Gezi'den miras kalmıştı! O dergi 19.sayısında kepenk indirdi!
Cem Aydın'ın sahibi olduğu #tarih dergisi 19 ay süren yayın hayatına son verdi.
#Tarih dergisi, NTV Tarih dergisini yayımlayan ekibin eseriydi.
Gezi olayları esnasında NTV üst yöneticilerinin derginin Gezi Özel
sayısını yayınlamaması üzerine derginin sansürlenen sayısı önce
Metis Yayınları tarafından Yaşarken Yazılan Tarih ismiyle
kitap olarak çıkartıldı ardından da #Tarih ismiyle yeni bir dergi
olarak yayınına devam etti.
NTV'nin genel yayın yönetmeni olan ve #Tarih dergisinin sahibi Cem
Aydın da, NTV'de yaşanan süreç sonrası görevinden istifa
etmişti.
Derginin yayın hayatına son verdiğinin haberini Zaman Gazetesi köşe
yazarı A.Turan Alkan duyurdu. İşte Alkan'ın "İyi yenildik
#Tarih dergisi kapandı"
başlıklı bugünkü yazısı:
Türkiye'de dergiler, “Her nefis ölümü tadacaktır” âyetinin
hikmetine en yakından örnek gösterilecek varlıklardandır. Edebiyat
ve fikir dünyamızda ‘hâlâ yaşayan' dergi, 100 küsür yaşında
bisiklete binen nineler gibi mûcizevî bir dikkat ve hayreti hak
ediyor. Dergi dediğin birkaç kafadar ve üç-beş kuruş sermaye ile
kolayca kurulur ve aynı kolaylıkla “tiz” zamanda kayıplara karışır
gider. Geriye birkaç dergi kurucusu ve samimi müdavimin
özene-bezene biriktirip ciltlettiği ciltler kalırsa, -ki çoğunlukla
o dahi zor ele geçer- ne âlâ... O da kârdır.
#Tarih dergisi, NTV Tarih dergisini yayımlayan ekibin eseriydi.
Gezi olayları esnasında NTV üst yöneticileri, “Aman çocuklar ne
yaptınız” paniğiyle dergiyi iç siyaset sunağına yatırıp kurban
ettikten sonra aynı ekip tarafından şövalyece bir jest eşliğinde
sarf edilen proleter bir gayretle yayınına başlamıştı. Daha iki
yaşını bile dolduramadan 19. sayısında (evet dişleri çıkmıştı, evet
yürüyebiliyordu ama henüz çok gençti!) kepenk indirdi. Hayır, bu
hüzün verici kapanışta artık umursamaya bile lâyık
bulmadığımız kayyım atama, havuza aktarma, ekran karartma,
olmadı alenen mülkiyete çökme türünden siyasi baskılarının izi
yoktu. “Her şey yeni bir başlangıç için” başlıklı yazısında dergi
editörü, dürüstçe itiraf ediyor zaten: “Yayına son verme
mecburiyetimizi siyasi otoritenin zihniyet ve baskısına bağlayacak
değiliz. Biz hem Gezi sürecinde hem de sonrasında ona buna laf
ederek değil sadece yaptığımız iş ve ürünle var olmayı seçtik. Ucuz
kahramanlık ve reaksiyon edebiyatı, malum, kaliteyle yan yana
duramaz. Dolayısıyla yayına son verişimizin bütün sorumluluğu
tamamen bize aittir.”
Derginin popüler tarih yayıncılığındaki üslûbunu beğeniyordum.
Akademik üslûpla arasına nezih bir mesafe koyarak okuyucuyu ‘tarihî
mesele'yle kolayca buluşturabilen bir yaklaşımı vardı ve bu tarzı
beğenmiştim, çünkü değerliydi ve Milli Eğitim süreçlerinin hunharca
dokusunu bozduğu böbürlenmeci ama ezik tarih kavrayışı, işte böyle
soğukkanlı, biraz dikbaşlı ve haşarı ama sağlıklı bir takdimle
tedavi edilebilirdi.
Kayyımlar tarafından ümüğüne çökülmediğine göre dergiyi soluksuz
bırakan şey, kendini çevirip masrafları çıkaracak derecede satış
yapamaması oluyor ama bu noktada editörün son centilmenlik jestine
fazlaca kapılmamalıyız. Yayın dünyasının âşinâları bilir: Bu gibi
yayın organları sadece satış ve aboneyle değil reklâmla ayakta
durabilir. Devlet, takdir ettiği dergileri kamu banka ve
kuruluşlarından aktardığı cömert reklâmlarla destekler veya en
azından özel sektörden alabileceği reklâmları, “Vermeseniz iyi
olur, biz karışmayız sonradan başınıza vergi denetimi filan gibi
talihsiz şeyler gelirse sorumlu olmayız' gibi ince komplimanlarla
kösteklemek mübtezelliğine düşmez. Tarih dergisinin satış
rakamları, yayın kalitesine göre fena değildi ama reklâm
kapılarının bu derece baskılandığı bir medya atmosferinde derginin
yaşaması, ancak sermayeden fedakârlıkla mümkündü. Ne var ki
sermayeden desteğin de bir sonu var ve galiba o noktaya
gelindi.
Bu dramatik finalde kendimi kısmen sorumlu tutuyorum. “Bu iyi bir
yayın, desteklemeliyiz” diye hafif tertip omuz verdiğim şey
göçünce, sanki okuyucular ‘bak bizi yine yanılttın' diye sitem
edeceklermiş gibi yeriniyorum, zira bu dergiyle birlikte, “bak
arkadaş, Osmanlı tarihi böyle anlaşılmalı; böyle ayrıntılara dikkat
edilmeli, gazete okuyucusunun anlayabileceği seviyede mukayeseli
tarih kritiği işte böyle yapılır” diyebileceğim bir süreli yayın
kalmadı.
Dergi kapandı, ben yenildim ve işin kötüsü okuyucuyu yanlış
yönlendiriyormuşum, zarar veriyormuşum gibi nedâmet içindeyim.
“Şimdilik” kaydıyla bu hüzün yaprağını şöyle kapatalım: Ne demişti
S. Beckett: “Hep denedin, hep yenildin. Olsun. Yine dene, yine
yenil. Daha iyi yenil.”