07 Ara 2013 15:59
Son Güncelleme: 23 Kas 2018 15:48
Gülen bugünleri çok önceden görmüş; "Hançer yiyorum gece-gündüz"
Fethullah Gülen, Cemaat ile iktidar arasında ortaya çıkabilecek bir anlaşmazlığın ipuçlarını iki yıl önce vermiş.
Zaman Gazetesi yazarlarından Ahmet Kurucan,
Fethullah Gülen’in, Cemaat ile iktidar arasında ortaya çıkabilecek
bir anlaşmazlığın ipuçlarını iki yıl önce verdiğini belirterek,
“Yine yaklaşık iki yıl önceydi yanılmıyorsam; şubat rüzgârları
benzeri rüzgârların yeniden esebileceğini haber veriyor, temkin ve
teyakkuza dikkat çekiyordu. İtiraf edeyim; anlamamışım o zaman ne
denildiğini ya da ne denilmek istendiğini. Enfüs’ün derinliklerinde
yol alırken âfakta seyahat bu olsa gerek. ‘Geriye doğru ne kadar
kulaç atabiliyorsan, ileriye de o kadar atabilirsin’ sözüyle de
izah getirebiliriz buna” dedi.
SAYLORSBURG’DA BİR GÜN...
Kurucan, son dershane tartışmalarıyla baş gösteren
Cemaat-İktidar tartışmasının yaşandığı günlerde, bulunduğu
Pennsylvania Saylorburg’ta Fethullah Gülen’i ziyaretinin
izlenimlerini de paylaştı. Kurucan izlenimlerini şöyle anlattı:
“Mağmum Hocaefendi. Mükedder. Üzgün. Üzgün kelimesine farklı
bir mana veya o manada ayrı derinlikler kazandıracak kadar üzgün
hem de. Necip Fazıl’ın ‘Bıçak saplasan gölgeme; sımsıcak kanım
damlar’ dediği halet-i ruhiye içinde. Gece-gündüz sırtından
hançerleniyormuş gibi sanki. Bir his değil bu, kendi ifadesi.
‘Birisi Karun diyor, birisi dış dünyanın oyuncağı. Hançer yiyorum
gece-gündüz.’... ‘Böyle hadiseler karşısındaki duyduğum üzüntüyü
benim hissiyatıma sahip olmayan anlayamaz. Annem-babam, dedem-ninem
ve kardeşlerim bir anda ölseler bu kadar üzüntü duymazdım. Bakın
ölsem diyorum.’ Öğle namazı öncesi âdeti olduğu üzere ezanı
dinlediği koridora açılan odada söyledi bu cümleyi. Tam karşısında
duvara asılı ekranda İstanbul Eminönü’nden çekilmiş kısa bir video
kaydı var. Onu seyrediyor. Bir tarafta vızır vızır işleyen
arabalar, diğer tarafta bir yerlere koşuşturup duran insanlar. Gözü
oraya takıldı ve sustu. Hocaefendi ne düşünüyordu bilmiyorum ama
ben ‘ölsem’ kelimesine takılmıştım. Çok geçmedi, sanki kalbimden
geçenleri okumuşçasına: ‘Ölsem diyorum ama sonra bu hizmete bir
zarar gelecekse şu zehir zemberek hayata katlanmak lazım.’... Ne
düşündüğünü tahmin etmek zor değil. Ülkemizin bin bir tane dış ve
iç gaile ile çevrili siyasî, iktisadî, sosyal ve kültürel yapısına
ilave edilen bu sorun nasıl çözülür diye düşünüyor sanırım. Hakta
sebat adına verilen inat duygusunun yanlış kullanıldığı zaman, hem
ferdin hem de ortak aklın fonksiyonunu nasıl da yok ettiğini
düşünüyor da olabilir.”
ŞUBAT RÜZGÂRLARI...
Kurucan köşeyazısını, “Yine yaklaşık iki yıl önceydi
yanılmıyorsam; şubat rüzgârları benzeri rüzgârların yeniden
esebileceğini haber veriyor, temkin ve teyakkuza dikkat çekiyordu.
İtiraf edeyim; anlamamışım o zaman ne denildiğini ya da ne denilmek
istendiğini? Enfüs’ün derinliklerinde yol alırken âfakta seyahat bu
olsa gerek. ‘Geriye doğru ne kadar kulaç atabiliyorsan, ileriye de
o kadar atabilirsin’ sözüyle de izah getirebiliriz buna” diye
bitirdi.