Gülen'den Soma değerlendirmesi; Bir çeşit cinayet deyip o ayeti hatırlattı!
Hz. Muhammed'in 'Şehitler beştir' sözüne işaret eden Gülen, ancak Soma faciasının kader ve şehitlik sözcükleriyle geçiştirilemeyeceğine de dikkat çekti.
Herkul.org sitesi editörü Osman Şimşek bugün bir yazı yayınlayarak, Soma'da yaşanan elim faciayla ilgili Fethullah Gülen'in hissiyatını ve Pennsylvania’ya sıçrayan kıvılcımı anlattı.
Peygamber Efendimiz’in 'Şehitler beştir' sözüne işaret ederek, göçük altında kalanların ve ailesinin geçimini sağlamak için helal yoldan çalışıp kazanırken ölenlerin şehitlerle haşredileceklerini belirten Gülen, Soma'daki ailelerin yüreklerine bir nebze de olsa su serperek, maden faciasında Hakk’a yürüyen mü’minlerin de -inşaallah- ahirette şüheda arasında yer alacağını ve bunun geride kalanlar için çok önemli bir teselli kaynağı olması gerektiğini vurguladı.
Söz konusu facianın kader ve şehitlik sözcükleriyle geçiştirilemeyeceğini; mutlaka derin muhasebeler, ileriye dönük tedbirler ortaya koymak gerektiğini ifade eden Gülen, özellikle yetim çocukların korunup kollanması üzerinde durdu.
"Soma’daki facianın bazı yönleri itibarıyla İslam Hukuku’ndaki “tesebbüben katil” (sebep olmak suretiyle öldürmek) mevzuuna dahil bulunduğunu, halbuki sebeplere riayet etmenin de Allah’a karşı saygının gereği olduğunu; esbabı gözetmemenin ise hem Hakk’a saygısızlık hem de sorumsuzluk sayıldığını dile getirdi. Katlin her türlüsünden tir tir titremek gerektiğini, sorumluların burada olmazsa ötede mutlaka onun cezasını çekeceklerini belirtip şu ayeti hatırlattı: “Kim kâtil olmayan ve yeryüzünde fesat çıkarmayan bir kişiyi öldürürse sanki bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de bir adamın hayatını kurtarırsa sanki bütün insanların hayatını kurtarmış olur.” (Mâide, 5/32)"
İşte, Osman Şimşek'in 'Soma'dan Pennsylvania’ya sıçrayan kıvılcım' isimli köşe yazısı;
Salona girdiğimizde muhterem Hocaefendi biraz uykusuz ve oldukça üzgün görünüyordu. Daha göz göze gelir gelmez; “Soma” dedi. Bir müddet durdu, gözleri buğuluydu; “Fevkalade bir hassasiyetim var; inanın, bütün gece bir damla uyuyamadım!” cümlesiyle devam etti; “Gün boyunca öyle terledim ki her yarım saatte bir çamaşır değiştirdim, mübalağa yapmıyorum!” sözüyle kalbinin/zihninin hala yangın yerine dönen madende ve kavrulan sinelerde olduğunu dile getirdi.
Soma’nın Yetimleri
Fethullah Gülen Hocaefendi, Soma’da meydana gelen faciayı duyar duymaz derinden müteessir olmuş, hemen bir taziye mesajı yayınlamış ve dua çağrısı yapmıştı. Senelerdir devam edegelen her akşam namazından önceki kırk dakikalık dua saatinde ve sair münacaat vakitlerinde artık onun ve çevresindekilerin birinci gündemi de Soma olmuştu. Ayrıca, muhterem Hocamızın talebi ve katılımıyla burada da Soma şehitleri için gıyabî cenaze namazı kılınmıştı.
Fakat, medya vasıtasıyla kilometrelerce öteden şahit olduğumuz bu büyük felaketin acılarının sarılması için daha çok gayret gösterilmeliydi. Bu arada Bosna-Hersek başta olmak üzere Balkan ülkelerinin son 120 yılın en büyük sel felaketiyle karşı karşıya kaldığını da öğrenen Hocaefendi, arz ettiğim o birkaç cümleden sonra telefona sarıldı. Bir gün önce Kimse Yok Mu Derneği’nin Soma’ya yardım kampanyasına katılacağını söylemişti; bugün de Amerika Birleşik Devletleri’ndeki yardım kuruluşumuz olan Embrace Relief’in yetkililerini aradı; 5000 dolar Soma, 5000 dolar da Bosna-Hersek yardım kampanyası için bağışta bulundu.
Kıymetli Hocamız, akıllara “sadakanın/yardımın gizlisi efdaldir” düşüncesi gelebileceği ihtimaline binaen, telefonu kapatırken şu hadis-i şerifin muhtevasını da hatırlattı: Peygamber Efendimiz (aleyhi ekmelü’t-tehaya) buyuruyor ki: “Sadakayı gizlice vermek, açıkça vermekten efdaldir. Ancak, başkalarının örnek almasını ve onların da amel-i salihte bulunmasını isteyen bir kimse için açıktan vermek daha faziletlidir.”
Sonra yine uzun bir sükût murakabesi oldu; sessizlik bir kere daha Hocaefendi’nin iç çekişine eşlik eden şu hisli sözlerle sona erdi: “Haberlerde seyrettim; ‘Son nefesimi namazdayken vereyim!’ düşüncesiyle çamurla abdest alıp namaza duranlar olmuş!”
Soma’nın Şehitleri
“Efendim, şehitlik geride kalan gözü yaşlı aileler için bir teselli olabilir mi? Bunun dillendirilmesinde bir mahzur var mı?” diye sorduk.
Yine aynı mahzun ses tonuyla cevap verdi Hocaefendi: “Gönül ister ki, sebepler yerine getirilse, gereken tedbirler alınsa ve bu acı hadise hiç olmasaydı? Heyhat!.. Maalesef olan oldu ve milletçe derinden sarsıldık. Artık yaraları sarmaya, bundan sonrası için ibretler almaya ve aynı acıların yeniden yaşanmaması için gerekenleri yapmaya bakmak lazım.”
Muhterem Hocamız, sözlerine “Şehitlik hususunda belirleyici faktör imandır.” diyerek devam etti. Şehitlerin, kendilerine uygulanan dünyevî hükümler ve Allah katındaki durumları itibarıyla üç kısma ayrıldıklarını belirtti:
İ’la-yı kelimetullah yolunda ve savaş meydanında vefat eden ya da malını, canını ve ırzını korurken haksız yere öldürülen kimselerin hem dünya ve hem de âhiret bakımından şehit olduklarını; bu şehitlerin yıkanmadan, kefenlenmeden, üzerlerindeki kanlı elbiseleriyle gömülmeleri gerektiğini söyledi.
Kalben inanmadığı halde müslüman görünen ve müslümanların arasında savaşırken öldürülen kimselerin de dünyevî kıstaslar açısından şehit sayıldıklarını; fakat bunların Allah katında şehit sevabı alamayacaklarını; nitekim, Rasûl-ü Ekrem Efendimiz’in, Uhud Harbi’nde müslümanlar arasında ölen Kuzman hakkında “O, ateş ehlindendir!” buyurduğunu anlattı.
Bazı insanların da diğer cenazeler gibi yıkanıp kefenlenerek defnedilseler bile Hak katında şehit sayıldıklarını ve şehit mükâfatına nâil olacaklarını ifade etti. Sâdık u Masdûk Efendimiz’in şöyle buyurduğunu hatırlattı: “Şehitler beştir: Vebaya tutulanlar, iç hastalıklarına yakalananlar, suda boğulanlar, göçük altında kalanlar ve Allah yolunda canından olanlar.” Ayrıca, ailesinin geçimini sağlamak için helal yoldan çalışıp kazanırken ölenlerin, ilim yolunda can verenlerin, doğum esnasında âhirete yürüyen mü’minelerin ve karın ağrısından ya da apandisit sancısından hayata veda eden mü’minlerin de şehitlerle haşredileceklerine dair hadis-i şeriflerin bulunduğunu işaretledi.
Soma’daki maden faciasında Hakk’a yürüyen mü’minlerin de -inşaallah- ahirette şüheda arasında yer alacağını ve bunun geride kalanlar için çok önemli bir teselli kaynağı olması gerektiğini vurguladı.
Soma ve Bir Çeşit Cinayet
Bununla beraber, hadisenin kader ve şehitlik sözcükleriyle geçiştirilemeyeceğini; şu andan itibaren mutlaka derin muhasebeler, kuşatıcı değerlendirmeler, geniş projeler ve ileriye dönük tedbirler ortaya koymak gerektiğini ifade eden Hocaefendi, özellikle yetim çocukların korunup kollanması üzerinde durdu. Kimse Yok Mu Derneği’nin başlattığı örnek çalışma gibi faaliyetlerle o boynu bükük çocukların her zaman aranıp sorulmaları ve eğitim hayatları boyunca masraflarının karşılanması gerektiğini dile getirdi.
Diğer taraftan, facianın hukukî olarak ciddi araştırılması, gerekli davaların açılması; suçluların cezalandırılması ve en azından bundan sonrası için benzer olaylara sebebiyet verebilecek faktörlerin engellenmesi adına ilgili kanunların gözden geçirilip yeniden şekillendirilmesi lazım geldiğini ifade etti. Hocaefendi, İslâm’ın ortaya koyduğu hükümlerin temel gayesinin, zaruriyat-ı hamse dediğimiz “din, can, nesil, mal ve aklın korunması” olduğunu söyleyerek, insan hayatına yönelik her türlü suça, derecesine göre kısas, diyet ve kefaret adları altında farklı cezalar takdir edildiğini işaretledi. Rasûl-ü Ekrem Efendimiz döneminde yapılan bütün savaşlarda sadece 160-170 kişinin şehit olduğunu, bunun da yalnızca devrin şartlarıyla değil aynı zamanda İslâm’ın, hayatın korunmasına verdiği ehemmiyetle de alakalı bulunduğunu vurguladı.
Soma’daki facianın bazı yönleri itibarıyla İslam Hukuku’ndaki “tesebbüben katil” (sebep olmak suretiyle öldürmek) mevzuuna dahil bulunduğunu, halbuki sebeplere riayet etmenin de Allah’a karşı saygının gereği olduğunu; esbabı gözetmemenin ise hem Hakk’a saygısızlık hem de sorumsuzluk sayıldığını dile getirdi. Katlin her türlüsünden tir tir titremek gerektiğini, sorumluların burada olmazsa ötede mutlaka onun cezasını çekeceklerini belirtip şu ayeti hatırlattı: “Kim kâtil olmayan ve yeryüzünde fesat çıkarmayan bir kişiyi öldürürse sanki bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de bir adamın hayatını kurtarırsa sanki bütün insanların hayatını kurtarmış olur.” (Mâide, 5/32)
Muhterem Hocamız, sözlerinin sonunda, musibetzedeler hakkında -her ne sebeple olursa olsun- “müstahaklar” demenin kat’iyen yanlış olduğunu söyleyerek “Herkes bu gibi durumlarda çok gergin olur; iğne ucuyla dokunsanız bile çuvaldız batırmışsınız gibi tesir hâsıl eder, o ölçüde de tepki alırsınız. Ayrıca, bu türlü mülahazalar musibeti ikileştirir.” dedi ve ekledi: “Kim bilir, belki hepimizin başka başka günahlarımız vardır. Herkes kendi muhasebesini yapmalı ve kendi günahına tevbe etmelidir!”
***
Soma madeninden âhirete yürüyenlere -bir kere daha- Cenâb-ı Allah’tan rahmet ve mağfiret diler; yaralı olanlara acil şifalar niyaz eyler; musibetzede ailelere, yakınlarına ve milletimize sabr-ı cemil dileklerimizi arz ederiz.
Osman Şimşek