21 Ara 2013 08:50
Son Güncelleme: 23 Kas 2018 15:49
Gülen bugüne kadar demediği şeyi dedi; Hırsıza göz yuman da ortaktır!
Fethullah Gülen "Umuma ait şeyler çalınmış çırpılmışsa,o mevzuda birisi göz yumuyorsa, o da o haramîlerle müşterek demektir" dedi..
Fethullah Gülen sohbetinde ''Şimdiye kadar demediğim şeyleri
dedim. Umuma ait şeyler çalınmış çırpılmışsa,o mevzuda birisi göz
yumuyorsa, o da o haramîlerle müşterek demektir. İşte orada göz
yumulamaz. Haksız, kimse, o mutlaka cezasını bulacaktır''
diyor.
Gülen, sohbetinde şunları söyledi:
KENDİ EVLADINIZA KARŞI GÖSTERDİĞİNİZ ŞEFKATİ BÜTÜN
MÜMİNLERE KARŞI GÖSTERMELİSİNİZ
* İnsanlara saygının önemli bir yanı, onları hep Cenab-ı
Hakk’ın rahmâniyet ve rahîmiyetinin bir tecellisi olarak görmek,
kucaklamak, bağrına basmak, sineni onlara da açmak.. ve yaptığı
kusurlar karşısında kendi evladına tavrın gibi, yani hafifçe belki
kulağını tutup çekebilirsiniz, azıcık okşayabilirsiniz, “bismillah
destur” deyip başına bir şey gelmesin diye elinizle itebilirsiniz;
bunları yapmadan da edeceğiniz şeyi edebilirsiniz.. Bunlar ayrı bir
mesele.. Fakat kendi evladınıza gösterdiğiniz aynı şefkati bütün
mü’minlere karşı gösterme bir esas olmalı ve bunda kusur
edilmemeli. Aynen öyle de -günümüzde de yaşandığı gibi- evladınızın
bir meâsîsi, bir mesâvîsi karşısında -yani isyana müteallik bir
mesele veya seyyiâta müteallik bir mesele karşısında- hemen vurma,
kırma, dövme değil de “Acaba ne yapayım ki ben bunu bundan
sıyırayım ve kuve-i maneviyesini kırmayayım, incitmeyeyim, kendime
karşı da tepkiye ve reaksiyona sevketmeyeyim!” Bu da şefkatin
gereği.
ŞEFKAT 4 ESASTAN BİRİ
*Şefkat sizin mesleğinizde, hakkı ikame edenlerin mesleğinde,
ruh abidelerini ikame etmeye kendini adamış insanların mesleğinde
dört esas düsturdan biridir. İki de tâli düstur vardır. “Der
tarik-i acz-i mendi lazım amed çâr-ı çîz / Acz-i mutlak, fakr-ı
mutlak, şevk-i mutlak, şükr-ü mutlak ey aziz!.” Şefkat ve
tefekkür tâli ama çok önemli.
CİNNETLE İNSAN TEDAVİ EDİLEMEZ
* Şefkat yöntemiyle açılmayacak kapılar yoktur. Hiddetle,
şiddetle ve fezâzetle hiçbir problem çözülemez. Şiddet, hiddet,
öfke.. Bütün bunlar muvakkat birer cinnettir. Cinnetle insanlar
tedavi edilemez. Mecnunlar, insanları tedavi edemezler. Aklı
başında olmak lazım; o da şiddetten, hiddetten, gilzetten,
fezâzetten, nefretten, kinden, gıybetten, iftiradan, riyadan,
süm’adan, hüd’adan, mesaviden tecerrüde vabestedir. Bunlardan
sıyrılmamış bir insanın kendi duygu ve düşünceleri çok âli bile
olsa, Cibril-i Emin’in dudaklarından dökülmüş lal-ü güher gibi
incilerden bile olsa, başkalarına bunları kabul ettirmesi mümkün
değil. Şefkat, re’fet ve mülayemet mü’minde bir esas olmalı.
* Kim nasıl davranırsa davransın, başkalarınının muamelesi,
dünya görüşü, hayat felsefesi ve konumu ne şekilde olursa olsun,
mü’mine düşen Kur’ânî olmak, Sahih Sünnet çizgisinde hareket etmek
ve Raşid Halifelerin yolundan ayrılmamaktır. Bu cümleden olarak
insanların ayıplarıyla meşgul olmak kat’iyen doğru değildir.
İŞTE O ANLAR : VİDEO
İŞTE O ANLAR : VİDEO
İFTİRALARDA BULUNULUYORSA...
* “Mü’min kardeşini bir günahla ayıplayan, o iş, başına
gelmeden ölmez!..” buyuruyor İnsanlığın İftihar Tablosu. Şayet ayıp
sadece ayıplamada kalmayıp -hafizanallah- gıybetlere giriliyorsa,
bu istikamette bir de olmadık şeyler yapılıyorsa, iftiralarda
bulunuluyorsa, nâsezâ, nâbecâ sözler söyleniyorsa.. Bir de umum
dünyaya yayarcasına, duyururcasına bu mesele icra ediliyorsa, bir
de heyetler bu mevzuda gıybet tahtasına, iftira tahtasına
raptediliyor, gez-göz-arpacık deyip onlar hedef alınıyorsa
-hafizanallah- umumun hukuku söz konusu olması itibariyle âmme
hakkıdır, Allah hakkıdır.. Onca cemaat haklarını helal etmeyince
-ben yine o tabiri kullanmak istemiyorum, başkalarının kullanmasına
bağlayarak diyeceğim- eğer benim yerimde başka biri olsaydı: “Böyle
densizce yaşayan insanlar, kat’iyen Cennet’e giremezler; başlarını
yerden kaldırmasalar bile, İslam adına bazı şeyler yapsalar
bile!..”
ASİMETRİK SALDIRGANLIK VAR
* Koskocaman camiayı, kendini Allah’a adamış insanları..
Dünden bugüne -dün belki sadece ehl-i ilhad yapıyordu şimdi
asimetrik bir saldırganlık var- bir bitirme cehdi ve gayreti var.
Fakat bütün bunlar karşısında sarsılmadan, belki sarsılabilir ama
devrilmeden, “Ey Yüce Rabbimiz, biz yalnız Sana güvenip Sana
dayandık. Bütün ruh-u cânımızla Sana yöneldik ve sonunda Senin
huzuruna varacağız” diyerek, Efendimiz (sallallahu aleyhi ve
sellem)’in cedd-i emcedi Hazreti İbrahim (aleyhisselam) gibi
Allah’a dayanıp, sa’ye sarılıp, hikmete râm olmak suretiyle bu
dâhiyeleri aşmaya çalışmalı; “Bu da geçer Ya Hû!” demeli, onun
geçeceği anı intizar etmelidir.
MÜNASEBETSİZ ŞEYLERE AYNIYLA MUKABELEDE
BULUNMAMALI
* Yakışıksız, münasebetsiz şeylere aynıyla mukabelede
bulunmamalıdır. Mü’mine “alçak” dememelidir. Bir gün Allah (celle
celaluhu) böyle diyeni, gerçekten realite planında alçaltır da
tarihe öyle alçalmış olarak kaydedilir. Gelecek nesiller de onu
alçalmış bir insan olarak yâd ederler.
AYIPLARLA UĞRAŞMAK MÜMİNİN İŞİ DEĞİL
* Ayıplarla uğraşmak mü’minin işi değildir. Hem Kur’anın temel
disiplinleri, hem Sünnet-i Sahiha’dan çıkan esaslar, hukuk sistemi
açısından, fertlerin kusurlarıyla hususi mahiyette meşgul olmanın
doğru olmadığını Kıtmir değişik vesilelerle arz etmiştir.
* Nitekim yakın tarihte, Efendimiz’in (sallallahu aleyhi ve
sellem) Hazreti Mâiz’i, huzurundan üç defa geriye çevirdiğini,
dördüncü gelişinde ona şer’î ceza ne ise onu uyguladığını arz
etmeye çalışmıştım. Keza arkadan gelen Gâmidiyeli kadını da
Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) geriye göndermişti. Fakat
onlar ısrarlıydılar. Ancak öyle bir had tatbik edildiğinde
arınacaklarına inanıyorlardı. Oysa ki gizli yapılmış günahlarda,
İnsanlığın İftihar Tablosu’nun mülahazası da bu istikamettedir;
Cenâb-ı Hakk’a teveccüh edersin, tevbede bulunursun derecene göre,
inâbede bulunursun derecene göre, evbede bulunursun derecene göre;
istiğfar edersin, “Allah’ım bütün müstağfirlerin istiğfarı adedince
Sana istiğfar ediyorum!” dersin “ve Sana tevbede bulunuyorum, Sen
Tevvâb’sın, tevbemi kabul eyle; Sen Münîb’sin, inâbeme benim cevap
ver; Sen Hazreti Evvâb’sın, ne olur benim evbemi kabul buyur.”
Bunlar “Zümrüt Tepeler”de geçen, Sofi telakkisiyle, Cenâb-ı Hakk’a
çok farklı yönelmenin adları ve unvanlarıdır. Erbabı için, bunları
burada tekrar etmek, açıklamak zaid olur. Şahsî günahlar karşısında
yapılması gerekli olan şey, istiğfar, tevbe, inâbe ve evbedir. Fert
bunu yapar, Cenâb-ı Hakk’ın lütfuyla, keremiyle, rahmâniyetiyle,
rahîmiyetiyle arınmış olur onlardan. Tevbe bir arınma kurnasıdır.
Böylece tertemiz olarak Cenâb-ı Hakk’ın Firdevs’iyle serfirâz
olabilir.
UMUMA AİT ŞETLER ÇALINMIŞSA... O MEVZUDA BİRİSİ GÖZ
YUMUYORSA O DA HARAMİLERLE MÜŞTEREK DEMEKTİR
* Fakat bazı cinayetler vardır ki, bunlar umumun hukukuna
tecavüzle oluşmuş günahlardır. Âmme hakkıdır. Âmme hakkı aynı
zamanda Allah hakkıdır. İster İslam’ın Hukuk Sistemi, isterse
Modern Hukuk Sistemi âmme hakkına taalluk eden meselelerde kat’iyen
müsamahaya gitmezler. Umumun hukuku söz konusudur. Umuma ait şeyler
çalınmış çırpılmışsa, bunu ne Mecelle kurallarıyla siz şöyle böyle
yumuşatabilirsiniz, ne de başka demagojilerle ve diyalektiklerle.
Âmme hakkıdır bu. Umumun hukukuna tecavüz edilmişse, bir tek arpa
umum milletin hakkıysa, o yenmişse, o mevzuda birisi göz yumuyorsa,
o da o haramîlerle müşterek demektir. İşte orada göz yumulamaz.
Burada bu göz yummama mevzuunda esas budur, temel budur, usul
budur.
ÜSLUPTA HATA YAPILMIŞ OLABİLİR
* Belki üslupta hata yapılmış olabilir, usul vardır bu
mevzuda. A’ya demek, B’ye demek, C’ye demek, bilmem H’ye demek de
üsluptur. Fakat hiçbir zaman usul ve esas, üsluba feda
edilmemelidir. O mesâvînin üzerinde durulmalı, nasıl yapılacaksa o
pisliklerden insanlar arınmaya bakmalıdırlar.
ACABA BUNU ATFETSEK DEMEK GÜNAHI İKİLEŞTİRME
DEMEKTİR
* Suçluluk psikolojisiyle suçlar görünmezden gelinerek
harâmîlik, kırk harâmîlik görmezlikten gelinerek, “Acaba bunu kime
atfetsek?!.” (bu mevzuda), gündem değiştirerek “Halkın dikkat
nazarını kimin üzerine çevirsek ki, bir yönüyle belki halk
nazarında bu mesâvîden sıyrılmış olsak?!.” demek.. Bunlar dine
karşı diyalektik yapma demektir. Dinin temel disiplinlerine karşı
demagoji yapma demektir hafizanallah. Bu da günahı ikileştirme
demektir. Bu aynı zamanda toplumun birbirine çok yakın olan
parçalarını, moleküllerini birbirinden koparıp atıp işe yaramaz
hale getirme demektir. Hafizanallah.
ÖYLE HATALAR VARDIR Kİ TOPLUMU TEMELİNDEN
SARSAR
* Bu iki şeyi birbirine karıştırmamak lazım. Mâiz günahıyla,
Gâmidiyeli kadın günahıyla, ferdî günahıyla karşınıza çıktığı
zaman.. İmam Hâdimî’yle alakalı bir şeyi arz ettiğim zaman dediğim
gibi, öyle üç defa dört defa gözlerinin kapağını silerek, “Acaba o
mu, değil mi?” diye.. hayır bakma! “Lâ havle ve la kuvvete illâ
billâh” de. “Allah’ım beni de bunu da mağfiret buyur!” de, çek git
arkana bakmadan. Üzerinde durma; fikrinde, korteksinde ona bir yer
ayırma. Bir dosyaya yerleştirme onu. Ve gördüğün zaman da kardeşin
gibi yine sımsıkı sarıl. Bu ferdî bir hatadır. Fakat öyle hatalar
vardır ki, toplumu temelinden sarsar. Onlara karşı müsamahalı
olursanız, onların yaygınlaşmasına, bütün bütün o denâetlerin bütün
toplumu sarmasına sebebiyet vermiş olursunuz. Bu açıdan da ister
İslâmî Hukuk Sistemi, isterse de Modern Hukuk Sistemi o mevzuda
işleyerek, akı ak, karayı kara olarak ortaya koyması lazım.
ELMASI, KÖMÜRÜ BİRBİRİNDEN AYIRMADIĞINIZ
ZAMAN...
* Bir şey olmuştur; ayetin ifadesiyle “Allah mü’mini aka
çıkarır, temizler, paklar; bir yönüyle de öbürlerini eler, döker,
onlar da elenmiş olurlar.” Hazreti Pir’in ifadesiyle, elmas ile
kömür birbirinden ayrılmış olur. Elması, kömürü birbirinden
ayırmadığınız zaman, elmasa bile onun yanında durduğundan dolayı,
kömür nazarıyla bakılır.
RÜŞVETİ ALLAH BİLİYOR... ÖBÜR TARAFTA HEPSİNİN
HESABINI ALLAH SORAR
* Önemli olan arınmadır. İçindeki o pislikleri atarak, “Aktım,
ak olmaya çalışıyorum, inşaallah hep ak kalacağım!” mülahazasına
bağlı daha farklı stratejilerle, daha insancıl tavır ve
davranışlarla, daha şefkatli bir muameleyle!.. Başkalarını da boy
hedefi göstererek toplum nazarında bir kısım karanlık kalemlerle
onları karalamak suretiyle teselli olmak, bu dünyada bir şey olsa
bile öbür tarafta hiçbir işe yaramaz. Çünkü mesâvîyi Allah biliyor,
harâmîliği Allah biliyor, hırsızlığı Allah biliyor, rüşveti Allah
biliyor. Öbür tarafta teker teker tek arpadan hesap sorma esprisine
bağlı olarak hepsinin hesabını Allah sorar.
HIRSIZI GÖRMEDEN HIRSIZI YAKALAYANLARIN ÜZERİNE
GİDENLER... ALLAH ONLARIN EVLERİNE ATEŞLER SALSIN
* Burada bir şey demek aklıma geliyor. Şimdiye kadar hiç
dememiştim. Eğer bu mevzuda bir kısım arkadaşlar kendilerine
verilen imkanlarla.. onlar nisbet yapıyorlar, falan filan diyorlar,
f diyebilirler, g diyebilirler, ç diyebilirler, d diyebilirler..
diyorlar.. bulaştı bulaşmadı mülahazasıyla, belki cinayet
sayılabilecek bir kısım icraatta bulunuyorlar. Şöyle demek geliyor
yani içimden.. demeden kendimi alamayacağım. Hiçbir zaman da demek
istemediğim bir şeyi demek geliyor içimden. Yoksa Doktor İkbal
gibi, Hazreti Pir-i Muğan gibi, tel’ine, bedduaya “amin” dememek,
onları etmemek genel şiarımızdır. Fakat eğer hakikaten bu olumsuz
şeylerin üzerine giden arkadaşlar.. kimse onlar tanımıyorum, binde
birini bile tanımıyorum.. bu işin üzerine “Hukukun ve aynı zamanda
sistemin, dinin ve aynı zamanda demokrasinin gerektirdiği şeyler
bunlardır.” deyip arınma adına, yıkanma adına, temizlenme adına,
kirlerin öbür tarafa kalmasına meydan vermemek adına bir şey
yaparken dinin ruhuna aykırı bir şey yapmışlarsa… bize de nisbet
ediyorlar, dolayısıyla ben bizi de onların içinde görerek diyorum..
dinin ruhuna aykırı bir şey yapmışlarsa, yaptıkları şey Kur’an’ın
temel disiplinlerine aykırıysa, Sünnet-i Sahiha’ya aykırıysa,
İslam’ın hukukuna aykırıysa, modern hukuka aykırıysa, günümüz
demokratik telakkilere aykırıysa.. Allah bizi de onları da yerlerin
dibine batırsın, evlerine ateş salsın, yuvalarını başlarına yıksın.
Ama öyle değilse, hırsızı görmeden hırsızı yakalayanın üzerine
gidenler, cinayeti görmeyip de masum insanlara cürüm atmak
suretiyle onları karalamaya çalışanlar.. Allah onların evlerine
ateşler salsın, yuvalarını yıksın, birliklerini bozsun, duygularını
sinelerinde bıraksın, önlerini kessin, bir şey olmaya imkan
vermesin.
ŞİMDİYE KADAR DEMEDİĞİMİ DEDİM
* Dememiştim, demeden edemedim. O kadar diş gösterildi, o
kadar salya atıldı, o kadar kimse tahrik edildi, o kadar o
“twit”lerde o mel’un düşünceler bir yönüyle vizesiz rahat dolaştı
ki, demeden edemedim. Şimdiye kadar demediğimi dedim.
* Allah her şeye nigehbân. Dünyada kıtmir gibi insanların bir
dikili taşı olmadı. Altmış senedir değişik imkanlar onun da önüne
geldi. Allah’a hep dua ettim, “Allahım, kardeşlerimi birilerinin iş
yerinde, fabrikalarda çalışmadan halas eyleme. Allahım, beni
onlarla utandırma.” dedim. İşçi olarak çalıştılar, işçi olarak
emekli oldular ve hiçbir şeye sahip olmadılar. Çoğu kira evinde
oturuyorlar. Kendi adıma da öyle düşündüm, onlar adına da öyle
düşündüm. Cami penceresinde üç sene yatarken esasen, işte o
dünyanın metaına temas etmemek için.. altı sene bir tahta kulübede
döşeksiz yatarken, dünya mal u menaline meyletmemek için aynı
şeyleri yaptım. Allah buna şahit. Ama başka türlü harâmîlik yapıp,
milletin malına menâline el uzattıkları halde hala müslüman olarak
görünüyorlarsa öbür tarafta neyin ne olduğu belli olacaktır.
HAKSIZ KİMSE MUTLAKA CEZASINI
BULACAKTIR
* Gönül, Çalab’ın tahtı / Çalab gönüle baktı / Kim gönül yıktı
ise / O iki cihan bedbahtı. Bir sürü mü’minin gönlünü yıktılar.
Kendimizi de istisna etmedim. Haksız, kimse, o mutlaka cezasını
bulacaktır.