Gülerce, Ahmet Hakan'a konuştu; Gülen cemaati dağılacak!
Ahmet Hakan'a konuşan Gülerce: Hükümet Hizmet Hareketi'ni bitirmek için savaş açtı, cemaatın savaşı kazanma şansı yok, dağılır!
Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı'nın Mütevelli Heyeti Üyeliği'nden
istifa eden ve 17 Aralık sürecinde cemaatla yaşadığı gerilim
sonrası bir dönem Genel Yayın Yönetmenliği'ni de yaptığı 25 yıldır
yazdığı Zaman gazetesinden ayrılan Hüseyin Gülerce, "Hükümet şu
anda Hizmet Hareketi'ni bitirmek için tüm cephelerde çok ciddi
savaş veriyor" diyerek, cemaatın bu "savaşı" kazanma şansının
olmadığını söyledi.
Gülen cemaatı için "Dağılır" diyen Gülerce, "Cumhurbaşkanı Erdoğan,
Başbakan Davutoğlu... Hepsi çok ciddi iddialarda bulunuyorlar.
Bunları yok saymanız mümkün değil. Bu iddialardan herhangi biri
doğru çıkarsa 'Hizmet Hareketi' çok büyük yara alır" ifadelerini
kullandı.
Zaman gazetesinden ayrılma sürecini anlatan Gülerce, Milli
İstihbarat Teşkilatı Müsteşarı Hakan Fidan'ın ifadeye çağrılması
sonrası gazetenin manşetiyle sarsıntı geçirdiğini söyleyerek,
"Hocaefendi, Hizmet Hareketi'nin nabzını kılcal damarlarına kadar
tutan bir insan. 'Savcılar hep haklı çıktı' başlığını mutlaka
görmüştür ya da haberdar edilmiştir. MİT Müsteşarı'nın ifadeye
çağrılmasına destek vermek, hükümete resmen savaş ilan etmekti"
diye konuştu.
Gülerce şunları söyledi:
"25 Aralık'taki olayı görünce 'Hizmet Hareketi, hükümete topyekûn
savaş açmış' dedim. 'Erdoğan gitsin, AK Parti kalsın' planı
çerçevesinde hareket ettiler. Erdoğan gittikten sonra AK Parti
Meclis Grubu'ndan 'Hizmet tandanslı' bir hükümetin çıkabileceğini
umdular. Siyaseti bilen bir insan olarak bana bunu sorsalardı, asla
böyle bir şeyin olmayacağını söylerdim."
Hüseyin Gülerce bu görüşlerini, Hürriyet gazetesi yazarı Ahmet
Hakan'a açıkladı. Hakan'ın "Cemaat, devleti ele geçirmek istedi"
başlığıyla yayımlanan (1 Kasım 2014) söyleşisi şöyle:
Cemaat, devleti ele geçirmek istedi
Ne oldu da Hizmet'i bırakma noktasına
geldiniz?
İlk sarsıntıyı '7 Şubat Krizi'nde geçirdim. Savcıların MİT
Müsteşarı Hakan Fidan'ı ifadeye çağırması olayı... Savcıların
ifadeye çağırması sarsmadı beni. Devletin savcıları, millet adına
bir şey görmüşlerdir, ifadeye çağırmışlardır. Burada bir şey yok.
Sarsıntıyı ertesi gün Zaman gazetesini alınca geçirdim. Gazete bu
haberi "Savcılar bugüne kadar hep haklı çıktı" diye veriyordu. Bu
haber, bu şekilde Hocaefendi'den habersiz verilemez. İşleyişi
biliyorum. Hocaefendi, Hizmet Hareketi'nin nabzını kılcal
damarlarına kadar tutan bir insan. Bu başlığı mutlaka görmüştür ya
da haberdar edilmiştir.
O haberin o şekilde verilmesinin anlamı neydi? Neden sizde
sarsıntıya yol açtı?
Hocaefendi'nin çizgisi belliydi. Hangi hükümet olursa olsun hep
destek olmuş, saygılı davranmıştır. Oysa MİT Müsteşarı'nın ifadeye
çağrılmasına destek vermek, "Savcılar hep haklı çıktı" diye haber
yaptırmak, hükümete resmen savaş ilan etmekti.
Bu konuyu konuşmadınız mı Cemaat'ten
arkadaşlarınızla?
Üç gün sonra Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı'nda bir toplantıdaydık.
Zaman gazetesinden Abdülhamit Bilici Bey de vardı toplantıda. Ben
orada "Savcılar daima haklı çıkıyor" diye başlık atmanın yanlış
olduğunu söyledim. Gerekçelerimi anlattım. "Bu başlık Hizmet'e
zarar veriyor" dedim. İkna edici bir şey söylemediler. Savunma bile
yapmadılar. Ben o zaman o haberin arkasında Hocaefendi'nin olduğunu
anladım.
Ama buna rağmen Cemaat'ten kopmadınız.
Kopmadım ama sarsıntı geçirdim. İkinci sarsıntım Gezi'den sonra
Zaman'da Başbakan Erdoğan'a yönelik hakaretlerin başlamasıyla
gerçekleşti. İhsan Dağı, Mümtaz'er Türköne, Ahmet Turan Alkan gibi
Hizmet'in içinden yetişmemiş arkadaşlar, eleştirinin de ötesine
geçen yazılar yazmaya başladı. Bunların da Hocaefendi'den habersiz
bir şekilde yayınlanması mümkün değildi.
Sizin açınızdan kopuş nerede başladı?
25 Aralık'taki olayı görünce "Hizmet Hareketi, hükümete topyekûn
savaş açmış" dedim.
Nasıl yorumladınız bu "topyekûn harekete geçme"
olayını?
Bir savaşa girerken dost kuvvetler, düşman kuvvetler analizi
yapılır. Gücünüz yeter mi böyle bir şeye? Buna bakılır. Baktılar ve
güçlerinin yeteceğini düşündüler. Kendilerine güvendiler. "Erdoğan
gitsin, AK Parti kalsın" planı çerçevesinde hareket ettiler.
Erdoğan gittikten sonra AK Parti Meclis Grubu'ndan "Hizmet
tandanslı" bir hükümetin çıkabileceğini umdular. Siyaseti bilen bir
insan olarak bana bunu sorsalardı, asla böyle bir şeyin
olmayacağını söylerdim.
Cemaat sizce devleti ele geçirmek mi
istiyordu?
Yönetime hâkim olmak istediler. Neden? Çünkü Türkiye için en
iyisini, en güzelini kendilerinin yaptıklarına inanıyorlar.
Diyorlar ki: Bizim yöntemimiz tek yöntem, dünyaya açılıyoruz, her
şeyin en iyisi burada ve bunu engellemek ihanet... "Böyle güzel ve
yararlı bir şeyi engellemeye çalışıyor AK Parti, bu nedenle ihanet
ediyor" diye düşünüyorlar.
Hizmet'in kazanma şansı yok bitecek
Cemaat'i bitirecek mi hükümet?
Böyle söyleyince Hizmet'in içindekiler "Hizmet bitmez" diyorlar.
Çoğu şu anda ne olup bittiğini bilmiyorlar tabii.
Peki, ne olup bitiyor?
Hükümet şu anda Hizmet Hareketi'ni bitirmek için tüm cephelerde çok
ciddi savaş veriyor.
Kazanma şansı yok mu Cemaat'in?
Bana göre yok. Ama Cemaat'teki arkadaşlar, kendi davalarının en
doğru olduğunu düşünüyorlar. "Peygamberlerin yolundan gidiyoruz"
diyorlar. "Hz. İbrahim ateşe atılınca pes etti mi" diyorlar. "Hz.
Musa firavuna pes etti mi" diyorlar. Mesela Zaman yazarı Ali Ünal
Bey, Bülent Arınç'a cevap verirken "Müminler münafıklardan özür
dilemez" diye yazdı. İnanç planında Hizmet'e bir şey olmayacağını
düşünüyorlar. Oysa Hizmet Hareketi'nin karşısına kocaman bir dağ
çıktı. Onlar hâlâ küçücük bir tümsekle karşı karşıya olduklarını
düşünüyorlar. "Bizim otobüsümüzün altı bile değmez, devam edelim,
bu tümseği geçeceğiz" diyorlar.
Sizce ne olur? Dağılır mı Cemaat?
Bana göre dağılır. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Başbakan Davutoğlu...
Hepsi çok ciddi iddialarda bulunuyorlar. Bunları yok saymanız
mümkün değil. Bu iddialardan herhangi biri doğru çıkarsa "Hizmet
Hareketi" çok büyük yara alır.
Hangi iddia doğru çıkabilir? Mesela Fethullah Gülen'in
"dinleme emri" verdiği iddiası mı?
Evet... Bazı polisler itirafçı oldu deniliyor. Ne derece doğru
bilmiyoruz. Bazı polislerin Pensilvanya'ya gittikleri, talimatı
bizzat oradan aldıkları söyleniyor. Bunlar kanıtlanırsa... Cemaat
biter.
Ben diğerleri gibi değilim
Cemaat yapısı içinde yıllarca önemli görevlerde bulunmuş bazı
isimler, Cemaat'ten ayrılınca aleyhte konuşmalar yaptılar. Siz de
onlar gibi mi oldunuz?
Bir-iki isim söyler misiniz?
Mesela Nurettin Veren adlı bir adam çıktı, sonra Latif
Erdoğan... Siz de onlar gibi misiniz?
Bu bana büyük hakaret olur. Onların her birinin özel bir durumu
var. Bünye içerisindeki çekişmelerin sonucunda ortaya çıkan
durumlar. Benim için böyle bir şey söz konusu değil. Ben kimseyle
çekişmedim ki.
'Abiler düşünür' diyorlar
Hüseyin Gülerce'den çok keskin bir Cemaat eleştirisi...
Şöyle diyor Gülerce:
“Hizmet'ten bir arkadaşımız... Okumuş, mühendis olmuş... Soruyorum
kendisine: "Ne düşünüyorsun" diye... "Bizim düşünmemize gerek
yok, abiler ilettiler zaten bu konuyu" diyor...
Hizmet Hareketi'ni zaafa uğratan şeydir insanların düşünmemesi,
eleştirmemesi ve sorgulamaması. Düşünmeyeceksin, sorgulamayacaksın
ve eleştirmeyeceksin. Yukarıdan bir şey geliyorsa bu kesin
doğrudur.
Bu beni çok ürkütüyor. Bu yapı, bu zihniyet, Türkiye'nin yönetimine
hâkim olsa ne olur? Allah korusun diyorum.”
Hocaefendi'yle ilgili duygularım çok karışık
Hüseyin Gülerce'ye "Açık soracağım: Şu anda Fethullah Gülen
hakkında ne düşünüyorsunuz" dedim.
Başlattı anlatmaya:
“Ben Hocaefendi'yi çok seviyorum.
Dünyada dostluğundan şeref duyduğumu açıkladığım tek insandır
Hocaefendi.
Ben böyle samimi, ihlaslı, Sahabe Efendilerimizi hatırlatan başka
bir kişi tanımadım.
Şimdi geldiğim noktada aynı bedende iki insan olduğunu
düşünüyorum.
Birisi benim çok sevdiğim, saydığım, kendisine nokta kadar zarar
gelmesini istemediğim, ona yapılan hakaretlerin, saldırıların
vicdanıma bıçak gibi saplandığı bir insan. Hâlâ öyle.
Bir de bu insanla aynı bedende yer alan, sadece ve sadece kendi
kafasındaki Türkiye'ye ulaşabilmek için ne lazım geliyorsa
yapabilen, ölçü tanımayan bir insan.
Birisi için canınızı verebilirsiniz. Diğeriyse sizi ürkütüyor.
Ona toz kondurmak istemiyorum. Ama vicdanıma sığdıramadığım,
ilkelerime sığdıramadığım, Müslümanlık anlayışıma sığdıramadığım
yanlışlar var. Onları da görüyorum.
Duygularım çok karışık.”
Cemaatçiler Cemaat'ten kurtulacak, iyi olacak
Sizce bu işin sonu ne olacak? Bu kavgadan ne çıkacak?
Bir tarafta hükümet var... Kamuda başörtüsünü serbest kılan,
okullara siyer dersi koyduran, "Menderes'ten beri beklediğimiz
hükümet buydu" dedirten, yüzde 50 oy alan bir hükümet... Diğer
tarafta ise dünya çapında güzel işler yapan, gönüllere giren bir
"Hizmet Hareketi" var... Şu anda bu ikisi birbirini "hain" ilan
etmiş, savaş başlatmış... Kılıç şakırtılarından başka bir ses
duyulmuyor. Şimdi bir mümin olarak bunun benim dünyamda bir izahı
olması lazım.
Nedir izahınız?
Şöyle izah ediyorum: Güzel işler yapılıyorsa, Allah bu güzel işleri
heba ettirmez. Bunlar boşa gitmez. Ben eskiden "Mücadele Birliği"
içindeydim. 1968–1972 arasında faaliyet gösteren bir hareketti
bu... Ayrıldım o hareketten... Dağıldı "Mücadele Birliği". Düşünün:
"Bu iş için ölürüm" dediğimiz bir hareketten ayrıldık. Ayrılınca
çok üzüldük. Ama ne oldu? Herkes kendisi oldu ve Allah'ın
kendilerine verdiği kabiliyetle Türkiye için bir şey yaptı. Oradan
Cemil Çiçek çıktı, Melih Gökçek çıktı, Ahmet Taşgetiren
çıktı...
Benzer bir durum Cemaat için de mi geçerli
olacak?
Evet... Bu olaylar durulduktan sonra "Hizmet Hareketi" içindeki
insanlar, kendileri olacaklar. Yani düşünmeyen, sorgulamayan ve
eleştirmeyen insanlar bu insanlar, biat kültüründen kurtulacaklar.
"Gassalın önündeki meyyit" gibi olmaktan çıkacaklar. (Cenaze
yıkayıcısının önündeki cenaze gibi olmaktan çıkacaklar).
Bütün bağlarımı kopardım
Cemaat'ten ayrıldınız mı?
Evet... İki somut adım attım. İlk olarak Zaman gazetesinden
ayrıldım. İkinci olarak Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı'nın mütevelli
heyet üyeliğinden istifa ettim. Böylece beni "Hizmet Hareketi"nin
içinde gösteren iki somut bağı koparmış oldum.
Cemaat'e ne zaman girdiniz siz?
1978 yılında Hocaefendi'yi tanıyan arkadaşlar benimle ilgilenmeye
başladılar. Hocaefendi'yle ilk yüz yüze gelişimiz 1980 yılında
oldu.
Ne zaman bağlandınız?
Hocaefendi'yle ilk görüştüğümde oluştu o bağlanma duygusu. 1980'de.
35 yıl olmuş. Sonra çok çabuk ilerleme oldu. 1989'da Zaman
gazetesinde yazmaya başladım. 1993'te Samanyolu televizyonunda
yorumcu oldum. 1994'te Zaman'da yönetici oldum. O dönemlerde
Hocaefendi ile doğrudan görüşmeye, oturup kalkmaya başladım. Çok
seviyorum, sayıyorum ve çok önemsiyorum. Eğitime önem veren bir
insandım. Karşımda eğitimle ilgili çok kaliteli ve orijinal
fikirleri olan bir insan vardı. Böylece kendimi Hizmet'e adamış
oldum. Hatta espri yapıyordum, diyordum ki "Beni Hizmet'in
namlusuna sürün, bir atımlık mermiyim, nereye atıyorsanız atın". Bu
ruh haliyle artık etle tırnak olmuştum.
Hüseyin Gülerce kimdir?
Trakyalı... Keşan'dan...
Yalova'da yaşıyor. Asıl alanı: Matematik...
Eğitimci... Köşe yazarı.
Gençliğinde Aykut Edibali'nin "Mücadele Birliği"nde yer almış.
1980'den beri de Cemaat'in içinde.
Cemaat'le o kadar iç içeydi ki... Bir ara onun için "Cemaat'in
Sözcüsü" bile dendi.
Zaman gazetesinde genel müdürlük yaptı.
Yazılar yazdı, konferanslar verdi, temaslarda bulundu. Hepsini
"Hocaefendi" dediği
Fethullah Gülen için yaptı, "Hizmet Hareketi" dediği Cemaat için
yaptı.
Gülerce, 35 yıllık Cemaat macerasına son verdi.