Hayata eşitsiz şartlarda başlayan, gerçekten dilenmek zorunda kalanların bu kadar çok olduğu bir dünyada, sistemden kaynaklanan bir sorun olduğu tartışılmaz bir gerçek. Dilenmek ve ‘sınıfaltı’ kesimin varlığı, sistemin insana uyguladığı şiddetin bir sonucu. Sistemin sonucunu kişilerin üzerine yüklemek de büyük haksızlık... Biz onlar hakkında “Duygu sömürüsü yapıyorlar, onlar da çalışsınlar, para verince iyice alışırlar” gibi şeyler söylerken onların yaşadığı çok daha korkunç; onlar ölmemeye çalışıyor... Bu düşüncelerden sıyrılıp iki liramla birlikte Taksim meydanına doğru yürüdüm. Karşıdan karşıya geçmem zaman aldı çünkü hiçbir araba bana yol vermedi, elimle “1 dakika” dememe rağmen durmadılar.
“DELİYE BENZEMİŞSİN KIZIM” | Galatasaray’a doğru giderken bir simitçide durdum. Hiçbir şey söylemeden simitçinin beni görmesini bekledim. Gördü, bir süre daha sustum. Sonunda, “Simit mi istiyorsun, al” diyerek bana bir simit uzattı. Haber yaptığımı söyleyerek parasını uzattım, “Dilenciden çok deliye benzemişsin kızım” diyerek güldü.
KALBİM KIRILDI | Yolda yürürken yaklaştığım her kişi benden kaçtı. Sanki oturup avuç açmamı daha güvenli buluyorlardı, yürürken benden daha çok rahatsız olmuşlardı. Gözlerime bakmadan üzerimden geçen acıma, garipseme ve huzursuzluk dolu bakışlar kalbimi kırmaya başladı
Benim de onlar gibi, gülen, ağlayan, rüya gören, acıkan bir insan olduğumu unutmuşa benziyorlardı. Birini dışlamak, kendinden ayırmak ne kadar da kolaydı! Hiç var olmasam daha iyi gibiydi... Bu his içime işledi, kendimi hayli kötü hissettim çünkü kendime bakışımı da etkiliyordu. Gerçekten bu durumda olan insanların kendileriyle ilişkisinin ne kadar hırpalanmış olabileceğini tahayyül etmekte zorlandım.