Gülse Birsel analiz etti: Bu ülke, tarihinin en büyük ahlaki çöküşünü yaşıyor!
Hürriyet yazarı Gülse Birsel, son dönemde yaşanan gelişmeleri köşesinde değerlendirdi.
Hürriyet gazetesi köşe yazarı Gülse Birsel, İstanbul Taksiciler
Esnaf Odası Başkanı'nın açıklamasını ve Mina Başaran ile 7
arkadaşının uçak kazasında ölümünün ardından yapılan yorumları
değerlendirdi.
Gülse Birsel'in "Şaşırma sabrımızı taşırma'nın sosyolojik
analizi" başlıklı yazısı:
TAKSİCİLER Uber’cilere kızgın.
Ama, “Şu şu konularda haklarımız çiğneniyor, mağdur oluyoruz,
bununla ilgili hukuki yaptırımlar ve eşit haklar talep ediyoruz”
tarzında bir söylem, artık ülkenin ikliminde çok demode tabii.
Onun yerine taksicilerin dernek başkanı, “Onları ülkemizde
istemiyoruz” diyor ve “Adalet farklı bir karar verirse sabrımız
taşar” diye ekliyor.
Son yıllarda istediğini yaptırmanın biçimi özünde bu. ‘Onlar,
işimize gelmeyenler, bizim gibi olmayanlar, sevmediklerimiz ülkeden
gitsin’, bir. ‘İstediğimiz olmazsa ne kötülükler yaparız nasıl
saldırırız siz düşünün’, bu da iki.
‘Şaşırma, sabrımı taşırma’ devrinde hayatımın en güzel yaşlarını
geçiriyorum iyi mi? Son yıllarda yarı şaka yarı ciddi söylenen,
slogan atılan bu kalıbın tercümesi nedir? ‘Benim istediğim tarz ve
kalıbın bir milim dışına çıktığın anda, hak hukuk bilmem, seni fena
yaparım!’
Bir kazada hayatını kaybeden gencecik insanların arkasından edilen
çirkin sözlerin de kökü burada aslında. ‘Bizim gibi değillerdi, o
zaman başlarına gelen her kötülüğe seviniriz!’ Yani, ‘şaşırdılar ve
tabii böyle oldu!’ Sevilen sanatçılar hastalandığında da artık
zarif geçmiş olsun mesajlarının yerine, sanatçının siyasi duruşunu
beğenmeyenlerden, “Oh iyi olmuş”lar okuyoruz dehşet içinde. ‘Oh iyi
olmuş, çünkü benim gibi düşünmüyordu ve tamı tamına benim gibi
olmayan herkesin başına çok kötü şeyler gelmeli!’
Büyük bir kafa karışıklığı. Bu ülke, tarihinin en büyük ahlaki
çöküşünü yaşıyor kanımca. Sana dokunmamış, hiçbir suçu olmaya genç
insanların kazada ölmesine alkış tutmaktan, arkalarından hakaret
yağdırmaktan daha büyük ahlaki zaafiyet ne olabilir?
Hadi iyimser olalım. Belki ahlaki sorun değildir, belki insanlar
aynı insanlardır da adalet ve doğrular konusunda kafaları çok
karışıktır, ne dersiniz?
Çünkü içindeki kötülük, haset ve saldırganlığı olduğu gibi
bağırmanın, hatta en ilkel haliyle eyleme dökmenin yüreklilik,
dürüstlük, hak, rövanş filan gibi görüldüğü garip bir iklim
oluştu.
Nezaketin küçümsendiği, kültür birikiminin yuhalandığı, hak edilmiş
başarının dövüldüğü, eğitimin bile aşağılandığı bir atmosfer var.
Bu oksijensiz ortamda, biraz kafası karışık, biraz ‘az bilen’ insan
alkış bekleyerek abuk subuk konuşabilir, saldırgan ve nefret dolu
davranabilir pekâlâ.
Aile terbiyesi, sosyal hayat terbiyesi, yaşam zevki, bilgisi,
nezaketi hatta mantığı olmayan ama bağırıp tehdit savuranların
sırtının pışpışlandığı, onların asil, diğerlerinin ‘dışarıdan’
sayıldığı garip bir sosyal cangıl oluştu.
Bilgiyle, zekâyla, rekabetle, çalışmayla değil; torpille, etek
öpmeyle, tehditle, saldırganlıkla bir yerlere varılması gerektiğini
bir denklem olarak kabul ettirmeye çalışan yanlış bir matematik bu!
Ve bu matematik şu an yetişen neslin matematiği olursa, gelecekte
vay halimize!
Siyasetçisinden gazetecisine, öğretmeninden sorumsuz sosyal medya
kullanıcısına kadar, dostlar, bırakalım bu işleri. Biz bu iklimde
hep birlikte boğuluruz!
Anaokulunda öğrendiklerinizi unutmayın:
Çalışanlar başarır.
Başkalarının hakkına saygı duyulmalıdır.
Etrafındakilere yardım etmek şahanedir.
Lütfen ve teşekkür ederim denmelidir.
İyiler hep kazanır.
Bir de benden inci: Geceleri başkaları için olan dileklerin kadar
güzel uyursun...