Ne okudunuz? Fransa’da iletişim okudum, sonra İstanbul’a gelip Bilgi Üniversitesi’nde Radyo Televizyon Programcılığı okudum. Hep basketbol vardı hayatımda, 10 yıla yakın oynadım. İki yıl Galatasaray A takımında, sonra Fransa’da bir yıl oynadım ve bıraktım. Gözümü basketbol sahasında açtım. Spor Sergi çocuğuyum, orada büyüdüm.
Sonra ne oldu? Fransa’da yaşarken bir seçim yapmam gerekiyordu; ya üniversiteyi seçecektim ya da basketbolu. Lyon Üniversitesi’nde okudum, çok zor girdim okula. Üniversitede takım yoktu, bırakmak zorunda kaldım.
Televizyon hikayeniz nasıl başladı? Ekran önünde olmayı hiç düşünmüyordum. Yapımcı olmayı istiyordum. Bilgi Üniversitesi’ndeyken arkadaşlarla anons çekiyorduk. Arkadaşım “Neden kamera önünü düşünmüyorsun?” dedi. Ünlü antrenör Fehmi Sadıkoğlu beni radyocu Mehmet Ayhan ile tanıştırdı. Ayhan da beni o zaman Sky Türk’ün Genel Yayın Yönetmeni Barış Tunay’a götürdü. Elime mikrofonu verdi, basketbol sahasında röportajlar yapmaya başladım.
Haneden soyundan gelen biri olarak nasıl hayatınız? Hiç farklı bir hayatım yoktu. Dedem çok mütevazıydı, Allah rahmet eylesin. Dedem, “Sen şunun şunun çocuğusun, bu şekilde davranmak zorundasın”dan ziyade “Sen bir bireysin, sen Roksan Kunter’sin, hanımefendi bir kızın davranması gerektiği gibi davranmalısın” derdi. Biz Harem’de ya da Hanedan’ın, Osmanlı çocuklarının yetiştiği şekilde yetişmedik. Ancak her zaman o zarafeti ve görgüyü vermeye çalıştılar, verdiler de. Osmanlı evde konuşulmazdı bile. Babam ciddi Atatürkçüdür. Bizim evin içerisinde hep Atatürk konuşuldu. Ne dedem ne annem bundan gocundu. Normal, sıradan bir hayatımız oldu.