05 Şub 2007 09:51 Son Güncelleme: 19 Kas 2018 12:46

"HABERİ BEN YAPTIM,CEMİYET ÖDÜLÜ BAŞKASINA VERDİ"!..MURAT BARDAKÇI'DAN MÜTHİŞ İDDİA!..

Sabah'ın tarihçi yazarı Murat Bardakçı,Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'nin "Basın Ödülleri" yarışmasında jürinin "araştırma" dalında ödül verdiği "Einstein'ın İsmet İnönü'ye mektubu" çalışmasının kendisinden "aşırma" olduğunu iddia etti.

Gazeteciler Cemiyeti, her yıl "basın ödülleri" dağıtır. Gönderilen aday çalışmalar bir ön jüri tarafından elendikten sonra asıl jüriye sunulur ve ödül verilecek yayınları bu jüri belirler.
Bu sene de aynısı oldu ve jürinin hangi çalışmaları ödüle lâyık bulduğu birkaç gün önce açıklandı.
Listeyi okurken, hayretten sözün tam mânâsı ile donakaldım. Bu senenin araştırma ödülü "Einstein'ın İsmet İnönü'ye mektubu" başlıklı çalışmaya verilmişti ve ödülün sahibi de Cumhuriyet Gazetesi'nden Orhan Bursalı idi.
Hayretimin sebebi hem araştırmanın başlığı, hem de alan kişinin ismiydi; zira fizikçi Albert Einstein' ın İsmet İnönü' ye yazmış olduğu mektubu ben yayınlamıştım. Ama, senelerden buyana hiçbir kuruluşa ödül başvurusu yapmama yahut verilen ödülleri almama yolundaki prensibim gereği Gazeteciler Cemiyeti'ne de "Bana ödül verin" diye bir başvurum olmamış fakat gözümüzün nuru cemiyetimiz, benim yazımla başkasını ödüllendirivermişti!

Aczin bu kadarına pes!

Albert Einstein imzalı Fransızca mektubu dostum Mesut Ilgım' dan almış, mektubun fotoğrafını ve Türkçe tercümesini, sâbık gazetemde açıklamalarıyla beraber 2006'nın 29 Ekim'inde yayınlamıştım. Yazım üstelik "Büyük dahiden genç cumhuriyete rica" başlığıyla birinci sayfada sürmanşetten dokuz sütuna verilmişti, içeride de tam sayfaydı.
Gazeteciler Cemiyeti'nin yılın araştırması seçtiği yazı ise, Cumhuriyet'te, benim yayınımdan beş gün sonra, 3 Kasım'da çıkmıştı. Yazının üzerinde imzası bulunan Orhan Bursalı mektubun benim tarafımdan yayınlandığını zaten söylüyor, belgenin kendi sayfamda kullandığım fotoğrafını aynen alıyor, Fransızca'dan yaptığım tercümeyi daha da bir öz Türkçe olarak yeniden yayınlıyor ve bilim tarihçisi bir profesörün konu hakkındaki görüşlerini naklediyordu. Yani, cemiyetin ödüle lâyık bulduğu araştırma, benden yapılmış bir alıntıdan ibaretti.
Ben, Orhan Bursalı' yı hiç tanımamama rağmen, onun alıntı bir yazıyla ödül başvurusunda bulunacağını tahmin bile etmiyorum ve başvurunun Bursalı'nın adına başkaları tarafından yapılmış olduğuna inanmak istiyorum. Bu, madalyonun sadece bir tarafı ama diğer taraf, maalesef berbat: Ortada üç ay önce sürmanşetten verilen ve günler boyu ses getiren bir haberi hatırlamaktan bile âciz bir "Türkiye Gazeteciler Cemiyeti" var.
Bir zamanların ciddi bir mesleki örgütü olan, siyasetten günlük hadiselere kadar hangi alanda devreye girerse mutlaka ses getiren bu cemiyet doğru dürüst bir jüri kurmaktan bile âciz hâle gelmiş, onunbunun eserini başkalarına mâledip ödüllendirecek derecede basiretsizleşmiş ve gazeteciler için vaktiyle en büyük mesleki iftihar vesilesi olan "cemiyet ödülü" kavramını bile yerlerde sürünür vaziyete düşürmüş.

Reddetmekte haklıymışım
Bu son hadisenin şahitten de öte tarafı olduktan sonra, birkaç sene önce, hiçbir başvuruda bulunmamama rağmen beni araştırma dalında "yılın gazetecisi" seçen cemiyetin ödülünü reddetmekle ne kadar isabetli davranmış olduğumu şimdi çok daha iyi anlıyorum!
Bugünün genç gazetecileri, mesleklerini mesleki örgüt açısından son derece şanssız bir dönemde yapıyorlar. Bir yanda adına "Gazeteciler Cemiyeti" denen ama bir yazının yahut araştırmanın aslında kime ait olduğunu anlamaktan bile âciz bir enkaz var; diğer tarafta da "Basın Konseyi" diye cafcaflı bir isim takınan ama hukuken hiçbir şekilde vârolmamasına rağmen "hâkim amca" oyunu oynamaya heveslenip onubunu kınamakla kendini tatmine çalışan bi