07 Mar 2011 14:55 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 12:06

GECE AYAZINDA MAHKEME KAPISINDA!

Milliyet yazarı Aslı Aydıntaşbaş, Nedim Şener ve Ahmet Şık'ın tutuklandığı o soğuk geceyi yazdı

GECE AYAZINDA mahkeme kapısında

Sabaha karşı Beşiktaş Adliyesi’nde Nedim Şener’in sorgusunun bitmesini bekliyoruz. Önce neşe, salıverileceklerine dair umutlar, ardından kahrolası beyaz minibüsle gelen hüsran

Gece yarısı; dışarıda kuru ayaz. Beşiktaş’ta in cin top oynuyor. Ama Çırağan Fıçı Bira’dan içeri adımımı attığımda içim bir anda ısınıveriyor.

Cuma gecesi Beşiktaş Adliyesi karşısındaki bu ufacık büfe, gazeteciler, polis-adliye muhabirleri, Nedim Şener ve Ahmet Şık’ı sevenlerle dolup taşıyor. Kimi ayakta, sanki Londra’da bir pub’da gibi kapı önünde bira ve sigara içiyor, kimi de içerdeki sıkışık daracık masalarda çaylarını yudumluyor.

Aynı saatlerde Nedim ve Ahmet, Ergenekon savcısı Zekeriya Öz’ün önünde sorgulanmakta. Sorgu uzadıkça uzuyor. Ama bizim birahanede hala umutlu bir bekleyiş, ağızlarda “Bence bırakılırlar” lakırdısı var. Hüzün değil tam tersine neşe hakim. Nedim’in, Ahmet’in “alınması,” daha önce görmediğim bir dayanışma ruhunu canlandırmış bizim meslekte.

“İyi ki gelmişim” diyorum öğleden beri Adliye’de bekleyen Milliyet Ekonomi Servisi Şefi Murat Sabuncu’ya. Ne kadar da yapayalnızdım kendi karamsarlığımda... Murat’ın gözleri kaymış, günlerdir Nedim’in evinin önünde, protesto yürüyüşünde, soğuklarda beklemekten hastalanmak üzere. Ağzını bıçak açmıyor.

Siz siz olun, yargılanıcaksanız, Beşiktaş Adliyesi’nde yargılanmaya bakın. Çünkü bu Çırağan Fıçı Bira’da yok yok. Varsın çeteye soksunlar. En azından sevdikleriniz aç kalmz. Menüde hamsi, çupra da var, votka da. Tekila, patates tava ve ciğer.
Polis muhabirimiz Erdal Kılıç’dan, Nedim’e Emniyet’te neler sorulduğunu öğreniyorum. Savcı Öz aynı soruları soruyor. Tümü Nedim’in Ergenekon üyesi olduğu ve talimatla yazdığını varsayan sorular. Hanefi Avcı’nın kitabını siz mi yazdınız? Soner Yalçın’ı tanıyor musunuz? Şu telefon konuşmasında neyi kast ettiniz?

Sorgunun neden uzadığı konusunda Çırağan Fıçı Bira’dakilerin genel yorumu, “Hükümetle cemaat arasında görüş ayrılığı var.” Gülüyorum çünkü artık her taşın altında cemaat görmeye programlanmış gibiyiz. Nedim ve Ahmet’in gazetecilik dışı bir şey yapmadığına o kadar eminiz ki, ancak “görünmeyen bir el” açıklaması kesiyor. Oysa gerçekte ne olup bittiği, Türkiye’nin nasıl bu çılgın noktaya geldiğini hiçbirimiz anlamıyoruz.

Geceyarısı 2 civarında, televizyondan tanıdığımız Balyoz ve Ergenekon sanıklarını taşıyan o beyaz minibüs gelince suratlar asılıyor. Tecrübeli polis muhabirleri bunun standart bir uygulama olduğunu söylese de kafalar karışıyor. Neden geldi bu kahrolası beyaz minibüs? Bizimkileri götürür mü?

Saat 3 gibi Çırağan Fıçı Bira kapanıyor. Dışarısı buz. Bazıları arabalarda oturuyor; çoğunluk Adliye önünde.
Bir ara İlhan Cihaner’le ilgili kitabından dolayı dava yağmuruna tutulan Radikal muhabiri İsmail Saymaz’la Bianet kurucusu Nadire Mater’in gazeteci kızı Çiğdem, bir marş tutturuyor, sonra yorulup susuyorlar. Ahmet’in, Nedim’in arkadaşları onlar da. Ne garip, Çiğdem’in annesi Nadire’yi tanırım. Doksanlarda Güneydoğu’da insan hakları ihlallerini anlatan “Mehmedin Kitabı”nı yazdığı için yıllarca yargılanmıştı. Yıllar sonra kızı Çiğdem başka kitaplar için hala Adliye kapılarında.

Bekleşenler arasında kitaplarından yargılanan başka gazeteciler var.
Bir ara kalabalıktan biri “Ben sizi televizyondan tanıyorum” diyerek sarılıyor. Orhan Hosrof Dink. Hrant’ın kardeşi, Nedim’in can dostu. Yine içim sımsıcak oluyor. Ağlamak istiyorum.
Saat neredeyse 4. Nedim hala hakim önünde. Murat arasıra eşi Vecide’yle konuşuyor. Geçen hafta kalp ameliyatı geçiren Vecide’nin yüreği pır pır.

Esra Alus, Ergenekon kürek mahkumlarından. Bu işin esprisi tabii. Esra gazetemizin adliye muhabiri olarak her Allah’ın günü Balyoz, Ergenekon süreçlerini takip etmekle görevli. “Beşiktaş”ın ruhunu biliyor. Biz dışarıda titreşirken, onlar içeride mahkemeye kulak kabartıyor.
Davaya bakan nöbetçi hakim, 2. Ağır Ceza’dan yeni atanmış. Ergenekon ve “Beşiktaş” deneyimi yok. Muhabirler de onu tanımıyor, huyunu suyunu bilmiyor. Hakim uzunca bir süre Nedim’i dinliyor.
Ve sabah 6’da tutuklama kararı geliyor.

Esra’ya içeride ne olduğunu soruyorum. “Nedim’i gördün mü?” diyorum. “Gördüm” diyor “Hakim sanıkları dinledi. Sonra dışarı çıktılar. 3-4 dakika sonra tutuklama kararı çıktı. O sırada gördüm Nedim’i. Eşinin kalbinin yarısı herhalde ondaydı. Gözleri kıpkırmızıydı yorgunluktan. ‘Başıma bunun geldiğine inanamıyorum’ der gibi bir ifade vardı yüzünde.”

Nedim ve Ahmet’i Metris’e götürürken, Balyoz’da ve diğer Ergenekon duruşmalarında yapmadıkları bir uygulamayla meslektaşları görmesin diye etten bir duvar örüyor polisler. Ne çirkin laftır “etten duvar.”
Ve cezaevine yolluyorlar bizim çocukları.
Ama gazeteciler, yine de her şeyi görüyor.

Aslı Aydıntaşbaş / www.milliyet.com.tr