27 Tem 2010 15:27
Son Güncelleme: 23 Kas 2018 11:30
''GERÇEKLERİ YAZINCA ORDU DA, PKK DA BİZE KIZIYOR!''
Ahmet Altan'a göre PKK ile TSK arasında 25 yıldır süren çatışmaların gerçek yüzünün Türk ve Kürt medyası tarafından saklanıyor.
Görürken...
Şimdi sıkı durun.
Sislerin içinden üstümüze doğru gelen bir gemi gibi gittikçe büyüyerek önümüze dikilen gerçekler hiç kimseyi sevindirmeyecek çünkü.
Ne Türkler hoşlanacak bunlardan, ne de Kürtler.
Orduyla PKK arasındaki savaş yirmi beş yıldır sürüyor.
Savaş "askerî" açıdan hiçbir yere varmıyor.
Ama "siyasi" açıdan ciddi sonuçlar yaratıyor.
Türkiye asla "demokratik", "adil", "özgür" bir düzene kavuşamıyor, Türk tarafında da Kürt tarafında da "siviller" asla güçlenemiyor.
Biz bu savaşın içinde neler yaşandığını hiç bilmedik.
Medya, savaşın "gerçeklerini" hiç kurcalamadı...
Tam "barış" ilan edilecekken Türk subaylarının "yola çıkardığı" ve PKK’lıların öldürdüğü 33 asker konusunu bile gerektiği gibi sorgulamadı.
Bu kanlı "işbirliği" nasıl gerçekleşti diye kimse sormadı.
Bu olayı ne Genelkurmay açıklayabildi ne de PKK.
Sanki ikisinden de habersiz bir olay olmuş gibi davrandılar.
Dağlıca baskınından sonra "baskında" yaşananların sorumluluğu "esir düşen" askerlerin üstüne yıkılmaya çalışıldığında bizim gazete işin üstüne gitti.
Ve, Dağlıca gerçekleri açığa çıktı.
Dağlıca’ya baskın yapılacağını ordu biliyordu, istihbarat raporları bunu önceden bildirmişti, hiçbir önlem alınmamış, tam aksine Dağlıca taburundaki asker sayısı azaltılmış, PKK’nın geleceği yoldaki mevziler boşaltılmış, askerlerin el bombaları toplatılmış, komutan taburu bırakıp düğüne gitmişti.
Ordu, Dağlıca baskınını "bahane" ederek savaşı genişletmeyi, Kuzey Irak’a saldırmayı önermişti.
Siyasi iktidar bu öneriyi reddetmişti
Ardından Aktütün baskını geldi.
PKK’lıların baskına gelişi "uydular" tarafından adım adım izlenip Genelkurmay’a bildirilmiş ama gene hiçbir önlem alınmamıştı.
Ardından diğer baskınlar...
Hepsinde baskının yapılacağı önceden biliniyordu ve hiçbirinde önlem alınmıyordu.
Sonra Bugün gazetesi, Heron skandalını ortaya çıkardı.
MİT, "PKK’lıların zayiat vermemesi için Heron’un düşürülmesini isteyen iki subayın konuşmasını" kaydedip Genelkurmay’a bildirmişti ama Genelkurmay ciddi bir soruşturma yapmamıştı.
Geçtiğimiz cuma günü, Genelkurmay sözcüsü, "Heron skandalında isimlerin belli olmadığını" söyleyince dün Bugün gazetesi, bu konuyla ilgili olarak MİT’in kaydettiği diğer "subay" konuşmalarından yeni bölümler yayımladı.
Subaylardan ve generallerden oluşan epeyce "geniş bir örgüt" söz konusuydu ve konuşmaları kaydedilip hepsi Genelkurmay’a bildirilmişti.
Zaman gazetesi ise altı askerin öldüğü son Hantepe baskınıyla ilgili gerçekleri manşetine çekti.
Hantepe baskını on gün önceden istihbarat tarafından bildirilmişti, bu sürede PKK ağır silahları Hantepe bölgesine rahatça getirmişti ve gene hiçbir önlem alınmamıştı.
Zaman gazetesinin verdiği haberde daha da dehşet bir gerçek vardı; baskından "on beş dakika" önce Heronlar PKK’lıları saptamıştı ve bu durum Hantepe’den sorumlu olan komutanlara bildirilmişti.
Komutanlar "her şey kontrolümüz altında" demişler ve hiçbir önlem almamışlardı.
Altı asker ölmüştü.
Bunları yan yana koyduğumuzda herkesi üzecek, kızdıracak, kabulü zor bir gerçek ortaya çıkıyor.
Yirmi beş yıldır çocukların öldüğü "garip bir savaş" sürüyor...
Ordu, PKK’nın baskınlarında hiçbir önlem almıyor.
Bu baskınların sonrasında Kürtlerin arasında PKK, Türklerin arasında "ordu" iktidarını pekiştiriyor, iki tarafta da "silahsızların" hükmü kalmıyor, sivil siyaset imkânı ve barış yolu kapanıyor.
Ne zaman "barış" ihtimali artsa "şiddet" de beraberinde artıyor.
Benim son olaylara bakarak görebildiğim kadarıyla bu "korkunç ve kanlı" oyun epeydir sürüyor ve çocuklar ölüyor.
Ne orduya yakın olan "merkez" Türk medyası, ne de PKK’ya yakın olan "merkez" Kürt medyası bunlardan söz etmiyor, iki "merkez medya" da gerçekleri aynı biçimde saklıyor.
Biz bunları yazınca da ordu ve PKK taraftarları bize öfkeleniyor.
Ama bence bu "tuhaf ve kuşkulu" durumu Türkler de Kürtler de sorgulamalı.
"Türk ve Kürt çocukları niye ölüyor ve kimin için ölüyor" diye sormalıyız.
Ve, birileri bize, abuk sabuk suçlamalarla işi saptırmadan inandırıcı cevaplar vermeli.
Ahmet Altan / Taraf
Şimdi sıkı durun.
Sislerin içinden üstümüze doğru gelen bir gemi gibi gittikçe büyüyerek önümüze dikilen gerçekler hiç kimseyi sevindirmeyecek çünkü.
Ne Türkler hoşlanacak bunlardan, ne de Kürtler.
Orduyla PKK arasındaki savaş yirmi beş yıldır sürüyor.
Savaş "askerî" açıdan hiçbir yere varmıyor.
Ama "siyasi" açıdan ciddi sonuçlar yaratıyor.
Türkiye asla "demokratik", "adil", "özgür" bir düzene kavuşamıyor, Türk tarafında da Kürt tarafında da "siviller" asla güçlenemiyor.
Biz bu savaşın içinde neler yaşandığını hiç bilmedik.
Medya, savaşın "gerçeklerini" hiç kurcalamadı...
Tam "barış" ilan edilecekken Türk subaylarının "yola çıkardığı" ve PKK’lıların öldürdüğü 33 asker konusunu bile gerektiği gibi sorgulamadı.
Bu kanlı "işbirliği" nasıl gerçekleşti diye kimse sormadı.
Bu olayı ne Genelkurmay açıklayabildi ne de PKK.
Sanki ikisinden de habersiz bir olay olmuş gibi davrandılar.
Dağlıca baskınından sonra "baskında" yaşananların sorumluluğu "esir düşen" askerlerin üstüne yıkılmaya çalışıldığında bizim gazete işin üstüne gitti.
Ve, Dağlıca gerçekleri açığa çıktı.
Dağlıca’ya baskın yapılacağını ordu biliyordu, istihbarat raporları bunu önceden bildirmişti, hiçbir önlem alınmamış, tam aksine Dağlıca taburundaki asker sayısı azaltılmış, PKK’nın geleceği yoldaki mevziler boşaltılmış, askerlerin el bombaları toplatılmış, komutan taburu bırakıp düğüne gitmişti.
Ordu, Dağlıca baskınını "bahane" ederek savaşı genişletmeyi, Kuzey Irak’a saldırmayı önermişti.
Siyasi iktidar bu öneriyi reddetmişti
Ardından Aktütün baskını geldi.
PKK’lıların baskına gelişi "uydular" tarafından adım adım izlenip Genelkurmay’a bildirilmiş ama gene hiçbir önlem alınmamıştı.
Ardından diğer baskınlar...
Hepsinde baskının yapılacağı önceden biliniyordu ve hiçbirinde önlem alınmıyordu.
Sonra Bugün gazetesi, Heron skandalını ortaya çıkardı.
MİT, "PKK’lıların zayiat vermemesi için Heron’un düşürülmesini isteyen iki subayın konuşmasını" kaydedip Genelkurmay’a bildirmişti ama Genelkurmay ciddi bir soruşturma yapmamıştı.
Geçtiğimiz cuma günü, Genelkurmay sözcüsü, "Heron skandalında isimlerin belli olmadığını" söyleyince dün Bugün gazetesi, bu konuyla ilgili olarak MİT’in kaydettiği diğer "subay" konuşmalarından yeni bölümler yayımladı.
Subaylardan ve generallerden oluşan epeyce "geniş bir örgüt" söz konusuydu ve konuşmaları kaydedilip hepsi Genelkurmay’a bildirilmişti.
Zaman gazetesi ise altı askerin öldüğü son Hantepe baskınıyla ilgili gerçekleri manşetine çekti.
Hantepe baskını on gün önceden istihbarat tarafından bildirilmişti, bu sürede PKK ağır silahları Hantepe bölgesine rahatça getirmişti ve gene hiçbir önlem alınmamıştı.
Zaman gazetesinin verdiği haberde daha da dehşet bir gerçek vardı; baskından "on beş dakika" önce Heronlar PKK’lıları saptamıştı ve bu durum Hantepe’den sorumlu olan komutanlara bildirilmişti.
Komutanlar "her şey kontrolümüz altında" demişler ve hiçbir önlem almamışlardı.
Altı asker ölmüştü.
Bunları yan yana koyduğumuzda herkesi üzecek, kızdıracak, kabulü zor bir gerçek ortaya çıkıyor.
Yirmi beş yıldır çocukların öldüğü "garip bir savaş" sürüyor...
Ordu, PKK’nın baskınlarında hiçbir önlem almıyor.
Bu baskınların sonrasında Kürtlerin arasında PKK, Türklerin arasında "ordu" iktidarını pekiştiriyor, iki tarafta da "silahsızların" hükmü kalmıyor, sivil siyaset imkânı ve barış yolu kapanıyor.
Ne zaman "barış" ihtimali artsa "şiddet" de beraberinde artıyor.
Benim son olaylara bakarak görebildiğim kadarıyla bu "korkunç ve kanlı" oyun epeydir sürüyor ve çocuklar ölüyor.
Ne orduya yakın olan "merkez" Türk medyası, ne de PKK’ya yakın olan "merkez" Kürt medyası bunlardan söz etmiyor, iki "merkez medya" da gerçekleri aynı biçimde saklıyor.
Biz bunları yazınca da ordu ve PKK taraftarları bize öfkeleniyor.
Ama bence bu "tuhaf ve kuşkulu" durumu Türkler de Kürtler de sorgulamalı.
"Türk ve Kürt çocukları niye ölüyor ve kimin için ölüyor" diye sormalıyız.
Ve, birileri bize, abuk sabuk suçlamalarla işi saptırmadan inandırıcı cevaplar vermeli.
Ahmet Altan / Taraf