"GÜNLERDİR ÖFKEYE SAYDIRIYORUM!" ERTUĞRUL ÖZKÖK NEDEN ÖFKELİ?
“Öfke yorgunuyum,bitkinim, kaçmak istiyorum” falan diyorum. Ama bir de şu var...
Bize biraz öfke belagati de lazım mı
GÜNLERDİR öfkeye saydırıyorum.
“Öfke yorgunuyum,bitkinim, kaçmak istiyorum” falan diyorum.
Ama bir de şu var:
Televizyonda, hançeresini patlatan, yüzü takallüs etmiş, azarlayan, paylayan, fırçalayan siyasetçilere hiç mi ihtiyacımız yok.
Yani bu insanlar olmasa mutlu mu olacağız?
Ya da şöyle sorayım:
Mutluluğun formülü var mıdır?
¡ ¡ ¡
Varmış.
Fransızların “Sciences et Avenir” Dergisi’nin son sayısının kapak konusu “Mutluluk”.
Orada Christophe Andre adlı bir psikiyatrla yapılmış bir konuşma var.
“İnsanın duygu yelpazesinin tamamına ihtiyacı vardır. Mesela endişe ve hüzün bizim çevreye uyum kabiliyetimizi artırır” diyor.
Ama söylediği asıl ilginç şey şu: “Pozitif duygular kadar negatif duygulara da ihtiyacımız var.”
“Think pozitif”, yani “Olumlu düşün” teorisine ne kadar ters değil mi?
Çünkü “negatif duygular”, insanı tehlikeye karşı koruyan bir savunma sistemi geliştiriyormuş.
Yani bir tür koruyucu hekimlik görevi var.
“Burada önemli olan negatif duyguların marazi bir düzeye gelmemesi, kronikleşmemesi, aşırı yoğunluk kazanmamasıdır.”
Ya pozitif duygular?
Hiç kuşkusuz onlara daha fazla ihtiyacımız var.
Peki mutluluk ne oranda pozitif, ne oranda negatif duygunun terkibinde yatıyor.
Andre’ye göre bunun da bilimsel araştırmalarla kanıtlanmış bir kompozisyonu varmış.
Şimdi size “mutluluk” denen duygunun ideal formülünü veriyorum:
“İki ölçek pozitif, bir ölçek negatif duygu...”
Üçte iki olumlu şeyler düşüneceksiniz. Üçte bir de kendinizi savunmak için buna negatif duygu katacaksınız.
Derginin benim açımdan verdiği en çarpıcı bilgi ise şu:
İnsan 45 ile 50 arasında, 20 yaşına göre çok daha mutluymuş.
Mutluluğun zirvesine ise 65 yaşında ulaşıyormuş.
¡ ¡ ¡
Formül bu, ama isteyen her insan bunu gerçekleştirebilir mi?
İşte orada kötü haberim var.
Filozof Vincent Cespedes, “Beyin, ısmarlama mutluluk üreten bir makine değildir. Özellikle pozitif psikoloji, bir depolitizasyon (politikadan uzaklaştırma) girişimidir” diyor.
Aynı filozofa göre, “Mutluluk, bir cazibe dalgası yakalandığında, bir iletişim halesi yaratıldığında ve kolektif bir ağız ishaline (efori) tutulduğumuzda sağlanır.”
Yani konuşabildiğimizde...
İşte bu noktada, bir ülkenin kolektif mutluluk haline gelmek istiyorum.
Biz Türkler ne kadar mutluyuz?
Bunu gösteren bir “Dünya mutluluk endeksi” varmış.
Bu endeks, 40 ayrı kriterden hareketle belirleniyormuş.
Bu kriterlerden hareket ederek hazırlanan endekse göre Türkler dünya mutluluk sıralamasında 35’inci sırada.
Listede dikkatimi çeken bir şey var.
Müslüman ülkeler genellikle mutluluk sıralamasında geri sıralarda yer alıyor.
Türkiye’nin üzerinde yer alan tek Müslüman ülke Malezya. O da bizimki gibi homojen bir Müslüman ülke değil.
Siz de merak etmediniz mi, Müslüman ülkelerin halkları niye mutlu değiller?
Üst sıralara baktığımda İsveç, Norveç, Danimarka, Finlandiya gibi zengin ülkeler var.
Ama Müslüman ülkeler arasında da çok büyük petrol zenginleri yok mu?
¡ ¡ ¡
Demek ki “Parayla mutluluk gelmez” lafı hem doğru hem değil.
Mutluluk endeksini hazırlamak için kullanılan kriterlere şöyle bir baktım.
Aaaa çok enteresan bazı şeyler var.
Mesela “yolsuzluk oranı”.
Mesela “hayat kalitesi...”
Mesela karbondioksit salınımı.
Bir de şöyle “lüzumsuz”, eften püften bir-iki kriter.
Mesela “basın özgürlüğü”, “kadın ve çocukların hakları”.
Eee bizde bu son ikisi ziyadesiyle var!
Öyleyse niye mutsuzuz ki...
İnsan şükretmeyi bilmeli değil mi...
Ertuğrul Özkök/Hürriyet