GÜNERİ CİVAOĞLU, GÜNEŞ GAZETESİ'NİN ÇIKIŞ ÖYKÜSÜNÜ YAZACAK!
Milliyet yazarı Güneri Civaoğlu, bir döneme damgasını vuran Güneş Gazetesi'nin öyküsünü kitap yapıyor..
World Travel Channel ekranlarında yayınlanan Selinle Dünden Bugüne
programında Gazeteci Güneri Civaoğlu, Selin Köke çok samimi
itiraflarda bulundu..
İŞTE O RÖPORTAJ
-Güneri Cıvaoğlu hoşgeldiniz. Müthiş bir hayat hikayesi dahada
hayran kaldım size. Mimar olmak isterken hukuk okuyorsunuz, sonra
gazeteci oluyorsunuz. Nasıl bir şey bu?
-Mimar olmak isterken,bazı ihtilal nedeniyle babam o sırada
demokrat parti ile yakındı. Hem okumak hem de çalışmak gibi bir
durumum vardı. Hukuk fakultesinin devam zorunluluğu olmadığı için
oraya girdim. Aynı zamanda çalışmaya başlamamda önce Tükiye Petrol
Anonim Ortaklığında başladım. 3 ay kadar,orada kasa defteri
tutmayı öğrettiler bana. Kasa arkasından da yevmiye defteri tuttum.
Yaptığım büyük arızalar ve rakam hataları nedeniyle 3 ay sonra
ayrıldım. Ayrıldıktan sonra duydum ki; 1 sene kadar uğraşmışlar
hepsini temizlemeye. Çünkü bir sürü evraklar bulmaları gerekmiş.
Ben bazı evraklarıda atmışım. Sevmediğim şeydir hesap kitap hele
muhasebeden hayatım boyunca hiç hoşlanmadım. Sonra asıl gönlümde
olan şey gazetecilikti. Akis dergisine geçtim. O zaman İsmet
Paşanın damadı Metin Tokerindi. Ve tam anlamıyla bana
gazeteciliği öğreten insan diyebileceğim Metin Tokerdir.
Muhabirlik yaptınız mı peki?
Muhabir olarak başladım.
Ankarada; önce başbakanlık, sonra parlamento muhabirliği, şeflik
yaptım. Sonra İstanbulda; yazı işleri müdürlüğü yaptım. Daha sonra
Strazburga gittim iktisat doktorası yapmak için. Trtnin Avrupa
Kupası temsilcisiydim. Eşimde orda Avrupa Konseyinde Kültür
Komisyonunun başındaydı. Oda Lozan Hukuk Fakültesi mezunudur. Aynı
fakülteden mezunuz. Yeni evliydik. 1969 yılında gittik. Sonra benim
tekrardan günlük gazetelere başlayayışım, dış haberler
sekreterliği, ekonomi bölümünün başı sonra genel koordinatör, köşe
yazarlığına başlayış, genel yayın yönetmenliği.
Tırnaklarımla kazıdım diyosunuz yani?
Evet, bir tek
yapmadığım polis adliye muhabirliği.
En çok hangi yılları özlüyorusunuz peki?
Gelecek
yılları.
Geçmişle hiç işiniz yok mu keşkeleriniz, hayıflanmalarınız,ö
zlemleriniz?
Ee tabi insan zaman zaman böyle der ama
sonra şuna karar veririmki; Bir insan o anda neye karar vermişse
zamanın ruhu, sizin psikolojiniz koşulların kesiştiği noktadır.
Sonradan baktığınızda veya dışardan baktığınızda başkaları için
yanlış görünse bile en doğru kararı vermişsinizdir. Keşke şöyle
olmasaydı dedim ama benim kararlarım açısından baktığımda en
doğrusunu yaptım diyorum her zaman. Mesela sen bana başka birisine
telefon ettirseydin, belkide ben ne kadar güzel sesin var demezdim,
burda olmazdım. Doğru karar vermişim.
Evet,doğru bir mantık.Belkide bu tecrübelerin sonunda oluşan bir
şey...
Ben 7-8 yaşımda Mozartı seviyordum. Ses
konusunda hiç bir sıkıntım yok. Ses çok önemlidir. Japonlar biralar
mayalanırken Mozzart çalıyorlar. Fransada ineklerin daha iyi süt
vermesi içinde Mozzart dinletiyorlar. Bebeklere ana karnında Mozart
dinletiler. Yani bunları birer simge olarak söylüyorum. Sesin insan
hayatında çok önemli bir görevi var.
Güneş gazatesinden bahsetmek istiyorum. Bu bir efsane ve
yıllardır süregeliyor. Güneş gazetesi ilk çıktığında çok ciddi
ayrıcalıkları vardı. Bab-ı Alide bir çok şey değişti, maaş
politikası değişti, gazetecilere bakış değişti. Farklı görüşten
gazetecilerin aynı çatı altında olabileceği belkide ilk kez
görüldü. Ama aynı zamanda Tükiyede hiç yapılmamış reklam ve
pazarlama çalışması yapıldı. Kimin fikriydi bu
?
Eisenhower, Normandiya Çıkatmasını yaptığı zaman genç
bir gazeteci geliyor ve diyorki "Kumandançok iyi bir kurmay
heyetiyle çalıştınız herhalde ve bu çıkartma başarılı oldu ve tarih
değişti." diyor ayrıca "Peki bu kurmay heyeti kimlerden oluşuyordu
"diye soruyor. Eisenhower diyorki "Eğer bu Normandiya Çıkartması
başarısız olsaydı acaba Ivana Harpte çıkarılıp kurşuna dizilen kim
olurdu" diye soruyor. Gazeteci siz diye cevap veriyor. Sorunun
cevabını aldın hadi git şimdi diyor.
Bende aldım galiba..
Bir olayın bir mimarı vardır.
Proje mimarisi ortaya çıkarken elbette bir çok kişi çalışır ama onu
bir tek kişi düzenler. O kişileri seçmek dahil herşey tek kişinin
işidir.
Hiç inanmayan var mıydı bu projede size ?
Bazı gazete
sahipleri. Hatta dağıtmamaya başladılar. Makineleri bozdular. Fakat
ben bu tür şeylerin olabileceğini düşündüğüm için gizlice kadim
dostum Mustafa Özkanla anlaşmıştım. Onların bildiği makineler
dışında makinelerlede anlaşmıştım.
Sizin B planınız hazırdı yani?
Cde vardı. Onun için
Nezih beyin makinesiyle de anlaşmıştık ve böylece biz çıkış yaptık
o gün 765.000 gazete sabah 5.30-6 da bitmişti. 2 tane makineyi
bozdukları için anca o kadar basabildik. Benim hedefim 1 milyon 300
bin civarındaydı. Ama ondan sonra 1 milyon falan sattık. Yani
çıktığımız günden beri 1. olduk.
Peki o inanmayanlarla hiç karşılaşıyormusunuz?
Tabiki
karşılaşıyoruz ama Süleyman Demirelin son zamanlarda söylediği çok
güzel bir laf var "Dünün güneşiyle, bugünün çamaşırı kurumaz."
Ertuğrul Özkök genel yayın yönetmeni duruşumu Güneri
Cıvaoğlundan öğrendim diyor..
Ertuğrul beni sever.
Buna benzer şeyi Mehmet Yılmazda söyler. Başka arkadaşlarda
söylüyorlar. Bizim sendikamız Güneri Civaoğlu derler. Çünkü ben
şunu gördüm, o zamanki Bab-ı Ali Patronlarının anlayışı çok düşük
ücret politikasıydı. Vergi verirde adama vermez. Merhum Abdi
İpekçide çok düşük ücret alırdı. Bende mesleğimiz ustasının daha
yüksek olmasının gerektiğini düşünüyodum. Çünkü çok önemli bir iş
yapıyorlar. Önemli işi yaparken türlü problemlerle boğuşmamaları
gerekir. Ve de mesleğin itibar çıtası yüksek olduğu ölçüde, sizde
mensubu olduğu bu grubun içindesiniz. Ben verdiğim kadarını itibar
olarak geri alıyordum. Başka bir şey daha vardı yeni bir gazete
çıkarıyorduk, o zaman ki ortaklarımda bu anlayışa çok yakın
davrandılar. Burada en güzel şeyi anmak isterim Ömer Çavuşoğlu ve
Ahmet Kozanoğlu çünkü para onlar koyuyolardı, en büyük hisseyi bana
vermişlerdi. Bende %35 hisse vardı. Geriye kalan %65i onlar
bölüşüyorlardı. Yani böyle zarif durumlarda oldu. Baktımki bizi
engellemeye çalışıyorlar mesela; dağıtmyıcağız diyorlar. Ben buna
pek ihtimal vermiyordum. Ben bir yolunu bulurum diyordum ve buna
ragmen bir yolunu buldum fakat; kendi alanlarından başarılı olan
ilk 3 isimden birini alıyoduk. Mesela Necati Doğruyu aldık. Bana
göre kendi alanında !. idi ama başkaları başka türlü düşünebilir.
Ama hiç kimse Necatiyi 3ten aşağı düşürmez. Melih Aşık kendi
dalında habercilikte en iyisiydi. Buna benzer başka yazarlarımızda
vardı.Köşe yazarlarıda aynı şekildeydi. Bende şöyle bir şey yaptım;
birini işinden alıyorsunuz sonra gerçekten %1 ihtimalle bile
çıkmaması halinde ben onları bir miktar para veriyordum. Bu
bir miktar paranın faizi çıktıkları yerden alacakları maaş kadar 1
yıl idare ediyordu. Zaten bu isimler Türkiyenin en iyi 3 isminden
biri maksimum 1 yıl sonra başka bir gazeteye geçerler.
Aslında tazminatlarını peşin ödüyordunuz
diyebiliriz...
Tazminat değil böyle bir şey düşündük.
Mağdur olmamaları için. Bunun dışında gazeteden gitmeyenlerinde
haberleri olmadan maaşlarına zam yapılmaya başlandı. Mesela Mehmet
Yılmaza o şekilde olmuş. İhtilalden sonra ayrılmış, bloklaşmış
Türkiyede insanlar bir bütünlük arıyorlardı. Onun ben bütün
görüşlerin temsil edildiği bir gazete olsun istedim.
Öylede oldu galiba...
Tercumandan da gazeteci vardı
İsmail Çem de vardı, Çetin Altan da vardı.
Peki köşe yazarı olmak nasıl oluyor? Kimler köşe yazarı
olabilir?Bunun bir kuralı var mıdır? Yaşı var mı?
Yok
öyle bir şey yok. Herkesin kendine ait köşeye sahip olmasının ayrı
bir hikayesi vardır.
Sizinki Nedir?
Benimki ise ben orda iktisat ilavesini
hazırlarken, 19 temmuzda Kıbrıs Harekatı oldu. Ve gazeteye geldim,
bir yazı yazdım. Başkada gelen olmadı, Bunun üzerine gazetenin
sahibi Güneri hergün yazsın.
Köşe yazarı olduğunuzda kaç yaşındaydınız?
32
yaşımdaydım.
Eyvah!Ben geç kaldım...
Aaa neden ?
Ben tam sınırdayım. Olmam lazım.
Neden yaşınızı
büyütmeye çalışıyorsunuz? Programlarında oturaklı bir hanım bu mu
dedirtmek istiyorsun?
Çok teşekkür ederim sağolun havaya sokuyorsunuz beni. Peki
hiç yazdığınız yazı değişti mi?
Ben şuna inanırım Çetin Altan büyük bir usta başlayacağı günlerde
yemek yerken dediki Bazı yazılarımın bir satırı ya da 2 satırı
mideni bulandırabilir. Öyle bir şey olursa değiştirmek için aç bana
söyle ben değiştiririm. Yok yazının tamamı içine sinmediyse hemen
çıkar. Onun yerine benim kitaplarımdan bugüne uyan bir yazı kullan.
Gazeteci işe girerken o gazetenin politikasını kabul ederek işe
girmiş sayılır. Bu uluslararası standartlarda olan bir kuraldır.
Bunu bir hukukçu olarakta söylüyorum. Böyle şeyleri insanlar
kabul etmeli kişilik göstergesi için vay benim yazım değişti
dememeleri lazım o zaman çekersin yazını yeniden yazarsın. Ha
olmadı ben bunu kabul etmiyorum derse istifa eder.
Yaptınız mı peki böyle bir şey?
Daha önce başıma hiç
böyle birşey gelmedi. Ama tahmin ediyorum hayatımda iki defa tezkip
geldi. Tezkip yazı yazarken iyice araştırın anlamına gelir. Hukuğun
imiğindende süzerim onun için mahkemeyede vermem. Ama ben 2 kişi
tarafından verildim.
Biri eski bir bakan.
Kimdir o?
Geçelim. Çapak olmaması lazım yazmıştım. Yani
makinenin arasında bazen çapak olur. Türkiyenin herhangi bir
sorunuydu tam hatırlamıyorum. İşler tam böyle yürürken kişisel bir
psikoloji nedeniyle engel oluyordu. Bende çapak olayını yazmıştım.
Böyle olunca beni mahkemeye vermiş. Diğeride insan kılıklarını
girdi, çığırdı hani bir milletvekili çıktı ortaya mezarcı bey.
Hasan Mezarcı mı?
Evet.Birde o beni mahkemeye
verdi. İşte benim tüm mahkemelerim bu kadar.
Peki sabah ilk kimin yazısını okuyorsunuz?
Taha Akyolu
çünkü orda hem haber vardır hemde haber niteliğinde bilgi
vardır ve araştırma vardır. Ayıca bir taraf gazetesi alırım
birde sözcü gazetesi alırım. Sonra bir Zaman alırım, sonra bir
milliyet alırım. Hürriyeti ortaya alırım. Daha sonra yabancı
gazeteleri okurum. Sabahları iki saatimi alır gazete okumak.
Siz hiç avukatlık yapmadınız değil mi?
Hayır.
Yapsaydınız kimin avukatlığını yapmak
isterdiniz?
Aslında bir kere yapmaya soyundum. Bendende
rica edildi. Türkiyede bir haksızlık var binlerce insanı mezun
ediyosunuz ve psikolog yapıyorsunuz. Ama psikolog yapmak için
diyorsunuz ki yani bir muayene kurmak için oranın sahibi bir
psikiyatır olmalı eğer böyle bir zorunluluğu varsa bu insanları
neden mezun ediyorsunuz? Bu konu ile ilgili bir yasa söz konusu
olduğu zaman sağlık bakanlığına soruyorlar. Sağlık bakanlığında da
neredeyse hepsi tıp fakultesi olduğu için ve onlar pskiyatırlerı
tercih ediyolar. Danıştayda böyle bir dava var oraya girmeyi
düşündüm. Sonra o sorumluluğu almaktan korktum.
Korktunuz siz?
Çünkü başarısızlığa uğramasından
korktum.
Asıl şehir efsanesi bu olurdu. Mevzu unutulur sizin
başarısızlığınızdan söz edilirdi.
Bu konu benim için acı bir konuydu. Olmadı.
Peki bu meslekte kaç başbakan kaç cumhurbaşkanı
gördünüz?
Saymadımki.
Kitap ta yazmıyorsunuz?
Yok.Hayatımdan çalmışım gibi
geliyor bana. Şunun surasında 50 yılım kaldı. Hayatını al şuraya
koy, hayatı sevmek, hayatla sevişmek varken bunları al kapana
koy.
Hayatla sevişiyormusunuz hala bu sizin meşhur
lafınız?
Evet sevişiyorum.
Nasıl oluyor hayatla sevişmek?
Hayat çünkü hergün
değişiyor. Böyle ikizler burcu gibi o zaman her defasında başka bir
kadın gibi geliyor.
Uyum sağlamak zor olsa gerek ama siz alışmıssınız uyum
sağlıyorsunuz...,
Ee karım ikizler.
Türkiyede gazetecilik diyeceğim ve gerisini size bırakacağım
cümlenin geri kalanında ne dersiniz?
Zor zanaat.
Türkiyede olduğu için mi?
Yok heryede zor. Ama
Türkiyede daha zor. Metin tokerin bir lafı vardı; Adam gibi
yapılırsa, dünyanın en iyi mesleği gazeteciliktir diye. Bende buna
inanıyorum.
Son dönemlerde nasıl buluyorsunuz Türkiyede
gazeteciliği?
Gitgide zorlaşıyor. Ama ben daima doğaya
uygun bir akım olucağını düşünürüm.
Türkiyede mümkün mü böyle bir şey?
Mümkün. Bütün dünya
ileri giderken. Tükiye geriye gidemez.
Yeni nesil oyuncu, şarkıcı, tiyatrocu herşeyi diyebiliyoruz. Ama
yeni nesil gazeteci dediğimiz zaman bir tıkanıklık oluyor. Neden
böyle ?
Bence çok iyi gazeteciler çıktı. Ben hukuk
fakültesinde okurken babamda bankada çalışıyor, böyle derli
topluyum, kravat falan. Eskiden haylaz çocukları uslansın diye
verirlerdi.
Peki kim var yeni nasıl gazetici beğendiğiniz?
Bizden
sonra nesil olarak Kadir Gürsel,Doğan Akın.Pınar var bizim
milliyetten, Fikret Ercan, Fatih Çekirge, Ertuğrul. Mesela Yeni
şafakta dış politika yazan İbrahim bey var sürekli takip ediyorum
onu. Fehmi var, Cengiz Çandarın yazılarını beğeniyorum. Can dündar
var mesela. Bunlar bizden sonraki nesil genç nesili pek
tanımıyorum. Ama mesela sporda Uğur Meleke var.
Kitap mevzusuna dönelim mi? Yazmıyacak mısınız?
Yazıcam
Güneş Gazetesinin kuruluşuyla ilgili yazıcam.
Harika. Peki Ne zaman düşünüyorsunuz?
Tabi iyi bir
editör bulursam ben teyibe konuşucam daha sonra o daktiloya
çekicek. Arşivdeki fotoğrafları çıkarıcam. Kendi arşivimden.
Bizim görmediklerimiz. Çok heyecan
verici.
Mesela ilk nushayı hepimiz imzalamıştık onun
fotoğrafları ilk nushası bende.
Aradabir notlarıma bakıyorum kafam karışmasın diye çünkü sorucak
çok soru var.
İkizler burcunun kafası karışmaz. Kafa karıştırırlar.
Evet. Olabilir. Yıllar önce bir röportajınızda gazeteciliği Erol
Simavıye, işlerimide Vehbi Koça danışırım
diye...
Erol Simavi gazetecilikte çok iyi koku alırdı
ama onun yanı sıra gazeteciliği çok iyi bilen Dinç Bilginde
oldukça iyi bir gazeteciydi. Hatta bir çok profesyonellerden daha
iyiydi. Aydın beyde çok iyi gazetecinin kokusunu alır hatta onun
söylemiyle "Ben yemek pişirmeyi bilmem ama iyi yemekten
anlarım."der.
Bu söz çok şey anlatıyor aslında.
Yani iyi gazeteciyi bilir, onu hisseder, ona gereken saygıyı
gösterir. Kendinden çok genç olan insanlarada saygı gösterir. Bu
mesleğe saygısı çok olan bir kişidir.Hatta torunlarımda gazeteci
olacak diye bakar. Gazeteciliği hissedebilmk bir patron için çok
önemlidir. Patronluk bir meslektir. Ben patron oldum, değiştim
demek değildir. Patronluk zaman isteyen bir şeydir. Bir çok
boyutuyla.
Genel yayın yönetmeni olmakda o şekildedir...
Evet oda
öyledir. Peter prensibleri diye bir şey var. İnsan bir şeyi yapar
başarılı olur, sürekli başarılı oldukça, son noktaya gelir en
yukarı çıktığı zaman orda başarı gösteremiyebilir. Yani bu peter
prensibleri denen bir şeydir. Yani bu genel yayın yönetmenliğindede
böyledir. Değirmen gibi öğütmüştür genel yayın yönetmenliğini.
Bab-ı Ali kaç tane patron öğütmüştür. En üst çakrada, mor çakrada
kalmak hiç kolay değildir.
Simaviden sonra gazetecilik değişti mi?
Gazetecilik
değişmi hala sürüyor. Yani şimdi tablet gazeteciliğine döndük. Ben
ikisininde devam edeceğini düşünüyorum.
Uzun ömürlü görüyorusunuz yani kağıtı?
Yani belki
ileride kağıt gazete tablet gazetenin türevi olucak. Şimdi tablet
gazete kağıt gazetenin türevi.
Yeniden genel yayın yönetmeni olur musunuz?
Olmam. Hiç
böyle bir şey aklımdan geçmez.
Neden?
Çünkü hayatımdan çok memnunum. Genel yayın
yönetmenliği azaptır. Çalıştığınız sevdiğiniz arkadaşınız çocuğunun
okuması için burs ister. Gönlününüz vermek ister, gazetenin sahibi
vermez. Ona söyleyeceksiniz. Ya da ikdisadi bir yardım ister
yapamayabilirsiniz. Ekonomik durumlar çok değişir, iki üç ay arayla
gazete fiyatına zam yaparsınız. Traj düşer, sabaha kadar iki kilo
kaybedersiniz, terden. Özellikle son 15 yılın falan Ertuğrulunda
yazdığı gibi genel yayın yönetmeninin %65 mesayisi patronla
birlikte görevdir,%40ı gazetedir.
Artık böyle.
Öyle olmaya gitti, herkes böylemi bilmiyorum. Mesela Enis
Berberoğlu böyle mi bilmiyorum. Tabi bu ekol meselesi.
Herkesin tarzı değişik. Olaylara bakış açısı farklı. Sorumluluk
alma şekli farklı. Peki televizyonda da varsınız.
Allah
eksik etmesin. Meslektaşız televizyonda.
Yok biz daha sizin yanınızda suda balık bile değiliz. Çok
iyi bir ekran yüzünüz var Jack Nicholsona benziyosunuz.
Adama bir hal olsa bütün karizma gidecek galiba.
Napıcaz? Dua edelimde şöyle devam etsin.
Sizin yeriniz ayrı ama hafif bi benzerlik var.
Sokakta
çevrildiğim oluyor. Pariste birisi beni çevirdi Amerikalıydı.
Bende eşofmanlıyım, elimde file. Öyle bir Jack Nicholson halim yok
ama geldi yanıma sizin isminiz ne dedi. Tahmin et dedim, direk Jack
dedi. Bende direk evet dedim, sonra kocasını çağırdı, tanıştırdı.
Baktım iş ciddiye biniyor, ben direk ben bir türk gazetecisiyim
dedim.
Görsel medya mı,yazılı medya mı tercihiniz?
Onu ben çok
düşündüm. Bu soruyu şöyle düşünüyorum anneni mi çok seviyosun yoksa
babanı mı?
Evet içinden çıkılmaz bir sorudur bu.
Kızın ne cevap veriyor bu soruyo.
Aslında soruyu kimin sorduğuna bağlı, hangi ortamda sorulduğu
önemli.
Vay. Daha şimdiden diplomasi sanatının derinliklerine inmiş.
Onu iyi tanıyorum, politikdir. Ama kaçınılmaz bir sorudur bu ve
karşı taraf cevap için ısrar eder.
Yazılı medya mı,görsel medya mı?
Televizyonda Trtnin
deneme yayınlarından beri varım. İlk programımı sanıyorum Teoman
Erelle yapmıştım. Önce spikerlik sınavından geçtik birlikte ama
ikimizde Akisde çalışıyorduk. Sonra Olaylar ve yankıları diye
program yaptık ve prodüktörü Melih Aşıktı. Bir hafta Teoman yazar
ben sunardım. Bir hafta ben yazardım Teoman sunardı. Şimdi 1960dan
beri televizyondayım.
Ekranda görünmeyi seviyorsunuz yani?
Ekranda görünmek
mi yoksa o yaşamı paylaşmak mı. Ben artık bunu seviyorum, mürekkep
kokusu gibi geliyor bana.
Jack Nicholsondan konu açılınca aklıma geldi. Oyunculuk teklifi
aldınız mı hiç?
Zaman zaman aldım.
Düşünüyor musunuz?
Utandım.
Utandım, korktum gibi yanıtlar alınca sizden çok
şaşırıyorum.
Ee bende insanım. Şimdi Apoyla görüşmeye
gidiyorum. Adamın alehinde yazmışım, tek başına 400 tane onun
silahlı adamının ortasında özürdile dese, ne yapacağımı düşündüm
tabi. Bende gidemeyeceğim dedim kendi kendime. Korkmaz mı insan,
korkar tabi. Eğer bir insanda korku varsa o işi iyi yapar.
Başaramazsam korkusu müthiş bir afrodizyaktır. Seks haline getirir.
Mesleğindeki hormonlarını uyuşturur.
Peki şimdi oyunculuk teklifi gelse utanırmısınız?
Yok
utanmam. O zaman reklam teklifi geldi, istemedim.
Mesleğin yaşı var mı? Gazetecilik bırakılır
mı?
Vallahi, ben şöyle isterim; bir program yaptım veya
yazıyı yazdım, eve gittim, nokta. Son ana kadar öyle gitsin
isterim. Yani böyle emekli olayım, emekliliğin tadını çıkarayım
tarzım yok. Ben hep eşime söylüyorum ben emekli olacağım diye, oda
bana sen emekli olamazsın diyor.
43 yıllık evlisiniz,çok da zor bir hayatınız var eşiniz nasıl idare
ediyor sizi?
Eşim bir diplomat kızıdır,bildiği tek
meslek o.Babasınada hayrandır.Büyük bir kültür şoku oldu ona çünkü
onlarda herşey programlıdır, bellidir. Bende böyle birşey yok,
bütün program programsızlıktır. Ama uydu bana.
Allahtan oda ikizler burcuymuş, ikizler burcu her ortama uyum
sağlar.
Evet öyle bir hayat inşaa ettiki, bunlardan en az şekilde rahatsız
olacağı. Bizde tek program pazar günleri onundur. Bunun dışında bol
seyahat eder.
Hayattaki en iyi arkadaşınız, eşiniz midir?
Eş için
şöyle derler "Bedava Psikolog" istediğini anlat, sana hiç fatura
kesmez.
Yakışıklılığınızda çok konuşuluyor, kadınların size ayrı bir
hayranlığı var. Eşinizle hiç bu konuda problem yaşadınız
mı?
Yok etmiyor. Dediğim gibi o yurt dışında uzun süre
kalır, ben sık sık onun yanına giderim.
Artık özgüvenle iligli bir şey galiba.
Ee tabi, bu kadar yıldan sonra, hepimizin hayatında bulutlar
dolaştı, ama ayrılmak aklımızın ucundan geçmedi. Ve biz çok
eğleniriz, çok iyi arkadaşınız. Mesela oda futbolu çok sever,
bende. Maçları birlikte seyrederiz.
Galatasarylısınız değil mi?
Evet, oda Galatasaraylı.
İlk evlendik, Strasbourgtayız. Ben alışmışım, herşeyim temiz,
ütülü. Birgün Canancım hiç temiz gömleğim kalmadı dedim, oda en az
kirli olanından başla dedi.
Buda kulağımıza küpe olsun.
Buda bana kapak olsun. Onda baktım oda bana ben hep öyle yapıyorum
dedi. O anda anladımki hayatta başarılı olmam ve çok iyi kazanmam
lazım. Aksi halde hayat bu şekilde gitmez dedim.
Peki daha konuşacak çok şey var, Jaguarınız çok konuşuluyor. Ne
oldu Jaguara, şimdi ne kullanıyorsunuz?
Jaguarımı şampanya rengine boyattım, kiraz ağacından direksiyonunu
yaptırdım. Fakat o kadar çok arıza çıkardıki yok fiyatına bir
arkadaşıma verdim. Oda zaten kendi müzsinde sergileyecekmiş. Şimdi
Peugeot kullanıyorum.
Ütü diyince, aklıma giyiminiz geldi. Giyiminiz çok
konuşuluyor.
Mahşallah de.
Mahşallah. İmaj danışmanınız var mı? Estetik kaygınız var
mı?
Tabiki,var.
Kendinize nasıl bakıyorsunuz, yediğinize, içtiğinize dikkat ediyor
musunuz?
Elimden geldiği kadarıyla dikkat
ediyorum. Ama bugün 6 tane baklava yedim.
Dikkat etmiyorsunuz o zaman.
Antakyada Su Sesi oteli
var oranın ustası mükemmel baklava yapıyor aradada kutu kutu
gönderiyor, Ben bir kutuyu kendime ayrıyorum yiyorum diğerlerini
dağıtıyorum. Ama hergün 1-1,5 saat spor yapıyorum.
Estetik yaptırdınız mı hiç?
Hayır.Siz?
Yok daha yaptırmadım ama ihtiyacım olduğu dönemde kesinlikle
düşünürüm.
Birine sayfanızı vermek isteseniz kime verirsiniz?
Bana
geçen şöyle bir şey sordular, seninkine benzer. Farzet hapishaneye
düştün, hücrende kim olsun? Bende Sezen Aksu ve Ahmet Tan olsun
dedim. Ahmet tan çok güzel hikayeler anlatır, Sezen Aksuyuda siz
biliyorsunuz. 3müz çok eğleniriz. Sayfamıda kimseye vermem; böyle
bir bonkörlük içinde olucağımı sanmıyorum.
Harika, sizden bekledğim cevap.
Ama paylaşmak dersen,
yanımdaki sütunu veririm.
Kime ?
Şimdi Hasan Cemal var, ondanda gayet
memnunum.
Bir şey daha sorucam tutkularınız var mı?
Ne
gibi mesela?
Deniz tutkusu gibi.
Tabi severim.
Belki uçmayı seviyorsunuz.
Evet, onuda severim bir ara
kullandımda. Güneşi çıkarttığım sırada bir arkadaşımız geldi,
reklam parasını veremiyorum ama şöyle yaparım dedi; Bizim uçağımız
var tek motorlu, 6 ay boyunca sana verbilirim dedi. Bir hadise
olduğunda muhabirler kullanabilir. Siz bir yere gideceğiniz gibi
kullanırsınız dedi. 6 ay sonra öderiz sonra sende uçağı geri
verirsin dedi. Bizde kabul ettik. Bindik ilk günden, İstanbulun
üzerinde uçuş yaptık. Sonra ben kullanmaya başladım, Marmarise ve
Bodruma giderken. Havada kullanmaya başladım ama kolay değil,
ölçeği düz tutmak lazım, ayak pedallarıyla çalışıyor. Tek motor,
sonra pilota dedim ki biz düşersek ne olucak dedim. Sonra pilot
size garanti verebilirim ki öldürtmem hiç birinizi ama epey bir
kırığınız olur.
Aman allahım! Teşekkür ederim deseydiniz. Peki bir şey daha
soracağım siz medyanın starımısınız?
Ünlüsü diyelim,
her ünlü star değildir.
Neden star değilsiniz? Çok mütevazı bir cevap verdiniz. Son
olarak Özalla ilgili bir soru sormak istiyorum. BU benim şahsi
olarak merak ettiğim bir şey, Özal iktidara geldği sürede sizde hem
çok aktif bir gazeteciydiniz hemde çok yakındınız ve şöyle
demişti; "Türkiyede 2.5 gazetece kalıcak ve Türkiye küçük
Amerika olucak. "Ne diyosunuz, Özalın dedikleri çıkıyor mu?
Amerika olucak lafı duymadım, o daha çok Menderese
yakın bir cevaptır. Ama 2.5 gazete ve 2.5 siyasi parti kalıcak
dedi. Ama küçük Amerika olucak diye belki demiştir. Çünkü siz baya
bir araştırma yapmışsınız, benim aklımda kalmamıştır.
Belki ben yanlış hatırlıyorumdur. Peki doğru mu 2.5 gazete ve 2.5
parti?
İstediği oydu.
Şu anda geldik mi peki o noktaya?
Yani şuan büyük parti
olarak Ak Parti ,CHP ve MHP var. Yani şimdi Mhp buçuk parti demek
pek doğru değil. Eğer yanlış yapmazlar ise gelecekte BDPnin çok
büyük bir parti olacağını düşünüyorum.
Yakın gelecekte..
Çok uzak olmayan bir gelecekte. Yani
orda MHPninde büyüyebileceğini düşünüyorum, yani karşılıklı tezler
ve antitezlervar orda. MHPnin fonksiyonunu Ak Parti üstlenebilir.
Çünkü milliyetçilik damarı kuvvetli bir parti Ak Parti, o zaman
birleşirler mi yoksa bloklaşırlar mı bilemem. Ak Parti
milliyetçilik damarını daha da arttıracaktır. Öbür taraftan
BDPde büyür. BDP sapma yapmazsa, demokrasinin dışına
çıkmazsa, Chp ile birleşebilir. Gelecek dönemlerde Kürt kökenli bir
toplumun ağırlık göstereceğini düşünüyorum. Alevi
yurttaşlarımızında rahatı söz konusu, onların haklarıda ajandada
olacaktır. Bütün bunlara bakmak gerekir.
Peki önümüzdeki seçimlere yetişir mi bu?
Sizce?
Bilmiyorum.
Bende bilmiyorum.
Ben sordum soruyu.
Bilmiyorum bende.