"GÜNDÜZ GAZETECİYİM GECE EDEBİYATÇI"
Yunus Nadi Roman Ödülü'nü alan Adnan Gerger'in yeni romanı “Bir Adı Cehennem” okurla buluştu.
Edebiyat Söyleşileri’nin bu haftaki konuğu Habertürk Gazetesi’nden,
“HT Ankara” Haber Müdürü Adnan Gerger
“Faili Meçhul Öfke” ile Yunus Nadi Roman Ödülü’nü alan Adnan
Gerger’in yeni romanı “Bir Adı Cehennem” okurla buluştu. Roman,
henüz küçük bir çocukken Dersim katliamında kaybettiği kız
kardeşini arayan kadının hikâyesini anlatıyor. Adnan
Gerger“Edebiyat mı, haber mi etkili?” sorumu bakın nasıl
yanıtlıyor: “Haberin insanda ve hayatta etkisi çok azdır. İşte bu
noktada, gündüzleri sıkı sıkıya sarıldığım gazetecilik kimliğimi
geceleri uçarı bir hoyratlıkla edebiyatçı kimliğime teslim
ederim…”
-Romana belgesel tadında desek yanılmayız
sanıyorum?
1937 ve 1938 döneminde Dersim’de yaşananlar
bire bir romana alındı. Canlı tanıkların ifadeleri ve o dönemde
neler yaşandığı tüm çıplaklığıyla gerçek belgeler ışığında
kurgulandı. Ayrıca 1990’lı yıllarda neler yaşandı, arasındaki
bağlantılar nelerdi? Tüm bu soruların yanıtları da romanımda yer
aldı. Bu nedenle evet belgesel bir roman. Aynı zamanda, aşkın
kadınlar tarafından nasıl emeğe dönüştürüldüğünün destanıdır.
-Yunus Nadi Roman Ödülü’nü kazandığınız “Faili Meçhul
Öfke”de de, “Bir Adı Cehennem”de de yakın tarihi anlatıyorsunuz.
Hayatta haberin etkisi mi, edebiyatın rolü mü kalıcı?
Biz gazeteciler arasında “Haber suya yazılır” dil
pelesengine yürekten katılırım. Bir dakikada okunan ya da bir
dakikada izlenen haberler için harcanan emeği pek çok kimse bilmez.
Bu nedenle haberin insanda ve hayatta etkisi çok azdır. İşte bu
noktada, gündüzleri sıkı sıkıya sarıldığım gazetecilik kimliğimi
geceleri uçarı bir hoyratlıkla edebiyatçı kimliğime teslim ederim.
Her sabah güneş doğduğunda, yeniden yaratıldığına inandığım
dünyanın reddedilen gerçek yansımalarından beslenmeye başlarım, bu
kez. Bunun için edebiyata sığınırım. Yani demem o ki, siz ruhunu
soyarak bilgiye yani habere dönüştürdüğünüz bir öykünün
unutulmasını istemiyorsanız, o öykünün gelecekte de yaşamasını
istiyorsanız ister istemez edebiyata başvurmaktan başka çareniz
yoktur.
-Edebiyatın kalıcı olmasının nedeni, sadece insanı ve
öyküsünü mü anlatmasından? Ne dersiniz?
Böyle dersek bu
coğrafyayı sırtına yükleyip götüren günlük yaşam kaygısına büyük
anlamlar yüklemiş oluruz. İnsanlar kendi kabuğuna çekilerek
yaşamaya başladı. Edebiyatın kendi içsel dinamiği, kurgusallığı ve
disiplinini özümlemişseniz eğer, kelamınız kaleminizle daha bir
özgür cilveleşir, daha bir cesur olur. Soru sormayı kışkırtan
edebiyat, olguları öyle ince işler ki, beyin kıvrımlarınızda nakış
olarak kalır ve algının anlık egemenliğini yıkar.
-Öykü, deneme, belgesel, şiir yazdınız. Ancak, yazdığınız
ilk roman, “Faili Meçhul Öfke” ile bu ülkenin en önemli edebiyat
ödülünü aldınız. Ki, bu da ikinci roman. İlk romanla gelen büyük
ödülün ardından, ikinci roman nasıl bir “sorumluluk” duygusuyla
yazıldı?
Yunus Nadi Roman Ödülü’nü aldığım geceden
itibaren gazetecilik kimliğimin üzerine sözlerden, hayatlardan ve
ateşten bir hırkanın başımdan geçirildiğini biliyorum. Bu hırkayı
giymek gönül lü lük tür, el bet te. Her ge ce bu nu dü şü nü yo
rum. Bu ro man lar be nim son yirmi yılda yazdığım ama
bitiremediğim kitaplardı. Ben bu yapıtlarıma gençliğimi verdim. Bu
ödül bunun karşılığıydı, bunu çok iyi biliyorum. Karşılığı buydu
ama bu ödüle layık olabilmenin kaygısıyla yeni yapıtlar için
uykusuz gecelere verilmiş bir sözdü de aynı zamanda.
“KİTABI 3 KEZ GERİ ÇEKTİM”
-Bir söyleşinizde “Bir Adı Cehennem”i tam üç kere yeniden
yazdığınızı söylüyorsunuz…
Doğru. Eğer hayata
verdiğiniz bir söz varsa en iyisini üretmek de boynunuzun borcudur.
‘Bir Adı Cehennem’i bitirip ilk yayına hazır dediğim an ile
yayımlandığı zaman arasında bir yılı aşkın bir süreç var. Tam
basılacak, aklıma bir şey takılıyordu, kitabı geri çekiyordum. Üç
kere son anda kitabı geri aldım, oturup baştan yazdım. Sözcükleri
bile değiştirdim.
-“Faili Meçhul Öfke”deki gazeteci Leyla karakteri bu
romanda da karşımıza çıktı…
“Bir Adı Cehennem”, bir
anlamda Yunus Nadi Roman Ödülü alan “Faili Meçhul Öfke”nin devamı
sayılabilir. Ama ben burada dikkatinizi çekmek istiyorum. İster
diğer romanımda olsun, ister bu romanımda, başkarakterim Leyla
dahil tüm hayata karşı direnen, iyi karakterler kadındır. Çünkü ben
her zaman kadının yaratıcı ve dayanma gücüne inanmış, hayran
kalmışımdır. Kadın, gerçekte hep dürüst davranır ve çok da
güçlüdür. Örneğin, Leyla bir gazetecidir, çok zor gelişmelerin
üstesinden gelir. Öylesine doğal davranıyor ki bunca acıyla baş
ederken…
Ümran AVCI / GT HABERTÜRK