"GENELKURMAY'IN KALEMİ KILIÇTAN KESKİNMİŞ"
Milliyet yazarı Kadri Gürsel, Genelkurmay'ın çelişkili açıklamalarının ters etki yarattığını öne sürdü..
Genelkurmay’ın kalemi kılıcından keskinmiş
Genelkurmay Başkanlığı geçen çarşamba “RF-4 olayı” ile ilgili
bir açıklama yaptı ve bu metinde kullandığı tek bir ifade ile
Ankara hükümetinin üzerinde durduğu sert zemini bir anda
yumuşatarak balçığa dönüştürmüş oldu.
O malum ifadeyi kastediyorum; “düşürüldüğü iddia edilen RF-4
uçağımız” şeklinde olanı...
Genelkurmay herhalde “düşürülen RF-4” ifadesi ile “düşürüldüğü iddia edilen RF-4” arasındaki kesin anlam farkına müdriktir; aksini düşünmek kimsenin haddine değil.
Yine de adet yerini bulsun ve kayda geçsin diye yazalım şuraya:
Genelkurmay, bir iletişim beceriksizliğinin sonucu mu “iddia
edilen” dedi, bilmiyoruz.
İster bilinçli ve kasten, ister sehven kullanılmış olsun bu tuhaf
ifade, sonuç itibarı ile AKP hükümetinin Suriye ile askeri tırmanma
seçeneğini de içeren, o sert, köşeli tavrının kaidesini devirmiş,
uluslararası itibar ve inandırıcılık kaybının yaşanmasına sebep
vermiştir.
Misal, NATO’yu Washington Antlaşması’nın 4’ncü maddesi uyarınca
harekete geçirdi AKP hükümeti... “Suriye’nin düşürdüğünü iddia
ettiği uçak” için mi yapmış oldu bunu yani?
Vaziyetin aydınlatılması için asker ve hükümetin içini iyi bilen,
üstüne bir de meraklı olan Ankara gazetecilerinin işlerini
yapmalarını beklemekten başka bir seçeneğimiz yok.
Açıklamanın zamanlaması da ilginçti...
Çarşamba günü Başbakan Recep Tayyip Erdoğan partisinin il
başkanları toplantısında şunları söyledi: “Uçağımıza yapılan
saldırı öncesinde hiçbir uyarı yapılmamıştır. Şimdi bu parçalar
çıkarıldıktan sonra bu bir füze vuruşu mudur, yoksa bir uçaksavar
mıdır, bunlar daha net yapılacak incelemelerden sonra ortaya
çıkacaktır”.
Başbakan’ın bu sözlerinde yeni olan husus, hükümetin sözcüleri
tarafından en başından itibaren dışlanmış olan, RF-4’ün uçaksavar
ile de vurulmuş olabileceği ihtimalinin ilk kez hesaba
katılmasıydı...
Erdoğan daha sonra Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Özel ile
görüştü. Genelkurmay’ın açıklaması da bu görüşmeden kısa bir süre
sonra yayımlandı.
Bu açıklama ile söz konusu görüşme arasında bir neden-sonuç
ilişkisi kurulabilir mi, bilmiyoruz. Ve yine iletişim kazası
ihtimalini dışlayarak düşünelim: Böyle bir neden-sonuç ilişkisi
varsa, bu ilişkide ters giden bir şeyler olmalı, çünkü açıklamanın
yarattığı hasar ortada.
Kaldı ki, Genelkurmay’ın 11 Temmuz tarihli açıklaması, konunun
iç ilintileri bakımından lüzumsuzdu...
Birincisi, uçağın ana gövdesi deniz dibinde incelenmeksizin öylece
yatmaktayken, yani düşüş nedenini bulmak amacıyla yapılan araştırma
henüz tamamlanmamışken, su yüzeyinden toplanan bazı malzemelerde
patlayıcı ya da mühimmat izine rastlanılmadığını kamuoyuyla
paylaşmak, kafaların karışmasına neden olmak dışında bir sonuç
doğurmayacağı için lüzumsuzdu.
Dolayısıyla bitmemiş araştırmanın kısmi negatif sonuçlarından yola
çıkarak, “Uçağı biz, uçaksavarla düşürdük” diyen Şam’ın bu
beyanlarını “iddia” seviyesine tenzil edivermek Ankara’nın politik
tutarlılığına gölge düşürdüğünden, lüzumsuz olmakla kalmayıp
mantıksızdı da...
Bu arada Genelkurmay’ın 11 Temmuz tarihli açıklamasının hükümet
kanadında tam bir sürpriz etkisi yarattığını da öğrenmiş
bulunuyoruz.
Bu açıklamadan iki gün sonra, geçen cuma yine mantıksız bir
açıklama yapıldı Genelkurmay’dan.
“Suriye’nin düşürdüğünü iddia ettiği uçağımız” ifadesinden tekrar
başa, “Suriye’nin düşürdüğü uçağımız” kalıbına dönüş yapıldı ama
“iddia”dan “kesin gerçekliğe” bu çark edişin nedeni
açıklanmadı.
Asıl mantıksız olan ise açıklamada “uçağın bir uçaksavar ateşi
ile düşürülme ihtimalinin ortadan kalktığı görülmüştür”
denilmesiydi...
Bakın, iki gün önceki açıklamada belirtildiği gibi, deniz
yüzeyinden toplanan malzemede mühimmat izine rastlanılmamış olması
dışında elde paylaşılan başka bir bulgu yok...
Ve Nautilus araştırma gemisi uzaklaştırılmışken, deniz dibindeki
önemli parçalar üzerinde teknik incelemeler yapılmıyor iken son iki
gün içinde ne değişti de “uçaksavar ateşiyle düşürülme ihtimali”
yok sayıldı? Belli değildir.
Burada uçak hadisesinin vuku bulduğu 22 Haziran tarihinden itibaren
tam bir hafta boyunca susmuş, tek bir resmi açıklama yapmamış bir
Genelkurmay’dan söz ediyoruz. Ama sustukları süre zarfında hükümeti
enformasyonla beslediler ve sütre gerisinden, Ankara’nın bugünkü
pozisyonunun şekillenmesinde büyük rol oynadılar. Sonra “Suriye’nin
düşürdüğünü iddia ettiği uçağımız” diyerek o pozisyona darbeyi
indirenler de onlar oldu.
Çark ettiler ama su bulanmıştır.
Bu uçak krizi, durum ülke açısından ne kadar hassas olursa
olsun, resmi açıklamaları gerçekliği kuşkusuz birer sabit veri
olarak kabul etmekten kaçınmamız gerektiğini bize bir kez daha
öğretti.
Kadri GÜRSEL / MİLLİYET