11 Ağu 2006 09:33
Son Güncelleme: 19 Kas 2018 12:46
GÜNÜN EN SERT POLEMİĞİ! MUSTAFA KEMAL'İN SOFRASINDAKİ HEM KAHRAMAN HEM YAĞMACI OLANLAR KİMLERDİ?..
Mustafa Kemal Atatürk'ün sofrasında oturup çapkınlık yapan, yiyip içtiklerini Meclis bütçesinden karşılatan "Mutad Zevat" kim? Atatürk'ün sofrasındaki hem kahraman hem yağmacı kim?
Emre Aköz'ün SABAH'taki yazısı Hem kahraman hem yağmacı başlığını taşıyor. İşte Aköz'ün ilginç yazısı...
Geçenlerde Atatürk'ün sofrasında sürekli yer aldıkları için 'mutat zevat' adı verilen kişilerin yedikleri nanelerden söz edeceğimi belirtmiştim.
O konuya geçmeden önce bir noktanın altını çizmem gerek: Geçmiş, geçmiştir. Olup bitmiştir. Tarih olmuştur. Ama daha sonra, yani günümüzde, bazı kişi ve kurumlar, kendilerine pay çıkarmak amacıyla o geçmişe atıfta bulunur.
Bugün yapıp ettiklerini, o geçmişe dayandırırlar. Kimi böbürlenir, kimi meşruiyet kazanmaya çalışır. "Benim babam şöyle ahlaklıydı... Bizim dedemiz böyle kahramandı..." gibi laflar ederler.
Ancak bunu yaparken geçmişin sadece bir parçasına dayanırlar. Mesela dede Kurtuluş Savaşı'nda büyük yararlılık göstermiştir. Torun bundan büyük bir hazla, gözleri yaşararak söz eder ama dedesinin Ermeni tehciri sırasında, komşusunun toprağına el koymasını es geçer. Bu gerçek, herkesin bildiği ama kimsenin yüksek sesle konuşmadığı bir aile sırrı olarak kalır.
Eski Türk filmlerindeki replikle onlara şöyle denebilir: "Tamam yavrum, senin deden kahramandı ama aynı zamanda yağmacıydı."
Gelelim mutat (ya da ' mutad': adet olmuş, her vakit yapılan şey) zevat (kişiler) konusuna. Bugün Atatürk'ün sofrasının ne kadar entelektüel, ne kadar aydın bir meclis olduğundan söz eden yazılar, kitaplar çıkıyor. Doğru mu? Elbette doğru.
Peki bu kadar mı? Çankaya sofraları bundan ibaret miydi? Hayır değildi. O sofranın sürekli konukları Atatürk'e ölesiye bağlıydı ama aynı zamanda ' kendi işlerine' , 'kendi zevklerine' de düşkündüler.
Mesela neler yaparlardı? Burada sözü, Ankara'nın başkent olma ve modernleşme öyküsünü, " Yabanlar ve Yerliler " (İletişim Yayınları) adlı kitabında ayrıntılı bir biçimde anlatan Funda Şenol Cantek'e bırakalım.
Madem bana inanmıyorsunuz, akademisyenlerin araştırmalarına inanın. Başlayalım:
"Mutad zevata mensup bazı milletvekillerinin ve bürokratların, davetlerde ve balolarda, beğendikleri kadınlara, yanında erkek bulunduğu halde kur yaptıkları ve onların çapkınlıklarıyla ilgili söylentilerin birçok erkeği, karısı ve kızlarını bu eğlencelere götürmekten alıkoyduğu anlatılmaktadır.
"Çankaya sofralarının çoğuna tanıklık ve hizmet etmiş, Mustafa Kemal'in özel uşaklarından Cemal Granda da, sofra mensubu ve dolayısıyla Mustafa Kemal'in yakını olma avantajını kullanarak, yemekten erken kaçıp, pavyonlara eğlenmeye giden mutad zevat üyelerini anlatır. Bunlar, bu tür eğlencelerin finansmanını o dönemki Meclis Başkanı Kazım Özalp'e, Meclis bütçesinden karşılatmaktadırlar.
"Burada dikkati çeken nokta, Çankaya'da Mustafa Kemal'in davetlisi olmak için birçok şeyi göze alabilecek bir hevesli kalabalığının varlığına rağmen, mutad zevatın bir bölümünün bir yolunu bulup sofradan uzaklaşmalarıdır. Bu tavır, sofrada ailesini bir araya getirmeyi kural edinen otoriter babanın otoritesini sekteye uğratarak sofradan kaçan çocukların yaşadığı hazzı hatırlatmaktadır. Akşam yemeklerinde konuşulan politik meselelerin zaman zaman sıkıcılaşması, Mustafa Kemal'le konukları arasında sık sık yaşanan gerginlik, belirli protokol kurallarına uyma zorunluluğu, sürekli imtihana tabi tutulmanın gerilimi de buna eklenince sofradan erken uzaklaşanların gerekçeleri daha anlaşılır olmaktadır." ( s. 137-138 )
Yukarıda anlatılanlar sadece 'tadımlık'tı. Mutat zevat, Atatürk'