AB GERİ GÖNDERİYOR
Bu sorulara ciddi bir yanıt alamadığımız sürece balda ya da kekikte taklit ve tağşiş yapan firmaların açıklanması buzdağının ucunu göstermektir. Siz bunlarla oyalanın demektir. Üstelik pirolizidin alkaloitleri meselesi bir dolu meseleden sadece biri, bu konudaki örnekleri çoğaltabilirim. Örneğin pirolizidin alkaloitleri meselesi kekik için de geçerli, ülkemizden AB ülkelerine gönderilen ama pirolizidin alkaloitleri içerdiği için reddedilen ürünlerin başında kekik geliyor. Kekik ya da bal örneği üzerinden mesele, taklit tağşişin çok ötesinde.
TÜKETİCİLER NE YAPMALI?
Tüketici ne yapabilir ne yediğini nasıl bilebilir?
Bu sorunun yanıtı tüketici ne yapabilirin çok ötesine uzanıyor. Gıda güvenliği çevre sağlığı, tarımsal üretim, işçi sağlığı, çocuk politikaları, eğitim, kentleşme gibi bir dizi konuyla sıkı sıkıya bağlantılı.
Gıda ve beslenme alanlarında Tarım ve Orman Bakanlığı ile Sağlık Bakanlığı ve Çevre Bakanlığı başta olmak üzere çeşitli kurumlara büyük bir sorumluluk düşüyor. Birer yurttaş olarak bu kurumların işlerini iyi yapmasına yönelik ısrarlı takipten vazgeçmemek gerekiyor, ancak mevcut siyasal iklimde bunun çok zor olduğunun da farkındayım. Toplumda bir çaresizlik, umutsuzluk ya da hiçbir şey değişmeyecek duygusu giderek kök salıyor. İnsanlar güvenilir bir yanıt arıyor. Ama tüketici ne yapacak sorusu, bir öncelik sıralaması yapsak en sona bırakılması gereken sorudur.
Gıda güvenliğini sağlamak her zaman bir kamusal meseledir ve bu meselenin çözümünde kamu kurumlarına, yargıya, akademik kurumlara ve medyaya belirli roller düşer. Ancak mevcut siyasal ahvalde bu kurumların içinin boşaldığı, işlevsiz hatta kriz üreten kurumlara dönüştükleri de bir gerçek. Gerçi işbaşındaki siyasal iktidarın ve kurumların işini iyi yapmadığını tespit ederken muhalefetin ne yaptığına da bakmak gerekir.
Muhalefeti mevcut gıda güvenliği sorunlarını çözecek, çaresizliği değil umudu çoğaltacak bir çözüm odağı olarak göremiyorum. Oysa topluma karşı karşıya olduğumuz sorunların bir çözümü olduğunu söylemek gerekir ve bu konuda muhalefet partilerine büyük bir sorumluluk düşüyor. Çözümsüz sorunlarla karşı karşıya değiliz çünkü, ama muhalefet partileri gıda güvenliği sorunlarına hangi yanıtları veriyor bilmiyoruz.
Kamuoyu ile paylaştıkları ve mevcut durumu analiz eden, çözümler öneren bir siyasal programları var mı bilmiyoruz. Ortada bir tartışma yok. Soru önergesi vermek, basın açıklaması ve sosyal medya paylaşımı yapmaya kilitlenmiş bir halleri var. Siyasal aktivite anlamında da kilitlenmiş bir halleri var. Gıda ve beslenme meselesinin öneminin yeterince kavranabildiğini düşünmüyorum. Bu konudaki siyasal ufuk sadece tarımsal üretim alanı ile sınırlı.
GIDA KRİZİ
Yerel yönetimler gıda ve beslenme alanlarındaki sorunlara daha ciddiyetle ve yurttaşları işin içine katacak mekanizmalar oluşturarak yanıtlar üretmeli. Bu konuda iyi girişimler var ve destek olmak, büyütmek gerekiyor. Örneğin son iki yıla damgasını vuran gıda krizi, gıda fiyatlarındaki anormal artışlar çocuk nüfusta ciddi bir beslenme sorunu yarattı ve yerel yönetimler imkanları ölçüsünde bu soruna çare üretmeye çalışıyor. Bunu kıymetli buluyorum. Sağlıklı beslenmenin en temel insan hakkı olduğunu ve kamu kurumlarına bu hakkın sağlanmasında büyük sorumluluk düştüğünü hatırlamak gerekiyor çünkü.
BAĞIMSIZ GIDA GÜVENLİĞİ KURUMU
Bir hayal, ama olsa çok iyi olur dediğim şeylerden biri de gerek gıda gerekse çevre alanlarında durum tespiti yapacak, analitik çalışmaları yürütecek, raporlamalar yapacak güvenilir ve bağımsız bir gıda güvenliği kurumu oluşturabilmek. Meslek örgütleri, sivil toplum örgütleri keşke böyle bir işe el atabilse, nasıl yaparız üzerine kafa yorsa.