Haneden soyundan gelen biri olarak nasıl hayatınız? Hiç farklı bir hayatım yoktu. Dedem çok mütevazıydı, Allah rahmet eylesin. Dedem, “Sen şunun şunun çocuğusun, bu şekilde davranmak zorundasın”dan ziyade “Sen bir bireysin, sen Roksan Kunter’sin, hanımefendi bir kızın davranması gerektiği gibi davranmalısın” derdi. Biz Harem’de ya da Hanedan’ın, Osmanlı çocuklarının yetiştiği şekilde yetişmedik. Ancak her zaman o zarafeti ve görgüyü vermeye çalıştılar, verdiler de. Osmanlı evde konuşulmazdı bile. Babam ciddi Atatürkçüdür. Bizim evin içerisinde hep Atatürk konuşuldu. Ne dedem ne annem bundan gocundu. Normal, sıradan bir hayatımız oldu.
Osmanlı torunu olmanın avantajları olmadı mı? Sadece ailemle gurur duyuyorum. Bunu içimde yaşıyorum. İlla Osmanlı olması gerekmiyor, dedeme şahsıyla, duruşuyla, mütevazılığıyla sahip olduğum için çok şanslıyım. Hiçbir zaman hırsı olmadı. Tanınması gereken bir adamdı.
Ayrıcalıklı olduğunuzu düşünmediniz mi? Ayrıcalıklı olduğumu düşünmedim. Tam tersine, herkesten daha dikkatli olmak zorundaydım, hep onunla yaşıyorum. Aileme karşı sorumluluğumdan dolayı, her yaptığım hareketi, bir insan üç kere düşünüyorsa ben 33 kere düşünmek zorundayım. Herkesin gözü üzerimizde. Dedem her zaman şunu söylemiştir; “Bize hiçbir zaman laf getirmeyin, başımı yere eğmeyin!” Belki bunu teyzelerime söylemiştir ama kulağıma her zaman küpe olmuştur bu sözler.
Dedeniz başka ne öğütlerdi? Hep kendi ayaklarımın üzerinde durmayı öğütledi: “Kendi hayatını kur, birey ol, insanlar seni yönlendirmesin. Kendi hayatını kazan. Nasıl mutlu olmak istiyorsan öyle yaşa!”