Gezi Parkı olayları: Nedir, gün gün neler yaşandı?
İstanbul'daki Gezi Parkı'na Topçu Kışlası'nı yeniden yapmak için başlayan inşaat çalışmalarını protesto etmek amacıyla Mayıs 2013'te başlayan Gezi Parkı olayları daha sonra Türkiye'nin birçok noktasına yayılmıştı. Peki, Gezi Parkı olayları nedir? Gün gün neler yaşandı?
İstanbul'daki Gezi Parkı'na Topçu Kışlası'nı yeniden inşa etme planlarına karşı Mayıs 2013'te başlayan Gezi Parkı Olayları, kısa sürede Türkiye'nin birçok bölgesine yayılan geniş çaplı protestolara dönüştü.
28 Mayıs 2013'te, iş makinelerinin Gezi Parkı'na girip çalışmalara başlaması sosyal medyada hızla yayılarak ilk eylemleri tetikledi. Çevre aktivistlerinin parkta kurduğu çadırların polis tarafından yakıldığı görüntüler ise büyük tepki toplayarak protestoların tüm ülkeye yayılmasına ve hükümet karşıtı bir kimlik kazanmasına yol açtı.
Eylemciler, Gezi Parkı ve Taksim Meydanı’nı yaklaşık iki hafta boyunca işgal etti. Bu işgal, güvenlik güçlerinin sert müdahalesiyle sona erdi. Üç haftaya yaklaşan protestolar sırasında biri polis olmak üzere sekiz kişi yaşamını yitirirken, 10 binden fazla kişi yaralandı ve onlarca kişi gözaltına alındı.
Gezi Parkı Davası ve Ağır Cezalar
Gezi Parkı Olayları sonrasında açılan davada, protestolar "bir darbe kalkışması" olarak tanımlandı. 16 kişi hakkında hazırlanan 657 sayfalık iddianamede, "protestoları örgütlemek ve finanse etmek" ve "Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti'ni ortadan kaldırmaya teşebbüs etmek" gibi suçlamalar yer aldı.
Osman Kavala’ya ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası, diğer sanıklar Ayşe Mücella Yapıcı, Çiğdem Mater Utku, Ali Hakan Altınay, Mine Özerden, Can Atalay, Tayfun Kahraman ve Yiğit Ali Ekmekçi’ye ise 18’er yıl hapis cezası verildi. Bu cezalar, 2022 yılında onandı.
Gezi Parkı eylemlerinin önemli isimlerinden biri olan Can Atalay, Silivri Cezaevi'nde tutukluyken Türkiye İşçi Partisi'nden Hatay Milletvekili seçildi. Ancak, Anayasa Mahkemesi kararlarına rağmen Atalay tahliye edilmedi. Atalay, Gezi Parkı Olayları'nın 11. yılı vesilesiyle bir mesaj yayımlayarak, Gezi’nin demokrasi ve adalet mücadelesindeki ilham verici rolüne vurgu yaptı.
O dönemde başbakan olan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Gezi Parkı Olaylarını "dış kaynaklarca kışkırtılan ve hükümeti hedef alan bir darbe girişimi" olarak tanımladı. İktidar zaman zaman Topçu Kışlası projesini gündeme getirse de geçen 11 yılda somut bir adım atılmadı.
Gezi Parkı Olayları, yalnızca Türkiye'nin değil, dünyanın da dikkatini çeken bir toplumsal hareket olarak yakın tarihe damgasını vurdu. Çevre hassasiyetiyle başlayan bu hareket, geniş çaplı bir demokrasi ve ifade özgürlüğü mücadelesine dönüştü.
Gezi Parkı Olayları Nedir, Gün Gün Neler Yaşandı?
Gezi Parkı Olaylarının İlk Günü 28 Mayıs 2013'te Neler Yaşandı?
28 Mayıs 2013 Salı günü, Gezi Parkı Olaylarının fitilini ateşleyen ilk gelişmeler yaşandı. Pazartesi’yi Salı’ya bağlayan gece, Topçu Kışlası’nın yeniden inşa edilmesi planı kapsamında iş makineleri parka girerek çalışmalara başladı. Çalışmalar, Divan Otel tarafındaki duvarın yıkılması ve bazı ağaçların sökülmesiyle ilerledi.
O sırada parkta toplantı halinde bulunan Taksim Gezi Parkı Derneği üyeleri, yıkım faaliyetlerini fark etti ve sosyal medya üzerinden acil eylem çağrısı yaptı. Bunun üzerine bir grup aktivist, çalışmaları engellemek amacıyla çadır kurarak parkta beklemeye başladı.
Sabah saatlerinde eylemcilerin sayısı giderek arttı ve kalabalık büyüdü. Çevik Kuvvet ekipleri, toplanan gruba biber gazıyla müdahale etti. Bu müdahale sırasında, Reuters haber ajansı foto muhabiri Osman Örsal’ın çektiği ve tüm dünyada yankı uyandıran "kırmızılı kadın" fotoğrafı ortaya çıktı.
Polisin müdahalesi sonrası, yıkım ve ağaç söküm çalışmaları yeniden başlatıldı. Ancak eylemcilerin direnişi devam etti.
Dönemin Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder, olay yerine gelerek aktivistlere destek verdi. "Ben ağacın da vekiliyim" diyerek dozerlerin önüne oturan Önder, çalışmaları durdurmayı başardı.
Eylemciler, akşam saatleri için yeni bir protesto çağrısı yaptı. Yüzlerce kişi parka gelerek yıkım planlarına karşı tepkilerini dile getirdi. Gece boyunca protestolar devam etti ve Gezi Parkı Olayları kısa sürede toplumsal bir harekete dönüştü.
29 Mayıs 2013, Çarşamba: Çalışmalar Durduruldu, Direniş Sürdü
Gezi Parkı’ndaki inşaat çalışmaları durdurulsa da eylemciler, çalışmalara yeniden başlanma ihtimaline karşı parktan ayrılmadı. Çoğunluğunu Taksim Dayanışması bileşenlerinin oluşturduğu kalabalık, çadır kurarak parkta nöbet tutmaya devam etti.
Bir gün önce sökülen ağaçların yerine yeni fidanlar dikilirken, park adeta bir kültür ve dayanışma alanına dönüştü. Bazı sanatçılar eylemcilere destek olmak için konserler verdi; film gösterimleri ve müzik etkinlikleri düzenlendi.
Aynı gün Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, İstanbul’daki üçüncü köprünün temel atma töreninde yaptığı konuşmada eylemleri eleştirerek şu ifadeleri kullandı:
"Taksim Meydanı'nda, yok Gezi Parkı şöyle olmuş, böyle olmuş, gösteri yapacaklar... Ne yaparsanız yapın. Biz kararı verdik. Verdiğimiz gibi bunu işleyeceğiz."
30 Mayıs 2013, Perşembe: Polis Müdahalesi Tekrarladı
Sabahın erken saatlerinde, parkta geceleyen eylemcilere polis bir kez daha biber gazıyla müdahale etti. Yaklaşık 150 kişilik grup dağıtılmaya çalışılırken yıkım çalışmalarına yeniden başlandı. Ancak yine Sırrı Süreyya Önder, Gezi Parkı’na gelerek dozerlerin önüne geçti ve çalışmaları durdurdu.
Polisin müdahalesi sırasında bir kişi yaralandı. Olayların ardından parkta kalabalık yeniden toplandı ve sabahlamaya devam etti.
31 Mayıs 2013, Cuma: Çadırların Yakılması ve Büyük Tepki
Saat 05.00’te parkta uyuyan eylemcilere yönelik polis müdahalesi daha da sertleşti. Eylemcilere biber gazıyla müdahale edilirken, çadırlar da ateşe verildi. Polis, çadırların eylemciler tarafından yakıldığını ileri sürdü; ancak görüntüler, çadırları yakanların polis ve zabıta ekipleri olduğunu ortaya koydu.
Dönemin Beyoğlu İlçe Emniyet Müdür Yardımcısı Ramazan Emekli, çadırların yakılması talimatı verdiği iddiasıyla yargılandı ve 15 Temmuz 2016 darbe girişimi sonrasında görevden ihraç edildi. Çadırların yakılmasından dolayı "görevi kötüye kullanmak" ve "genel güvenliği tehlikeye sokmak" suçlarından 10 ay hapis cezasına çarptırıldı.
Bazı hükümete yakın isimler ise çadırların yakılmasının, olayları provoke etmek amacıyla Gülen Yapılanması tarafından gerçekleştirildiğini öne sürdü. Ancak bu iddialar kamuoyunda tepkiyle karşılandı.
Çadırların yakılma görüntülerinin sosyal medyada yayılması, Türkiye genelinde büyük bir infial yarattı. Parktan çıkarılan eylemciler, Taksim Meydanı’na doğru yürüyüşe geçti ve oturma eylemi başlattı. Gezi Parkı Olayları, bu müdahaleyle birlikte kısa sürede bir ülke geneline yayılan direnişe dönüştü.
31 Mayıs günü saat 15.00 civarında, Taksim Meydanı’nda oturma eylemi yapan binlerce kişilik grup, polis tarafından iki taraftan kuşatıldı. Polis, tazyikli su ve göz yaşartıcı gaz kullanarak eylemcileri dağıttı. Bu müdahale, eylemlerin daha da büyümesine neden oldu.
Gün boyunca Gezi Parkı ve Taksim Meydanı’nda toplanan kalabalık ile güvenlik güçleri arasında sert çatışmalar yaşandı. Polis, meydanı ve parkı kapatarak biber gazı ve plastik mermilerle müdahale etti. İstiklal Caddesi, Osmanbey, Sıraselviler ve Tarlabaşı yönlerinden meydan ve parka ulaşmaya çalışan on binlerce kişi, yoğun polis müdahalesine rağmen eylemlerini sürdürdü.
Eylemciler, bazı noktalarda barikatlar kurarak, topladıkları atık malzemeleri ateşe verdi ve söktükleri kaldırım taşlarını güvenlik güçlerine fırlattı. İstiklal Caddesi’ni binlerce gaz kapsülü doldurdu.
Olayların devam ettiği sırada, İstanbul Altıncı İdare Mahkemesi, Topçu Kışlası’nın yapımına onay veren kararı iptal etti. Ancak bu karar, sahadaki gerilimi azaltmadı.
Dönemin İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu, Belediye Başkanı Kadir Topbaş ve Emniyet Müdürü Hüseyin Çapkın bir basın toplantısı düzenleyerek, Gezi Parkı’nda bir doğa katliamının söz konusu olmadığını ve olayların istismar edildiğini öne sürdüler.
İstanbul Tabip Odası, gün boyunca yaşanan olaylarda 100’den fazla kişinin yaralandığını açıkladı. Yaralananlar arasında milletvekilleri Sırrı Süreyya Önder ve Sezgin Tanrıkulu, gazeteciler Ahmet Şık, Reuters’tan Osman Örsal ve Hürriyet’ten Selçuk Şamiloğlu da yer aldı.
Gece boyunca, İstanbul’un diğer semtlerinde de eylemler sürdü. Evlerinin pencerelerinden tencere ve tavalarla ses çıkararak eylemlere destek veren birçok kişi oldu.
31 Mayıs gecesi itibarıyla Gezi Parkı’ndaki protestolara destek amacıyla, başta Ankara, İzmir ve Adana olmak üzere pek çok şehirde eylemler düzenlendi. Bu şehirlerde de polis ile eylemciler arasında çatışmalar yaşandı. Gezi Parkı Olayları, artık ülke geneline yayılan bir direnişe dönüşmüştü.
1 Haziran 2013, Cumartesi
Polislerin Gezi Parkı'ndaki çadırları yakmasıyla başlayan olaylar, 24 saat boyunca hız kesmeden devam etti ve hızla yayıldı. Sosyal medyada paylaşılan müdahale görüntüleri ve katılım çağrıları, İstanbul başta olmak üzere Türkiye genelinde sokağa çıkan kalabalıkları artırdı.
İstanbul’un Anadolu yakasında toplanan eylemciler, Boğaz Köprüsü üzerinden yürüyerek Avrupa yakasına geçti ve Taksim Meydanı’na ulaştı. Sabah saatlerinde polisin bölgeden çekilmesiyle eylemciler, Taksim Meydanı ve Gezi Parkı’na tekrar girdi. Böylece meydanın yaklaşık 10 gün, parkın ise iki hafta sürecek işgali başladı.
Eylemciler, haber yapmadıkları gerekçesiyle bazı basın kuruluşlarına ait canlı yayın araçlarını ateşe verdi. Ayrıca belediye otobüsleri, istasyon girişleri ve reklam panoları da zarar gördü.
Dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, olaylara ilişkin ilk açıklamasında, hükümete farklı düşünce ve kaygılara daha fazla kulak verme çağrısında bulunurken, polisin müdahalelerinde ölçülü olmasını istedi.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ise biber gazı kullanımının incelendiğini belirtti ve eylemcilerden Taksim’deki esnaf ve ziyaretçilere zarar verilmemesini rica etti.
2 Haziran 2013, Pazar
Polisin çekilmesinin ardından Taksim Meydanı ve Gezi Parkı’nda ortam sakinleşirken, İstanbul’un Beşiktaş semti ve Ankara başta olmak üzere başka bölgelerde çatışmalar devam etti.
Ankara’da Kızılay Meydanı’nda toplanan kalabalık, Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Başbakanlık binasına yürümek istedi, ancak polisin sert müdahalesiyle karşılaştı. Ankara’da 500 kişi gözaltına alındı.
Dönemin İçişleri Bakanı Muammer Güler, olayların altı günde 67 şehirde 235 eyleme yayıldığını ve 1730 kişinin gözaltına alındığını açıkladı. Maddi zararın ise 20 milyon lirayı aştığını belirtti. Güler, olaylarda 115 güvenlik görevlisinin ve 58 sivilin yaralandığını ifade ederken, Türk Tabipleri Birliği (TTB) yaralı sayısını 22’si ağır olmak üzere 1740 olarak duyurdu.
Başbakan Erdoğan, İstanbul’da yaptığı bir konuşmada, daha sonra sloganlaşacak olan “çapulcu” ifadesini ilk kez kullandı. Erdoğan, “Birkaç tane çapulcunun o meydana gelip halkımızı yanlış bilgilendirmesine pabuç bırakmayacağız” dedi.
Aynı gün Habertürk TV’de gazeteci Fatih Altaylı’ya verdiği bir mülakatta Erdoğan, “Twitter denilen bir bela var, sosyal medya toplumların baş belasıdır” ifadelerini kullandı. Erdoğan, içki içenleri ise “alkolik” olarak nitelendirdi.
Bu açıklamalar sırasında, Habertürk TV’nin Talimhane’deki binasının önünde bir grup tarafından protesto gösterisi düzenlendi.
Gezi Parkı Olayları: 3 Haziran 2013
Gezi Parkı ve Taksim Meydanı'nın işgali devam etti. Buradaki ortam nispeten sakin kalırken, İstanbul'un diğer bölgeleri ve Türkiye genelinde protestolar sürdü.
Eylemlerin ilk can kayıpları bu tarihte yaşandı:
İstanbul, Ümraniye’de bir sürücünün aracını TEM otoyolunu kapatan protestocuların üzerine sürmesi sonucu 19 yaşındaki Mehmet Ayvalıtaş hayatını kaybetti.
Antakya’da, polisin attığı gaz fişeğiyle vurulan 22 yaşındaki Abdullah Cömert yaşamını yitirdi.
Gezi Parkı’nda bir basın açıklaması yapan Taksim Dayanışması, taleplerini şu şekilde sıraladı:
-
Gezi Parkı'nın park olarak kalması ve Atatürk Kültür Merkezi’nin (AKM) yıkılmaması.
-
İstanbul Valisi ve Emniyet Genel Müdürü başta olmak üzere şiddetle müdahale emri veren yetkililerin istifası ve biber gazı kullanımının yasaklanması.
-
Eylemler nedeniyle gözaltına alınanların serbest bırakılması.
-
Türkiye’deki tüm meydan ve kamusal alanlarda toplantı ve eylem yasağının sona erdirilmesi.
-
İfade özgürlüğünün önündeki tüm engellerin kaldırılması.
Güvenlik güçleri, Dolmabahçe’deki Başbakanlık Ofisi’ne yaklaşmaya çalışan gruplara müdahale etti. Biber gazı ve plastik mermilerle yapılan müdahaleler sırasında sert çatışmalar yaşandı. Ankara, Antalya, Adana ve İzmir gibi birçok şehirde de eylemler devam etti.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, olaylarla ilgili “İyi niyetli mesajlar alındı. Günü geldiğinde gereği yapılır” diyerek sakin olunması ve kurallara uyulması çağrısında bulundu.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Gül’ün açıklamalarına ilişkin “Ne kastettiğini bilemiyorum” dedi.
Erdoğan, Atatürk Havalimanı’nda, Afrika turuna çıkmadan önce bir basın toplantısı düzenledi.
Bu toplantıda, Reuters muhabiri Birsen Altaylı ile yaşadığı diyalog gündeme oturdu.
Erdoğan, bu sırada “Bizim de evlerinde zorla tuttuğumuz bu ülkenin en az yüzde 50’si var” sözünü sarf etti. Bu ifade, toplumsal tartışmaları daha da alevlendirdi.
Gezi Parkı Olayları: 4 Haziran 2013
Taksim Meydanı ve Gezi Parkı, güvenlik güçlerinin çekilmesiyle tamamen protestocuların kontrolüne geçmiş durumdaydı. İstanbul’un kalbi sayılabilecek bu alanlar, eylemcilerin özgür bir şekilde toplandığı noktalara dönüştü.
Türkiye genelinde pek çok şehirde protestolar devam etti. Gündüzleri işlerine giden vatandaşlar, akşam saatlerinde eylemlerin yapıldığı alanlara katıldı.
KESK (Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu) ve DİSK (Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu), Gezi Parkı eylemlerine destek amacıyla greve gitti.
İstanbul’da özellikle Beşiktaş ve Gazi Mahallesi’nde, diğer şehirlerde ise Ankara, Adana, Hatay, İzmir ve Tunceli gibi bölgelerde eylemlere polis müdahaleleri sert şekilde devam etti.
Polisin orantısız güç kullanımı, can kayıplarının da yaşanmasıyla birlikte ulusal ve uluslararası gündemde tartışmaların odağı oldu.
İzmir’de eylemlerin başlangıcında, protestoculara polisle birlikte müdahale eden ve ellerinde sopalar bulunan kişilerin sivil polis olduğu açıklandı.
Ancak İzmir Valisi Mustafa Toprak, bu açıklamaya “Öyle polis mi olur?” diyerek tepki gösterdi ve tartışmalar daha da büyüdü.
Çevik Kuvvet polislerinin, müdahaleler sırasında kasklarındaki sicil numaralarını gizlediği görüntüler sosyal medyada geniş yankı buldu. Bu durum, güvenlik güçlerinin hesap verebilirliği konusunda eleştirileri artırdı.
Bazı üniversiteler, akademisyenler ve sivil toplum kuruluşları, polisin sert müdahalesine karşı açıklamalar yaptı.
Dünyaca ünlü düşünürler Judith Butler ve Slavoj Žižek, polisin müdahalelerinin durdurulması için çağrıda bulundu.
ABD ve Avrupa Birliği (AB), olaylar ve polis şiddeti nedeniyle kaygılarını dile getirdi.
Türk Tabipleri Birliği (TTB), eylemlerin başlangıcından itibaren üçü ağır olmak üzere en az 2.800 yaralı olduğunu açıkladı.
TTB, yaralanmaların çoğunlukla şu nedenlerden kaynaklandığını belirtti:
Tazyikli suyun doğrudan insan bedenine hedef alınarak kullanılması.
Biber gazı kapsüllerinin doğrudan eylemcilere sıkılması ve hedef alınarak fırlatılması.
Plastik mermilerin yakın mesafeden ateşlenmesi.
5 Haziran 2013, Çarşamba
Gezi Parkı protestoları devam ederken, Taksim Dayanışması üyeleri dönemin Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç ile görüştü. Görüşmenin ardından Eyüp Muhçu, referandum önerisini kabul etmediklerini ifade ederek, "Demokratik toplumlarda halkın sağduyusu dikkate alınır" dedi. Grup, daha önce kamuoyuyla paylaşılan taleplerini Arınç'a iletti.
Bu süreçte sosyal medya paylaşımları gerekçe gösterilerek, özellikle İstanbul ve İzmir'de birçok kişi gözaltına alındı.
6 Haziran 2013, Perşembe
Adana'da bir protestoya müdahale sırasında Komiser Mustafa Sarı, alt geçit inşaatından düşerek hayatını kaybetti. Olay, Gezi protestoları süresince yaşanan trajik kayıplar arasına eklendi.
Taksim Meydanı ve Gezi Parkı'nda, eylemlerin ilk 10 gününde hayatını kaybedenler için bir anma köşesi oluşturuldu. Ayrıca, ağır yaralılar için destek mesajları yazıldı. Protestocuların dayanışmasını göstermek amacıyla "Gezi Kütüphanesi" kuruldu.
Eylemlerin 10'uncu gününde düzenlenmesi planlanan bir konser, can kayıpları nedeniyle gelen tepkiler üzerine iptal edildi.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Afrika turunu tamamlayarak Türkiye'ye döndü. Dönüşte yaptığı açıklamalarda, Topçu Kışlası'nın yapılmaması taleplerine ilişkin, "Devlet yönetimi, 'şunu alırsan bunu veririm' anlayışıyla olmaz" dedi. Havalimanında kendisini desteklemek için toplanan kalabalığa otobüs üstünden konuşma yaptı.