22 Tem 2012 18:46 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 13:56

GÜNERİ CİVAOĞLU, GÜNEŞ GAZETESİ'NİN ÇIKIŞ ÖYKÜSÜNÜ YAZACAK!

Milliyet yazarı Güneri Civaoğlu, bir döneme damgasını vuran Güneş Gazetesi'nin öyküsünü kitap yapıyor..

World Travel Channel ekranlarında yayınlanan Selin’le Dünden Bugüne programında Gazeteci Güneri Civaoğlu, Selin Kök’e çok samimi itiraflarda bulundu..

İŞTE O RÖPORTAJ

-Güneri Cıvaoğlu hoşgeldiniz. Müthiş bir hayat hikayesi dahada hayran kaldım size. Mimar olmak isterken hukuk okuyorsunuz, sonra gazeteci oluyorsunuz. Nasıl bir şey bu?

-Mimar olmak isterken,bazı ihtilal nedeniyle babam o sırada demokrat parti ile yakındı. Hem okumak hem de çalışmak gibi bir durumum vardı. Hukuk fakultesinin devam zorunluluğu olmadığı için oraya girdim. Aynı zamanda çalışmaya başlamamda önce Tükiye Petrol Anonim Ortaklığı’nda başladım. 3 ay kadar,orada kasa defteri tutmayı öğrettiler bana. Kasa arkasından da yevmiye defteri tuttum. Yaptığım büyük arızalar ve rakam hataları nedeniyle 3 ay sonra ayrıldım. Ayrıldıktan sonra duydum ki; 1 sene kadar uğraşmışlar hepsini temizlemeye. Çünkü bir sürü evraklar bulmaları gerekmiş. Ben bazı evraklarıda atmışım. Sevmediğim şeydir hesap kitap hele muhasebeden hayatım boyunca hiç hoşlanmadım. Sonra asıl gönlümde olan şey gazetecilikti. Akis dergisine geçtim. O zaman İsmet Paşa’nın damadı Metin Toker’indi. Ve tam anlamıyla bana gazeteciliği öğreten insan diyebileceğim Metin Toker’dir.

Muhabirlik yaptınız mı peki?
Muhabir olarak başladım. Ankarada; önce başbakanlık, sonra parlamento muhabirliği, şeflik yaptım. Sonra İstanbul’da; yazı işleri müdürlüğü yaptım. Daha sonra Strazburga gittim iktisat doktorası yapmak için. Trt’nin Avrupa Kupası temsilcisiydim. Eşimde orda Avrupa Konseyinde Kültür Komisyonu’nun başındaydı. Oda Lozan Hukuk Fakültesi mezunudur. Aynı fakülteden mezunuz. Yeni evliydik. 1969 yılında gittik. Sonra benim tekrardan günlük gazetelere başlayayışım, dış haberler sekreterliği, ekonomi bölümünün başı sonra genel koordinatör, köşe yazarlığına başlayış, genel yayın yönetmenliği.

Tırnaklarımla kazıdım diyosunuz yani?
Evet, bir tek yapmadığım polis adliye muhabirliği.

En çok hangi yılları özlüyorusunuz peki?
Gelecek yılları.

Geçmişle hiç işiniz yok mu keşkeleriniz, hayıflanmalarınız,ö zlemleriniz?
Ee tabi insan zaman zaman böyle der ama sonra şuna karar veririmki; Bir insan o anda neye karar vermişse zamanın ruhu, sizin psikolojiniz koşulların kesiştiği noktadır. Sonradan baktığınızda veya dışardan baktığınızda başkaları için yanlış görünse bile en doğru kararı vermişsinizdir. Keşke şöyle olmasaydı dedim ama benim kararlarım açısından baktığımda en doğrusunu yaptım diyorum her zaman. Mesela sen bana başka birisine telefon ettirseydin, belkide ben ne kadar güzel sesin var demezdim, burda olmazdım. Doğru karar vermişim.

Evet,doğru bir mantık.Belkide bu tecrübelerin sonunda oluşan bir şey...
Ben 7-8 yaşımda Mozart’ı seviyordum. Ses konusunda hiç bir sıkıntım yok. Ses çok önemlidir. Japonlar biralar mayalanırken Mozzart çalıyorlar. Fransa’da ineklerin daha iyi süt vermesi içinde Mozzart dinletiyorlar. Bebeklere ana karnında Mozart dinletiler. Yani bunları birer simge olarak söylüyorum. Sesin insan hayatında çok önemli bir görevi var.

Güneş gazatesinden bahsetmek istiyorum. Bu bir efsane ve yıllardır süregeliyor. Güneş gazetesi ilk çıktığında çok ciddi ayrıcalıkları vardı. Bab-ı Ali’de bir çok şey değişti, maaş politikası değişti, gazetecilere bakış değişti. Farklı görüşten gazetecilerin aynı çatı altında olabileceği belkide ilk kez görüldü. Ama aynı zamanda Tükiye’de hiç yapılmamış reklam ve pazarlama çalışması yapıldı. Kimin fikriydi bu ?
Eisenhower, Normandiya Çıkatmasını yaptığı zaman genç bir gazeteci geliyor ve diyorki "Kumandançok iyi bir kurmay heyetiyle çalıştınız herhalde ve bu çıkartma başarılı oldu ve tarih değişti." diyor ayrıca "Peki bu kurmay heyeti kimlerden oluşuyordu "diye soruyor. Eisenhower diyorki "Eğer bu Normandiya Çıkartması başarısız olsaydı acaba Ivana Harpte çıkarılıp kurşuna dizilen kim olurdu" diye soruyor. Gazeteci siz diye cevap veriyor. Sorunun cevabını aldın hadi git şimdi diyor.

Bende aldım galiba..
Bir olayın bir mimarı vardır. Proje mimarisi ortaya çıkarken elbette bir çok kişi çalışır ama onu bir tek kişi düzenler. O kişileri seçmek dahil herşey tek kişinin işidir.

Hiç inanmayan var mıydı bu projede size ?
Bazı gazete sahipleri. Hatta dağıtmamaya başladılar. Makineleri bozdular. Fakat ben bu tür şeylerin olabileceğini düşündüğüm için gizlice kadim dostum Mustafa Özkan’la anlaşmıştım. Onların bildiği makineler dışında makinelerlede anlaşmıştım.

Sizin B planınız hazırdı yani?
C’de vardı. Onun için Nezih beyin makinesiyle de anlaşmıştık ve böylece biz çıkış yaptık o gün 765.000 gazete sabah 5.30-6 da bitmişti. 2 tane makineyi bozdukları için anca o kadar basabildik. Benim hedefim 1 milyon 300 bin civarındaydı. Ama ondan sonra 1 milyon falan sattık. Yani çıktığımız günden beri 1. olduk.

Peki o inanmayanlarla hiç karşılaşıyormusunuz?
Tabiki karşılaşıyoruz ama Süleyman Demirel’in son zamanlarda söylediği çok güzel bir laf var "Dünün güneşiyle, bugünün çamaşırı kurumaz."

Ertuğrul Özkök genel yayın yönetmeni duruşumu Güneri Cıvaoğlu’ndan öğrendim diyor..
Ertuğrul beni sever. Buna benzer şeyi Mehmet Yılmaz’da söyler. Başka arkadaşlarda söylüyorlar. Bizim sendikamız Güneri Civaoğlu derler. Çünkü ben şunu gördüm, o zamanki Bab-ı Ali Patronlarının anlayışı çok düşük ücret politikasıydı. Vergi verirde adama vermez. Merhum Abdi İpekçi’de çok düşük ücret alırdı. Bende mesleğimiz ustasının daha yüksek olmasının gerektiğini düşünüyodum. Çünkü çok önemli bir iş yapıyorlar. Önemli işi yaparken türlü problemlerle boğuşmamaları gerekir. Ve de mesleğin itibar çıtası yüksek olduğu ölçüde, sizde mensubu olduğu bu grubun içindesiniz. Ben verdiğim kadarını itibar olarak geri alıyordum. Başka bir şey daha vardı yeni bir gazete çıkarıyorduk, o zaman ki ortaklarımda bu anlayışa çok yakın davrandılar. Burada en güzel şeyi anmak isterim Ömer Çavuşoğlu ve Ahmet Kozanoğlu çünkü para onlar koyuyolardı, en büyük hisseyi bana vermişlerdi. Bende %35 hisse vardı. Geriye kalan %65’i onlar bölüşüyorlardı. Yani böyle zarif durumlarda oldu. Baktımki bizi engellemeye çalışıyorlar mesela; dağıtmyıcağız diyorlar. Ben buna pek ihtimal vermiyordum. Ben bir yolunu bulurum diyordum ve buna ragmen bir yolunu buldum fakat; kendi alanlarından başarılı olan ilk 3 isimden birini alıyoduk. Mesela Necati Doğru’yu aldık. Bana göre kendi alanında !. idi ama başkaları başka türlü düşünebilir. Ama hiç kimse Necati’yi 3’ten aşağı düşürmez. Melih Aşık kendi dalında habercilikte en iyisiydi. Buna benzer başka yazarlarımızda vardı.Köşe yazarlarıda aynı şekildeydi. Bende şöyle bir şey yaptım; birini işinden alıyorsunuz sonra gerçekten %1 ihtimalle bile çıkmaması halinde ben onları bir miktar para veriyordum. Bu bir miktar paranın faizi çıktıkları yerden alacakları maaş kadar 1 yıl idare ediyordu. Zaten bu isimler Türkiye’nin en iyi 3 isminden biri maksimum 1 yıl sonra başka bir gazeteye geçerler.

Aslında tazminatlarını peşin ödüyordunuz diyebiliriz...
Tazminat değil böyle bir şey düşündük. Mağdur olmamaları için. Bunun dışında gazeteden gitmeyenlerinde haberleri olmadan maaşlarına zam yapılmaya başlandı. Mesela Mehmet Yılmaz’a o şekilde olmuş. İhtilalden sonra ayrılmış, bloklaşmış Türkiye’de insanlar bir bütünlük arıyorlardı. Onun ben bütün görüşlerin temsil edildiği bir gazete olsun istedim.

Öylede oldu galiba...
Tercumandan da gazeteci vardı İsmail Çem de vardı, Çetin Altan da vardı.

Peki köşe yazarı olmak nasıl oluyor? Kimler köşe yazarı olabilir?Bunun bir kuralı var mıdır? Yaşı var mı?
Yok öyle bir şey yok. Herkesin kendine ait köşeye sahip olmasının ayrı bir hikayesi vardır.

Sizinki Nedir?
Benimki ise ben orda iktisat ilavesini hazırlarken, 19 temmuzda Kıbrıs Harekatı oldu. Ve gazeteye geldim, bir yazı yazdım. Başkada gelen olmadı, Bunun üzerine gazetenin sahibi Güneri hergün yazsın.

Köşe yazarı olduğunuzda kaç yaşındaydınız?
32 yaşımdaydım.

Eyvah!Ben geç kaldım...
Aaa neden ?
Ben tam sınırdayım. Olmam lazım.
Neden yaşınızı büyütmeye çalışıyorsunuz? Programlarında oturaklı bir hanım bu mu dedirtmek istiyorsun?

Çok teşekkür ederim sağolun havaya sokuyorsunuz beni. Peki hiç yazdığınız yazı değişti mi?

Ben şuna inanırım Çetin Altan büyük bir usta başlayacağı günlerde yemek yerken dediki Bazı yazılarımın bir satırı ya da 2 satırı mideni bulandırabilir. Öyle bir şey olursa değiştirmek için aç bana söyle ben değiştiririm. Yok yazının tamamı içine sinmediyse hemen çıkar. Onun yerine benim kitaplarımdan bugüne uyan bir yazı kullan. Gazeteci işe girerken o gazetenin politikasını kabul ederek işe girmiş sayılır. Bu uluslararası standartlarda olan bir kuraldır. Bunu bir hukukçu olarakta söylüyorum. Böyle şeyleri insanlar kabul etmeli kişilik göstergesi için vay benim yazım değişti dememeleri lazım o zaman çekersin yazını yeniden yazarsın. Ha olmadı ben bunu kabul etmiyorum derse istifa eder.

Yaptınız mı peki böyle bir şey?
Daha önce başıma hiç böyle birşey gelmedi. Ama tahmin ediyorum hayatımda iki defa tezkip geldi. Tezkip yazı yazarken iyice araştırın anlamına gelir. Hukuğun imiğindende süzerim onun için mahkemeyede vermem. Ama ben 2 kişi tarafından verildim.
Biri eski bir bakan.

Kimdir o?
Geçelim. Çapak olmaması lazım yazmıştım. Yani makinenin arasında bazen çapak olur. Türkiye’nin herhangi bir sorunuydu tam hatırlamıyorum. İşler tam böyle yürürken kişisel bir psikoloji nedeniyle engel oluyordu. Bende çapak olayını yazmıştım. Böyle olunca beni mahkemeye vermiş. Diğeride insan kılıklarını girdi, çığırdı hani bir milletvekili çıktı ortaya mezarcı bey.
Hasan Mezarcı mı?
Evet.Birde o beni mahkemeye verdi. İşte benim tüm mahkemelerim bu kadar.

Peki sabah ilk kimin yazısını okuyorsunuz?
Taha Akyol’u çünkü orda hem haber vardır hemde haber niteliğinde bilgi vardır ve araştırma vardır. Ayıca bir taraf gazetesi alırım birde sözcü gazetesi alırım. Sonra bir Zaman alırım, sonra bir milliyet alırım. Hürriyet’i ortaya alırım. Daha sonra yabancı gazeteleri okurum. Sabahları iki saatimi alır gazete okumak.

Siz hiç avukatlık yapmadınız değil mi?
Hayır.

Yapsaydınız kimin avukatlığını yapmak isterdiniz?
Aslında bir kere yapmaya soyundum. Bendende rica edildi. Türkiye’de bir haksızlık var binlerce insanı mezun ediyosunuz ve psikolog yapıyorsunuz. Ama psikolog yapmak için diyorsunuz ki yani bir muayene kurmak için oranın sahibi bir psikiyatır olmalı eğer böyle bir zorunluluğu varsa bu insanları neden mezun ediyorsunuz? Bu konu ile ilgili bir yasa söz konusu olduğu zaman sağlık bakanlığına soruyorlar. Sağlık bakanlığı’nda da neredeyse hepsi tıp fakultesi olduğu için ve onlar pskiyatırlerı tercih ediyolar. Danıştayda böyle bir dava var oraya girmeyi düşündüm. Sonra o sorumluluğu almaktan korktum.

Korktunuz siz?
Çünkü başarısızlığa uğramasından korktum.
Asıl şehir efsanesi bu olurdu. Mevzu unutulur sizin başarısızlığınızdan söz edilirdi.
Bu konu benim için acı bir konuydu. Olmadı.

Peki bu meslekte kaç başbakan kaç cumhurbaşkanı gördünüz?
Saymadımki.

Kitap ta yazmıyorsunuz?
Yok.Hayatımdan çalmışım gibi geliyor bana. Şunun surasında 50 yılım kaldı. Hayatını al şuraya koy, hayatı sevmek, hayatla sevişmek varken bunları al kapana koy.

Hayatla sevişiyormusunuz hala bu sizin meşhur lafınız?
Evet sevişiyorum.

Nasıl oluyor hayatla sevişmek?
Hayat çünkü hergün değişiyor. Böyle ikizler burcu gibi o zaman her defasında başka bir kadın gibi geliyor.

Uyum sağlamak zor olsa gerek ama siz alışmıssınız uyum sağlıyorsunuz...,
Ee karım ikizler.

Türkiye’de gazetecilik diyeceğim ve gerisini size bırakacağım cümlenin geri kalanında ne dersiniz?
Zor zanaat.

Türkiye’de olduğu için mi?
Yok heryede zor. Ama Türkiye’de daha zor. Metin toker’in bir lafı vardı; Adam gibi yapılırsa, dünyanın en iyi mesleği gazeteciliktir diye. Bende buna inanıyorum.

Son dönemlerde nasıl buluyorsunuz Türkiye’de gazeteciliği?
Gitgide zorlaşıyor. Ama ben daima doğaya uygun bir akım olucağını düşünürüm.

Türkiye’de mümkün mü böyle bir şey?
Mümkün. Bütün dünya ileri giderken. Tükiye geriye gidemez.

Yeni nesil oyuncu, şarkıcı, tiyatrocu herşeyi diyebiliyoruz. Ama yeni nesil gazeteci dediğimiz zaman bir tıkanıklık oluyor. Neden böyle ?
Bence çok iyi gazeteciler çıktı. Ben hukuk fakültesinde okurken babamda bankada çalışıyor, böyle derli topluyum, kravat falan. Eskiden haylaz çocukları uslansın diye verirlerdi.

Peki kim var yeni nasıl gazetici beğendiğiniz?
Bizden sonra nesil olarak Kadir Gürsel,Doğan Akın.Pınar var bizim milliyetten, Fikret Ercan, Fatih Çekirge, Ertuğrul. Mesela Yeni şafakta dış politika yazan İbrahim bey var sürekli takip ediyorum onu. Fehmi var, Cengiz Çandar’ın yazılarını beğeniyorum. Can dündar var mesela. Bunlar bizden sonraki nesil genç nesili pek tanımıyorum. Ama mesela sporda Uğur Meleke var.

Kitap mevzusuna dönelim mi? Yazmıyacak mısınız?
Yazıcam Güneş Gazetesinin kuruluşuyla ilgili yazıcam.

Harika. Peki Ne zaman düşünüyorsunuz?
Tabi iyi bir editör bulursam ben teyibe konuşucam daha sonra o daktiloya çekicek. Arşivdeki fotoğrafları çıkarıcam. Kendi arşivimden.
Bizim görmediklerimiz. Çok heyecan verici.
Mesela ilk nushayı hepimiz imzalamıştık onun fotoğrafları ilk nushası bende.
Aradabir notlarıma bakıyorum kafam karışmasın diye çünkü sorucak çok soru var.
İkizler burcunun kafası karışmaz. Kafa karıştırırlar.

Evet. Olabilir. Yıllar önce bir röportajınızda gazeteciliği Erol Simavı’ye, işlerimide Vehbi Koç’a danışırım diye...
Erol Simavi gazetecilikte çok iyi koku alırdı ama onun yanı sıra gazeteciliği çok iyi bilen Dinç Bilgin’de oldukça iyi bir gazeteciydi. Hatta bir çok profesyonellerden daha iyiydi. Aydın bey’de çok iyi gazetecinin kokusunu alır hatta onun söylemiyle "Ben yemek pişirmeyi bilmem ama iyi yemekten anlarım."der.
Bu söz çok şey anlatıyor aslında.
Yani iyi gazeteciyi bilir, onu hisseder, ona gereken saygıyı gösterir. Kendinden çok genç olan insanlarada saygı gösterir. Bu mesleğe saygısı çok olan bir kişidir.Hatta torunlarımda gazeteci olacak diye bakar. Gazeteciliği hissedebilmk bir patron için çok önemlidir. Patronluk bir meslektir. Ben patron oldum, değiştim demek değildir. Patronluk zaman isteyen bir şeydir. Bir çok boyutuyla.

Genel yayın yönetmeni olmakda o şekildedir...
Evet oda öyledir. Peter prensibleri diye bir şey var. İnsan bir şeyi yapar başarılı olur, sürekli başarılı oldukça, son noktaya gelir en yukarı çıktığı zaman orda başarı gösteremiyebilir. Yani bu peter prensibleri denen bir şeydir. Yani bu genel yayın yönetmenliğindede böyledir. Değirmen gibi öğütmüştür genel yayın yönetmenliğini. Bab-ı Ali kaç tane patron öğütmüştür. En üst çakrada, mor çakrada kalmak hiç kolay değildir.

Simavi’den sonra gazetecilik değişti mi?
Gazetecilik değişmi hala sürüyor. Yani şimdi tablet gazeteciliğine döndük. Ben ikisininde devam edeceğini düşünüyorum.

Uzun ömürlü görüyorusunuz yani kağıtı?
Yani belki ileride kağıt gazete tablet gazetenin türevi olucak. Şimdi tablet gazete kağıt gazetenin türevi.

Yeniden genel yayın yönetmeni olur musunuz?
Olmam. Hiç böyle bir şey aklımdan geçmez.

Neden?
Çünkü hayatımdan çok memnunum. Genel yayın yönetmenliği azaptır. Çalıştığınız sevdiğiniz arkadaşınız çocuğunun okuması için burs ister. Gönlününüz vermek ister, gazetenin sahibi vermez. Ona söyleyeceksiniz. Ya da ikdisadi bir yardım ister yapamayabilirsiniz. Ekonomik durumlar çok değişir, iki üç ay arayla gazete fiyatına zam yaparsınız. Traj düşer, sabaha kadar iki kilo kaybedersiniz, terden. Özellikle son 15 yılın falan Ertuğrul’unda yazdığı gibi genel yayın yönetmeninin %65 mesayisi patronla birlikte görevdir,%40’ı gazetedir.
Artık böyle.
Öyle olmaya gitti, herkes böylemi bilmiyorum. Mesela Enis Berberoğlu böyle mi bilmiyorum. Tabi bu ekol meselesi.

Herkesin tarzı değişik. Olaylara bakış açısı farklı. Sorumluluk alma şekli farklı. Peki televizyonda da varsınız.
Allah eksik etmesin. Meslektaşız televizyonda.

Yok biz daha sizin yanınızda suda balık bile değiliz. Çok iyi bir ekran yüzünüz var Jack Nicholson’a benziyosunuz.

Adama bir hal olsa bütün karizma gidecek galiba. Napıcaz? Dua edelimde şöyle devam etsin.

Sizin yeriniz ayrı ama hafif bi benzerlik var.
Sokakta çevrildiğim oluyor. Paris’te birisi beni çevirdi Amerikalıydı. Bende eşofmanlıyım, elimde file. Öyle bir Jack Nicholson halim yok ama geldi yanıma sizin isminiz ne dedi. Tahmin et dedim, direk Jack dedi. Bende direk evet dedim, sonra kocasını çağırdı, tanıştırdı. Baktım iş ciddiye biniyor, ben direk ben bir türk gazetecisiyim dedim.

Görsel medya mı,yazılı medya mı tercihiniz?
Onu ben çok düşündüm. Bu soruyu şöyle düşünüyorum anneni mi çok seviyosun yoksa babanı mı?
Evet içinden çıkılmaz bir sorudur bu.
Kızın ne cevap veriyor bu soruyo.
Aslında soruyu kimin sorduğuna bağlı, hangi ortamda sorulduğu önemli.
Vay. Daha şimdiden diplomasi sanatının derinliklerine inmiş.
Onu iyi tanıyorum, politikdir. Ama kaçınılmaz bir sorudur bu ve karşı taraf cevap için ısrar eder.

Yazılı medya mı,görsel medya mı?
Televizyonda Trt’nin deneme yayınlarından beri varım. İlk programımı sanıyorum Teoman Erel’le yapmıştım. Önce spikerlik sınavından geçtik birlikte ama ikimizde Akis’de çalışıyorduk. Sonra Olaylar ve yankıları diye program yaptık ve prodüktörü Melih Aşık’tı. Bir hafta Teoman yazar ben sunardım. Bir hafta ben yazardım Teoman sunardı. Şimdi 1960’dan beri televizyondayım.

Ekranda görünmeyi seviyorsunuz yani?
Ekranda görünmek mi yoksa o yaşamı paylaşmak mı. Ben artık bunu seviyorum, mürekkep kokusu gibi geliyor bana.

Jack Nicholson’dan konu açılınca aklıma geldi. Oyunculuk teklifi aldınız mı hiç?
Zaman zaman aldım.

Düşünüyor musunuz?
Utandım.

Utandım, korktum gibi yanıtlar alınca sizden çok şaşırıyorum.
Ee bende insanım. Şimdi Apo’yla görüşmeye gidiyorum. Adamın alehinde yazmışım, tek başına 400 tane onun silahlı adamının ortasında özürdile dese, ne yapacağımı düşündüm tabi. Bende gidemeyeceğim dedim kendi kendime. Korkmaz mı insan, korkar tabi. Eğer bir insanda korku varsa o işi iyi yapar. Başaramazsam korkusu müthiş bir afrodizyaktır. Seks haline getirir. Mesleğindeki hormonlarını uyuşturur.

Peki şimdi oyunculuk teklifi gelse utanırmısınız?
Yok utanmam. O zaman reklam teklifi geldi, istemedim.

Mesleğin yaşı var mı? Gazetecilik bırakılır mı?
Vallahi, ben şöyle isterim; bir program yaptım veya yazıyı yazdım, eve gittim, nokta. Son ana kadar öyle gitsin isterim. Yani böyle emekli olayım, emekliliğin tadını çıkarayım tarzım yok. Ben hep eşime söylüyorum ben emekli olacağım diye, oda bana sen emekli olamazsın diyor.

43 yıllık evlisiniz,çok da zor bir hayatınız var eşiniz nasıl idare ediyor sizi?
Eşim bir diplomat kızıdır,bildiği tek meslek o.Babasınada hayrandır.Büyük bir kültür şoku oldu ona çünkü onlarda herşey programlıdır, bellidir. Bende böyle birşey yok, bütün program programsızlıktır. Ama uydu bana.
Allah’tan oda ikizler burcuymuş, ikizler burcu her ortama uyum sağlar.
Evet öyle bir hayat inşaa ettiki, bunlardan en az şekilde rahatsız olacağı. Bizde tek program pazar günleri onundur. Bunun dışında bol seyahat eder.

Hayattaki en iyi arkadaşınız, eşiniz midir?
Eş için şöyle derler "Bedava Psikolog" istediğini anlat, sana hiç fatura kesmez.

Yakışıklılığınızda çok konuşuluyor, kadınların size ayrı bir hayranlığı var. Eşinizle hiç bu konuda problem yaşadınız mı?
Yok etmiyor. Dediğim gibi o yurt dışında uzun süre kalır, ben sık sık onun yanına giderim.
Artık özgüvenle iligli bir şey galiba.
Ee tabi, bu kadar yıldan sonra, hepimizin hayatında bulutlar dolaştı, ama ayrılmak aklımızın ucundan geçmedi. Ve biz çok eğleniriz, çok iyi arkadaşınız. Mesela oda futbolu çok sever, bende. Maçları birlikte seyrederiz.

Galatasarylısınız değil mi?
Evet, oda Galatasaraylı. İlk evlendik, Strasbourg’tayız. Ben alışmışım, herşeyim temiz, ütülü. Birgün Canancım hiç temiz gömleğim kalmadı dedim, oda en az kirli olanından başla dedi.
Buda kulağımıza küpe olsun.

Buda bana kapak olsun. Onda baktım oda bana ben hep öyle yapıyorum dedi. O anda anladımki hayatta başarılı olmam ve çok iyi kazanmam lazım. Aksi halde hayat bu şekilde gitmez dedim.

Peki daha konuşacak çok şey var, Jaguarınız çok konuşuluyor. Ne oldu Jaguar’a, şimdi ne kullanıyorsunuz?

Jaguarımı şampanya rengine boyattım, kiraz ağacından direksiyonunu yaptırdım. Fakat o kadar çok arıza çıkardıki yok fiyatına bir arkadaşıma verdim. Oda zaten kendi müzsinde sergileyecekmiş. Şimdi Peugeot kullanıyorum.

Ütü diyince, aklıma giyiminiz geldi. Giyiminiz çok konuşuluyor.
Mahşallah de.

Mahşallah. İmaj danışmanınız var mı? Estetik kaygınız var mı?
Tabiki,var.

Kendinize nasıl bakıyorsunuz, yediğinize, içtiğinize dikkat ediyor musunuz?
Elimden geldiği kadarıyla dikkat ediyorum. Ama bugün 6 tane baklava yedim.

Dikkat etmiyorsunuz o zaman.
Antakya’da Su Sesi oteli var oranın ustası mükemmel baklava yapıyor aradada kutu kutu gönderiyor, Ben bir kutuyu kendime ayrıyorum yiyorum diğerlerini dağıtıyorum. Ama hergün 1-1,5 saat spor yapıyorum.

Estetik yaptırdınız mı hiç?
Hayır.Siz?
Yok daha yaptırmadım ama ihtiyacım olduğu dönemde kesinlikle düşünürüm.

Birine sayfanızı vermek isteseniz kime verirsiniz?
Bana geçen şöyle bir şey sordular, seninkine benzer. Farzet hapishaneye düştün, hücrende kim olsun? Bende Sezen Aksu ve Ahmet Tan olsun dedim. Ahmet tan çok güzel hikayeler anlatır, Sezen Aksu’yuda siz biliyorsunuz. 3’müz çok eğleniriz. Sayfamıda kimseye vermem; böyle bir bonkörlük içinde olucağımı sanmıyorum.

Harika, sizden bekledğim cevap.
Ama paylaşmak dersen, yanımdaki sütunu veririm.

Kime ?
Şimdi Hasan Cemal var, ondanda gayet memnunum.
Bir şey daha sorucam tutkularınız var mı?
Ne gibi mesela?

Deniz tutkusu gibi.
Tabi severim.

Belki uçmayı seviyorsunuz.
Evet, onuda severim bir ara kullandımda. Güneşi çıkarttığım sırada bir arkadaşımız geldi, reklam parasını veremiyorum ama şöyle yaparım dedi; Bizim uçağımız var tek motorlu, 6 ay boyunca sana verbilirim dedi. Bir hadise olduğunda muhabirler kullanabilir. Siz bir yere gideceğiniz gibi kullanırsınız dedi. 6 ay sonra öderiz sonra sende uçağı geri verirsin dedi. Bizde kabul ettik. Bindik ilk günden, İstanbul’un üzerinde uçuş yaptık. Sonra ben kullanmaya başladım, Marmaris’e ve Bodrum’a giderken. Havada kullanmaya başladım ama kolay değil, ölçeği düz tutmak lazım, ayak pedallarıyla çalışıyor. Tek motor, sonra pilota dedim ki biz düşersek ne olucak dedim. Sonra pilot size garanti verebilirim ki öldürtmem hiç birinizi ama epey bir kırığınız olur.

Aman allahım! Teşekkür ederim deseydiniz. Peki bir şey daha soracağım siz medyanın starımısınız?
Ünlüsü diyelim, her ünlü star değildir.


Neden star değilsiniz? Çok mütevazı bir cevap verdiniz. Son olarak Özal’la ilgili bir soru sormak istiyorum. BU benim şahsi olarak merak ettiğim bir şey, Özal iktidara geldği sürede sizde hem çok aktif bir gazeteciydiniz hemde çok yakındınız ve şöyle demişti; "Türkiye’de 2.5 gazetece kalıcak ve Türkiye küçük Amerika olucak. "Ne diyosunuz, Özal’ın dedikleri çıkıyor mu?

Amerika olucak lafı duymadım, o daha çok Menderes’e yakın bir cevaptır. Ama 2.5 gazete ve 2.5 siyasi parti kalıcak dedi. Ama küçük Amerika olucak diye belki demiştir. Çünkü siz baya bir araştırma yapmışsınız, benim aklımda kalmamıştır.

Belki ben yanlış hatırlıyorumdur. Peki doğru mu 2.5 gazete ve 2.5 parti?
İstediği oydu.

Şu anda geldik mi peki o noktaya?
Yani şuan büyük parti olarak Ak Parti ,CHP ve MHP var. Yani şimdi Mhp buçuk parti demek pek doğru değil. Eğer yanlış yapmazlar ise gelecekte BDP’nin çok büyük bir parti olacağını düşünüyorum.

Yakın gelecekte..
Çok uzak olmayan bir gelecekte. Yani orda MHP’ninde büyüyebileceğini düşünüyorum, yani karşılıklı tezler ve antitezlervar orda. MHP’nin fonksiyonunu Ak Parti üstlenebilir. Çünkü milliyetçilik damarı kuvvetli bir parti Ak Parti, o zaman birleşirler mi yoksa bloklaşırlar mı bilemem. Ak Parti milliyetçilik damarını daha da arttıracaktır. Öbür taraftan BDP’de büyür. BDP sapma yapmazsa, demokrasinin dışına çıkmazsa, Chp ile birleşebilir. Gelecek dönemlerde Kürt kökenli bir toplumun ağırlık göstereceğini düşünüyorum. Alevi yurttaşlarımızında rahatı söz konusu, onların haklarıda ajandada olacaktır. Bütün bunlara bakmak gerekir.

Peki önümüzdeki seçimlere yetişir mi bu?
Sizce?
Bilmiyorum.
Bende bilmiyorum.
Ben sordum soruyu.
Bilmiyorum bende.