''HABERİN MOZART'I'' MEDYARADAR'A KONUŞTU: ''BENİ YENEBİLMEK İÇİN OYUN ÜSTÜNE OYUN YAPIYORLAR''
4 sezon boyunca Kanal D'nin sabah haberlerini omuzlayan başarılı haberci İrfan Değirmenci, Medyaradar'dan Alev Gürsoy Cimin'e konuştu. “Rakibim yok” diyen Değirmenci iddialı açıklamalarıyla bir hayli konuşulacak gibi&...
Birand’ın eksikliğini hissediyor… Ana Haber bültenlerini
heyecansız buluyor. “Rakibim yok, bizim malımız daha kaliteli”
diyor… Dobra mı dobra bir isim… Dilinin ayarı yok, neyi düşünüyorsa
onu söylüyor… Her sabah o güzel ses tonu ve kendine has üslubuyla
"Günaydın" diyor ve günümüzü aydın ediyor.
Bu haftaki konuğum Kanal D haberin en sevilen yüzlerinden biri olan
başarılı televizyon habercisi İrfan Değirmenci. Sabah haberleriyle
neredeyse sekiz yıldır hayatımızda… Bazıları ona “Haberin
Mozartı” da diyor. Eee haksız da değiller hani; 19 yıl
televizyon haberciliğinin içinde olan deneyimli bir isim. Dile
kolay haber uğruna kat edilen onca yol ve sene... Aslında röportajı
o gün yapacağımızı hiç düşünmedim, bir hayli hastaydım ama başka da
müsait günü yoktu. Ballı ıhlamur sözünü de alınca hasta hasta
düştük Kanal D yollarına…
İstanbul trafiği malumunuz. İlk kez bir röportajıma epeyce
geciktim. Buna rağmen son derece nazik karşılandım İrfan Değirmenci
ve başarılı ekibi tarafından... Bu röportaj alışkın olduğum
röportajlardan değildi. Büyük spot ışıklarının altında, sabah
haberlerinin sunulduğu o stüdyodaydık. Sanki İrfan Bey değil de ben
onun konuğuydum... Tabii seyircilerimiz de vardı. İrfan
Değirmenci’nin başarılı ekibinden editörü Ertuğrul
Albayrak ve muhabiri Arzu İyilikyapan
Poyrazoğlu....
Uzunca söyleşide FOX TV ile ilgili epeyce çarpıcı açıklamaları
vardı, biraz kırgın, nedenlerini anlatıyor. Eski kurumunda yani
FOX’ta Ana Haber koltuğuna oturabilirmiş bu sezon ama olmamış;
nedenini ise röportajın içinde okuyacaksınız. Sabah kuşağında rakip
tanımıyor ama Ana Haber bültenleri için de çok olumlu
düşünmüyor.
"Bizim mal daha kaliteli" diyor ve ekliyor
"Ben artık Ana Habere
hazırım."
Birand’ı çok özlüyor... Peki Kanal D Haberi çok istediği yönündeki
söylentilere ne diyor? Onun yanıtını açık yüreklilikle veriyor.
Çok iddialı konuştu, sözleri çarpıcıydı. Tüm bu söylediklerim ve
daha fazlası röportajın içinde... Ben yine çok uzattım, en iyisi
sözü İrfan Değirmenci’ye bırakıp aradan çekileyim.
Keyifli okumalar... Sevgiler...
RÖPORTAJ: ALEV GÜRSOY CİMİN
TWİTTER: gazetecialev
MAİL: [email protected]
İrfan Bey, maşallah ne kadar enerjiksiniz. Her sabah bunu
nasıl başarıyorsunuz? Bu çok zor olmalı?
Alev Hanım, şimdi ben 1995 yılında Türkiye’de özel radyolar ilk
açıldığı dönem radyolarda çalışmaya başladım. 18 yaşındaydım o
zaman, bugün 37 yaşındayım ve o günden bugüne bu işin içindeyim.
Yerel kanallardan tutun en büyük televizyon kanallarına kadar
birçok yerde çalıştım. 1999’da Siyaset Meydanı’nın ardından ATV
haber merkezinde staj yaptım. 6 ay boyunca gittim geldim para
almadan, sigortasız çalıştım. Sadece daha önceden yapılan
haberlerin görüntülerini izleyip bilgisayara not ettim. Şimdi bir
yerde spikerlik dersi veriyorum. İletişim fakültesinden mezun
olmuşlar soruyorlar, "Biz yarın nasıl spiker oluruz?" diye. Tüm bu
süreci hepsine anlatıyorum ki bir yerlere kolay gelinemeyeceğini
öğrensinler, akıllarında biraz daha şekillensin bu iş diye. Bir
tanıdığım yoktu medyada, bir desteğim, torpilim yoktu, tamamen
kendi emeklerimle geldim bulunduğum bu yere. ATV, CNN, Kanal D, Fox
gibi kanallarda uzun süre çalıştım. En büyük avantajlarımdan biri
sahayı iyi bilmemdi, muhabirlik çok şey kattı bana. Ve ben enerjimi
hep sağlam tutmak zorundaydım. Bu işin en zor yanının muhabirlik
olduğunu düşünüyorum, bir muhabirin eğer sahada haberden habere
koşmaya enerjisi varsa şu koltukta oturan spikerin de sabahları
sanki oraya zorla oturtulmuş gibi programı açmaması gerek. Bu her
şeyden çok emeğe saygısızlık, o nedenle güne hep iyi başlıyor ve
başlatıyorum.
"O KADAR ÇOK SPİKER (MİŞ) GİBİ
DAVRANANLAR VAR Kİ..."
Başarınız birazda muhabirlikten gelmenizden
kaynaklanıyor sanırım?
Ben haber anlatıcısıyım, spiker değilim. Hoş spikerlik dersi
veriyorum dedim ama ekranda haber nasıl anlatılır onu anlatmaya
çalışıyorum. Haberi anlatmak için haberi anlamak lazım. Haberi
anlamak içinde evet muhabirlik yapmanız gerek. "Mış" gibi
olmayacaksınız ama... O kadar çok spikermiş gibi haber anlatıcıymış
gibi davranan insan var ki, ben çok gülüyorum, çok da keyif
alıyorum onları izlerken.
"ANA HABERLER DAHİL HİÇ KİMSEYİ
RAKİBİMİZ OLARAK GÖRMÜYORUZ"
Rakiplerinizi nasıl buluyorsunuz peki, gerçi çok fazla
izleme şansınız olmaz çünkü aynı zaman diliminde yarışıyorsunuz ne
de olsa?
Sağdan saysanız 50 kişidir, soldan saysanız 50 kişidir televizyon
önünde haber anlatanlar ve kim derse ki "Ben kimseyi izleyemiyorum"
yalan söyler. Evet herkesi izliyorum bu piyasada bu işi yapan,
haber anlatan herkese bakıyorum, haberlere bakıyorum. Ha rakip mi
onlar? Ben açıkçası şu anda ana haberler dahil yaptığımız işe rakip
olabilecek hiç kimseyi görmüyorum. Ben kendimden bahsetmiyorum
burada, her sabah Türkiye’ye yaptığımız işten ve onun anlatılış
tarzından söz ediyorum. Ha taklitlerimiz yok mu? Çok. Yaptığımızı
yapmaya çalışan bir sürü kişi var. Bakın arkada bir İstanbul
manzarası var, şimdi arkasında İstanbul manzarası olmayan sabah
haberini dövüyorlar! Seyirci mesajı okuyorduk bundan 8 yıl evvel
başladık, şimdi seyirciden gelen mesajı okumayan sunucu yok, sanki
izleyici mesajı okumayanı dövüyorlar. Bundan sekiz yıl önce seyirci
ile sohbet etmeye gayret ettim, daha o zaman 28 yaşındaydım, şimdi
bakıyorum ekranlarda yaşını başını almış ve bu işe yeni başlamış
arkadaşlar komik duruma düşebiliyorlar. Seyirciyle konuşmak, sohbet
etmek başka bir şeydir, yapmacık olmak başka bir şeydir. Zorla bir
yerlere oturtulduğu da belli oluyor bazı insanların. Zorla bir
yerlere oturanlar da belli. Allah herkesin yolunu açık etsin. Ben
Ankara’da doğdum büyüdüm, Anadolu’da iki esnaf yan yana kunduracı
açar, ikisinin de müşterisi ayrıdır. Bakın Fatih Portakal Ana
Haberi sunmaya başladığı ilk gün çok doğru bir şey söyledi. Belki
de son zamanlarda söylediği tek doğru şeydi. Şunu dedi: "Her malın
bir alıcısı vardır." Evet biz burada bir şey satmaya çalışıyoruz.
Bir ticari müessese televizyon, aradaki reklamları satmaya
çalışıyor. Benim iddiam, bizim malın biraz daha kaliteli
olduğu.
"BENİM İDDİAM BİZİM MALIN DAHA KALİTELİ
OLDUĞU"
Sözünüzün içerisinde bir şey dikkatimi çekti. Fatih
Portakal’ın son dönemde söylediği "Tek doğru" dediniz. Son
zamanlarda yanlış şeyler mi söylüyor ya da tarzını mı
beğenmiyorsunuz, sorun ne?
Şu an Fatih Portakal soru soruyor. Seyirciye diyor ki, "Bugün sizi
düşündüreceğim, siz bakalım şu konuda ne söyleyeceksiniz?" Fatih
bir şey söylemiyor. Soru soruyor ve son zamanlarda soru sormadan
söylediği tek şey "Her malın bir alıcısı" olduğu sözüydü. Fatih
geçmişte ve bugün benim karşımda olmasından hoşnut olduğum nadir
isimlerden biri. Benden çok sonra başlamış olsa da muhabirliğe,
muhabir kökenli bir arkadaştır. Muhabirlik yapan, sahada canlı
yayın yapan adam o ekranda o haberi de güzel anlatır. O da onu
yapıyor. Keşke biraz daha özgün olsaydı, "Sabah haberlerinde devrim
yaptık, şimdi de Ana Haber’de devrim yapacağız" çok güzel sloganlar
bunlar ama Türkiye’de o kadar içi boş slogan var ki biraz içini
doldurmak gerekiyor.
"GAZETECİLİK BAŞKA TELEVİZYON
HABERCİLİĞİ BAŞKA"
Fatih’ten madem bahsettik, o halde İsmail Küçükkaya’yı da
sorayım size. Genel yayın yönetmenliğinden TV haberciliğine hızlı
bir geçiş yaptı, nasıl buluyorsunuz sabah haberlerinde İsmail
Bey’i?
Ben şu süreçte gazetecilik yapıp, haber anlatmaya çalışıp ayakta
kalmaya çalışan herkesin emeğine şapka çıkartıyorum. Ayakta kalmaya
çalışan diyorum; bakın bu sektörde olup gazetecilik yapmaya
çalışıp, hayatta kalmaya ve geçimini sağlamaya çalışan herkese
büyük saygı duyuyorum. Hiç tanımamama rağmen Akşam’dan ayrıldığında
ona ilk geçmiş olsun diyenlerden biriyim. Bir gazetenin genel yayın
yönetmenliğini yapmış birinin bir sabah haberi bülteni sunma
teklifini büyük bir heyecanla karşılamış olmasını önemsiyorum.
Güzel bir durum bu... Bizim FOX’ta bundan 8 yıl önce devraldığımız
sabah haberlerinin itibarını düşünün ve bugün sabah haberlerinin
itibarını düşünün, bu yanlış bir şey yapmadığımızı gösteriyor. Bir
gazetenin genel yayın yönetmeni sabah haberleri teklifini büyük
coşkuyla karşılamışsa bu iyi bir şey, fakat gazetecilik farklı
televizyon haberciliği çok farklıdır. TV haberciliğinin daha çok
başında, eminim ilerleyen zamanda iyi işler yapacak, kamera
karşısında olmaya da alışacak. Şu an acemilik süreci.
Peki sizin başarınızın sırrı ne, neden rakip
tanımıyorsunuz?
Ben yıllardır her gece 01:00’de haber merkezinde oluyorum. Hiç
şaşmaz bu 8 yıldır böyle. Şunu söyleyen arkadaşlara da kusura
bakmasın saygı duyamayacağım, "Sabah 4’te kalktım yine lanet olsun,
sabah haberi sunmaya gidiyorum." Bu değildir iş, bence bizim işimiz
insanlara yeni haberler sunmak. Bunu yapmak için her gece 12.00’de
evden çıkıyorum ve en geç 01.00’de haber merkezine geliyorum. Harıl
harıl çalışıyoruz. Ve şu saatlerde uyuyoruz (saat 11’di) ve ana
haberleri izlemek için uyanıyoruz.
"FOX’TA ANA HABERİ SUNACAKSAM HABERİN DE
BAŞINA GEÇERİM DEDİM"
Sadece akşamdan, Ana Haber bülteninden kalanları
doldurmuyor, bütün yeni gelişmeleri işliyorsunuz, geniş bir
ekibiniz olmalı?
"Biz Entertainment kanalız" diyen Amerikalılara sabah haberlerinin
Türkiye’de de izlenebileceğini ispat eden ekibiz. O dönem Fox’un
ABD’li Genel Müdürü David Raid Türkiye’den ayrılmadan önce Haber
Genel Yayın Yönetmeni Doğan Şentürk’ün de bulunduğu bir toplantıda
şunu söyledi: "Türkiye’de galiba yaptığım tek iyi iş İrfan
Değirmenci’nin sabah haberlerini onaylamamdır." O gitti, İtalyan
bir genel müdür geldi Pietro Vicari, çok da iyi bir adamdır. Ben
FOX’tan ayrılalı yıllar olmuştu, geçen sene bir akşam kendi davet
etti, yemek yedik. Dedi ki, "Dostum biz Fox ailesi olarak seni geri
kazanmak istiyoruz, nerede hata yaptığımızı öğrenmek istiyoruz,
bizimle Ana Haber bülteni hazırlar mısın önümüzdeki sezon?"
Bende Pietro Vicari’ye aynen şunu söyledim. "Biz Fox’tan ayrılmadan
önce 4 yıl önce zaten bu noktaya gelmiştik, Ana Haberi hazırlama
noktasındaydık ancak bazı durumların netleşmesi gerekiyor. Mesela
ben ekranda sunduğum haberin merkezinde en üst noktada olacak
mıyım? Bu benim için önemli çünkü evet Türkiye’de bir Birand, Ali
Kırca, Uğur Dündar örneğinde vardır bu. Anchorman’in elini
rahatlatır. Siz o mutfağın şefiyseniz o yemeği daha güzel servis
edersiniz. Ben o mutfağın şefi olmayacaksam niye orada olayım? Bunu
da İtalyan yemeği örneklerinden gayet güzel anlattım kendisine.
"Dostum peki biz bir değerlendirelim" dedi. Sonra
değerlendirdiğinde herhalde Doğan Şentürk’ten vazgeçemeyeceğini
düşünmüş olsa gerek “Önümüzdeki sezon için tekrar görüşürüz” dedi
ama orada kaldı. Sonra baktık Fatih Portakal Ana Haberde. Yani
demem o ki çok geniş bir ekip olmasak da işimizi seviyor ve gayet
iyi yapıyoruz. FOX döneminde de bu böyleydi, dört sezondur
omuzladığımız Kanal D’de de böyle...
"FOX’TAYKEN EV KİRAMI ZOR
ÖDÜYORDUM"
Peki Kanal D gibi Türkiye’nin en çok izlenen kurumsal
kanalını bırakıp gider miydiniz FOX’a, Ana Haber
uğruna?
Ben kimsenin ekibinin adamı olmadım, şimdiye kadar hep çalışarak
emeğimle bir yerlere geldim. Ben FOX için zamanında Kanal D gibi
bir yeri Birand’ı bıraktım. Ayşenur Arslan o zaman çok gönül
koymuştu. "Ben kendi kanatlarımla uçacağım" demiştim. Ankara’daydım
o süreçte. "FOX’tan böyle bir teklif var İstanbul’a geliyorum ama
Kanal D’ye gelmiyorum" dedim. Rahmetli Mehmet Ali Birand, "Görürsün
İrfan günün birinde yeninden seninle çalışacağız" dedi ve 4 yıl
sonra kendi teklifiyle koskoca Birand, fötr şapkasıyla
Zeytinburnu’na FOX’a geldi, İrfan Değirmenci’nin peşine. Bu
profesyonel hayatta her şey mümkündür. Ben şu an bulunduğum yerden
çok memnunum. Kanal D çok büyük bir marka, Türkiye’nin en
prestijli, en çok izlenen kanalı. Kanal D bize çok büyük imkânlar
da sunuyor. Şu gördüğünüz koca stüdyo sadece bize ait. Bizden başka
kimse kullanmıyor. Işıklar, plazmalar hepsi bana göre ayarlı.
F0X’tayken kirada oturuyordum ve kira paramı çok zor ödüyordum.
Şimdi ev aldım ve kredisini artık rahat ödüyorum. Pietro’ya "Haber
merkezinin başında olursam gelirim" dediğim noktada Pietro demek ki
kendi kafasında bir değerlendirme yaptı, Türkiye’nin en kalabalık
haber merkezi olan ve en çok para harcadığını tahmin ettiğim FOX
haber merkezinin başındaki yönetimle devam etme kararı aldılar.
"İSTEDİK Kİ FOX ANA HABERDE OMURGALI VE
İZLENEN BİR BÜLTENİ OLSUN"
FOX haberin kaptanı Doğan Şentürk’le sorunlu musunuz bana
mı öyle geldi, ya da daha mı başarılı olacağınızı düşünüyordunuz
ondan?
Hayır sektörde kimse benimle sorunlu değildir, benim de kimseyle
bir sorunum yoktur. Biz arkadaşlık değil profesyonel bir iş
yapıyoruz, kaldı ki orada kaldığımız sürece her zaman izlenme payı
Ana Haberden daha yüksek olan sabah haberi yaptık. Tatlı bir
rekabet yaşadık. Derdimiz şuydu: FOX’un Ana Haberi de en az bizim
sabah yaptığımız haber kadar omurgalı ve izlenen bir haber bülteni
olsun. Türkiye’de 2 hafta önce sırf yeni dizileri başlayacak diye
Ana Haber bültenini yayınlamayan 2 kanal oldu, bunlardan biri Star
diğeri FOX... Cuma günü bir kanalda ana haber olmaması ne demek?
Hiç olmasın daha iyi. Star’da Ana Haber yerine Hababam Sınıfı’nın
yayınlanması ne demek? O zaman gönder muhabirlerini ücretsiz
izne... Ben burada emekçilerin derdindeyim, biz eğer ana habere
yeterince önem vermez, saygınlığını korumazsak vatandaş da izlemez.
Türkiye’nin en kalabalık haber merkezini bu şekilde devam ettirmek
çok rantbl değil. Burada Doğan Şentürk ile ayrışıyoruz. Yaşça
benden büyük, yöneticilik kariyeri olarak da, ama ben cuma günü bir
kanalda ana haber bülteninin olmamasını kabul etmiyorum. Yaşım
küçük olabilir ama 19 yıldır bu işin içerisindeyim, geçen seneye
kadar bana "Sabah haberlerinin genç ismi" diyorlardı. Çok şükür bu
sene onları yazmadılar, gençlik güzel ama bunu tecrübesiz anlamında
kullandıkları zaman bir silaha dönüşebiliyor.
"ETKİSİZ BİR ANA HABER YERİNE KANAL D’Yİ
TERCİH ETTİK"
Şu an FOX Ana haberde olmayı ister miydiniz
peki?
Açıkçası bu sezon FOX’un Ana Haberi’ni hazırlıyor olabilirdik ama
yeri saati belli olmayan, dizilerin karşısında olan 45 dakikaya
sıkıştırılmış etkisiz bir bülteni sunmak yerine sabahları dimdik
yaptığımız şu işi yapmayı tercih ederim. Gezi Parkı sürecinde bizi
izleyebildin mi Alev Hanım?
"DUVARDA DELİK AÇTIK, KOVULACAĞIMIZI
SANDILAR AMA KOVULMADIK"
Evet sürekli takip ediyorum bütün sabah
kuşaklarını...
O süreçte Türkiye o kadar kutuplaştı ki herkes her şeyi söyledi.
İçinde bulunduğumuz kurum için penguen benzetmeleri bile yapıldı,
ancak biz öyle yayınlar yaptık ki kimsenin veremediği haberleri,
görmediği gösteremediği haberleri verdik. Gezi Parkı olaylarının
ilk gününde de biz bunu yaptık ve ertesi gün birçok internet
sitesinde "İrfan Değirmenci kovuldu mu" haberleri yazıldı çizildi.
Çünkü beklenti oydu, bu olayları gösteren kovulur anlayışı hakimdi.
Biz duvarda bir delik açtık ve bu olayların gösterilebileceğini ve
gösterenin illa da kovulmayacağını ispat ettik. Bunların haber
olduğunu gösterdik herkese ama kovulmadık da.
"HABERİ VEREN KOVULUR ANLAYIŞI
HAKİM"
İyi de haber veren neden kovulsun ki, Türkiye’de böyle
garip bir anlayış yerleşti, bizim işimiz zaten haberi vermek değil
mi?
Sizce? Son dönemde yaşananlara bakınca ne görüyorsunuz? Ben
söyleyeyim haberi veren ya kovulur ya tatile gönderilir anlayışı
hakim ama biz bunun böyle olmadığını sabahki omurgalı duruşumuzla
gösterdik. Doğru olduğuna inandığımız haberi saklamadık verdik.
Vicdandan taraf olduk. Bakın "Tarafsız haber, özgür yorum" çok
güzel bir slogan ama iç boş olduktan sonra bir anlamı yok.
"O İSİMLERLE BENİ AYNI KEFEYE
KOYAMAZSINIZ"
Siz kendinize haber konusunda epeyce güveniyorsunuz ve
"Sabahta tekim" diyorsunuz anladığım kadarıyla?
Bakın Beyaz TV’deki Tahir Sarıkaya’yı, CNN’deki Deniz
Bayramoğlu’nu, Show’da Simge Fıstıkoğlu’nu, Star’da Seda Akgül’ü,
FOX’ta İsmail Küçükkaya’yı hepimizi aynı teraziye koyup
tartamazsınız. İsmail Küçükkaya size verdiği röportajda "Onlarla
karşılaştırılmak onlara haksızlık bana saygısızlık olur” demişti.
Ben de diyorum ki, “Onlarla aynı kefeye konulup tartılmak evet bana
da gerçekten haksızlık olur.” Ben 19 yıldır muhabirlik yaptığımı
söylüyorum, 8 yıldır kesintisiz sabah haberi yapıyorum. En yüksek
izlenme oranına sahip olduğumuzu söylüyorum, Bu isimlerle beni aynı
kefeye koyamazsınız.
"SABAHTAKİ HİÇ KİMSE RAKİBİM
DEĞİL"
Siz onları rakip olarak görmüyor musunuz?
Elbette görmüyorum. O gün birinci olmuşsa Muhteşem Yüzyıl’dır benim
rakibim, onun izlenme payını yakalamam gerekir. Mesela akşam
yayınlanan bir milli maç da izlenme oranı anlamında benim çok ciddi
rakibimdir. Müge Anlı da… Televizyonlar izlenme payı ile reklam
alırlar o reklam paraları ile de bizim maaşlarımızı öderler. Ama iş
televizyon haberciliği ise evet bir rakibim yok... Amma velakin iş
televizyonda bir program yapmaksa, televizyonda var olmaksa, var
olanların hepsi rakip.
"KONSANTRASYON SORUNU YAŞIYORLAR,
ÖNLERİNDEKİ YAZIYI BİLE OKUYAMIYORLAR"
İçlerinden en beğendiğiniz isim kim, elbet
vardır bir iki isim değil mi?
Ben, kim ne emek sarf etmiş o gün çok net anlayabiliyorum. İki
haber arasındaki bağlantıyı kurabilmiş mi kuramamış mı spiker ona
bakarım. Ya da üç haber sonrası ne yayınlanacak biliyor mu ona
bakıyorum, seyirciye karşı olan tavrına bakıyorum. Boş laflarla top
mu çeviriyor, sadece promterdan geçen haberi mi okuyor ya da onu
bile okumayı beceremiyor mu ona bakıyorum. Maalesef çoğu zaman
karşılaştığım tablo şu: O kadar konsantrasyon sorunu yaşıyorlar ki
Allah kimseye yaşatmasın. Önünden geçen promterdaki yazıyı bile
anlayamamış spiker. Onu bile anlatamıyor, anlayamıyorum. Haber
izlerken sıkılıyorum.
"HABER İZLERKEN
SIKILIYORUM"
Ekibinizin mihenk taşları da burada... Editörünüz Ertugrul
Albayrak ve başarılı muhabiriniz Arzu İyilikyapan Poyrazoğlu... Bir
soru da onlara sormak istiyorum , İrfan Bey o kadar kendinden emin
konuşuyor ki özgüveniyle sarsıldım, peki ekip arkadaşlarına nasıl
davranır, kaprisleri var mıdır?
Ertuğrul Albayrak: Asla, hiçbir kaprisi yok, düşünsenize gece
01.00’de kurgucusuyla, editörüyle aynı saatte işe gelen birinin ne
gibi bir kaprisi olabilir?
"SABAH ŞEKERİ DEĞİL, HABERCİYİM
BEN"
Kaç kişilik bir ekipten oluşuyor peki İrfan Değirmenci ile
Günaydın?
Yapım ve yayın ekibimiz 10 kişi kadar. Gece en geç saat 01.00’de
haber merkezindeyiz. Yayından önce 5 saat hazırlanıyoruz. Yeni
farklı haberler derliyoruz, Farkımız bu. Çok emek var bu bültende.
Kanal D Ana Haber zaten Türkiye’nin en çok izlenen bültenlerinden
biri, akşamdan kalan her haberi sabah bizde alıp kullanırsak
yaptığımız işin ne anlamı kalır? Mesela bir Özay Erat karakteri
vardır Kanal D Ana Haberin, çok da izlenir. Özay’ın haberleri o
akşam zaten binler tarafından izleniyorsa bu haberi izleyiciye
ikinci kez izletmek haksızlık olur. Elimizde bambaşka bir lezzet,
koku var ve biz de onu kullanıyoruz. Yani muhabirimiz Arzu
İyilikyapan Poyrazoğlu gider yeni bir haber hazırlar ve biz onu
kullanırız bültenimizde. Epey başkalaşmak lazım ana haberden, aksi
izleyiciye saygısızlık. Zaten izleyici akşam izleyeceğini izlemiş.
Gündüz olan bir olayın fikr-i takibini yapmamız lazım, her ne kadar
sabah şekerleri ile mukayese edilsek de biz burada habercilik
yapıyoruz. Yahu düşünsene sabah şekerleri ile mukayese edilmek ne
demek? Tamam yüzümüz gülüyor, sempatiğiz ama işimiz habercilik
.
"8.30’A KADAR İZLENMİYORLAR, BEN
BİTTİKTEN SONRA ŞANSLARINI DENİYORLAR"
En erken biten sabah programısınız neden?
8.30’da biten bir bülten 16 dakika reklam yayınlayarak hala büyük
izlenme payı alıyorsa çok söze gerek yok. Bizden sonra gelecek
programlara yer açıldı. Bu çok doğal bir durum, bizi etkilemiyor.
07.00’de başlayıp 10.00’a kadar giden sabah programları var. Niye
gidiyorlar biliyor musun? Çünkü 08.30’a kadar izlenmiyorlar.
Şanslarını bizden sonra deniyorlar. Biz bitene kadar
izlenmediklerinin farkında oldukları için de yayın saatini
uzattıkça uzatıyor izlenme payını yükseltiyorlar. Bu oyunu bu
taktiği bizim üzerimize yaptılar. Kimse kimsenin ekmeğiyle
oynamasın. Bakın izlenme payı bizi burada tek var eden şey, ne bir
tanıdığımız ne bir torpilimiz var. Ne hükümetten ne Ankara’dan bizi
kayıran birisi var. Biz 8 yıldır bu sektörde var olduysak sabah
haberleriyle, izlenme payımız sayesinde. Seyirci çok şükür bizi
tercih ediyor, seyrediyor ve en önemlisi güveniyorlar, güven çok
önemli. Benim karşımda madrabazlık yapıp, reyting oyunları oynayıp,
kapak dönüp ve hatta ben bitene kadar reklam girmeyen kanallar var.
Bir kanal 1,5 saat boyunca reklam girmemeyi göze alabilir mi? Dert
"İrfan Değirmenci’yi yendik, sabah haberlerinde artık lider biziz”
demek. Ama hiç şansları yok.
"TEK DERTLERİ İRFAN DEĞİRMENCİ’Yİ
YENEBİLMEK, OYUN ÜSTÜNE OYUN YAPIYORLAR"
Şöyle yorumlar da var "Ama İrfan da Türkiye’nin en çok
izlenen kanalında kardeşim, tabii izlenir" haklılık payları yok
mu?
Kanal D’nin en prestijli, en çok izlenen kanallardan biri olduğu
doğru ama biz iyi bir ekip olmasak insanlar neden izlesin, göz var
nizam var. Alev Hanım, bakın benim arkamdan hala "Aaa FOX Abi"
diyenler var. Biz FOX’tayken de yine liderdik sabah haberleriyle.
FOX’un yaptığı en iyi işlerden biri İrfan Değirmenci ile sabah
haberleriydi. Bir biz bir de Bez Bebek çok
izlenirdi FOX’ta... Şimdi öyle mi?
O halde sizde saat 10.00’a kadar uzatın
programınızı?
Bence sabah haberinin hakkı en fazla 8.30 hadi bilemedik 09.00’dır.
Sonrası tekrara girer bunun da bir amacı olmalı. Zaten haber
kanalları var onlar gün boyu tekrar ediyorlar haberi. Biz FOX’ta
tamam 3 saat boyunca gidiyorduk ama içinde ekonomi de vardı, hava
durumu da. Bunları haberler içinde sunan genç ve yetenekli
arkadaşlarımız da... İzleyiciyi aptal yerine koymamak
gerekiyor.
(Ve söze Ertuğrul Albayrak giriyor)
E.A: Alev Hanım dördüncü sezonumuz bu Kanal D’de ve daha bir kez
olsun birinden şunu, yapın bunu yapın duymadık. Tek bir müdahale
olmadı bizlere burada. Şu haberi verin, şuraya kamera götürün, şu
konuğu alın şeklinde. Biz çok şanslı bir ekibiz bu manada.
"BU ÇENEYLE DÜĞÜN SALONLARINA BİLE
ÇALIŞIRIM"
İrfan Bey, editörünüz Ertuğrul Bey’in dediğine göre
editöryal anlamda epeyce bağımsızsınız yani?
İlla ki. Öyle olmazsa burada olmayız. Onun rahatlığı sağlandığı
için buradayız. Bir kimya söz konusu o tutmazsa bu kadar zaman
burada olamazdık. Bize en zor dönemlerde bile "Vicdanınıza
bırakıyoruz" dediler. Her türlü haberi verdik, kimse de çıkıp şu
haberi neden verdiniz demedi. En ufak baskı yok, müdahale yok eğer
olsa zaten bir oturur düşünürüz. Baskının olduğu yerde işimizi
zaten iyi yapamayız, bırakırız onurumuzla. Ben bu çene ile gider
düğün salonlarında altın saymasını da bilirim, bayii
toplantılarında Petek Dinçöz’ü anons etmesini de bilirim. Yarışma
programı sunmasını da...
O kadar haksızlık da yapmayın kendinize.
En kötü senaryoyu çiziyorum. (Ertuğrul Albayrak söze giriyor
tekrar) Alev Hanım siz bir yönetici olsanız memnun olduğunuz bir
çalışanınız size ayrılmak istediğini söylese ne yapardınız?
Önce neden gitmek istiyor bunu öğrenirdim, ardından
sorununu çözer, gitmesini engellerdim.
Ama FOX’ta İrfan’a güle güle dendi.
FOX’da sizi üzdüler mi, haksızlığa mı uğradığınızı
düşünüyorsunuz, ya da hakkınızın yendiğini mi iddia ediyorsunuz
İrfan Bey, sürekli FOX’tan gidiyoruz çünkü?
Hiç kimse bizim hakkımızı yiyemez. Yedirtmeyiz. 3 yıl sonra "Bizim
ana haberi sunan kız (Nazlı Tolga) evleniyor sen gelir misiniz
deniliyorsa hakkımızı kimse yememiştir" Sorun şu: Demek ki bir
rahatsızlık verilmiş. Senin çok başarılı bir elemanın ben gidiyorum
diyorsa bunu engellersin.
"BAŞARIMIZA RAĞMEN GÜLE GÜLE
DEDİLER"
Kırgınlık var anladığım kadarıyla?
Ben çantamı toplayıp çıkarken mutluluk kutlaması yapanları gördüm
Alev Hanım. "Çak" yapanlar oldu. Zil takıp oynamadıkları kaldı...
Yine sustum.
"ANA HABERDEN BİLE ÇOK İZLENİNCE
RAHATSIZ ETTİK"
Peki sizde hiç hata yok muydu İrfan Bey, neden insanlar
durduk yere çok başarılı birine güle güle desin ki?
İşimizi çok iyi yaptık ve işimizin çok az paraya da çok iyi
yapılabileceğini gösterdik. Bu iyi bir şey değildi. Doğru söyleyen
dokuz köyde de istenmezmiş. Ana haberden bile daha çok izlendik,
daha başarılı olduk. Bizim önümüze Ana Haberin akışı kondu FOX’un
İtalyan genel müdürü tarafından ve "Bu akış neden sizin kadar
başarılı değil, biraz yardımcı olabilir misiniz?" diye soruldu.
Bende o yöneticinin yerinde olsam herhalde rahatsız olurdum bu
başarıdan.
"O KANALDA ÇALIŞIRKEN PARAMIZ YOKTU
ZEYTİNBURNU’NDAN BAKIRKÖY’E KADAR YÜRÜTTÜLER
BİZİ"
Sizin gücünüzden mi rahatsız oldular yani?
Bakın yediğimiz çanağa pislemiyoruz yanlış anlaşılmasın, geçmişte
bize kim yardımcı olduysa ona minnetimiz sürer. Ama bizi kimse
yıldız yapmadı, öyle gösterilmeye çalışılmasın. İrfan Değirmenci
her zaman bilinen bir markaydı. Ali Kırca ile de çalıştım Birand’la
da. Benim yıldızımı kimse parlatmadı. Elbette emeği geçmiştir
herkesin. Geçmişe takılıp kalmış değiliz bizim derdimiz geleceğe
bakmak, bizim derdimiz Türkiye. İçinde bulunduğumuz ülkenin durumu.
Daha iyiye gitmek. Bizim şimdiye kadar sesimiz çıkmadı sustuk ama
üzerimize oynanan oyunları da bilmiyor değiliz. Bugüne dek sustuk
ve bugün size içimizi döküyoruz. FOX’ta sabah haberlerini okumaya
başlayan İsmail Küçükkaya’ya "Hayırlı olsun" diye tweet atıyorum
ama o bana özelden teşekkür ediyor. Bunun sebebi bile düşündürücü.
Kaldı ki bir önceki tweetinde Doğan Şentürk’e teşekkür ediyor
FOX’ta sabah haberlerine başladığı için. Bakın hep FOX’tan
gidiyoruz ama orada bir seçim programı yapmıştık çok da
başarılıydı, bize bir elinize sağlık bile denilmedi. Kazandığımız
para da iyi değildi ay sonuydu eve neyle gideceğimizi bile
düşünmediler, editör arkadaşım Ertuğrul Albayrak ile
Zeytinburnu’ndan Bakırköy’e kadar yürüdük, hem de o yorgunlukla.
Çünkü cebimizde taksi parası yoktu. Koltuğunda oturanlar ise makam
araçlarıyla çıktı gitti, saatlerce ter döken, asıl işi yapan bu
adamlar ne yer ne içer, evlerine nasıl giderler bunu sormadılar.
Ama bu yaşadığımızı 4 yıl sonra kanalın genel müdürü Pietro’ya
söyledik, "Haberleri yoktur muhtemelen" dedi. Haberleri olacak
kardeşim. Saatlerce o verilere bakan, yayını götüren kişilere bu
yapılmaz, yapılmamalı. Bunun adı emeğe saygısızlık. Kimin emeği
daha fazlaysa onun yemek masasında yeri daha fazla olacak. O
tuvaletin yanındaki dış kapıya oturtulmayacak. Tuvaletin yanına
oturttuğun adam ancak tuvalet bekçiliği yapar, iş yapan adamı oraya
oturtmayacaksın. Yanlış şeyler yapıldı ve hala bizimle ilgili
konuşuluyor, biz de artık "Yeter" diyoruz.
Yahu İrfan Bey, öyle dolmuşsunuz ki hep FOX’tan gittik,
şaşkınlıkla dinledim. Peki bunca şey yaşadınız ve hiç o dönemki
yöneticiniz Doğan Bey’le bunları konuşmadınız mı, kendi hakkını
savunmayan bir gazeteci vatandaşın haklarını nasıl korur
ekranda?
Söylemez, konuşmaz olur muyuz hiç? Oturduğumuz yerden memnun
olmadığımızı söylediğimizde "Benim takdirimdir" dedi. Bu iş kötü
bir yere gidiyor dediğim anda da "Nereye giderse gitsin" dedi.
"21.30’DAKİ HABERİ BANA DEVRİM DİYE
YUTTURAMAZSIN"
Siz FOX’u şu an başarılı buluyor musunuz?
Hayır bulmuyorum. 18.30’daki haber neden 21.30’a alındı. Koysalardı
19.00’a herkesle aynı anda yarışsalardı. Başarıysa bana desin ki şu
haberim bomba gibi izlendi, yok öyle bir haber. Yüzdelere
baksınlar. 21.30’daki bülteni bana devrim diyerek yutturamazsın.
Ancak İtalyan genel müdürünü kandırırsın. O da buna "Devrim" der.
Ama devrim böyle bir şey değildir. Onca diziyi yenip reytingleri
patlatabiliyorsan ve kendi tarzını yakalayabiliyorsan devrimdir.
Ama şu an bu yapılmadı.
"BİRAND EKRAN
CANAVARIYDI"
Medya hep böyle galiba, zemin çok kaygan...
Hem de çok ama Allah yanımızda oldu da buralara geldik. Çok şükür
şimdiye kadar kaybetmedik, dilerim şimdiden sonra da kaybetmeyiz.
Kimseyi ilgilendirmeyen bu detayları anlatarak belki izleyicinin
sevgisini kaybederiz ama çok dolduk artık konuşmalıydık. Biz
işimizle anılmak istiyoruz. Şu an bulunduğumuz yer Kanal D, günün
birinde bir başka yerde olsak bile izleyiciye yine en iyi en doğru
haberlerle hitap etmek isteriz. Biz geleceğin hep daha iyi
olacağına inanan insanlarız. Mehmet Ali Birand son gününe kadar
başarılı olmasaydı yıllarca hatta son gününe kadar ekranda olur
muydu? Tam bir ekran canavarıydı. İnsanlar onu sırf "Bu gece acaba
nerede hata yapacak" diye merak ederek bile izliyordu. Bu adam
70’li yaşlardaydı düşünsene.
"BİRAND ÇALIŞANI İÇİN GÜZEL FIRSATLAR
YARATIRDI"
Birand’ı özlüyor musunuz?
(Gülümsüyor) Hem de çok. FOX’tan buraya geldiğimde bana dedi ki
"Oğlum sen kuşsun, para pazarlığı yapamazsın bırak bana" böyle bir
adamdı o. Fırsatları değerlendirmeyi bilirdi. Sadece kendini değil
kendisiyle çalışanı da düşünürdü. Ömrümde ilk kez Birand sayesinde
yurt dışına çıktım ben.
Eksikliği hissediliyor mu, yeri doldurulabildi
mi?
Çok hissediliyor. Ben artık ana haber izlerken heyecan duymuyorum
mesela. Baştan sona oturup da izlediğim bir bülten yok. Kim var
merakla, heyecanla izlediğiniz Allah aşkına?
"ADAMIN 30 MUHABİRİ VAR HALA AJANSLARA
GEBE"
Evet bir dönem kıyasıya bir rekabet vardı. 3 büyükler vardı
deyim yerindeyse. Uğur Dündar, Mehmet Ali Birand, Ali Kırca... Ama
şimdi ana haberde yoklar daha bir genç nesil var, peki hiç mi umut
yok, hep onlarla da devam edemezdi neticede. Onlar gitti haber
bitti mi yani ?
Show TV’de Ana Haberi sunan Erhan Çelik ile 1996 yılında Ostim
TV’de muhabirlik yaptık. Ostim Sanayi bölgesidir. İki dolmuşla
giderdik, çamura belenip TV binasına gidip kendi tarhana çorbamızı
kendimiz pişirip, sonra kamyonetin arkasına binip Dışişleri
Bakanlığı’nın önüne gider, diplomatlara rezil olduğumuzu
hissederdik. Öyle büyük emekler sarf ettik. Erhan kendini var
etmeye çalışan böyle bir adamdır, oralardan şimdiki konumuna geldi,
saygım sonsuzdur. Ama yaptığı iş farklı mı farklılaştırmaya
çalışıyorlar ama henüz olmadı. Çok fazla ajansa dayalı gidiyorlar.
Bizim bir tanecik muhabirimiz var o da Arzu, ama senin 50 tane
muhabirin İstanbul’da, 30 tane muhabirin Ankara’da varsa bir
bülteni sen tek başına ajanslara hiç gerek duymadan çıkarabilirsin.
Ama her bülten ajans haberi. Üstelik ajansların da en kör közüne
parmağım haberi. Diğer kanallar da ondan çok farklı değil, hep
ajans hep ajans...
"ANA HABERLER HEYECANSIZ VE ESKİSİ GİBİ,
İZLENMİYOR, KİMSEDE BİR BİRAND IŞIĞI
GÖRMÜYORUM"
Madem haber bültenlerini bu kadar eleştiriyorsunuz,
heyecansız buluyorsunuz gelelim Kanal D’nin ana haberlerine, bu
kanaldasınız diye methetmeyeceksiniz herhalde elbette
eleştirileriniz vardır, nasıl buluyorsunuz Kanal D’nin
haberlerini?
Kanal D haber merkezi Türkiye’nin en eski, en köklü herkesin içinde
bulunmak ve çalışmak istediği haber merkezi. Birand sonrasında da
bu böyle. Hala çok iyi. Genç bir muhabire hangi TV’de çalışmak
istediğini sorun Kanal D haber merkezi diyecektir. Bir markadan söz
ediyorsak bu bir markadır. Evet Kanal D Birand dönemindeki
yapısıyla devam ediyor fakat Birand döneminde şöyle bir artı vardı
cepte hem haberler merak ediliyor, güveniliyor ve izleniyordu hem
de Birand’ın cazibesi, rengi, ışıltısı ve anlatım tarzı vardı.
Diyelim ki demokratikleşme paketi açıklanacak, sırf "Birand acaba
pakete ne diyecek" diye merak edilir, kanal açılıp seyredilirdi ama
Serdar Cebe ne diyecek acaba demokratikleşme paketi için diye açıp
izleyen bilmiyorum ben. Çünkü arkadaş bir spiker hem de yıllardır
bu işi yapan iyi bir spiker...
"BİRAND NE DİYECEK MERAK EDERLERDİ AMA
SERDAR CEBE’Yİ MERAK EDEN
YOK"
Ama bir Birand değil diyorsunuz?
Kimse Birand değil olamaz da... Serdar Cebe yıllardır bu işi
yapıyor ve işinde çok iyi, haber merkezinde de epeyce emek sarf
ediyor ama haber anlatıcısı değil, spiker. Ben şu anda bir Birand
ışığını kimsede göremiyorum. Haber anlatmak bambaşka bir şey,
promterı iyi okumak başka bir şey.
"TÜRKİYE’DE BÜYÜK BİR ANCHORWOMAN
EKSİKLİĞİ VAR"
Peki anchorman’in yorumlarıyla, anlatımıyla haberin önüne
geçmesi ne kadar doğru, mesela Kanal D’de Birand döneminde haberden
çok Birand daha çok ön plandaydı. Bu etik bir durum
mu?
Anchorman orada özel hayatıyla ön planda değil ki, anlattığı
haberlere kattığı yorum ve anlatışıyla ve haberi sunuşuyla ön
planda. Eğer izleyici de onu seçiyor, tercih ediyorsa sorun yok.
Dünyanın her yerinde yıldız anchorlar ve anchorwomanlar var. Ama
Türkiye’de anchorwoman eksikliği de var. CNN’in ünlü muhabiri
Christian Amanpour’u düşünün. Türkiye’de var mı böyle bir isim,
elbette yok ve eksikliği fazlasıyla hissediliyor. Amanpour, gezi
sürecinde çok eleştirildi, manşetlere taşındı ama kadın haberci tam
anlamıyla. 50 yaşında üzerinde güzel, hiç güzel sayılmayacak ama
uluslararası tecrübesi derya olan bir kadın. Bir şey söylerse
ağırlığı var. Ben Çiğdem Anat ile bir birlikte bir dönem çalıştım.
Ondan biraz daha sabırlı olmasını isterdim açıkçası. Anat’ın
sunacağı haberi merak eder akşam oturur izlerdim. Müthiş bir
anchorwoman olacağına hala daha inanıyorum, dönse kendini
izlettirebileceğini düşünüyorum. Eksikliğini hissediyorum. Vakti
zamanın son durak programı vardı Gürkan Zengin ile birlikte
sundukları, lisedeyim o zamanlar oturup son durak ne diyecek diye
beklerdim o programı ve sonuna kadar izlerdim. Ali Kırca’nın ana
haberini bile reytinglerde zaman zaman zorluyordu.
"ÇİĞDEM ANAT’IN EKSİKLİĞİNİ
HİSSEDİYORUM, DÖNMELİ"
Ali Kırca dediniz de hemen sorayım, birlikte de çalıştınız
ne de olsa. Ali Bey’in eksikliği hissediliyor mu?
Ali Ağabeyi çok severim, her zaman babacandır, şefkatlidir. Son
dönem biraz kafası dağınık, yıpranmış, yorgun, hevesi kaçmış,
hevesi kaçırılmış olabilir ama her zaman ağırlığı olan ve sahadan,
savaş muhabirliğinden gelmiş, 32. Gün’ün içinden gelmiş, yıllarca
Siyaset Meydanı’nı izlettirmiş bir adamdır. Onunla ilgili bir şey
söylemek birincisi bana düşmez. İkincisi son yıllardaki yorgunluğu
hissediliyordu, zaten kendi istemeseydi bırakmazdı.
"UĞUR DÜNDAR İNSANDIR
"
Madem onlarsız olmuyor dediniz, üç büyüklerden gittik Uğur
Dündar’ı sormazsam eksik kalır değil mi?
Uğur Dündar, Hülya Koçyiğit, Adile Naşit film çekmişler ben daha
altım bezliyken. Uğur Dündar orada bir gazeteciyi, kendini
canlandırıyor düşünsene. Ben daha 2 yaşındayım. Soğukoluk’a gitmiş
fuhuş yuvalarını ortaya çıkarmış 7 yaşındayım daha o zamanlar
izlemişim ağzım açık, ona laf söylemek benim ne haddime. Şunu da
not etmeliyim çoğu kişi bizi tanıdığı halde gördüğü törenlerde,
etkinliklerde selam vermeden yanımızdan geçerken, Uğur Dündar bunu
yapmadı. Bir üniversitenin ödül törenindeyiz birgün içeri girdik
daha kimseyi görmedim karlı bir kış günüydü. Uğur Dündar gülümseyen
suratıyla yanıma geldi ve ben hayatımda daha önce hiç görmemiştim
kendisini, çalışmadığım tek isimdir diyebilirim, dedi ki
"İrfancığım televizyonda yaptığın işleri çok beğeniyorum." Koskoca
Uğur Dündar böyle bir mütevazılık yapıyor. Sıcakkanlı bir insan,
benim için adamlığı insanlığı önemli ötesi boş...
Ana Haber bültenlerini belli ki beğenmiyorsunuz, artık
heyecan kalmadı diyorsunuz peki bu heyecan nasıl tekrar
yakalanabilir?
İnsan ömrü belli bir yere kadar. Tamam bir Birand yok, Kırca
bıraktı, Dündar bir şekilde ekranlarda yok ancak onları taklit
ederek ya da onları taklit eden insanlarla bu başarı yakalanmaz.
İnsanlar başarıyı kendi iç enerjisi ile yakalayacak. Söylediği sözü
dinletecek kişi, sunduğu haberi izletecek, televizyon izleyicisinin
aklında kalacak. Kendinden sonraki diziyi tavsiye ederken bile
izleyici o diziyi merak edip bekleyecek, böyle biri gerek. Şimdilik
yok ama gelmeli. Kadın olursa bence daha iyi olur. Biri çıkmalı
"Ben varım" demeli.. Yeteneği de varsa zaten kendini
gösterir...
"TEKLİF ÇOK AMA
"
Peki İrfan Değirmenci’nin iç enerjisi var mı, o izleyicinin
aklına kalabilir mi? Hazır mı tam anlamıyla bir
anchorlığa?
Elbette. Tam anlamıyla hazırım. Ben bunu saklamıyorum ki. Her zaman
dile getiriyorum zaten. Biz buradayız ve hazırız diyorum.
"ANA HABER İÇİN HAZIRIM, BURDAYIM VE EN
İYİSİNİ YAPARIM"
Hazırsanız neyi bekliyorsunuz?
Türkiye’de bizim kriterlerimizi karşılayacak bir teklif henüz
gelmedi. Çook teklif var Ana Haberle ilgili ama beklentilerimizi
karşılayacak türden değil. Bizim kriterlerimize, bizim
şartlarımızla uyacak henüz bir yer yok. Ama cazip bir teklif
geldiğinde o koltuğa oturduğumda en iyisini yaparım hiç şüphem
yok.
"DENİZ ARMAN BİR HABER YAZSIN SİNEMADA
KAPALI GİŞE BİLE OYNAR"
Diyelim Kanal D Ana haberi sunuyorsunuz ne değişir ya da
neyi değiştirirsiniz?
Kanal D’de o kadar değerli isim var ki, masa başında bir Deniz
Arman gerçeği var, o isim ayda 3 haber yazsın al o haberi
sinemalarda yayınlat. Afişini de bastır, "Sinemada bu akşam Deniz
Arman’ın haberi gösteriliyor" de, kapalı gişe oynar. Düşünsene öyle
bir adam var orada. Bak Süleyman Sarılar gibi bir isim var. Bir
muhabirini sabahın 05.00’inde bizim sabah haberi için emniyet önüne
diken bir adam. Haber merkezinin Birand döneminde ikinci adamıydı
şimdi birinci adam. Beğenirsiniz beğenmezsiniz her biri televizyon
karakteri olan muhabirler var. Tüm bu malzemeden iyi bir yemek
çıkarmak kolay ama daha iyisini çıkarmak zor olan, öyle
söyleyeyim.
Kanal D Haber merkeziyle aranız nasıl, sizi
besleyebiliyorlar mı?
Kesinlikle. Her yönden destek oluyorlar zaten bir ekibiz. O ekip
gerçekten çok iyi bir ekip.
"KANAL D ANA HABERİ İSTEDİĞİMİ HİÇ
SAKLAMADIM"
Kanal D ana haberi çok istediğiniz ama olmadığı söyleniyor
doğru mu? Var mı böyle bir hayaliniz?
Bunu saklamadım ki hiç. Hedef koymak iyidir. Sabah haberleri bugün
yeniden çok popülerse bundaki payımız yatsınamaz. Hal böyleyken
Daha çok seyircinin olduğu bir saat diliminde bunu neden
yapmayalım. Şimdilik olmadıysa vardır bunda da bir hayır...
Seneye bir bakmışız Kanal D Ana Haber’desiniz olabilir mi
böyle bir şey?
Neden olmasın. Türkiye’de 1 yıl sonrasını görebilen bir firma, bir
marka var mı? Siz mesela 1 yıl sonra nerede olacağınızı görebiliyor
musunuz? Bu yıla bakalım, yarına Allah kerim...
Kanal yönetimi ile hiç böyle bir konunun bahsi geçti mi
?
Kanal yönetimiyle çok dürüst ve doğal bir diyalogumuz var. Pek çok
konuda fikir alışverişinde bulunuyoruz...
"KARİZMATİK BİR HABER
ANLATICISI..."
Dediniz ya "Birand haber sunduğunda o gün ne söyleyecek
herkes merak ederdi ama Serdar Cebe ne diyecek diye kimse merak
etmez. "Peki siz Ana Haberi sunsanız bunu başarabilecek misiniz?
Demem o ki "İrfan Değirmenci ne diyecek acaba bugün" diye izleyici
merak edip açacak mı çalıştığınız kanalı?
Açıyor zaten her sabah. Serdar Cebe özelinden gitmeyelim vardır
elbette onun da akşam söyleyeceği sözleri merak eden, ama ben
karizmatik bir haber anlatıcısından söz ediyorum. Bir ideal, benim
de ilgimi çekecek bir isim olmalı..
"BİRAND DEĞİLİM, OLAMAM
DA"
Diyorsunuz "Birand eksikliği var, heyecan yok Ana Haberler
keyifsiz" diye, peki siz bir Birand olabilir misiniz ya da en
azından kaybolduğunu söylediğiniz haberlerdeki o heyecanı geri
getirebilir misiniz?
Birand değilim olamam da ben İrfan Değirmenciyim ve eğer ben
heyecanlanıyorsam yaptığım işten seyirciye de bu heyecan geçecektir
ve geçiyor da...
"HIRSIM BOYUMU
AŞMAZ"
Epeyce iddialı olduğunuzu gördüm ben sizin, “Ana Habere de
hazırım” diyorsunuz peki hırslı mıdır İrfan
Değirmenci?
Hırsım boyumu aşmaz, sadece bir motivasyon unsurudur benim için.
Bağışıklık sistemimi ayakta tutar ama hadsizleştirmez, aklımın
önüne geçmez...
"40’IMDAN SONRA SABAHTA OLMAK
İSTEMEM"
Bana bir tarih verebilir misiniz Ana Haber için... Artık şu
tarihten sonra sabah haberlerinde olmam diyebilir
misiniz?
Allah bilir ama 40’ımdan sonra sabah haberlerinde olmak
istemem...
"HABER KANALLARINDAN DAHA ÇOK
İZLENİYORUZ"
Peki Entertainment değil de bir haber kanalının ana
haberini sunmak ister misiniz?
Tüm haber kanallarının ana haberlerinden daha çok izleniyoruz ki
zaten şu anda sabahları...
Haber kanallarını doyurucu buluyor musunuz?
Yorum yok!
Türkiye’de kimler spiker yani sunucu... Kimler haber
anlatıcısı ve dahası İkisi arasındaki fark ne?
Biri prompter’a başkalarının yazdıklarını okur, diğeri bize o günün
öyküsünü kendi bakış açısıyla çizer...
Türkiye’de anchowoman eksikliği var dediniz, mesela bir
Nazlı Öztarhan gerçeği var, Nevşin Mengü var... Ve sayamadığım daha
bir çok isim, bu isimler o eksikliği gideremiyor mu?
İkisi de çok başarılı ve çok beğeniyorum. Her sektörde daha fazla
kadın ön planda olsun istiyorum...
"SEYİRCİ TENCERE TAVA ALMIYOR HABER
ALIYOR "
Peki Türkiye gibi bir ülkede güne günaydın diyerek başlamak
gerçekten mümkün mü, zira son dönemlerde hiç de öyle günü
aydınlatacak haberler veremiyoruz?
Şöyle bir iki yüzlülük içinde olmazsanız "Her malın bir alıcısı
vardır" fikriyle yola çıkmazsanız dürüst ve samimi olursanız her
haberi verirsiniz acısıyla tatlısıyla. Seyirci kabul edip izler.
Seyirci neticede tencere tava almıyor haber alıyor. Dürüstlüğü ve
içtenliği hissettirirseniz ona her türlü haberi verirsiniz. En acı
haberi de verirsiniz ve hatta birlikte üzülür, birlikte kızar,
öfkelenirsiniz de. Ama çok kızdırırken birden oynak bir habere
geçerseniz olmaz. O geçişi iyi yapmalı. Dört tane kadın cinayeti
haberinin ardından hop geçelim fasulyenin nimetlerine yapıyorsanız
siz zaten orada sırıtırsınız. Her sabah 04.00’te bizim haber
akışımız hazırdır. Öykümüz kurulmuş vaziyettedir. O sıralama kurgu
değildir. Büyük bir kaza haberinin ardından Çin’deki panda haberini
veremezsiniz. Önüme zamanında öyle akışlar geldi ki neler gördük
neler, en vahim haberin ardından mobesse kameralarına yansıyanları
koyanlar var, iyi gider diye. Uyum, öykü yok. Bunlar reyting falan
yapmaz, ancak uyumu bozar izleyiciyi sıkar.
Peki üzücü bir haberi vererek güne başladınız diyelim, bu
durum gündelik hayatınızı, sosyal hayatınızı, gün içinde etkiliyor
mu?
Usta tiyatrocu Cüneyt Gökçer’in sözü vardı, "Evinize işinizi
götürürseniz karakterden çıkamazsanız derdiniz var." Biz bir oyun
oynamıyoruz burada gerçeklerden söz ediyoruz ama gün boyunca
karşınıza başka gerçekleri de çıkıyor hayatın. Ben burada sabah
haberde 5 yaşında hayatını kaybeden bir çocuktan bahsediyorken
sokakta başka bir çocuk görüyorsunuz onun derdine düşüyorsunuz.
Sokağa çıktığımda bir baba 9 yaşındaki çocuğunun elinden tutmuş
yürüyor baba bana "Bit Pazarına gideceğiz de okul alışverişi için,
buradan oraya yürüyerek gidilebilir mi?" diye soruyor. Belli ki
cebinde otobüse verecek yol parası yok. Çocuğuna alışverişe gidecek
bir baba bu, sokakta bununla karşılaşınca siz haberini sunduğunuz 5
yaşındaki çocuğu unutuyor ve gördüğünüz bu sokaktaki diğer çocuğun
derdine düşüyorsunuz. Yol parası olmayan o çocuk...
"GENÇ ÖLÜMLER VE BUNLARIN HABERLERİNİ
VERMEK EN ZORU"
Son dönemde sunduğunuz ve sizi en çok etkileyen haber neydi
zorlandığınız, özellikle bu Gezi sürecinin ardından?
Çok stresli günler yaşadık, sokakta bu ülkenin gençleri hayatını
kaybetti ve hayatını kaybeden gençlerin ardından öyle sözler sarf
eden kesimler oldu ki, çoğu da bilgisizdi. Kimi ölümleri sözleriyle
adeta meşru kılmaya çalıştı, kimi ölenleri kahraman gibi gösterip
başka çocuklarında sokaklara çıkmasına sebep oldu. Ama biz "Bu
çocuklar niye öldü, başka çocuklar ölmesin, ölen çocukların
arkasından kötü konuşulmasın, arkalarından terörist denilmesin"
diye, bu çocukların neden öldürüldüğü sorgulansın diye oturup
haberler yaptık, mesai harcadık. Çok sıkıntılı bir dönemdi. Her
gelen kötü haberle biz daha da kötü hissettik... Gezi süreci
sancılıydı. Mesela FOX’ta çalışırken çok sık şehit haberleri
geliyordu. Bu ülkenin toprağa düşen her şehit Mehmetçiği için aynı
sıkıntıyı, aynı acıyı yaşadık. Genç ölümler insanı çok etkiliyor.
Sende nihayetinde bu ülkede yaşayan ve genç yaşta sayılacak bir
adamsın. Senin yaşlarını bile görmemiş bir adam ya askerde ya
sokakta bir şekilde haksız yere hayatını kaybediyor. Ölümleri
anlatmak zor oluyor.
Gezi sürecinde medya o kadar çok tartışıldı ki sanırım iyi
bir sınav da veremedik, peki siz geçer not aldınız mı izleyiciden o
süreçte?
En kolayı neydi biliyor musunuz? En kolayı şuydu: "Şu günler bir
geçsin biz biraz sessiz olalım, apartta kalalım. Sonra ön plana
geçen hangi tarafsa o tarafa göre haberler veririz" demek. Bu
yaygın ve kolay bir yöntemdi. Biz bu yaygın ve kolay yöntemi tercih
etmedik. O gün bu olaylar daha nereye gidiyor belli olmadan
gözümüzle gördüğümüz, vicdan terazisinde tarttığımız doğruları
ekrana getirdik?
"KOLTUĞUMU DA KAYBETSEM BAŞIMI DA,
YAPTIĞIM HABERDEN KORKMAM"
Neden tökezlendi o süreçte peki, haberden korkulur
mu?
Bu ülkede ne var biliyor musun kraldan çok kralcı. Komşusunu ihbar
edecek kadar güce yaranmaya çalışan hatırı sayılır bir kesim, birde
koltuğunu koruyabilmek için, hayat tarzını koruyabilmek için her
şeyi göze alanlar... Bu üçü bir araya geldiğinde korkunç bir
kokteyl ortaya çıkıyor. Tadı da kokusu da hiçbir şeye benzemiyor...
Koltuğumu da kaybetsem, başımı da kaybetsem yaptığım haberden
korkmam, eğer doğruysa ekrana verdiğim haberden asla ödün vermem,
vicdanıma haksızlık etmem. Haber haberdir. Bu ülkede bir Dolmabahçe
Camisi’nin imam örneği var. "Ben yalan söylemem" dedi, başına
gelecekleri göze aldı, işinden bile oldu. "Adam diyor ki “Ben yalan
söyleyemem, benim gördüğüm bu, dinim bana yalan söylememeyi
emrediyor." Ben zannetmiyorum ki Başbakan çıksın da bu adamın
görevden alınmasını istesin. Onun adına karar veren, hareket eden
belli mevkiler kazanmak isteyenler bu tayinleri çıkardılar ama
eminim ki yıllar sonra bunlar önlerine bir utanç vesikası olarak
gelecek. Yıllar sonra geride kalmış şeyleri konuşmak daha kolay
oluyor ama şimdi olmuyor.
Peki ya medya... Medyanın son tahlildeki bu durumu da
sorgulanacak mı?
Tabii ki.. Şimdi bile soruluyor. Geçmişte atılan manşeti adamın
önüne koyuyorlar "Al bunu atmışsın, al şunu yapmışsın
diyebiliyorlar" bakınız 28 Şubat sürecine. O gün kimseden hesap
sorulmadı ama bugün herkesin yaptığı önüne geliyor
"SOKAKTA HER GÖRDÜĞÜN PENGUEN
DEĞİLDİR"
Siz 28 Şubat’ta neredeydiniz ve ne
yapıyordunuz?
Ben o dönem Ostim TV’de iftar programı sunuyordum. Daha 19 yaşında
bir adamdım. Hasan Celal Güzel ile Nazlı Ilıcak’ı konuk alıp yanıma
pot kırmayayım diye sigorta olarak oturtulmuş tesettürlü
arkadaşımla iftar programı sunuyordum. Herkes geçmişiyle
sorgulanır, hatırlanır. Her kesimin yobazı var Alev Hanım, sen
sokakta gördüğün herkesin arkasından "Penguen, penguen" diye
bağıramazsın. Bizim muhabir arkadaşımız Arzu’nun da başına geldi.
Herkes ekmek parasının peşinde "Penguensiniz siz gösteremezsiniz,
çekmeyin" diyemezsin her gördüğün muhabire. Adam emekçi orada haber
için var, gazeteci; haber yapmak için oradaysa sen o adama
penguensiniz diye taş atma, saldırma. Buna hakkı yok kimsenin...
Her kesimin bir yobazı var benim için önemli olan siyasi görüşü
değil bir insanın dünya görüşü, dünyaya nasıl baktığı.
Muhabir orada oluyor haber çekiyor ancak o haber
yayınlanmıyor belki vatandaşın öfkesi de buna... Hiç mi haklılık
payları yok?
Halk yayına müdahale edemez ama eğer ekranda gördüğünden memnun
değilse sandık denilen bir şey var o zaman gidip sandığın namusuna
sahip çıkacaksın. "Benim oyumla mı olacak demeyeceksin" TV’deki
penguen belgeseline mi kızıyorsun arkadaşım o zaman tatilinden
feragat edip sandık başında olacaksın.
"MEDYA PATRONLARININ HÜKÜMETE
YAKINLIĞINI BOŞVERİN ASIL SORUN EMEK
SÖMÜRÜSÜ"
Peki bizim medyamızın en büyük problemi ne İrfan
Değirmenci’ye göre?
Şu kapılardan girmek gençler için çok zor. Binlerce iletişim mezunu
genç var, işsiz gazeteci var. Sektörün heveslisi de çok. Bunun
böyle olduğunu işveren de bildiği için yıllarca sizin emeğinizi çok
ucuz iş gücü olarak kullanıyor. Belli bir yıldızlar kastı çok iyi
paralar alırken bu işin emektarları olan, 16 saat sahada çalışan,
canını ortaya koyarak çalışan arkadaşlarım sürünüyor. Benim de o
dönemlerim oldu, yıllarca ayın onunu getiremeden çalıştığım ama
mecburen saatlerce çalışıp canımı tehlikeye attığım dönemlerdi.
Bence bu emek sömürüsü medya yöneticilerinin iktidara yakın tutum
takınması sorunsalından çok daha önemli.
"SSK’SIZ ÇALIŞTIRILDIM, EMEĞİM ÇOK KEZ
SÖMÜRÜLDÜ"
İlk kez bizlerin sorunlarını da bir medya sorunu olarak
söyleyen biri çıktı...
Alev Hanım ben yaşadım diyorum. Biliyor musunuz zamanında çok kez
SSK’sız çalıştırıldım ve sigortasız eleman olarak vergi
denetmenlerinden kaçırılmak için "Git biraz hava al" denilen
biriyim. En büyük sorunları yaşadım. İddia ediyorum ki bu sektörün
en büyük sorunu kendi içinde. Çalışanlarıyla ilgili, emeğe yapılan
saygısızlık, sömürü...
Peki hükümetin medya üzerinde bir baskısı var mı, ya da siz
o tedirginlikle hiç oto sansür uyguladınız mı ya da öyle anlar
oluyor mu?
Türkiye’yi unutun her ülkede TV ya da gazete sahiplerinin
gazetecilik dışında yaptığı başka işler var mı ve kaygıları var mı
bu önemli. Elbette birçoğu öyle ama aslolan gazetecinin kendini
kullandırtmaması. Yüzde yüz bağımsız, süper tarafsız, bir medya
vardır dersek bu "Sabah haberlerinde devrim yaptık" sloganı kadar
içi boş bir slogan olur.
"KİMİ SADECE İŞİNİ YAPTIĞI İÇİN
KOVULUYOR"
Peki medyadaki bu yaprak dökümüne bu büyük kıyıma ne
demeli, her gün bir gazeteci işinden oluyor. Bu nasıl bir
süreç?
Ben genellemelere karşıyım. Bu süreç içersinde işinden olan bütün
herkesi aynı kefeye koyamazsın, "Günah keçisi ilan edildiler, kabak
onların başına patladı" demek mümkün değil. Ama öyle isimler var ki
evet sadece işini yaptığı için işini kaybedenler bunlar. Birde
sadece tek görevi iktidara kendini beğendirmek için yıldızı
parlayanlar var. Ben ilk grupta olmayı tercih ederim. İkinci grupta
olmak daha ağır bir şey gibi geliyor bana, içinde bulunduğun kaba
göre şekil almak çok ağır geliyor bana.
"TEK GÖREVİ İKTİDARA KENDİNİ BEĞENDİRMEK
OLDUĞU İÇİN YILDIZI PARLIYOR"
Peki siz AK Parti hükümetini nasıl
buluyorsunuz?
Şimdi Fatih Portakal bana"Bizim görevimiz gazeteci olarak soru
sormak. Bu ülkenin sorunu, eksikliği soru sormaması ben bu yüzden
soru soruyorum" diyecektir. Bizde elbette kör gözün parmağına
sokmasak da haberlerimiz içerisinde "Neden böyle" sorusunu
soruyoruz. Kendimiz sorarak bunun altını illa çizme gereği
duymuyoruz ama dışarıda gezerken yapıyorum. Vatandaşla hep iç
içeyim. Mesela ben de dolmuşa biniyorum ama bunu "İsmail Küçükkaya
dolmuşa bindi " şeklinde bir halka ilişkiler kampanyasına
dönüştürmüyorum. Ben bir konsere gittiğimde saatlerce kuyrukta da
bekliyorum, işsiz bir akrabam için gidip iş arıyorum, İş-Kur’da
sıraya giriyorum. Kızılay’ın dispanserine de gidiyorum orada sıra
bekleyen emeklilerle sohbet ediyorum ve hepsine soru soruyorum
dışarıda. Onların verdiği yanıt yeterli oluyor ama Boğaz kenarında
oturduğum bir CEO’ya da soruyorum nasıl buluyorsunuz hükümeti diye.
Ben şimdi burada hükümete ne verip veriştiririm, ne de aman efendim
süperdi şahaneydiler diye güzellerim. Ben de kararımı sandıkta
kapalı oy yöntemiyle belli edeceğim, ben bunu ekranda belli etmek
zorunda değilim. Sandıkta ancak belli edebilirim. Oy veren kitleye
bir kez saygınız olacak, hükümeti isteyen, seven insanlarla da
dalga geçemezsiniz arkalarından hüloğğ diyemesiniz.
Sizin işinizin en zor yanlarından biri hayatı tersten
yaşamak galiba. Biz çalışırken siz uyuyor siz çalışırken biz
uyuyoruz. Uyku düzenlerimiz bile bambaşka oluyor. Bu çok zor
olmalı?
Zor olmaz mı insan her şeyden önce yıpranıyor. Yıl sonunda tedaviye
ihtiyacımız oluyor. Yıl sonu artık hastalanıyoruz.
Ne zaman evleniyorsunuz İrfan Bey?
Annem daha sabah sordu bu soruyu telefonda. Anneme de aynı yanıtı
verdim: Kısmet bu işler…
Özel biri var mı peki hayatınızda?
Yalnızlık Allah’a mahsus... Elbette var. Ama bizim gibi insanların
hayatına girecek insanların da Allah yardımcısı olsun. Çünkü işin
dışında başka şeylere vakit ayırabilmemiz çok ama çok zor.
Benim için hayatımda yaptığım en ilginç röportaj oldu bu.
Stüdyoda, ışıklar altında. Ekiple… Soru sormama da çok gerek
kalmadı, soluksuz konuşan dobra bir anchor vardı karşımda. Büyük
keyif aldım çok teşekkür ediyorum…
Asıl biz çok teşekkür ediyoruz.