Gülse Birsel son üç günü yorumladı: Sıcaklık: 34 santigrat, hissedilen: Ensemde mangal yakıyorlar!
Hürriyet yazarı Gülse Birsel, son yıllarda yaşanan en sıcak günleri kendine has üslubuyla kaleme aldı.
İşte Gülse Birsel'in bugünkü yazısı:
Bu sıcak filan değil, doğanın kalkışması! Kertenkele tarzı, sıcak
seven insanımdır, Üç gündür her an sokak çocukları gibi süs
havuzlarına atlayıp çömecek kıvama geldim! Ne yapacağız? Allahını
seven vantilatör getirsin.
Birkaç sabahtır “Komşuların şaka olsun diye pencere aralığından
içeri fön tutmaları bence çok ayıp” diye sinir içinde uyanıyorum.
Ve hemen belime kadar gelen saçlarımı kestirmeye karar veriyorum
çünkü sırtım sucuk gibi. Sonra ayılıp hatırlıyorum ki saçım kısa ve
komşular da efendi insanlar.
Bu sıcak filan değil. Bu doğanın bir kalkışması! Ve kesinlikle
şahsıma özel bir gıcıklık söz konusu.
Zira yıllardır dizim olsun olmasın, 7-8 Haziran civarı günde 16
saat çalışma sezonu biter. Ben güneylere kaçarım. Günün iki saatini
denizin içinde geçiririm. Denizin içinde değilsem Bodrum’un kendine
özgü kuru havasının, rüzgârlı mahallelerinin, yöresel mandalina
ağaçları gölgelerinin ve yerel klimalarının keyfini çıkarırım.
Rekor sıcaklıkların beklendiği bu yaz, ‘İstanbul beni hapsetmiş’,
çünkü sinema filmi çekeceğiz. Ve sinema filmleri ülkemizde yaz
sonları çekiliyor.
Öğretmen ve dizicilerin ortak yanları vardır. İş zor ve monoton,
uğraştığın insanlar kalabalık ve taşkınlık yapmaya meyilli, yaz
tatillerin ise upuzundur!
Sinemacılarla da cankurtaranların ortak yanlarını buldum. İki
meslekte de başarı baş tacı, başarısızlık ölüm gibi bir şey. Batmak
veya çıkmak, işte bütün mesele bu! Bir de mesai mevsimi sıcaklık
ortalaması 30 derece! Bu yaz, ikinci gruptayım.
Ve normalde plaja elektrikli ısıtıcı getirseler “Oh iyi oldu,
denizden çıkınca içim titriyor” diyebilecek ben... Kertenkele gibi
güneşe yatıp üç saat kalkmayan ben... Kışın evde parkayla oturan
ben... Geçen hafta galiba hayatımda ilk kez terledim!
Ne yapacağız? Nasıl hayatta kalacağız? “Olağanüstü hal ilan
edilsin” diyeceğim zaten var. “Devlet bize klima versin” diyeceğim,
peki dışarıda olanlar ne yapacak? Vatana millete faydam olsun
dedim, kısa bir öneri listesi hazırladım:
-- İş yavaşlatın. Protesto olarak değil hayatta kalma yolu olarak.
Nereye koşuyorsunuz? Ne toplantısı yav? Zaten toplantının ilk
yarısı “Ay çok sıcak, şöyle terledim, şurada böyle sıcak görmedim,
hatta ben geçen sene Adana’da bile...” filan diye geçecek. Niye
Meksika’da geçen bütün filmlerde adamlar kafalarında sombrero
şapka, ağaçların altında uyuklar? Gece uykusuz mu kalmış? Yoo.
Adapte olacaksın! Sıcakta yavaşlayıp duracaksın, soğukta seri
hareketler yapacaksın. Patronlar zaten muhtemelen Göcek’te, bu
neyin telaşı?
-- Alttan alın. Hiçbir konuda tartışacak, kavga edecek zaman değil.
“Olur yavaş yavaş, sinirlenme” deyin, “Kardeşimsin sen benim”
deyin. “Eyvallah abi” deyin. Önünüze kıran otomobilin şoförünü
akrabanız farz edin. “İlahi enişte, dikkat et Allah korusun” filan
yapın. Bu havada bırakın yumruklu kavgayı, arabadan inmeyi bile
gözünüz kesiyor mu? Oturun serin serin yav.
-- Büyük projelere kalkışmayın. Deli misiniz Allahaşkına? Bu havada
taşınılır mı? İhaleye girilir mi? Evlenilir mi? Tadilata girişilir
mi? Spora başlanır mı? Perde yıkanır mı? Bir durun, ara verin.
Israr eden çıkarsa “Bakılır edilir” deyin, “Konuyu salim kafayla
şeyapalım” filan deyin. Erteleyin. Öteleyin. “Acık serinlik çıksın
öyle bakarız“ deyin, eylülde çözersiniz.
-- Dışarı çıkmayın. Niye kurtlanıyorsunuz, ne var dışarıda? Oturun
evde, açın camları. Açın klimayı, pervaneyi. Giyinin efil efil.
Buzlu çay yapın, buzlu kahve yapın için. O kadife kanepede
oturmayın ama bak, o yapışıyor insanın bacağına. Şuraya geçin.
Dünya Güzelleri Banu ve Bülent Hanımlar gibi birer pilli yüz
pervanesi, yelpaze filan edinin. Arada kendi rüzgârınızı kendiniz
yapın. Utanacak bir şey yok, burnunuzdan ter damlamasından bir tık
daha iyi. Çok dalga geçen olursa, “Banu, Safiye ve Bülent’in
programının şakasını yapıyorum, sen gül diye ayol” filan, o şekilde
geçiştirin.
-- Diyelim illa çıktınız. Yanınıza bir pet şişe su alın. Arada
için. Çok bunalırsanız hiç utanmayın, Nişantaşı’nda da olsanız
Bebek’te de olsanız, suyu başınızda aşağı dökün. Hatta avcunuza
döküp emmi gibi yüzünüzü sıvazlayın. Benim bunu teknede yapmış
arkadaşım var. Dört tarafımız denizlerle çevrili, dikkatinizi
çekerim. “Niye suyu eline döküp yüzüne çarpıyorsun, denize girsene”
dedim, “Alışkanlık” dedi. Oyuncu bu insan bak, ünlü bayağı. Onun
için 40 derecede şekil yapmaya çalışmayın, kurur kalırsınız.
-- Mümkünse sonbahara kadar sadece zeytinyağlı sebze, peynir ve
meyve yiyin. Karpuza dadanın mesela. Semizotu bol, salatasını
kaçırmayın. Omletti, kebaptı, makarnaydı, o işler geçen hafta bitti
arkadaşım, arkasından el salla. Kışın yiyeceğin kadar yedin.
Fenalaşırsın, itfaiye kaldırımdan kazır, söyleyeyim.