10 Tem 2012 11:45
Son Güncelleme: 23 Kas 2018 13:53
ŞULE TALU ZEHİR ZEMBEREK İDDİALARLA DOLU BİR MEKTUPLA SABAH'A VEDA ETTİ! (MEDYARADAR- ÖZEL)
Sabah Gazetesinden istifa eden Şule Talu, çalışanlara gönderdiği veda mailinde şok iddialarda bulundu!
Şule Talu’nun Sabah yazar ve yöneticilerine yolladığı veda
mektubu.
Yıllardır iyi gününde kötü gününde birlikte çalıştığımız Sabah Gazetesi’nden ve sizlerden ayrılmak zorunda kaldım.
Bunun için elbet üzgünüm.
Yıllarımı verdiğim Sabah’ı ve işimi bırakmak zorunda kaldım ama, birazdan aktaracağım olay nedeniyle de, başım dik, vicdanım çok rahat.
Kararı tabii ki kendi irademle aldım; ancak beni bu karara götüren süreç, Sabah bir yana, basın tarihinde de pek rastlanmayan büyük bir “ayıp” eseri!
Burada yıllar boyunca çok şey paylaştık; bunu da paylaşmak istedim.
5 Haziran 2012 tarihi itibariyle, zaten nadiren kullandığımız yıllık izin için başvurduğum Genel Yayın Yönetmeni, bağırarak “Ne yaparsan yap” dedi.
İzin dediğim, esasında, İzmir’de hasta olan, yürüyemeyen annemi bazı doktorlara gösterebilmek içindi.
Kendisine 8-9 gün izin yapabileceğimi söyledim.
Haftalık izinlerimle 11 günü buldu.
Yıllık iznimin son günü, o haftalık izin günüm olan cumartesi İstanbul’a dönecek; kendisi ABD’ye gideceği için, pazar günü de gazeteyi hazırlamak üzere işimin başında olacaktım.
Ancak o cumartesi günü, bana sıcağı sıcağına aktarıldığı biçimde; genel yayın yönetmeni bütün günü bana (yokluğumda) hakaret ederek, küfür ederek, haysiyetimle oynayarak, küfürlerine “sülalemi”, yani ölmüşlerimden çocuklarıma kadar herkesi hedef yaparak geçirdi.
Anlatılanlar akıl almazdı; iznimi bahane edip bunun için bana bir telefon etmek yerine, bütün gün ağır hakaretler saçıyordu.
Sadece hakaret değil; toplantılarda oturduğum yerden görevime kadar, yasal olarak “mobbing” tanımına giren her şeyi de kusarak.
Kendisine telefon ettiğimde, açmaya, cevap vermeye, benimle telefonda bile yüzleşmeye cesaret edemedi.
Gazetenin hakaret ve küfürle çınlaması ilk değildi; doğrudan beni hedef alışı ilkti.
Daha öncekilerde, yüzüne yahut gıyabında hakaret ettiği, lafta hemen kovduğu çoğu insan için çoğu zaman devreye girmiş, ya onu uyarmıştım ya da muhatapları için elimden geleni yapmıştım.
Bu kez hakaret ve küfürlerini, “sülalem”e de dil uzatarak bana savurdu; ben gazetede yokken, bütün gün, hem de onca gazete çalışanı ve yönetici önünde; onca tanık karşısında.
Bu müessesenin İzmir Yeni Asır’dan beri en eski mensuplarından olan;
Sabah’ın kuruluşundan beri muhabir, ekonomi şefi, (ilk kadın) haber müdürü, yazı işleri müdür yardımcısı, yayın koordinatörü olarak görev yapan;
Gazetenin sadece en keyifli değil, en zor günlerinde, geçiş dönemlerinde farklı sorumluluklar üstlenen;
Bugüne kadar, Sabah’ta (o hariç) dört farklı genel yayın yönetmeniyle de çalışan;
O bu görevi üstlenmeden önce de gazeteyi hazırlayan; kendisinin yayın yönetmenliği boyunca pek sık gittiği seyahatlerde gazetenin sorumluluğunu alan;
Sağlığımla ilgili sorunlar yaşadığım dönemde bile, kimseye söylemeden, işimi aksatmadan mücadele etmiş birine değildi sadece bu hakaretler.
Bir çalışana, bir kadına, bir anneye benim dillendiremeyeceğim ağır hakaretler etmişti.
Bütün bunların tanıkları var. Hem de çok.
Yayın yönetmeni en az hakaretleri kadar vahim biçimde, olaya şahit olanları ortadan “Ben gidersem hepinizi kovarlar” diye uyardığı halde!
Ama buna da gerek yok; çünkü ben onların isimlerini dahi vermediğim halde, gazetenin hemen her katı, bu hakaret ve küfürlerin bilgisine sahip.
Açıkçası, özellikle Serhat Albayrak, bu süreçte, benim gazetede kalmam için ısrarcı oldu ve alternatifler arayarak sıcak bir tutum aldı.
Ayrılma kararıma samimi biçimde üzüldü.
Ancak hakaret, küfür ve mobbing gazetenin duvarlarında, yazı işlerinde öylece temizlenmeden kalacaksa, gazeteci onurumla, bir anne ve kadın gururumla ben orada kalamazdım.
Kendim orada olmadığım için sonradan öğrendiğim bir olayı, çok sayıda kişi bu hakaret, küfür patlamasının sebebi olarak değerlendirdi:
Hiç haberim olmayan bir ziyaretin, gazetenin eski bir yöneticisinin yönetim katına bir sohbet için gelmesinin, hali hazırdaki yönetmenin infialine neden olduğunu iddia edenler oldu.
Ben yokken vuku bulan ziyaret, tam da bu “ayıp cumartesi”den hemen önceki cuma günüymüş.
Nitekim, bana öfkesini önce izin süresiyle izah ederken, sonra sağda solda “Bana tuzaklar kurdu, komplolar tezgahladı” dediğini de biliyorum.
Sebebi ne olursa olsun;
Bu genel yayın yönetmeni, içinizden birine, bu gazetenin çok kıdemli bir çalışanına, bir kadına, bir anneye; kimsenin kabul edemeyeceği ağır, edepsiz, hukuken suç da oluşturan hakaret ve küfürler etti, mobbing uyguladı.
Başkalarının kabul edip etmeyeceğini, kabullenip kabullenmeyeceğini bilemem…
Ama ben kabullenmedim ve bunu asla unutmayacağım.
İşte maalesef bu yüzden, maalesef bu şekilde vedalaşıyorum.
Gösterdiğiniz tüm dostluk, paylaştığınız tüm iyilikler yahut zorluklar, benim de akıl, emek ve yürek koyduğum yıllar boyunca gazeteye ve bana kattığınız tüm akıl, emek ve yürek için en içten teşekkürlerim ve sevgilerimle.
Şule TALU
MEDYARADAR- ÖZEL
Yıllardır iyi gününde kötü gününde birlikte çalıştığımız Sabah Gazetesi’nden ve sizlerden ayrılmak zorunda kaldım.
Bunun için elbet üzgünüm.
Yıllarımı verdiğim Sabah’ı ve işimi bırakmak zorunda kaldım ama, birazdan aktaracağım olay nedeniyle de, başım dik, vicdanım çok rahat.
Kararı tabii ki kendi irademle aldım; ancak beni bu karara götüren süreç, Sabah bir yana, basın tarihinde de pek rastlanmayan büyük bir “ayıp” eseri!
Burada yıllar boyunca çok şey paylaştık; bunu da paylaşmak istedim.
5 Haziran 2012 tarihi itibariyle, zaten nadiren kullandığımız yıllık izin için başvurduğum Genel Yayın Yönetmeni, bağırarak “Ne yaparsan yap” dedi.
İzin dediğim, esasında, İzmir’de hasta olan, yürüyemeyen annemi bazı doktorlara gösterebilmek içindi.
Kendisine 8-9 gün izin yapabileceğimi söyledim.
Haftalık izinlerimle 11 günü buldu.
Yıllık iznimin son günü, o haftalık izin günüm olan cumartesi İstanbul’a dönecek; kendisi ABD’ye gideceği için, pazar günü de gazeteyi hazırlamak üzere işimin başında olacaktım.
Ancak o cumartesi günü, bana sıcağı sıcağına aktarıldığı biçimde; genel yayın yönetmeni bütün günü bana (yokluğumda) hakaret ederek, küfür ederek, haysiyetimle oynayarak, küfürlerine “sülalemi”, yani ölmüşlerimden çocuklarıma kadar herkesi hedef yaparak geçirdi.
Anlatılanlar akıl almazdı; iznimi bahane edip bunun için bana bir telefon etmek yerine, bütün gün ağır hakaretler saçıyordu.
Sadece hakaret değil; toplantılarda oturduğum yerden görevime kadar, yasal olarak “mobbing” tanımına giren her şeyi de kusarak.
Kendisine telefon ettiğimde, açmaya, cevap vermeye, benimle telefonda bile yüzleşmeye cesaret edemedi.
Gazetenin hakaret ve küfürle çınlaması ilk değildi; doğrudan beni hedef alışı ilkti.
Daha öncekilerde, yüzüne yahut gıyabında hakaret ettiği, lafta hemen kovduğu çoğu insan için çoğu zaman devreye girmiş, ya onu uyarmıştım ya da muhatapları için elimden geleni yapmıştım.
Bu kez hakaret ve küfürlerini, “sülalem”e de dil uzatarak bana savurdu; ben gazetede yokken, bütün gün, hem de onca gazete çalışanı ve yönetici önünde; onca tanık karşısında.
Bu müessesenin İzmir Yeni Asır’dan beri en eski mensuplarından olan;
Sabah’ın kuruluşundan beri muhabir, ekonomi şefi, (ilk kadın) haber müdürü, yazı işleri müdür yardımcısı, yayın koordinatörü olarak görev yapan;
Gazetenin sadece en keyifli değil, en zor günlerinde, geçiş dönemlerinde farklı sorumluluklar üstlenen;
Bugüne kadar, Sabah’ta (o hariç) dört farklı genel yayın yönetmeniyle de çalışan;
O bu görevi üstlenmeden önce de gazeteyi hazırlayan; kendisinin yayın yönetmenliği boyunca pek sık gittiği seyahatlerde gazetenin sorumluluğunu alan;
Sağlığımla ilgili sorunlar yaşadığım dönemde bile, kimseye söylemeden, işimi aksatmadan mücadele etmiş birine değildi sadece bu hakaretler.
Bir çalışana, bir kadına, bir anneye benim dillendiremeyeceğim ağır hakaretler etmişti.
Bütün bunların tanıkları var. Hem de çok.
Yayın yönetmeni en az hakaretleri kadar vahim biçimde, olaya şahit olanları ortadan “Ben gidersem hepinizi kovarlar” diye uyardığı halde!
Ama buna da gerek yok; çünkü ben onların isimlerini dahi vermediğim halde, gazetenin hemen her katı, bu hakaret ve küfürlerin bilgisine sahip.
Açıkçası, özellikle Serhat Albayrak, bu süreçte, benim gazetede kalmam için ısrarcı oldu ve alternatifler arayarak sıcak bir tutum aldı.
Ayrılma kararıma samimi biçimde üzüldü.
Ancak hakaret, küfür ve mobbing gazetenin duvarlarında, yazı işlerinde öylece temizlenmeden kalacaksa, gazeteci onurumla, bir anne ve kadın gururumla ben orada kalamazdım.
Kendim orada olmadığım için sonradan öğrendiğim bir olayı, çok sayıda kişi bu hakaret, küfür patlamasının sebebi olarak değerlendirdi:
Hiç haberim olmayan bir ziyaretin, gazetenin eski bir yöneticisinin yönetim katına bir sohbet için gelmesinin, hali hazırdaki yönetmenin infialine neden olduğunu iddia edenler oldu.
Ben yokken vuku bulan ziyaret, tam da bu “ayıp cumartesi”den hemen önceki cuma günüymüş.
Nitekim, bana öfkesini önce izin süresiyle izah ederken, sonra sağda solda “Bana tuzaklar kurdu, komplolar tezgahladı” dediğini de biliyorum.
Sebebi ne olursa olsun;
Bu genel yayın yönetmeni, içinizden birine, bu gazetenin çok kıdemli bir çalışanına, bir kadına, bir anneye; kimsenin kabul edemeyeceği ağır, edepsiz, hukuken suç da oluşturan hakaret ve küfürler etti, mobbing uyguladı.
Başkalarının kabul edip etmeyeceğini, kabullenip kabullenmeyeceğini bilemem…
Ama ben kabullenmedim ve bunu asla unutmayacağım.
İşte maalesef bu yüzden, maalesef bu şekilde vedalaşıyorum.
Gösterdiğiniz tüm dostluk, paylaştığınız tüm iyilikler yahut zorluklar, benim de akıl, emek ve yürek koyduğum yıllar boyunca gazeteye ve bana kattığınız tüm akıl, emek ve yürek için en içten teşekkürlerim ve sevgilerimle.
Şule TALU
MEDYARADAR- ÖZEL