Gül, “üçlü masa” için kolları gerçekten sıvadı mı? Yarım porsiyon altılı masa!..
MedyaRadar siyaset analisti Atilla Akar, Eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün yeni bir parti oluşumu içinde olduğu iddialarını değerlendirdi…
Efendim: herkes şu sıralar MHP ve o eksende yaşananları konuşuyor. Bahçeli şunu dedi, bunu dedi. Acaba şu yüzüğü ne anlama gelir bu sözü ne bağlamda söyledi. Kim kime ne cevap verdi, o ona bu buna ne dedi. Fakat ben bu tartışmalardan yoruldum ve yüzümü başka bir oluşuma çevirdim. Orada da bir şeyler yaşanıyordu ama ne? (Şu aşamada daha çok “söylenti” gibi duran) Ne pişiriliyorsa şimdilik kısık ateşte pişiriliyordu anlaşılan. “Ateş olmayan yerden duman çıkmaz” düsturuna sığınıp konuyu kendimce biraz eşelemeye karar verdim. Verdim ama olayın şu aşamadaki “gerçekliği” hayli tartışılır görünüyor. Ben ihtimallere yoğunlaşayım en iyisi…
Gül’e “Toparlayıcı – Mıknatıs Lider” misyonu mu?..
Bu konudaki en yeni gelişme ise merkezinde Eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün olduğu bir çabadan söz edilmesi. İddialara göre içeriğinde DEVA, Gelecek ve Saadet Partisi'nin tek çatı altında birleşmesinin ve partinin başına da Gül'ün geçmesinin düşünüldüğü bir “proje” söz konusu. Buna göre oluşan yeni şartlara ve geleceğe yönelik çabada şimdiden bir pozisyon alma ihtiyacı ön plana çıkıyor.
Bu açıdan bakıldığında ise arayışı mecbur kılan bir diğer etmense genel seçimlerde CHP listelerinden seçime girerek güçlerinin üzerinde kârlı çıkan DEVA, Gelecek ve Saadet partilerinin yerel seçimlerde ise pek bir varlık gösterememeleri. Bu ise onları yeni formüller geliştirmeye mecbur kılıyor. Burada ters orantı var. Üç partinin oyları ancak yüzde 2’yi buluyor. Fakat parlamentoda 35 milletvekili ile temsil ediliyorlar. Bu şansı bir daha yakalamaları zor değil adeta imkânsız. Onun için radikal bir değişikliğe gitmeleri lâzım. Bu durum onlar için bir fırsat.
Bir “Sinerji” Oluşturmak!..
Aksi taktirde fazla uzak olmayan bir gelecekte ya silinip gidecekler ya da gene birer tabela partisine dönüşecekler. Bunu önlemenin tek yolu ise bir “Sinerji” oluşturmak ve liderliğe de ağırlığı olan bir “Taze kan” monte etmek. Tam bu noktada Abdullah Gül ismi “ideal aday” olarak öne çıkıyor. Gül’e “Toparlayıcı – Mıknatıs Lider” misyonu biçilebilir. Başka çare de görünmüyor zaten. Bu açıdan geçerli gibi. Ötesi muğlak…
Belki bir diğer faktör ise yakın vadede kartların yeniden karılma ihtimali. (Bunda AK Parti’de oluşan “güç kaybı” da bir önemli etken görünüyor.) Bunu ateşleyen ise ani bir “erken seçim” ihtimali. Kısaca oluşabilecek yeni “Konjonktür”lere hazırlıklı olmak, mümkünse buralardan yeni “siyasi rant”lar devşirmek ve hazırlıklı olmak ihtiyacı ön plana çıkıyor. Saflar yeniden harmanlanırken geri kalmamak gerek!..
“Ateş Olmayan Yerden Duman Tütmez” mi?..
Dediğim gibi, her ne kadar bu gibi söylentiler reddedilse bile aslında ve bazen pek de o kadar boşuna değildir. Bu kez öyle mi bilmem. Fakat akla sorular üşüştürüyor. . (Gerçi Gül’le ilgili daha önce de benzer ve boş çıkan söylentiler çıkmıştı) Bu konuda bir “hazırlık”, en hafifinden bir “nabız yoklama” olması mümkün müdür? Bu ne derece geçerli, ne derece realize olur bilmem ama en azından bir “arayış” olabilir. Zaten her ne olursa olsun Abdullah Gül ismi üzerinden şu veya bu yönde bir şeyler döndüğü / döndürüldüğü anlaşılıyor. Ama doğru ama yanlış ama fasarya!..
Bütün bu dolaştırılan söylentilerin Abdullah Gül’e rağmen mi yoksa onun onayıyla mı yapıldığını bilmiyorum. Lakin kendisi bizzat tekzip etmediğine göre insanın içine bir “acaba” düşürüyor.(Gene de “kesin böyledir” diyemem) Zaten Gül’ün siyaset yapma tarzı bu. Kendini fazla öne atmadan önce nabız yoklama, veri toplama, talep oluşturma, önünü görme, emin olduktan sonra harekete geçme. Bu ona çoğu kez “ürkek”, “”pasif”, “yeterince cesur olmayan” ve “bir liderde olmaması gereken ölçüde tedbirci”, “ne kokar ne bulaşır”, görüntüsü verse de bir yandan da mayına basmama ihtiyacı da anlaşılır. Lakin bazen gözü de karartmak gerekir. Öyle ki fazla “Akılcılık” adımları engelleyebilir. Erdoğan’la mizaç farklarından en önemlisi bu!..
Sağ Cenahta Neler Oluyor?..
Bilemiyorum: hemen her cenahta kartların yeniden karılacağa benzediği bugünkü gidişatta “Abdullah Gül kartı” yeniden devreye sokulmuş olabilir mi? Her zaman daha “Garantici” gözüken Gül, bu kez elini taşın altına koyup riski göze alır mı? İslami / Sağ cenahta ve liberal – merkez çevrelerde bireysel karşılığı olsa da toplumdaki karşılığı ne derecedir şu an meçhul gözüküyor. Bu ancak ortaya çıkıp “Ben varım” demesiyle belli olur. O da şu an geçerli değil.
Herhalde seçimler sonrası “Konjonktürel Fırsat” yakalandığı düşünülüyor olmalı ki yeni bir “merkez” ve “derleniş” çabasına ihtiyaç duyulabilir. (Bu arada yabana atmamak gerek AK parti içinde de “Yeniden öze dönüşçüler” le de bir “dirsek teması” olabilir mi?) Hatta orta vadede “AK Parti’yi Erdoğan’dan geri almak” istenebilir mi? Erdoğan sonrasına hazırlık, yeni bir müdahale kaldıracı mı? (Yahut eldeki 35 milletvekili ile AK parti ile “destek” pazarlığına girmek mi?) veya AK Parti’den olası kopuşlar için bir “Kuluçka parti” işlevi görmek mi? Hatta “Erken seçime” hazırlıklı olmak mı, vb? Bunlar sadece akla gelenler. Hiç biri geçerli olmayabilir elbette.
Gül’ün Gerçek Rolü “Ne İçinde Ne Dışında” Olabilir mi?..
Ancak burada bir parantez açmak gerekiyor. Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gül’ün AK Parti’nin Kızılcahamam’daki toplantısından önce görüştükleri anlaşılıyor. Yapılan görüşmede Erdoğan, Gül’e AK Parti’nin yeni politikalarını anlatırken, Gül’ünde de normalleşme siyaseti ve reform adımları konusunda Erdoğan’a fikirlerini aktardığı anlaşılıyor. (Nitekim Gül’e yakın isimlerden Fehmi Koru’da bir süre önceki yazısında “Cumhurbaşkanı Erdoğan, seçimden sonra, ihmal ettiği bazı eski arkadaşlarıyla da görüştü.” derken herhalde bu durumu kastediyordu. Dolayısıyla bütün bu iddialar da bir kez daha geçersiz olabilir. Yahut hiç akla gelmeyecek acayip şeyler dönüyor!..
İlaveten sadece bir ihtimal olarak şu da aklıma gelmiyor değil. Gül gerçekten direkt olarak işin içinde olmayabilir. “Ne içinde ne dışında” da denebilir ki bu Gül’ün genel tavrına uyabilir. Yani bu oluşumun başına –en azından şu aşamada- geçmek istemeyebilir. (Sonrasını görmek isteyebilir) Lakin bu “Birleşmeyi” destekleyebilir, teşvik edebilir. O yönde gayret sarf edebilir. Ancak o aşamadan sonra doğrudan ve açık müdahil olabilir.
“Üçlü Masa” mı Kurulacak?..
Sorular yahut ihtimaller elbette çoğaltılabilir ya da geçersizleşebilir. Hepsi varsayımdır. Düşünce jimnastiği yapıyorum. Bizzat Abdullah Gül bütün bunları yalanlamadıkça bu oluşum iddiası üzerindeki soru işaretleri geçerli olacak. Öte yandan gerçekten de Gül, o kesimi toparlar ve yeniden canlandırabilir bir “seçenek” gibi görünüyor. Tabii kâğıt üzerinde…
Tarih “Altılı masa”yı dağıttı. Hatta birbirine düşman etti. Şayet şimdi bu “üçlü masa” ya dönüşecekse fazladan bir şeyler gerekiyor. Altılı Masa’nın bakiyeleri DEVA, Gelecek ve Saadet Partisi'nin yeni bir “İddia” oluşturması ve bu kez ittifak değil birleşmenin dosta düşmana bir güven vermesi gerekiyor. Yoksa –diyelim ki iddialar gerçek- tek başına Abdullah Gül “aşı” sı da yetmeyebilir.
Üstelik bu üç isimde (Gül, Ali Babacan ve Ahmet Davutoğlu) şu an varılan “Tek adam rejimi” nden memnun görünmüyorlar. Ancak AK parti içinde iken buna yeterince direndikleri ve bir itiraz geliştirebildikleri söylenemez. Bu açıdan biraz “defolu” bir durum var gibi. Bu kez geliştirebileceklerine şüphe düşürüyor. Üçü de pek suya sabuna dokunmadan “Muhalefet” etmeyi, denge politikası sürdürmeyi, Erdoğan’la açık çatışmaya girmemeyi tercih ettiler. Bu kez –eğer olacaksa- fark ne olacak? Asıl soru bu bence…
Öyle veya böyle, gerçek veya değil. Tarih cesurları sever ve cesurlara kazandırır!..
19. 06. 2024
NOT 1: İlginçtir. Abdullah Gül’ün aktif siyasete yeniden girebileceği iddialarıyla zamandaş olarak bir nokta dikkatimi çekti. O da “Gül’ün kendisine tahsis edilmiş 75 koruma ve 17 makam aracı olduğu ve Tarabya’daki Huber Köşkü’nü kullandığı” yönündeki haberlerdi. Bunların birdenbire servis edilmesi ve ortalığı kaplaması manidardı. Artık kim ya da kimler rahatsız olduysa!..
NOT 2: Benzer paraleldeki diğer ilginç haberler ise “Gül’ün Erdoğan’ı aradığı” yönündeki haberlerdi. Kendisinin siyasete atılacağı haberlerinin çıkmasının hemen sonrasına “11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı arayarak, amacının dağınık partileri bir araya getirmek olduğu ve bu çerçevede yeni bir parti kurma hazırlığında olduğunu” söylediği iddialarıydı. Üstelik buna “Cumhurbaşkanı adayı olmak istediği ve bu düşüncesini de Cumhurbaşkanı ile paylaştığı” ilave edilmekteydi. Bana pek inandırıcı gelmeyen masa başı (Asparagas) haber imajı veren bu iddiaları kim servis diyordu bilemem. Öyle ya niçin böylesi bir parti kurma çabası ya da cumhurbaşkanı adayı olmak için Erdoğan’dan “icazet” dilensindi ki? Gül’le Erdoğan buluşmasının çerçevesinin bu olmadığını ise zaten söyledik.
NOT 3: Gene kısa süre önce medyada yer alan haberleri takip ediyoruz. Nitekim partilerin bayram ziyaretleri kapsamında yapılan görüşmelerde bu konuya da değinilecekti. Saadet Partisi Genel Başkan Yardımcısı Yusuf Sunar, "Buyursun gelsin, başımızın üstüne. Bizim kapımız herkese açık. Biz zaten Gelecek Partisiyle bir aradayız. Meclis'te grubumuz var. Bizim kapımız açık ama Saadet Partisi'nin kongresi 30 Haziran'da yapılmış olacak. Kongreye tek isimle gireriz diye düşünüyoruz. Söylediğiniz haberle ilgili gerçeklik payı yok" demekteydi. Gelecek Partisi Genel Başkan Yardımcısı Ali Aydın ise "Bu iddia bize son derece yabancı ve uzak. Abdullah Bey'le yakinen görüşen biriyim. Abdullah Bey'in böyle bir talebi ve niyeti yok. Şu anda böyle somut bir şey yok. Saadet Partisi'ndeki yeni genel merkez oluşumuna göre durum tekrar değerlendirilir" diye konuşmaktaydı. Doğrusu bu her iki sözüm ona tekzip de “yalan söylemeden doğruyu söylememe” taktiği gibi geldi bana. Birinci açıklamada “Buyursunlar gelsinler, kapımız açık” denirken ikincide “Saadet Partisi'ndeki yeni genel merkez oluşumuna göre durum tekrar değerlendirilir" denilmekteydi. Ne diyeyim “İstemeyiz, yan cebimize koy” gibi bir şeydi bu!..