18 Nis 2012 12:25 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 13:33

GÜLSE BENİ HİÇ TANIMADAN BU ROLÜ BANA TESLİM ETTİ; O YÜZDEN BAŞ TACIMDIR!

Kanal D'nin sevilen komedi dizisi Yalan Dünya'nın Çağatay Koçtuğ'u Hakan Meriçliler Medyaradar sinema-tv yazarı Murat Tolga Şen'e konuştu.

Hakan Meriçliler ile buluştuğumuzda setten sabaha karşı beşte geldiğini öğrendim ve setteki durumu sordum! Herkes birbirine çok destekmiş. Biz de söyleşiye öyle başlamış olduk. Hakan Meriçliler üniversite yıllarından, oyunculukla yönetmenlik yapmak arasında yaşadığı çelişkilere ve Yalan Dünya’daki Çağatay karakterine kadar her şeyi büyük bir samimiyetle bizimle paylaştı. Dizideki herkesin kulaklarını çınlattık ve ortalığa bol bol ‘sevgılimmmm’ replikleri attık!

Kamera önü ve arkası tam destek birbirine, seviyor bizim ekipte birbirini. Güzel sınavlar aslında bunlar, iyi günde herkes birbirini destekler ama zor günlerde eğlencene devam etmek önemlidir.

Füsun Demirel verdiği bir röportajda, “bu dizi benim kurtuluşum oldu, her şeyden vazgeçmek üzereyken imdadıma yetişti” dedi, sizin için durum nedir?

Çok benzer düşünceler. Devlet Tiyatrosu’nda tiyatrocuyum. Yedi yıldır İstanbul’daydım. Bu sektör zaten çok hoşuma gitmiyor, beğenmediğim bir sektör. Çiğliği, başka standartları ve değerlendirmeleri olan, oyuncuya oyuncu değerlendirmesinin yapılmadığı bir yer. Vazgeçtiğim noktada beni başka bir yere götürdü. Garip bir hissiyatla insanlar birbirini buldu ve aynı şekilde dirsek teması devam ediyor.

Aslında yıllardır tiyatro, sinema ve dizi oyunculuğu yapıyorsunuz ama Yalan Dünya’nın Çağatay Koçtuğ’u olarak bir anda üne kavuştunuz, neler değişti?

30’lu yaşlarımın ortasında olsaydı beni çarpabilirdi. İnan hiçbir yaprak kımıldamadı. Sadece arada bir şaşkınlığım oluyor açıkçası. Çok doğru bir zamanda oldu. Bu arada ilginç bilgiler de vereyim sana. Dokuz Eylül Üniversitesi Tiyatro Bölümü mezunuyum ama sinema ve tiyatro aynı kampüsteydi. İlk yılın ortasında sinemaya gönül verdim. Ve sinema bölümünün derslerine girmeye başladım. Çok hoşuma gitti özellikle de rejisörlük dersleri. Bir kısa film çektim, bir uzun metraj senaryo yazdım. Hatta senaryoma teklif bile geldi. Oyuncuların birbirine yakın gibi görünüp çok uzak olmaları ama bir tekniğin bir araya getirdiği insanların bir araya geliş şekilleri bana daha samimi geldi. Ben tiyatrodan uzaklaştım ve bir kısa film çektim. 92 yılında İstanbul Film Festivali’nde en iyi film ödülü kazandı. Faruk Kalkan (bölüm başkanım) sen tiyatro okuma artık dedi ve Özdemir Bey’in(Nutku) yanına gittik. Ama beni vermedi sinema bölümüne. Kudret Sabancı ve Yüksel Aksu sınıf arkadaşlarım ve senaryolarını çoğu noktada ben yazıyordum. (Gülüşmeler)

O zaman bir ukdedir bu sizin içinizde, var mı ileride film çekme isteği?

İnan ki çok büyük bir ukde. Oyunculuk kendimi ifade etmemde yetmeyen bir şey... Önceden önde olma ve aktarma durumu olduğu için bunun biricik olduğunu düşünüyordum ama kameranın arkasına geçince oyuncunun hiçbir anlamı olmadığını gördüm. Daha doğrusu bir malzeme olduğunu gördüm, büyük bir malzeme olabilir. Ama malzeme işte... Esasın aslında arkada durmak olduğunu anladım.



Oyuncular genelde filmi yönetmenden daha çok sahiplenip onunla ilgili yaratım ve başarının ona ait olduğunu iddia eder…

Evet, onlara hiç katılmıyorum. Onu öğrenciyken keşfetmiş olmam oyunculuğa olan itikadımı bozdu. Ama bir yandan da bünyem oyuncu olduğu için (değişik bir çelişki) bir yanım oraya koşuyor, bir yanım da alay ediyor. Hiçlik gibi, biraz varoluşçu bir yaklaşım. Hepimiz okulun aynı bahçesindeyiz ve bir kraliyet var ortada. Bahçe çok önemlidir üniversitede. Ders vardır ama bahçede öğrenilir ya her şey. Sinema grubunda büyük kabul gördüm, çünkü oyuncular alınmazdı o gruba. En zevk aldığım yıllar.

Ben başlarda Çağatay karakterine çok fazla ısınamadım, ama sonra karakteri o kadar güzel dönüştürdünüz ki… Muhteşem oldu dönüşü yani…

Sevdim çünkü adamı. Bir noktada anladım. O kararı ben vermedim ama. Yolda yürürken baktım ve çok acıdım ona. Çağatay kadar yeteneksiz ama bir o kadar da dobra ve olduğu gibi olsalar. Evet çakma ama bir yandan da dobra... Onun oyun tarafını yükseltip onu korusaydım onunla bir empati kurulamazdı ama arka tarafından dolaşıp ona ulaşmak daha iyi oldu.

Çağatay’ı siz mi yonttunuz peki? Ne kadar sizden ne kadarı Gülse Birsel’den?

Gülse çok güzel yazdı, yazıyor ama bir yandan da onunla yürüyen, ilgilenen ve ilişik olanla birlikte yazıyor. Muhteşem yazıyor, neyi yazmak istese, neye kafayı taksa muhteşem yazar. Bu kadar spontane yazabilecek bir yazar yok sanki ülkemizde. Hatta dünyada bile örneğinin olduğundan emin değilim.

Sinemada bir süredir komedi diye izlediğimiz her şeyden daha komik Yalan Dünya’nın herhangi bir bölümü…

Evet, çok değişik zümrelerle sohbet halindeyim. Oxford ve Cambridge mezunu, bu dünyaya çok takılmayan, Amerikan dizisi bile izlemeyen insanların bile bir numarası. Bir yandan da halktan birileri devamlı takipte... Bu iki kesimi birleştirmek çok güzel bence... Kesinlikle aşağılamıyor, ikisini birleştirerek yüceltiyor aslında. Beklemişiz ve bıkmışız aslında her kesimden herkes bıkmış. Bekledikleri de bu diziyle geldi. Bütün bu hallere, pozlara, güdülmüş yalancılığa o kadar kızmışız ki… Genetik olarak yüksek zekaya sahibiz, şefkatli ve zekiyiz. Birliktelik sağlayamıyoruz ama bu dizi birliktelik sağladı ya bana enteresan geliyor. Bu sektörü aşan bir manifesto var bunun içinde. Gülse bir manifesto yazsa hepimiz peşinden gideceğiz gibi geliyor bana. (gülüşmeler)

Leyla ile Mecnun ve Yalan Dünya karşılaştırmalarına ne diyeceksiniz?

İş karşılaştırması yapmak istemem ama burada çok öngörülü, akılla ilgili bir durum var, matematik var yani. Biri damaysa biri satranç… Yaratıcılık tesadüf sevmez, sanat olmaz on zaman. Devamlılık istersen hayatında daha çok...

Çağatay karakteri her şekilde yalnız kalan bir adam mı? Neden bu yalnızlık hali?

Bana çok şey yaşamış, aşık olmuş ama bir kere aşık olmuş bir adam gibi geliyor. Çok sağlam bir kadınla karşılaşmış ama kıymetini bilememiş, çok saçma bir şeyden ıskalamış. Asılmanın taklidinde dolaşıyor. Görüntü ve onun oyalanmacası. Bir dansöz bile olsa, aradığı şeyi bulsa müthiş bir adam olur bence Çağatay. Hala var o potansiyeli, vazgeçmiş değil! Naif ve kadınlar tarafından o yüzden sevildi sanırım.

Sanki ileriki bölümlerde aşık olacakmış gibi…

Olursa çok derin aşık olur Çağatay. Gerçek bir melankolik haline dönüşür, çok bağlı, tutkulu... Kadına her şekilde teslim olur gibime geliyor bana…

Bir oyuncu popüler bir dizi oyuncusu olursa ve tiyatro yaparsa aynı zamanda, tiyatroların potansiyeli artar mı? Diziler tiyatrolara yarıyor galiba?

Bunun canlı bir örneğiyim. “Ben Feuerbach” adlı oyunda oynuyorum. Bir aktör var yedi yıl akıl hastanesinde kalmış. Çağatay’da aktör ya güzel örtüşecek. Yıllar sonra akıl hastanesinden çıkıp deneme çekimine geliyor ve karşısında yönetmen yerine bir asistan buluyor. Oyunda bir oyuncu nasıl sorunlu hale geliri izliyoruz. Sisteme karşı durmaya çalışmış ve ezilmiş, aklını yitirmiş. Ben bunu geçen sezon oynuyordum o zaman Yalan Dünya yoktu. İlgi gördü ama Yalan Dünya’dan sonra ilk turnem Samsun’aydı. Kapılar kırıldı, Samsun’da iki oyun asla oynanmazmış bu kez oynandı. Onlar Çağatay’ı görmek istediler ama çok farklı bir karakterle karşılaştılar. Dehşet izlediler. Bu anlamda tiyatroya müthiş katkısı var.

Şöhretin hangi noktasındasınız? Geçmişi siler mi yoksa daha mı fazla sahiplendirir ne yapar şöhret adama?

Hiç bilmiyorum inanın. Evcil biriyim. 13 yaşında şahane bir oğlum var. Onun çok iyi bir eğitim almasını amaçlıyorum. Gelirim artıyor ama önceden de onun skalasını yüksek tutuyordum. Hayatta yol aldım için bunlar için hezeyan yaratan şeyler değil. Nedir, kirada oturulurken ev sahibi olunur. Üstü açık bir arabam olsun isterdim hep bu olabilir.



Çağatay Cihangir tipi mi sizce? Bence pek öyle değil gibi?

İlk defa biri buna uyandı, tuzağa düşmedi. O direkt Teşvikiyeli. Cihangir’e gidiyordur, içiyordur falan ama kalkıp Nişantaşı’na geliyordur. Bir burjuvaya yaslanma hali var onda. İlk defa bunu keşfeden biri olarak da tebrik ediyorum seni.

Biz sizi izlemeyi çok seviyoruz ama sizin dizide favori karakteriniz hangisi?

Olgun Şimşek’in oynadığı Selahattin karakterini çok seviyorum bu anlamda. Modernize olmuş, Anadolu’nun bağrından kopup gelmiş bir Chaplin gibi geliyor. Ben destekliyorum yani onu. Ama Çağatay gibi bir model hiç olmadı daha önce. Rol modeli yok, o yüzden çok sevildi bu adam. Adıyla soyadıyla bir girizgâh oldu. Çağatay Koçtuğ! Ekşi sözlükte benimle ilgili yazılandan daha çok Çağatay’la ilgili yazılanlar var. O artık olmuş.

Bu dizide uzun soluklu olur kesin…

Umuyoruz. Beş yıl olsa çok sevinirim. Ben bu işten sonra devam etmek istemeyebilirim. Sinema yapmak isterim ama...

Zeki Demirkubuz’un son filminde iki kişi hariç herkes komedi oyuncusu…

Gülse’ye teşekkür ediyorum, Çağatay rolünü bana verdi ve bekledi. Gülse’nin yeri ben de çok ayrıdır. Başka bir tipi benim gibi bir adam yaptı, çok da doğru yaptı. Javier Bardem’i hepimiz seviyoruz değil mi? Çok çekici ve her rolü oynuyor değil mi bu adam. Bizim ülkemizde roller bir türlü teslim edilmiyor. Oyuncuya biraz güvenmeleri gerektiğini düşünüyorum. Karakter ve jön anlamında olan şeyin birleştirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Çok erken yaşta birilerini jön yapıp, hayat standartlarını yükseltip aslında onun kof bir hayat yaşamasına sebep oluyor birileri. Benim biriktirebilme imkanım olmuş. Oyuncuların bu fırsatı olmayınca seyircide birikmemiş bir şeyle karşı karşıya. Gülse beni hiç tanımadan bu rolü bana teslim etti. O yüzden baş tacımdır yani. Ahmet Mekin gibi değeri bilinmemiş çok güzel bir oyuncu var mesela karşımızda örnek olarak… Deniz bitti artık görsün insanlar. Dünyada çok güzel sinema yapılıyor. Biraz eskidi biz de her şey, bu konuştuğumuz, şu an gündem de olan isimler bile! Yavan geliyor, sahici gelmiyor yapılanlar bana. Bu kadar dertli bir ülkede dert yok…

Zorlama bir hal var sinemamızda…

Bayağı bir zorlama, yorgan üste çekilmiş hatta.

Oyuncular bu dertleri konuşuyorlar mı, dert ediniyorlar mı?

Aramızda konuşuyoruz, Olgun’la (Şimşek) konuşuyoruz mesela. Var bu konuda çok berrak bakan arkadaşlar. Hala Olgun’un keşfedildiğin düşünmüyorum. Bugün bir tiyatro olmalı ve Keşanlı Ali’yi sen oynamalısın mesela diyorum. Ama karakter o diyorlar. Atla geç bak orayı nasıl bir deniz bulacaksın. Herkes bugünün adamı... Nuri Bilge Ceylan dediğimiz adam zaten bu kulvarın dışında. Sektörü eleştirenler de yalancı ve riyakârlar!

Bir film çekseniz konusu ne olurdu, neyi ele alırdınız?

İlişkiler üzerine bir film çekerdim, kafamda var bir şeyler. Kadın ve erkek üzerine dolantılı ilişkiler. Fransızların ilişkileri gibi mesela…

Röportaj ve fotoğraflar: Murat Tolga Şen