Gülse Birsel Kobani'yi Gezi'yle karşılaştırdı: Geziciler iyi aile çocuklarıydı!
Gazeteci, sunucu ve oyuncu Gülse Birsel, Kobani için yapılan sokak eylemleri üzerine bir yazı yazdı.
Birsel, eylemcileri "Sokaklarda, bazısı IŞİD’İ protesto eden veya
Kobani’deki sivillerin hayat hakkını savunan, kimisi AKP’ye tavır
koyan, kimi PYD’ye silah yardımı yapılmasını isteyen, bazısı da
Türkiye Cumhuriyeti ve Atatürk’e karşı gösteri yapan muhtelif fikir
ve gruplar var" şeklinde tanımladı.
KOBANİ EYLEMLERİ GEZİ'YE BENZEMİYOR
Kobani eylemleri için "Bu pek Gezi’ye benzemiyor" diyen Birsel,
sözlerine şöyle devam etti;
"Bu, özgürlük ve seslerini duyurma peşindeki iyi aile çocuklarının,
yaşam tarzı korkularıyla başlattığı, kendi ülkemizde daha kaliteli
bir yaşam amaçlayan, ilk günleri nahif ve barışçıl geçen, bir
muhalif eylem değil.
BU SAVAŞ KARA VEBAYA BENZİYOR
Burada taraflar ve söylenenler daha karışık. Olanların sebebi, bu
defa başka bir memleketin içsavaşının, kafa kesen bir terör
örgütünün, etnik veya dini bağların, başka ülkelerin, orduların,
bin bir türlü komplo teorisinin karıştığı bir mesele. “Ortadoğu
mezhep savaşlarıyla ortaçağını yaşıyor” diyoruz ya. Bence
Ortadoğu’nun yaşadığı ve sınırımıza kadar dokunan savaş, Avrupa’yı
yine ortaçağda mahveden kara vebaya da benziyor.
İşte Birsel'in yazısından bir bölüm:
Bu yazının yazıldığı saatlerde Kobani’de savaş sürüyor.
Cumhurbaşkanı “Kobani düşmek üzere” açıklaması yaptı. Sokaklarda,
bazısı IŞİD’İ protesto eden veya Kobani’deki sivillerin hayat
hakkını savunan, kimisi AKP’ye tavır koyan, kimi PYD’ye silah
yardımı yapılmasını isteyen, bazısı da Türkiye Cumhuriyeti ve
Atatürk’e karşı gösteri yapan muhtelif fikir ve gruplar var! Bir
kısmı slogan atıyor, bazısı tehditler savurup yeri göğü yakıp
yıkıyor. Bu gruplara karşı protesto yapan gruplar da sokakta!
Bir de tabii gaz bombası, tazyikli su, ve yer yer plastik
mermileriyle polisler.
Bu pek Gezi’ye benzemiyor. Bu, özgürlük ve seslerini duyurma
peşindeki iyi aile çocuklarının, yaşam tarzı korkularıyla
başlattığı, kendi ülkemizde daha kaliteli bir yaşam amaçlayan, ilk
günleri nahif ve barışçıl geçen, bir muhalif eylem değil.
Burada taraflar ve söylenenler daha karışık. Olanların sebebi, bu
defa başka bir memleketin içsavaşının, kafa kesen bir terör
örgütünün, etnik veya dini bağların, başka ülkelerin, orduların,
bin bir türlü komplo teorisinin karıştığı bir mesele. “Ortadoğu
mezhep savaşlarıyla ortaçağını yaşıyor” diyoruz ya. Bence
Ortadoğu’nun yaşadığı ve sınırımıza kadar dokunan savaş, Avrupa’yı
yine ortaçağda mahveden kara vebaya da benziyor. Savaşlar ve
öldürücü salgın hastalıkların çok ortak yanı vardır. İkisi de:
-Bulaşıcıdır: Komşuda pişerse, dikkatli bir mesafe koymadığın
zaman, illa sana da düşer.
-Çabuk yayılır: Tek mahalleyle başlar, kısa zamanda bir bakmışsın
şehirler, ülkeler yanıyor.
-Her kafadan bir ses çıkar: Rivayetler, dehşet hikâyeleri, yalan
yanlış bilgiler yayılır. Eşi dostu birbirinden uzaklaştırır: Dün
kardeşim dediğin insanın gözüne şüpheyle bakmaya başlarsın.
– Panik gelir, mantık gider: Kaos ve kargaşa yüzünden yalan-doğru
birbirine karışır. Herkes diğerini suçlayıp ötekileştirir. Savaşta
ve salgın hastalıkta, yanında duran dahil, kimse yüzde yüz dostun
değildir.
Gülse Birsel'in yazısını
okumak için tıklayınız