER DAHİL HİÇ KİMSEYİ RAKİBİMİZ OLARAK GÖRMÜYORUZ"

Rakiplerinizi nasıl buluyorsunuz peki, gerçi çok fazla izleme şansınız olmaz çünkü aynı zaman diliminde yarışıyorsunuz ne de olsa?

Sağdan saysanız 50 kişidir, soldan saysanız 50 kişidir televizyon önünde haber anlatanlar ve kim derse ki "Ben kimseyi izleyemiyorum" yalan söyler. Evet herkesi izliyorum bu piyasada bu işi yapan, haber anlatan herkese bakıyorum, haberlere bakıyorum. Ha rakip mi onlar? Ben açıkçası şu anda ana haberler dahil yaptığımız işe rakip olabilecek hiç kimseyi görmüyorum. Ben kendimden bahsetmiyorum burada, her sabah Türkiye’ye yaptığımız işten ve onun anlatılış tarzından söz ediyorum. Ha taklitlerimiz yok mu? Çok. Yaptığımızı yapmaya çalışan bir sürü kişi var. Bakın arkada bir İstanbul manzarası var, şimdi arkasında İstanbul manzarası olmayan sabah haberini dövüyorlar! Seyirci mesajı okuyorduk bundan 8 yıl evvel başladık, şimdi seyirciden gelen mesajı okumayan sunucu yok, sanki izleyici mesajı okumayanı dövüyorlar. Bundan sekiz yıl önce seyirci ile sohbet etmeye gayret ettim, daha o zaman 28 yaşındaydım, şimdi bakıyorum ekranlarda yaşını başını almış ve bu işe yeni başlamış arkadaşlar komik duruma düşebiliyorlar. Seyirciyle konuşmak, sohbet etmek başka bir şeydir, yapmacık olmak başka bir şeydir. Zorla bir yerlere oturtulduğu da belli oluyor bazı insanların. Zorla bir yerlere oturanlar da belli. Allah herkesin yolunu açık etsin. Ben Ankara’da doğdum büyüdüm, Anadolu’da iki esnaf yan yana kunduracı açar, ikisinin de müşterisi ayrıdır. Bakın Fatih Portakal Ana Haberi sunmaya başladığı ilk gün çok doğru bir şey söyledi. Belki de son zamanlarda söylediği tek doğru şeydi. Şunu dedi: "Her malın bir alıcısı vardır." Evet biz burada bir şey satmaya çalışıyoruz. Bir ticari müessese televizyon, aradaki reklamları satmaya çalışıyor. Benim iddiam, bizim malın biraz daha kaliteli olduğu.

"BENİM İDDİAM BİZİM MALIN DAHA KALİTELİ OLDUĞU"

Sözünüzün içerisinde bir şey dikkatimi çekti. Fatih Portakal’ın son dönemde söylediği "Tek doğru" dediniz. Son zamanlarda yanlış şeyler mi söylüyor ya da tarzını mı beğenmiyorsunuz, sorun ne?

Şu an Fatih Portakal soru soruyor. Seyirciye diyor ki, "Bugün sizi düşündüreceğim, siz bakalım şu konuda ne söyleyeceksiniz?" Fatih bir şey söylemiyor. Soru soruyor ve son zamanlarda soru sormadan söylediği tek şey "Her malın bir alıcısı" olduğu sözüydü. Fatih geçmişte ve bugün benim karşımda olmasından hoşnut olduğum nadir isimlerden biri. Benden çok sonra başlamış olsa da muhabirliğe, muhabir kökenli bir arkadaştır. Muhabirlik yapan, sahada canlı yayın yapan adam o ekranda o haberi de güzel anlatır. O da onu yapıyor. Keşke biraz daha özgün olsaydı, "Sabah haberlerinde devrim yaptık, şimdi de Ana Haber’de devrim yapacağız" çok güzel sloganlar bunlar ama Türkiye’de o kadar içi boş slogan var ki biraz içini doldurmak gerekiyor.

"GAZETECİLİK BAŞKA TELEVİZYON HABERCİLİĞİ BAŞKA"

Fatih’ten madem bahsettik, o halde İsmail Küçükkaya’yı da sorayım size. Genel yayın yönetmenliğinden TV haberciliğine hızlı bir geçiş yaptı, nasıl buluyorsunuz sabah haberlerinde İsmail Bey’i?

Ben şu süreçte gazetecilik yapıp, haber anlatmaya çalışıp ayakta kalmaya çalışan herkesin emeğine şapka çıkartıyorum. Ayakta kalmaya çalışan diyorum; bakın bu sektörde olup gazetecilik yapmaya çalışıp, hayatta kalmaya ve geçimini sağlamaya çalışan herkese büyük saygı duyuyorum. Hiç tanımamama rağmen Akşam’dan ayrıldığında ona ilk geçmiş olsun diyenlerden biriyim. Bir gazetenin genel yayın yönetmenliğini yapmış birinin bir sabah haberi bülteni sunma teklifini büyük bir heyecanla karşılamış olmasını önemsiyorum. Güzel bir durum bu... Bizim FOX’ta bundan 8 yıl önce devraldığımız sabah haberlerinin itibarını düşünün ve bugün sabah haberlerinin itibarını düşünün, bu yanlış bir şey yapmadığımızı gösteriyor. Bir gazetenin genel yayın yönetmeni sabah haberleri teklifini büyük coşkuyla karşılamışsa bu iyi bir şey, fakat gazetecilik farklı televizyon haberciliği çok farklıdır. TV haberciliğinin daha çok başında, eminim ilerleyen zamanda iyi işler yapacak, kamera karşısında olmaya da alışacak. Şu an acemilik süreci.

Peki sizin başarınızın sırrı ne, neden rakip tanımıyorsunuz?

Ben yıllardır her gece 01:00’de haber merkezinde oluyorum. Hiç şaşmaz bu 8 yıldır böyle. Şunu söyleyen arkadaşlara da kusura bakmasın saygı duyamayacağım, "Sabah 4’te kalktım yine lanet olsun, sabah haberi sunmaya gidiyorum." Bu değildir iş, bence bizim işimiz insanlara yeni haberler sunmak. Bunu yapmak için her gece 12.00’de evden çıkıyorum ve en geç 01.00’de haber merkezine geliyorum. Harıl harıl çalışıyoruz. Ve şu saatlerde uyuyoruz (saat 11’di) ve ana haberleri izlemek için uyanıyoruz.



"FOX’TA ANA HABERİ SUNACAKSAM HABERİN DE BAŞINA GEÇERİM DEDİM"

Sadece akşamdan, Ana Haber bülteninden kalanları doldurmuyor, bütün yeni gelişmeleri işliyorsunuz, geniş bir ekibiniz olmalı?

"Biz Entertainment kanalız" diyen Amerikalılara sabah haberlerinin Türkiye’de de izlenebileceğini ispat eden ekibiz. O dönem Fox’un ABD’li Genel Müdürü David Raid Türkiye’den ayrılmadan önce Haber Genel Yayın Yönetmeni Doğan Şentürk’ün de bulunduğu bir toplantıda şunu söyledi: "Türkiye’de galiba yaptığım tek iyi iş İrfan Değirmenci’nin sabah haberlerini onaylamamdır." O gitti, İtalyan bir genel müdür geldi Pietro Vicari, çok da iyi bir adamdır. Ben FOX’tan ayrılalı yıllar olmuştu, geçen sene bir akşam kendi davet etti, yemek yedik. Dedi ki, "Dostum biz Fox ailesi olarak seni geri kazanmak istiyoruz, nerede hata yaptığımızı öğrenmek istiyoruz, bizimle Ana Haber bülteni hazırlar mısın önümüzdeki sezon?"

Bende Pietro Vicari’ye aynen şunu söyledim. "Biz Fox’tan ayrılmadan önce 4 yıl önce zaten bu noktaya gelmiştik, Ana Haberi hazırlama noktasındaydık ancak bazı durumların netleşmesi gerekiyor. Mesela ben ekranda sunduğum haberin merkezinde en üst noktada olacak mıyım? Bu benim için önemli çünkü evet Türkiye’de bir Birand, Ali Kırca, Uğur Dündar örneğinde vardır bu. Anchorman’in elini rahatlatır. Siz o mutfağın şefiyseniz o yemeği daha güzel servis edersiniz. Ben o mutfağın şefi olmayacaksam niye orada olayım? Bunu da İtalyan yemeği örneklerinden gayet güzel anlattım kendisine. "Dostum peki biz bir değerlendirelim" dedi. Sonra değerlendirdiğinde herhalde Doğan Şentürk’ten vazgeçemeyeceğini düşünmüş olsa gerek “Önümüzdeki sezon için tekrar görüşürüz” dedi ama orada kaldı. Sonra baktık Fatih Portakal Ana Haberde. Yani demem o ki çok geniş bir ekip olmasak da işimizi seviyor ve gayet iyi yapıyoruz. FOX döneminde de bu böyleydi, dört sezondur omuzladığımız Kanal D’de de böyle...

"FOX’TAYKEN EV KİRAMI ZOR ÖDÜYORDUM"

Peki Kanal D gibi Türkiye’nin en çok izlenen kurumsal kanalını bırakıp gider miydiniz FOX’a, Ana Haber uğruna?

Ben kimsenin ekibinin adamı olmadım, şimdiye kadar hep çalışarak emeğimle bir yerlere geldim. Ben FOX için zamanında Kanal D gibi bir yeri Birand’ı bıraktım. Ayşenur Arslan o zaman çok gönül koymuştu. "Ben kendi kanatlarımla uçacağım" demiştim. Ankara’daydım o süreçte. "FOX’tan böyle bir teklif var İstanbul’a geliyorum ama Kanal D’ye gelmiyorum" dedim. Rahmetli Mehmet Ali Birand, "Görürsün İrfan günün birinde yeninden seninle çalışacağız" dedi ve 4 yıl sonra kendi teklifiyle koskoca Birand, fötr şapkasıyla Zeytinburnu’na FOX’a geldi, İrfan Değirmenci’nin peşine. Bu profesyonel hayatta her şey mümkündür. Ben şu an bulunduğum yerden çok memnunum. Kanal D çok büyük bir marka, Türkiye’nin en prestijli, en çok izlenen kanalı. Kanal D bize çok büyük imkânlar da sunuyor. Şu gördüğünüz koca stüdyo sadece bize ait. Bizden başka kimse kullanmıyor. Işıklar, plazmalar hepsi bana göre ayarlı. F0X’tayken kirada oturuyordum ve kira paramı çok zor ödüyordum. Şimdi ev aldım ve kredisini artık rahat ödüyorum. Pietro’ya "Haber merkezinin başında olursam gelirim" dediğim noktada Pietro demek ki kendi kafasında bir değerlendirme yaptı, Türkiye’nin en kalabalık haber merkezi olan ve en çok para harcadığını tahmin ettiğim FOX haber merkezinin başındaki yönetimle devam etme kararı aldılar.


"İSTEDİK Kİ FOX ANA HABERDE OMURGALI VE İZLENEN BİR BÜLTENİ OLSUN"

FOX haberin kaptanı Doğan Şentürk’le sorunlu musunuz bana mı öyle geldi, ya da daha mı başarılı olacağınızı düşünüyordunuz ondan?

Hayır sektörde kimse benimle sorunlu değildir, benim de kimseyle bir sorunum yoktur. Biz arkadaşlık değil profesyonel bir iş yapıyoruz, kaldı ki orada kaldığımız sürece her zaman izlenme payı Ana Haberden daha yüksek olan sabah haberi yaptık. Tatlı bir rekabet yaşadık. Derdimiz şuydu: FOX’un Ana Haberi de en az bizim sabah yaptığımız haber kadar omurgalı ve izlenen bir haber bülteni olsun. Türkiye’de 2 hafta önce sırf yeni dizileri başlayacak diye Ana Haber bültenini yayınlamayan 2 kanal oldu, bunlardan biri Star diğeri FOX... Cuma günü bir kanalda ana haber olmaması ne demek? Hiç olmasın daha iyi. Star’da Ana Haber yerine Hababam Sınıfı’nın yayınlanması ne demek? O zaman gönder muhabirlerini ücretsiz izne... Ben burada emekçilerin derdindeyim, biz eğer ana habere yeterince önem vermez, saygınlığını korumazsak vatandaş da izlemez. Türkiye’nin en kalabalık haber merkezini bu şekilde devam ettirmek çok rantbl değil. Burada Doğan Şentürk ile ayrışıyoruz. Yaşça benden büyük, yöneticilik kariyeri olarak da, ama ben cuma günü bir kanalda ana haber bülteninin olmamasını kabul etmiyorum. Yaşım küçük olabilir ama 19 yıldır bu işin içerisindeyim, geçen seneye kadar bana "Sabah haberlerinin genç ismi" diyorlardı. Çok şükür bu sene onları yazmadılar, gençlik güzel ama bunu tecrübesiz anlamında kullandıkları zaman bir silaha dönüşebiliyor.

"ETKİSİZ BİR ANA HABER YERİNE KANAL D’Yİ TERCİH ETTİK"

Şu an FOX Ana haberde olmayı ister miydiniz peki?

Açıkçası bu sezon FOX’un Ana Haberi’ni hazırlıyor olabilirdik ama yeri saati belli olmayan, dizilerin karşısında olan 45 dakikaya sıkıştırılmış etkisiz bir bülteni sunmak yerine sabahları dimdik yaptığımız şu işi yapmayı tercih ederim. Gezi Parkı sürecinde bizi izleyebildin mi Alev Hanım?

"DUVARDA DELİK AÇTIK, KOVULACAĞIMIZI SANDILAR AMA KOVULMADIK"

Evet sürekli takip ediyorum bütün sabah kuşaklarını...

O süreçte Türkiye o kadar kutuplaştı ki herkes her şeyi söyledi. İçinde bulunduğumuz kurum için penguen benzetmeleri bile yapıldı, ancak biz öyle yayınlar yaptık ki kimsenin veremediği haberleri, görmediği gösteremediği haberleri verdik. Gezi Parkı olaylarının ilk gününde de biz bunu yaptık ve ertesi gün birçok internet sitesinde "İrfan Değirmenci kovuldu mu" haberleri yazıldı çizildi. Çünkü beklenti oydu, bu olayları gösteren kovulur anlayışı hakimdi. Biz duvarda bir delik açtık ve bu olayların gösterilebileceğini ve gösterenin illa da kovulmayacağını ispat ettik. Bunların haber olduğunu gösterdik herkese ama kovulmadık da.



"HABERİ VEREN KOVULUR ANLAYIŞI HAKİM"

İyi de haber veren neden kovulsun ki, Türkiye’de böyle garip bir anlayış yerleşti, bizim işimiz zaten haberi vermek değil mi?

Sizce? Son dönemde yaşananlara bakınca ne görüyorsunuz? Ben söyleyeyim haberi veren ya kovulur ya tatile gönderilir anlayışı hakim ama biz bunun böyle olmadığını sabahki omurgalı duruşumuzla gösterdik. Doğru olduğuna inandığımız haberi saklamadık verdik. Vicdandan taraf olduk. Bakın "Tarafsız haber, özgür yorum" çok güzel bir slogan ama iç boş olduktan sonra bir anlamı yok.

"O İSİMLERLE BENİ AYNI KEFEYE KOYAMAZSINIZ"

Siz kendinize haber konusunda epeyce güveniyorsunuz ve "Sabahta tekim" diyorsunuz anladığım kadarıyla?

Bakın Beyaz TV’deki Tahir Sarıkaya’yı, CNN’deki Deniz Bayramoğlu’nu, Show’da Simge Fıstıkoğlu’nu, Star’da Seda Akgül’ü, FOX’ta İsmail Küçükkaya’yı hepimizi aynı teraziye koyup tartamazsınız. İsmail Küçükkaya size verdiği röportajda "Onlarla karşılaştırılmak onlara haksızlık bana saygısızlık olur” demişti. Ben de diyorum ki, “Onlarla aynı kefeye konulup tartılmak evet bana da gerçekten haksızlık olur.” Ben 19 yıldır muhabirlik yaptığımı söylüyorum, 8 yıldır kesintisiz sabah haberi yapıyorum. En yüksek izlenme oranına sahip olduğumuzu söylüyorum, Bu isimlerle beni aynı kefeye koyamazsınız.

"SABAHTAKİ HİÇ KİMSE RAKİBİM DEĞİL"

Siz onları rakip olarak görmüyor musunuz?

Elbette görmüyorum. O gün birinci olmuşsa Muhteşem Yüzyıl’dır benim rakibim, onun izlenme payını yakalamam gerekir. Mesela akşam yayınlanan bir milli maç da izlenme oranı anlamında benim çok ciddi rakibimdir. Müge Anlı da… Televizyonlar izlenme payı ile reklam alırlar o reklam paraları ile de bizim maaşlarımızı öderler. Ama iş televizyon haberciliği ise evet bir rakibim yok... Amma velakin iş televizyonda bir program yapmaksa, televizyonda var olmaksa, var olanların hepsi rakip.

"KONSANTRASYON SORUNU YAŞIYORLAR, ÖNLERİNDEKİ YAZIYI BİLE OKUYAMIYORLAR"

İçlerinden en beğendiğiniz isim kim, elbet vardır bir iki isim değil mi?

Ben, kim ne emek sarf etmiş o gün çok net anlayabiliyorum. İki haber arasındaki bağlantıyı kurabilmiş mi kuramamış mı spiker ona bakarım. Ya da üç haber sonrası ne yayınlanacak biliyor mu ona bakıyorum, seyirciye karşı olan tavrına bakıyorum. Boş laflarla top mu çeviriyor, sadece promterdan geçen haberi mi okuyor ya da onu bile okumayı beceremiyor mu ona bakıyorum. Maalesef çoğu zaman karşılaştığım tablo şu: O kadar konsantrasyon sorunu yaşıyorlar ki Allah kimseye yaşatmasın. Önünden geçen promterdaki yazıyı bile anlayamamış spiker. Onu bile anlatamıyor, anlayamıyorum. Haber izlerken sıkılıyorum.

"HABER İZLERKEN SIKILIYORUM"

Ekibinizin mihenk taşları da burada... Editörünüz Ertugrul Albayrak ve başarılı muhabiriniz Arzu İyilikyapan Poyrazoğlu... Bir soru da onlara sormak istiyorum , İrfan Bey o kadar kendinden emin konuşuyor ki özgüveniyle sarsıldım, peki ekip arkadaşlarına nasıl davranır, kaprisleri var mıdır?

Ertuğrul Albayrak: Asla, hiçbir kaprisi yok, düşünsenize gece 01.00’de kurgucusuyla, editörüyle aynı saatte işe gelen birinin ne gibi bir kaprisi olabilir?

"SABAH ŞEKERİ DEĞİL, HABERCİYİM BEN"

Kaç kişilik bir ekipten oluşuyor peki İrfan Değirmenci ile Günaydın?

Yapım ve yayın ekibimiz 10 kişi kadar. Gece en geç saat 01.00’de haber merkezindeyiz. Yayından önce 5 saat hazırlanıyoruz. Yeni farklı haberler derliyoruz, Farkımız bu. Çok emek var bu bültende. Kanal D Ana Haber zaten Türkiye’nin en çok izlenen bültenlerinden biri, akşamdan kalan her haberi sabah bizde alıp kullanırsak yaptığımız işin ne anlamı kalır? Mesela bir Özay Erat karakteri vardır Kanal D Ana Haberin, çok da izlenir. Özay’ın haberleri o akşam zaten binler tarafından izleniyorsa bu haberi izleyiciye ikinci kez izletmek haksızlık olur. Elimizde bambaşka bir lezzet, koku var ve biz de onu kullanıyoruz. Yani muhabirimiz Arzu İyilikyapan Poyrazoğlu gider yeni bir haber hazırlar ve biz onu kullanırız bültenimizde. Epey başkalaşmak lazım ana haberden, aksi izleyiciye saygısızlık. Zaten izleyici akşam izleyeceğini izlemiş. Gündüz olan bir olayın fikr-i takibini yapmamız lazım, her ne kadar sabah şekerleri ile mukayese edilsek de biz burada habercilik yapıyoruz. Yahu düşünsene sabah şekerleri ile mukayese edilmek ne demek? Tamam yüzümüz gülüyor, sempatiğiz ama işimiz habercilik .



"8.30’A KADAR İZLENMİYORLAR, BEN BİTTİKTEN SONRA ŞANSLARINI DENİYORLAR"

En erken biten sabah programısınız neden?

8.30’da biten bir bülten 16 dakika reklam yayınlayarak hala büyük izlenme payı alıyorsa çok söze gerek yok. Bizden sonra gelecek programlara yer açıldı. Bu çok doğal bir durum, bizi etkilemiyor. 07.00’de başlayıp 10.00’a kadar giden sabah programları var. Niye gidiyorlar biliyor musun? Çünkü 08.30’a kadar izlenmiyorlar. Şanslarını bizden sonra deniyorlar. Biz bitene kadar izlenmediklerinin farkında oldukları için de yayın saatini uzattıkça uzatıyor izlenme payını yükseltiyorlar. Bu oyunu bu taktiği bizim üzerimize yaptılar. Kimse kimsenin ekmeğiyle oynamasın. Bakın izlenme payı bizi burada tek var eden şey, ne bir tanıdığımız ne bir torpilimiz var. Ne hükümetten ne Ankara’dan bizi kayıran birisi var. Biz 8 yıldır bu sektörde var olduysak sabah haberleriyle, izlenme payımız sayesinde. Seyirci çok şükür bizi tercih ediyor, seyrediyor ve en önemlisi güveniyorlar, güven çok önemli. Benim karşımda madrabazlık yapıp, reyting oyunları oynayıp, kapak dönüp ve hatta ben bitene kadar reklam girmeyen kanallar var. Bir kanal 1,5 saat boyunca reklam girmemeyi göze alabilir mi? Dert "İrfan Değirmenci’yi yendik, sabah haberlerinde artık lider biziz” demek. Ama hiç şansları yok.

"TEK DERTLERİ İRFAN DEĞİRMENCİ’Yİ YENEBİLMEK, OYUN ÜSTÜNE OYUN YAPIYORLAR"

Şöyle yorumlar da var "Ama İrfan da Türkiye’nin en çok izlenen kanalında kardeşim, tabii izlenir" haklılık payları yok mu?

Kanal D’nin en prestijli, en çok izlenen kanallardan biri olduğu doğru ama biz iyi bir ekip olmasak insanlar neden izlesin, göz var nizam var. Alev Hanım, bakın benim arkamdan hala "Aaa FOX Abi" diyenler var. Biz FOX’tayken de yine liderdik sabah haberleriyle. FOX’un yaptığı en iyi işlerden biri İrfan Değirmenci ile sabah haberleriydi. Bir biz bir de Bez Bebek çok izlenirdi FOX’ta... Şimdi öyle mi?

O halde sizde saat 10.00’a kadar uzatın programınızı?

Bence sabah haberinin hakkı en fazla 8.30 hadi bilemedik 09.00’dır. Sonrası tekrara girer bunun da bir amacı olmalı. Zaten haber kanalları var onlar gün boyu tekrar ediyorlar haberi. Biz FOX’ta tamam 3 saat boyunca gidiyorduk ama içinde ekonomi de vardı, hava durumu da. Bunları haberler içinde sunan genç ve yetenekli arkadaşlarımız da... İzleyiciyi aptal yerine koymamak gerekiyor.

(Ve söze Ertuğrul Albayrak giriyor)

E.A: Alev Hanım dördüncü sezonumuz bu Kanal D’de ve daha bir kez olsun birinden şunu, yapın bunu yapın duymadık. Tek bir müdahale olmadı bizlere burada. Şu haberi verin, şuraya kamera götürün, şu konuğu alın şeklinde. Biz çok şanslı bir ekibiz bu manada.



"BU ÇENEYLE DÜĞÜN SALONLARINA BİLE ÇALIŞIRIM"

İrfan Bey, editörünüz Ertuğrul Bey’in dediğine göre editöryal anlamda epeyce bağımsızsınız yani?

İlla ki. Öyle olmazsa burada olmayız. Onun rahatlığı sağlandığı için buradayız. Bir kimya söz konusu o tutmazsa bu kadar zaman burada olamazdık. Bize en zor dönemlerde bile "Vicdanınıza bırakıyoruz" dediler. Her türlü haberi verdik, kimse de çıkıp şu haberi neden verdiniz demedi. En ufak baskı yok, müdahale yok eğer olsa zaten bir oturur düşünürüz. Baskının olduğu yerde işimizi zaten iyi yapamayız, bırakırız onurumuzla. Ben bu çene ile gider düğün salonlarında altın saymasını da bilirim, bayii toplantılarında Petek Dinçöz’ü anons etmesini de bilirim. Yarışma programı sunmasını da...

O kadar haksızlık da yapmayın kendinize.

En kötü senaryoyu çiziyorum. (Ertuğrul Albayrak söze giriyor tekrar) Alev Hanım siz bir yönetici olsanız memnun olduğunuz bir çalışanınız size ayrılmak istediğini söylese ne yapardınız?

Önce neden gitmek istiyor bunu öğrenirdim, ardından sorununu çözer, gitmesini engellerdim.

Ama FOX’ta İrfan’a güle güle dendi.

FOX’da sizi üzdüler mi, haksızlığa mı uğradığınızı düşünüyorsunuz, ya da hakkınızın yendiğini mi iddia ediyorsunuz İrfan Bey, sürekli FOX’tan gidiyoruz çünkü?

Hiç kimse bizim hakkımızı yiyemez. Yedirtmeyiz. 3 yıl sonra "Bizim ana haberi sunan kız (Nazlı Tolga) evleniyor sen gelir misiniz deniliyorsa hakkımızı kimse yememiştir" Sorun şu: Demek ki bir rahatsızlık verilmiş. Senin çok başarılı bir elemanın ben gidiyorum diyorsa bunu engellersin.

"BAŞARIMIZA RAĞMEN GÜLE GÜLE DEDİLER"

Kırgınlık var anladığım kadarıyla?

Ben çantamı toplayıp çıkarken mutluluk kutlaması yapanları gördüm Alev Hanım. "Çak" yapanlar oldu. Zil takıp oynamadıkları kaldı... Yine sustum.

"ANA HABERDEN BİLE ÇOK İZLENİNCE RAHATSIZ ETTİK"

Peki sizde hiç hata yok muydu İrfan Bey, neden insanlar durduk yere çok başarılı birine güle güle desin ki?

İşimizi çok iyi yaptık ve işimizin çok az paraya da çok iyi yapılabileceğini gösterdik. Bu iyi bir şey değildi. Doğru söyleyen dokuz köyde de istenmezmiş. Ana haberden bile daha çok izlendik, daha başarılı olduk. Bizim önümüze Ana Haberin akışı kondu FOX’un İtalyan genel müdürü tarafından ve "Bu akış neden sizin kadar başarılı değil, biraz yardımcı olabilir misiniz?" diye soruldu. Bende o yöneticinin yerinde olsam herhalde rahatsız olurdum bu başarıdan.

"O KANALDA ÇALIŞIRKEN PARAMIZ YOKTU ZEYTİNBURNU’NDAN BAKIRKÖY’E KADAR YÜRÜTTÜLER BİZİ"

Sizin gücünüzden mi rahatsız oldular yani?

Bakın yediğimiz çanağa pislemiyoruz yanlış anlaşılmasın, geçmişte bize kim yardımcı olduysa ona minnetimiz sürer. Ama bizi kimse yıldız yapmadı, öyle gösterilmeye çalışılmasın. İrfan Değirmenci her zaman bilinen bir markaydı. Ali Kırca ile de çalıştım Birand’la da. Benim yıldızımı kimse parlatmadı. Elbette emeği geçmiştir herkesin. Geçmişe takılıp kalmış değiliz bizim derdimiz geleceğe bakmak, bizim derdimiz Türkiye. İçinde bulunduğumuz ülkenin durumu. Daha iyiye gitmek. Bizim şimdiye kadar sesimiz çıkmadı sustuk ama üzerimize oynanan oyunları da bilmiyor değiliz. Bugüne dek sustuk ve bugün size içimizi döküyoruz. FOX’ta sabah haberlerini okumaya başlayan İsmail Küçükkaya’ya "Hayırlı olsun" diye tweet atıyorum ama o bana özelden teşekkür ediyor. Bunun sebebi bile düşündürücü. Kaldı ki bir önceki tweetinde Doğan Şentürk’e teşekkür ediyor FOX’ta sabah haberlerine başladığı için. Bakın hep FOX’tan gidiyoruz ama orada bir seçim programı yapmıştık çok da başarılıydı, bize bir elinize sağlık bile denilmedi. Kazandığımız para da iyi değildi ay sonuydu eve neyle gideceğimizi bile düşünmediler, editör arkadaşım Ertuğrul Albayrak ile Zeytinburnu’ndan Bakırköy’e kadar yürüdük, hem de o yorgunlukla. Çünkü cebimizde taksi parası yoktu. Koltuğunda oturanlar ise makam araçlarıyla çıktı gitti, saatlerce ter döken, asıl işi yapan bu adamlar ne yer ne içer, evlerine nasıl giderler bunu sormadılar. Ama bu yaşadığımızı 4 yıl sonra kanalın genel müdürü Pietro’ya söyledik, "Haberleri yoktur muhtemelen" dedi. Haberleri olacak kardeşim. Saatlerce o verilere bakan, yayını götüren kişilere bu yapılmaz, yapılmamalı. Bunun adı emeğe saygısızlık. Kimin emeği daha fazlaysa onun yemek masasında yeri daha fazla olacak. O tuvaletin yanındaki dış kapıya oturtulmayacak. Tuvaletin yanına oturttuğun adam ancak tuvalet bekçiliği yapar, iş yapan adamı oraya oturtmayacaksın. Yanlış şeyler yapıldı ve hala bizimle ilgili konuşuluyor, biz de artık "Yeter" diyoruz.

Yahu İrfan Bey, öyle dolmuşsunuz ki hep FOX’tan gittik, şaşkınlıkla dinledim. Peki bunca şey yaşadınız ve hiç o dönemki yöneticiniz Doğan Bey’le bunları konuşmadınız mı, kendi hakkını savunmayan bir gazeteci vatandaşın haklarını nasıl korur ekranda?

Söylemez, konuşmaz olur muyuz hiç? Oturduğumuz yerden memnun olmadığımızı söylediğimizde "Benim takdirimdir" dedi. Bu iş kötü bir yere gidiyor dediğim anda da "Nereye giderse gitsin" dedi.



"21.30’DAKİ HABERİ BANA DEVRİM DİYE YUTTURAMAZSIN"

Siz FOX’u şu an başarılı buluyor musunuz?

Hayır bulmuyorum. 18.30’daki haber neden 21.30’a alındı. Koysalardı 19.00’a herkesle aynı anda yarışsalardı. Başarıysa bana desin ki şu haberim bomba gibi izlendi, yok öyle bir haber. Yüzdelere baksınlar. 21.30’daki bülteni bana devrim diyerek yutturamazsın. Ancak İtalyan genel müdürünü kandırırsın. O da buna "Devrim" der. Ama devrim böyle bir şey değildir. Onca diziyi yenip reytingleri patlatabiliyorsan ve kendi tarzını yakalayabiliyorsan devrimdir. Ama şu an bu yapılmadı.

"BİRAND EKRAN CANAVARIYDI"

Medya hep böyle galiba, zemin çok kaygan...

Hem de çok ama Allah yanımızda oldu da buralara geldik. Çok şükür şimdiye kadar kaybetmedik, dilerim şimdiden sonra da kaybetmeyiz. Kimseyi ilgilendirmeyen bu detayları anlatarak belki izleyicinin sevgisini kaybederiz ama çok dolduk artık konuşmalıydık. Biz işimizle anılmak istiyoruz. Şu an bulunduğumuz yer Kanal D, günün birinde bir başka yerde olsak bile izleyiciye yine en iyi en doğru haberlerle hitap etmek isteriz. Biz geleceğin hep daha iyi olacağına inanan insanlarız. Mehmet Ali Birand son gününe kadar başarılı olmasaydı yıllarca hatta son gününe kadar ekranda olur muydu? Tam bir ekran canavarıydı. İnsanlar onu sırf "Bu gece acaba nerede hata yapacak" diye merak ederek bile izliyordu. Bu adam 70’li yaşlardaydı düşünsene.

"BİRAND ÇALIŞANI İÇİN GÜZEL FIRSATLAR YARATIRDI"

Birand’ı özlüyor musunuz?

(Gülümsüyor) Hem de çok. FOX’tan buraya geldiğimde bana dedi ki "Oğlum sen kuşsun, para pazarlığı yapamazsın bırak bana" böyle bir adamdı o. Fırsatları değerlendirmeyi bilirdi. Sadece kendini değil kendisiyle çalışanı da düşünürdü. Ömrümde ilk kez Birand sayesinde yurt dışına çıktım ben.

Eksikliği hissediliyor mu, yeri doldurulabildi mi?

Çok hissediliyor. Ben artık ana haber izlerken heyecan duymuyorum mesela. Baştan sona oturup da izlediğim bir bülten yok. Kim var merakla, heyecanla izlediğiniz Allah aşkına?

"ADAMIN 30 MUHABİRİ VAR HALA AJANSLARA GEBE"

Evet bir dönem kıyasıya bir rekabet vardı. 3 büyükler vardı deyim yerindeyse. Uğur Dündar, Mehmet Ali Birand, Ali Kırca... Ama şimdi ana haberde yoklar daha bir genç nesil var, peki hiç mi umut yok, hep onlarla da devam edemezdi neticede. Onlar gitti haber bitti mi yani ?

Show TV’de Ana Haberi sunan Erhan Çelik ile 1996 yılında Ostim TV’de muhabirlik yaptık. Ostim Sanayi bölgesidir. İki dolmuşla giderdik, çamura belenip TV binasına gidip kendi tarhana çorbamızı kendimiz pişirip, sonra kamyonetin arkasına binip Dışişleri Bakanlığı’nın önüne gider, diplomatlara rezil olduğumuzu hissederdik. Öyle büyük emekler sarf ettik. Erhan kendini var etmeye çalışan böyle bir adamdır, oralardan şimdiki konumuna geldi, saygım sonsuzdur. Ama yaptığı iş farklı mı farklılaştırmaya çalışıyorlar ama henüz olmadı. Çok fazla ajansa dayalı gidiyorlar. Bizim bir tanecik muhabirimiz var o da Arzu, ama senin 50 tane muhabirin İstanbul’da, 30 tane muhabirin Ankara’da varsa bir bülteni sen tek başına ajanslara hiç gerek duymadan çıkarabilirsin. Ama her bülten ajans haberi. Üstelik ajansların da en kör közüne parmağım haberi. Diğer kanallar da ondan çok farklı değil, hep ajans hep ajans...

"ANA HABERLER HEYECANSIZ VE ESKİSİ GİBİ, İZLENMİYOR, KİMSEDE BİR BİRAND IŞIĞI GÖRMÜYORUM"

Madem haber bültenlerini bu kadar eleştiriyorsunuz, heyecansız buluyorsunuz gelelim Kanal D’nin ana haberlerine, bu kanaldasınız diye methetmeyeceksiniz herhalde elbette eleştirileriniz vardır, nasıl buluyorsunuz Kanal D’nin haberlerini?

Kanal D haber merkezi Türkiye’nin en eski, en köklü herkesin içinde bulunmak ve çalışmak istediği haber merkezi. Birand sonrasında da bu böyle. Hala çok iyi. Genç bir muhabire hangi TV’de çalışmak istediğini sorun Kanal D haber merkezi diyecektir. Bir markadan söz ediyorsak bu bir markadır. Evet Kanal D Birand dönemindeki yapısıyla devam ediyor fakat Birand döneminde şöyle bir artı vardı cepte hem haberler merak ediliyor, güveniliyor ve izleniyordu hem de Birand’ın cazibesi, rengi, ışıltısı ve anlatım tarzı vardı. Diyelim ki demokratikleşme paketi açıklanacak, sırf "Birand acaba pakete ne diyecek" diye merak edilir, kanal açılıp seyredilirdi ama Serdar Cebe ne diyecek acaba demokratikleşme paketi için diye açıp izleyen bilmiyorum ben. Çünkü arkadaş bir spiker hem de yıllardır bu işi yapan iyi bir spiker...

"BİRAND NE DİYECEK MERAK EDERLERDİ AMA SERDAR CEBE’Yİ MERAK EDEN YOK"

Ama bir Birand değil diyorsunuz?

Kimse Birand değil olamaz da... Serdar Cebe yıllardır bu işi yapıyor ve işinde çok iyi, haber merkezinde de epeyce emek sarf ediyor ama haber anlatıcısı değil, spiker. Ben şu anda bir Birand ışığını kimsede göremiyorum. Haber anlatmak bambaşka bir şey, promterı iyi okumak başka bir şey.

"TÜRKİYE’DE BÜYÜK BİR ANCHORWOMAN EKSİKLİĞİ VAR"

Peki anchorman’in yorumlarıyla, anlatımıyla haberin önüne geçmesi ne kadar doğru, mesela Kanal D’de Birand döneminde haberden çok Birand daha çok ön plandaydı. Bu etik bir durum mu?

Anchorman orada özel hayatıyla ön planda değil ki, anlattığı haberlere kattığı yorum ve anlatışıyla ve haberi sunuşuyla ön planda. Eğer izleyici de onu seçiyor, tercih ediyorsa sorun yok. Dünyanın her yerinde yıldız anchorlar ve anchorwomanlar var. Ama Türkiye’de anchorwoman eksikliği de var. CNN’in ünlü muhabiri Christian Amanpour’u düşünün. Türkiye’de var mı böyle bir isim, elbette yok ve eksikliği fazlasıyla hissediliyor. Amanpour, gezi sürecinde çok eleştirildi, manşetlere taşındı ama kadın haberci tam anlamıyla. 50 yaşında üzerinde güzel, hiç güzel sayılmayacak ama uluslararası tecrübesi derya olan bir kadın. Bir şey söylerse ağırlığı var. Ben Çiğdem Anat ile bir birlikte bir dönem çalıştım. Ondan biraz daha sabırlı olmasını isterdim açıkçası. Anat’ın sunacağı haberi merak eder akşam oturur izlerdim. Müthiş bir anchorwoman olacağına hala daha inanıyorum, dönse kendini izlettirebileceğini düşünüyorum. Eksikliğini hissediyorum. Vakti zamanın son durak programı vardı Gürkan Zengin ile birlikte sundukları, lisedeyim o zamanlar oturup son durak ne diyecek diye beklerdim o programı ve sonuna kadar izlerdim. Ali Kırca’nın ana haberini bile reytinglerde zaman zaman zorluyordu.



"ÇİĞDEM ANAT’IN EKSİKLİĞİNİ HİSSEDİYORUM, DÖNMELİ"

Ali Kırca dediniz de hemen sorayım, birlikte de çalıştınız ne de olsa. Ali Bey’in eksikliği hissediliyor mu?

Ali Ağabeyi çok severim, her zaman babacandır, şefkatlidir. Son dönem biraz kafası dağınık, yıpranmış, yorgun, hevesi kaçmış, hevesi kaçırılmış olabilir ama her zaman ağırlığı olan ve sahadan, savaş muhabirliğinden gelmiş, 32. Gün’ün içinden gelmiş, yıllarca Siyaset Meydanı’nı izlettirmiş bir adamdır. Onunla ilgili bir şey söylemek birincisi bana düşmez. İkincisi son yıllardaki yorgunluğu hissediliyordu, zaten kendi istemeseydi bırakmazdı.

"UĞUR DÜNDAR İNSANDIR "

Madem onlarsız olmuyor dediniz, üç büyüklerden gittik Uğur Dündar’ı sormazsam eksik kalır değil mi?

Uğur Dündar, Hülya Koçyiğit, Adile Naşit film çekmişler ben daha altım bezliyken. Uğur Dündar orada bir gazeteciyi, kendini canlandırıyor düşünsene. Ben daha 2 yaşındayım. Soğukoluk’a gitmiş fuhuş yuvalarını ortaya çıkarmış 7 yaşındayım daha o zamanlar izlemişim ağzım açık, ona laf söylemek benim ne haddime. Şunu da not etmeliyim çoğu kişi bizi tanıdığı halde gördüğü törenlerde, etkinliklerde selam vermeden yanımızdan geçerken, Uğur Dündar bunu yapmadı. Bir üniversitenin ödül törenindeyiz birgün içeri girdik daha kimseyi görmedim karlı bir kış günüydü. Uğur Dündar gülümseyen suratıyla yanıma geldi ve ben hayatımda daha önce hiç görmemiştim kendisini, çalışmadığım tek isimdir diyebilirim, dedi ki "İrfancığım televizyonda yaptığın işleri çok beğeniyorum." Koskoca Uğur Dündar böyle bir mütevazılık yapıyor. Sıcakkanlı bir insan, benim için adamlığı insanlığı önemli ötesi boş...

Ana Haber bültenlerini belli ki beğenmiyorsunuz, artık heyecan kalmadı diyorsunuz peki bu heyecan nasıl tekrar yakalanabilir?

İnsan ömrü belli bir yere kadar. Tamam bir Birand yok, Kırca bıraktı, Dündar bir şekilde ekranlarda yok ancak onları taklit ederek ya da onları taklit eden insanlarla bu başarı yakalanmaz. İnsanlar başarıyı kendi iç enerjisi ile yakalayacak. Söylediği sözü dinletecek kişi, sunduğu haberi izletecek, televizyon izleyicisinin aklında kalacak. Kendinden sonraki diziyi tavsiye ederken bile izleyici o diziyi merak edip bekleyecek, böyle biri gerek. Şimdilik yok ama gelmeli. Kadın olursa bence daha iyi olur. Biri çıkmalı "Ben varım" demeli.. Yeteneği de varsa zaten kendini gösterir...

"TEKLİF ÇOK AMA "

Peki İrfan Değirmenci’nin iç enerjisi var mı, o izleyicinin aklına kalabilir mi? Hazır mı tam anlamıyla bir anchorlığa?

Elbette. Tam anlamıyla hazırım. Ben bunu saklamıyorum ki. Her zaman dile getiriyorum zaten. Biz buradayız ve hazırız diyorum.

"ANA HABER İÇİN HAZIRIM, BURDAYIM VE EN İYİSİNİ YAPARIM"

Hazırsanız neyi bekliyorsunuz?

Türkiye’de bizim kriterlerimizi karşılayacak bir teklif henüz gelmedi. Çook teklif var Ana Haberle ilgili ama beklentilerimizi karşılayacak türden değil. Bizim kriterlerimize, bizim şartlarımızla uyacak henüz bir yer yok. Ama cazip bir teklif geldiğinde o koltuğa oturduğumda en iyisini yaparım hiç şüphem yok.

"DENİZ ARMAN BİR HABER YAZSIN SİNEMADA KAPALI GİŞE BİLE OYNAR"

Diyelim Kanal D Ana haberi sunuyorsunuz ne değişir ya da neyi değiştirirsiniz?

Kanal D’de o kadar değerli isim var ki, masa başında bir Deniz Arman gerçeği var, o isim ayda 3 haber yazsın al o haberi sinemalarda yayınlat. Afişini de bastır, "Sinemada bu akşam Deniz Arman’ın haberi gösteriliyor" de, kapalı gişe oynar. Düşünsene öyle bir adam var orada. Bak Süleyman Sarılar gibi bir isim var. Bir muhabirini sabahın 05.00’inde bizim sabah haberi için emniyet önüne diken bir adam. Haber merkezinin Birand döneminde ikinci adamıydı şimdi birinci adam. Beğenirsiniz beğenmezsiniz her biri televizyon karakteri olan muhabirler var. Tüm bu malzemeden iyi bir yemek çıkarmak kolay ama daha iyisini çıkarmak zor olan, öyle söyleyeyim.

Kanal D Haber merkeziyle aranız nasıl, sizi besleyebiliyorlar mı?

Kesinlikle. Her yönden destek oluyorlar zaten bir ekibiz. O ekip gerçekten çok iyi bir ekip.



"KANAL D ANA HABERİ İSTEDİĞİMİ HİÇ SAKLAMADIM"

Kanal D ana haberi çok istediğiniz ama olmadığı söyleniyor doğru mu? Var mı böyle bir hayaliniz?

Bunu saklamadım ki hiç. Hedef koymak iyidir. Sabah haberleri bugün yeniden çok popülerse bundaki payımız yatsınamaz. Hal böyleyken Daha çok seyircinin olduğu bir saat diliminde bunu neden yapmayalım. Şimdilik olmadıysa vardır bunda da bir hayır...

Seneye bir bakmışız Kanal D Ana Haber’desiniz olabilir mi böyle bir şey?

Neden olmasın. Türkiye’de 1 yıl sonrasını görebilen bir firma, bir marka var mı? Siz mesela 1 yıl sonra nerede olacağınızı görebiliyor musunuz? Bu yıla bakalım, yarına Allah kerim...

Kanal yönetimi ile hiç böyle bir konunun bahsi geçti mi ?

Kanal yönetimiyle çok dürüst ve doğal bir diyalogumuz var. Pek çok konuda fikir alışverişinde bulunuyoruz...

"KARİZMATİK BİR HABER ANLATICISI..."

Dediniz ya "Birand haber sunduğunda o gün ne söyleyecek herkes merak ederdi ama Serdar Cebe ne diyecek diye kimse merak etmez. "Peki siz Ana Haberi sunsanız bunu başarabilecek misiniz? Demem o ki "İrfan Değirmenci ne diyecek acaba bugün" diye izleyici merak edip açacak mı çalıştığınız kanalı?

Açıyor zaten her sabah. Serdar Cebe özelinden gitmeyelim vardır elbette onun da akşam söyleyeceği sözleri merak eden, ama ben karizmatik bir haber anlatıcısından söz ediyorum. Bir ideal, benim de ilgimi çekecek bir isim olmalı..

"BİRAND DEĞİLİM, OLAMAM DA"

Diyorsunuz "Birand eksikliği var, heyecan yok Ana Haberler keyifsiz" diye, peki siz bir Birand olabilir misiniz ya da en azından kaybolduğunu söylediğiniz haberlerdeki o heyecanı geri getirebilir misiniz?

Birand değilim olamam da ben İrfan Değirmenciyim ve eğer ben heyecanlanıyorsam yaptığım işten seyirciye de bu heyecan geçecektir ve geçiyor da...

"HIRSIM BOYUMU AŞMAZ"

Epeyce iddialı olduğunuzu gördüm ben sizin, “Ana Habere de hazırım” diyorsunuz peki hırslı mıdır İrfan Değirmenci?

Hırsım boyumu aşmaz, sadece bir motivasyon unsurudur benim için. Bağışıklık sistemimi ayakta tutar ama hadsizleştirmez, aklımın önüne geçmez...

"40’IMDAN SONRA SABAHTA OLMAK İSTEMEM"

Bana bir tarih verebilir misiniz Ana Haber için... Artık şu tarihten sonra sabah haberlerinde olmam diyebilir misiniz?

Allah bilir ama 40’ımdan sonra sabah haberlerinde olmak istemem...

"HABER KANALLARINDAN DAHA ÇOK İZLENİYORUZ"

Peki Entertainment değil de bir haber kanalının ana haberini sunmak ister misiniz?

Tüm haber kanallarının ana haberlerinden daha çok izleniyoruz ki zaten şu anda sabahları...

Haber kanallarını doyurucu buluyor musunuz?

Yorum yok!

Türkiye’de kimler spiker yani sunucu... Kimler haber anlatıcısı ve dahası İkisi arasındaki fark ne?

Biri prompter’a başkalarının yazdıklarını okur, diğeri bize o günün öyküsünü kendi bakış açısıyla çizer...

Türkiye’de anchowoman eksikliği var dediniz, mesela bir Nazlı Öztarhan gerçeği var, Nevşin Mengü var... Ve sayamadığım daha bir çok isim, bu isimler o eksikliği gideremiyor mu?

İkisi de çok başarılı ve çok beğeniyorum. Her sektörde daha fazla kadın ön planda olsun istiyorum...

"SEYİRCİ TENCERE TAVA ALMIYOR HABER ALIYOR "

Peki Türkiye gibi bir ülkede güne günaydın diyerek başlamak gerçekten mümkün mü, zira son dönemlerde hiç de öyle günü aydınlatacak haberler veremiyoruz?

Şöyle bir iki yüzlülük içinde olmazsanız "Her malın bir alıcısı vardır" fikriyle yola çıkmazsanız dürüst ve samimi olursanız her haberi verirsiniz acısıyla tatlısıyla. Seyirci kabul edip izler. Seyirci neticede tencere tava almıyor haber alıyor. Dürüstlüğü ve içtenliği hissettirirseniz ona her türlü haberi verirsiniz. En acı haberi de verirsiniz ve hatta birlikte üzülür, birlikte kızar, öfkelenirsiniz de. Ama çok kızdırırken birden oynak bir habere geçerseniz olmaz. O geçişi iyi yapmalı. Dört tane kadın cinayeti haberinin ardından hop geçelim fasulyenin nimetlerine yapıyorsanız siz zaten orada sırıtırsınız. Her sabah 04.00’te bizim haber akışımız hazırdır. Öykümüz kurulmuş vaziyettedir. O sıralama kurgu değildir. Büyük bir kaza haberinin ardından Çin’deki panda haberini veremezsiniz. Önüme zamanında öyle akışlar geldi ki neler gördük neler, en vahim haberin ardından mobesse kameralarına yansıyanları koyanlar var, iyi gider diye. Uyum, öykü yok. Bunlar reyting falan yapmaz, ancak uyumu bozar izleyiciyi sıkar.

Peki üzücü bir haberi vererek güne başladınız diyelim, bu durum gündelik hayatınızı, sosyal hayatınızı, gün içinde etkiliyor mu?

Usta tiyatrocu Cüneyt Gökçer’in sözü vardı, "Evinize işinizi götürürseniz karakterden çıkamazsanız derdiniz var." Biz bir oyun oynamıyoruz burada gerçeklerden söz ediyoruz ama gün boyunca karşınıza başka gerçekleri de çıkıyor hayatın. Ben burada sabah haberde 5 yaşında hayatını kaybeden bir çocuktan bahsediyorken sokakta başka bir çocuk görüyorsunuz onun derdine düşüyorsunuz. Sokağa çıktığımda bir baba 9 yaşındaki çocuğunun elinden tutmuş yürüyor baba bana "Bit Pazarına gideceğiz de okul alışverişi için, buradan oraya yürüyerek gidilebilir mi?" diye soruyor. Belli ki cebinde otobüse verecek yol parası yok. Çocuğuna alışverişe gidecek bir baba bu, sokakta bununla karşılaşınca siz haberini sunduğunuz 5 yaşındaki çocuğu unutuyor ve gördüğünüz bu sokaktaki diğer çocuğun derdine düşüyorsunuz. Yol parası olmayan o çocuk...

"GENÇ ÖLÜMLER VE BUNLARIN HABERLERİNİ VERMEK EN ZORU"

Son dönemde sunduğunuz ve sizi en çok etkileyen haber neydi zorlandığınız, özellikle bu Gezi sürecinin ardından?

Çok stresli günler yaşadık, sokakta bu ülkenin gençleri hayatını kaybetti ve hayatını kaybeden gençlerin ardından öyle sözler sarf eden kesimler oldu ki, çoğu da bilgisizdi. Kimi ölümleri sözleriyle adeta meşru kılmaya çalıştı, kimi ölenleri kahraman gibi gösterip başka çocuklarında sokaklara çıkmasına sebep oldu. Ama biz "Bu çocuklar niye öldü, başka çocuklar ölmesin, ölen çocukların arkasından kötü konuşulmasın, arkalarından terörist denilmesin" diye, bu çocukların neden öldürüldüğü sorgulansın diye oturup haberler yaptık, mesai harcadık. Çok sıkıntılı bir dönemdi. Her gelen kötü haberle biz daha da kötü hissettik... Gezi süreci sancılıydı. Mesela FOX’ta çalışırken çok sık şehit haberleri geliyordu. Bu ülkenin toprağa düşen her şehit Mehmetçiği için aynı sıkıntıyı, aynı acıyı yaşadık. Genç ölümler insanı çok etkiliyor. Sende nihayetinde bu ülkede yaşayan ve genç yaşta sayılacak bir adamsın. Senin yaşlarını bile görmemiş bir adam ya askerde ya sokakta bir şekilde haksız yere hayatını kaybediyor. Ölümleri anlatmak zor oluyor.

Gezi sürecinde medya o kadar çok tartışıldı ki sanırım iyi bir sınav da veremedik, peki siz geçer not aldınız mı izleyiciden o süreçte?

En kolayı neydi biliyor musunuz? En kolayı şuydu: "Şu günler bir geçsin biz biraz sessiz olalım, apartta kalalım. Sonra ön plana geçen hangi tarafsa o tarafa göre haberler veririz" demek. Bu yaygın ve kolay bir yöntemdi. Biz bu yaygın ve kolay yöntemi tercih etmedik. O gün bu olaylar daha nereye gidiyor belli olmadan gözümüzle gördüğümüz, vicdan terazisinde tarttığımız doğruları ekrana getirdik?

"KOLTUĞUMU DA KAYBETSEM BAŞIMI DA, YAPTIĞIM HABERDEN KORKMAM"

Neden tökezlendi o süreçte peki, haberden korkulur mu?

Bu ülkede ne var biliyor musun kraldan çok kralcı. Komşusunu ihbar edecek kadar güce yaranmaya çalışan hatırı sayılır bir kesim, birde koltuğunu koruyabilmek için, hayat tarzını koruyabilmek için her şeyi göze alanlar... Bu üçü bir araya geldiğinde korkunç bir kokteyl ortaya çıkıyor. Tadı da kokusu da hiçbir şeye benzemiyor... Koltuğumu da kaybetsem, başımı da kaybetsem yaptığım haberden korkmam, eğer doğruysa ekrana verdiğim haberden asla ödün vermem, vicdanıma haksızlık etmem. Haber haberdir. Bu ülkede bir Dolmabahçe Camisi’nin imam örneği var. "Ben yalan söylemem" dedi, başına gelecekleri göze aldı, işinden bile oldu. "Adam diyor ki “Ben yalan söyleyemem, benim gördüğüm bu, dinim bana yalan söylememeyi emrediyor." Ben zannetmiyorum ki Başbakan çıksın da bu adamın görevden alınmasını istesin. Onun adına karar veren, hareket eden belli mevkiler kazanmak isteyenler bu tayinleri çıkardılar ama eminim ki yıllar sonra bunlar önlerine bir utanç vesikası olarak gelecek. Yıllar sonra geride kalmış şeyleri konuşmak daha kolay oluyor ama şimdi olmuyor.

Peki ya medya... Medyanın son tahlildeki bu durumu da sorgulanacak mı?

Tabii ki.. Şimdi bile soruluyor. Geçmişte atılan manşeti adamın önüne koyuyorlar "Al bunu atmışsın, al şunu yapmışsın diyebiliyorlar" bakınız 28 Şubat sürecine. O gün kimseden hesap sorulmadı ama bugün herkesin yaptığı önüne geliyor

"SOKAKTA HER GÖRDÜĞÜN PENGUEN DEĞİLDİR"

Siz 28 Şubat’ta neredeydiniz ve ne yapıyordunuz?

Ben o dönem Ostim TV’de iftar programı sunuyordum. Daha 19 yaşında bir adamdım. Hasan Celal Güzel ile Nazlı Ilıcak’ı konuk alıp yanıma pot kırmayayım diye sigorta olarak oturtulmuş tesettürlü arkadaşımla iftar programı sunuyordum. Herkes geçmişiyle sorgulanır, hatırlanır. Her kesimin yobazı var Alev Hanım, sen sokakta gördüğün herkesin arkasından "Penguen, penguen" diye bağıramazsın. Bizim muhabir arkadaşımız Arzu’nun da başına geldi. Herkes ekmek parasının peşinde "Penguensiniz siz gösteremezsiniz, çekmeyin" diyemezsin her gördüğün muhabire. Adam emekçi orada haber için var, gazeteci; haber yapmak için oradaysa sen o adama penguensiniz diye taş atma, saldırma. Buna hakkı yok kimsenin... Her kesimin bir yobazı var benim için önemli olan siyasi görüşü değil bir insanın dünya görüşü, dünyaya nasıl baktığı.

Muhabir orada oluyor haber çekiyor ancak o haber yayınlanmıyor belki vatandaşın öfkesi de buna... Hiç mi haklılık payları yok?

Halk yayına müdahale edemez ama eğer ekranda gördüğünden memnun değilse sandık denilen bir şey var o zaman gidip sandığın namusuna sahip çıkacaksın. "Benim oyumla mı olacak demeyeceksin" TV’deki penguen belgeseline mi kızıyorsun arkadaşım o zaman tatilinden feragat edip sandık başında olacaksın.

"MEDYA PATRONLARININ HÜKÜMETE YAKINLIĞINI BOŞVERİN ASIL SORUN EMEK SÖMÜRÜSÜ"

Peki bizim medyamızın en büyük problemi ne İrfan Değirmenci’ye göre?

Şu kapılardan girmek gençler için çok zor. Binlerce iletişim mezunu genç var, işsiz gazeteci var. Sektörün heveslisi de çok. Bunun böyle olduğunu işveren de bildiği için yıllarca sizin emeğinizi çok ucuz iş gücü olarak kullanıyor. Belli bir yıldızlar kastı çok iyi paralar alırken bu işin emektarları olan, 16 saat sahada çalışan, canını ortaya koyarak çalışan arkadaşlarım sürünüyor. Benim de o dönemlerim oldu, yıllarca ayın onunu getiremeden çalıştığım ama mecburen saatlerce çalışıp canımı tehlikeye attığım dönemlerdi. Bence bu emek sömürüsü medya yöneticilerinin iktidara yakın tutum takınması sorunsalından çok daha önemli.

"SSK’SIZ ÇALIŞTIRILDIM, EMEĞİM ÇOK KEZ SÖMÜRÜLDÜ"

İlk kez bizlerin sorunlarını da bir medya sorunu olarak söyleyen biri çıktı...

Alev Hanım ben yaşadım diyorum. Biliyor musunuz zamanında çok kez SSK’sız çalıştırıldım ve sigortasız eleman olarak vergi denetmenlerinden kaçırılmak için "Git biraz hava al" denilen biriyim. En büyük sorunları yaşadım. İddia ediyorum ki bu sektörün en büyük sorunu kendi içinde. Çalışanlarıyla ilgili, emeğe yapılan saygısızlık, sömürü...

Peki hükümetin medya üzerinde bir baskısı var mı, ya da siz o tedirginlikle hiç oto sansür uyguladınız mı ya da öyle anlar oluyor mu?

Türkiye’yi unutun her ülkede TV ya da gazete sahiplerinin gazetecilik dışında yaptığı başka işler var mı ve kaygıları var mı bu önemli. Elbette birçoğu öyle ama aslolan gazetecinin kendini kullandırtmaması. Yüzde yüz bağımsız, süper tarafsız, bir medya vardır dersek bu "Sabah haberlerinde devrim yaptık" sloganı kadar içi boş bir slogan olur.

"KİMİ SADECE İŞİNİ YAPTIĞI İÇİN KOVULUYOR"

Peki medyadaki bu yaprak dökümüne bu büyük kıyıma ne demeli, her gün bir gazeteci işinden oluyor. Bu nasıl bir süreç?

Ben genellemelere karşıyım. Bu süreç içersinde işinden olan bütün herkesi aynı kefeye koyamazsın, "Günah keçisi ilan edildiler, kabak onların başına patladı" demek mümkün değil. Ama öyle isimler var ki evet sadece işini yaptığı için işini kaybedenler bunlar. Birde sadece tek görevi iktidara kendini beğendirmek için yıldızı parlayanlar var. Ben ilk grupta olmayı tercih ederim. İkinci grupta olmak daha ağır bir şey gibi geliyor bana, içinde bulunduğun kaba göre şekil almak çok ağır geliyor bana.

"TEK GÖREVİ İKTİDARA KENDİNİ BEĞENDİRMEK OLDUĞU İÇİN YILDIZI PARLIYOR"

Peki siz AK Parti hükümetini nasıl buluyorsunuz?

Şimdi Fatih Portakal bana"Bizim görevimiz gazeteci olarak soru sormak. Bu ülkenin sorunu, eksikliği soru sormaması ben bu yüzden soru soruyorum" diyecektir. Bizde elbette kör gözün parmağına sokmasak da haberlerimiz içerisinde "Neden böyle" sorusunu soruyoruz. Kendimiz sorarak bunun altını illa çizme gereği duymuyoruz ama dışarıda gezerken yapıyorum. Vatandaşla hep iç içeyim. Mesela ben de dolmuşa biniyorum ama bunu "İsmail Küçükkaya dolmuşa bindi " şeklinde bir halka ilişkiler kampanyasına dönüştürmüyorum. Ben bir konsere gittiğimde saatlerce kuyrukta da bekliyorum, işsiz bir akrabam için gidip iş arıyorum, İş-Kur’da sıraya giriyorum. Kızılay’ın dispanserine de gidiyorum orada sıra bekleyen emeklilerle sohbet ediyorum ve hepsine soru soruyorum dışarıda. Onların verdiği yanıt yeterli oluyor ama Boğaz kenarında oturduğum bir CEO’ya da soruyorum nasıl buluyorsunuz hükümeti diye. Ben şimdi burada hükümete ne verip veriştiririm, ne de aman efendim süperdi şahaneydiler diye güzellerim. Ben de kararımı sandıkta kapalı oy yöntemiyle belli edeceğim, ben bunu ekranda belli etmek zorunda değilim. Sandıkta ancak belli edebilirim. Oy veren kitleye bir kez saygınız olacak, hükümeti isteyen, seven insanlarla da dalga geçemezsiniz arkalarından hüloğğ diyemesiniz.



Sizin işinizin en zor yanlarından biri hayatı tersten yaşamak galiba. Biz çalışırken siz uyuyor siz çalışırken biz uyuyoruz. Uyku düzenlerimiz bile bambaşka oluyor. Bu çok zor olmalı?

Zor olmaz mı insan her şeyden önce yıpranıyor. Yıl sonunda tedaviye ihtiyacımız oluyor. Yıl sonu artık hastalanıyoruz.

Ne zaman evleniyorsunuz İrfan Bey?

Annem daha sabah sordu bu soruyu telefonda. Anneme de aynı yanıtı verdim: Kısmet bu işler…

Özel biri var mı peki hayatınızda?

Yalnızlık Allah’a mahsus... Elbette var. Ama bizim gibi insanların hayatına girecek insanların da Allah yardımcısı olsun. Çünkü işin dışında başka şeylere vakit ayırabilmemiz çok ama çok zor.

Benim için hayatımda yaptığım en ilginç röportaj oldu bu. Stüdyoda, ışıklar altında. Ekiple… Soru sormama da çok gerek kalmadı, soluksuz konuşan dobra bir anchor vardı karşımda. Büyük keyif aldım çok teşekkür ediyorum…

Asıl biz çok teşekkür ediyoruz.